TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Y. A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/37665)

 

Karar Tarihi: 29/3/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 7/7/2023-32241

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

Y. A.

Vekili

:

Av. Asiye KÜÇÜKBALCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; emeklilik için yaş şartını sağlamadığı gerekçesine dayanılarak emekli ikramiyesi ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının, kesin nitelikteki istinaf kararı üzerine temyiz başvurusunda bulunulamaması nedeniyle de hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/12/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 1971 doğumlu olup Ankara'da ikamet etmektedir.

A. Bireysel Başvuru Öncesi Süreç

6. Başvurucu, polis memuru olarak görev yapmakta iken 22/11/2016 tarihli ve 29896 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 677 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında kamu görevinden çıkarılmıştır.

7. Başvurucunun emeklilik müracaatını Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 27/1/2017 tarihinde kabul etmiştir. SGK, 27 yıl 11 ay 8 gün hizmetine karşılık birleştirilmiş hizmet süresi üzerinden başvurucuya 1/2/2017 tarihinden itibaren emekli aylığı bağlamıştır.

8. Başvurucu 17/2/2017 tarihinde 28 yıllık hizmetinin 25 yıl 5 ayını Emekli Sandığına bağlı olarak geçirdiğini belirterek emeklilik ikramiyesi ödenmesini SGK'dan talep etmiştir. SGK 27/3/2017 tarihinde başvurucunun talebini 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89/2. maddesi gereğince reddetmiştir. SGK, birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik aylığı bağlananlara kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak hizmet süresinin sona ermiş olması kaydıyla kıdem tazminatı ödeneceğini ve devlet memurluğundan çıkarma cezası alanlara devlet memurluğunda geçirdikleri süreler için emeklilik ikramiyesi ödenmeyeceğini açıklamıştır. SGK, görevinden çıkarılan başvurucuya da emeklilik ikramiyesi ödenmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir.

9. Başvurucu 14/4/2017 tarihinde SGK işleminin iptali ile emekli ikramiyesinin yasal faiziyle birlikte ödenmesi talebiyle dava açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde Emekli Sandığına tabi olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli olması için yeterli olduğunu, talebi olmadan hizmet birleştirmesi yapıldığını, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi 2 yıl 7 aylık hizmet süresinden dolayı emekli ikramiyesi verilmemesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

10. Ankara 15. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 12/10/2017 tarihinde işlemin iptaline ve emekli ikramiyesinin müracaat tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme; kararının gerekçesinde, her ne kadar farklı sosyal güvenlik kurumlarına tabi olarak geçirdiği hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle başvurucuya emekli aylığı bağlanmışsa da başvurucunun Emekli Sandığına tabi olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için tek başına yeterli olduğunu belirtmiştir. Mahkeme, hizmet süreleri birleştirilmemiş olsa dahi başvurucuya Emekli Sandığından aylık bağlanabilecek olması karşısında Sandığa tabi hizmetin ne şekilde sona erdiğine bakılmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiğini ifade etmiştir.

11. SGK 31/10/2017 tarihinde istinaf başvurusunda bulunmuştur. SGK; istinaf dilekçesinde, birleştirilmiş hizmet süreleri esas alınarak emekli aylığı bağlananlara, kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde memuriyeti sona ermemesi hâlinde memuriyet hizmetleri karşılığında emeklilik ikramiyesi ödenemeyeceğini belirtmiştir.

12. SGK 16/11/2017 tarihinde başvurucuya 68.748,69 TL emeklilik ikramiyesi ve 4.627,82 TL yasal faizi tahakkuk ettirmiştir. SGK 3/8/2018 tarihinde başvurucunun hizmetleri ve yaş hesabının tekrar değerlendirilmesi üzerine hizmet süresi yetse de yaş itibarıyla 10/1/2020 tarihinden önce aylık bağlanmasına imkân olmadığını açıklamış, sehven bağlanan emekli aylığı iptal edildiğinden ödenen aylıklar ile ikramiyenin ve yasal faizin borç çıkarıldığını belirtmiştir.

13. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 21/9/2018 tarihinde davalı idarenin istinaf başvurusunu kabul ederek mahkeme kararını kaldırmış ve davayı kesin olmak üzere reddetmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, kararında emeklilik için gereken yaş şartını 1/2/2017 tarihi itibarıyla karşılamadığı anlaşılan başvurucunun emeklilik işleminin 3/8/2018 tarihinde iptal edildiğini belirtmiştir. Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin tek başına emekli aylığı bağlanması için yeterli olsa da emekli aylığının SGK tarafından iptal edilmiş olması karşısında başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir.

14. Nihai karar 27/11/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 26/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Bireysel Başvuru Sonrası Süreç

15. Başvurucu 1/10/2018 tarihinde SGK'nın emekli aylığının iptaline ilişkin 3/8/2018 tarihli işleminin iptali için dava açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde, hesaplamanın hatalı olduğunu ve hizmet süresi itibarıyla emeklilik aylığına hak kazandığını ileri sürmüştür.

16. Ankara 23. İdare Mahkemesi 25/9/2019 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun emekli olmak için gerekli olan hizmet süresini doldurmakla birlikte başvurucuya yaş itibarıyla en erken 10/1/2021 tarihinde emekli aylığı bağlanabileceği belirtilerek emekli aylığının kesilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı açıklanmıştır. Başvurucu 26/11/2019 tarihinde yaşa dair hesaplamanın hatalı olduğunu belirterek istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı idare ise vekâlet ücreti yönünden istinaf başvurusunda bulunmuştur.

17. Bölge İdare Mahkemesi 30/1/2020 tarihinde davalı idarenin istinaf başvurusunun reddine, başvurucunun istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dava konusu işlemin iptaline ve başvurucunun yoksun kaldığı aylık tutarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine kesin olarak karar vermiştir. Bölge İdare Mahkemesi, kararında başvurucunun 19 yıl 3 ay 15 gün fiilî hizmeti, 1 yıl 3 ay askerlik hizmet borçlanması, 4 yıl 9 ay 23 gün fiilî hizmet süresi zammı ile 2 yıl 7 ay 506 sayılı Kanun'a tabi sigortalı hizmeti bulunduğunu açıklamıştır. Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun hizmet süreleri üzerinden yaptığı hesaplama sonucunda birleştirilmiş hizmet süresine göre 10/1/2018 tarihinde başvurucuya emekli aylığı bağlanması gerektiğini belirtmiştir. Buna göre başvurucunun dava konusu işlemin tesis edildiği 3/8/2018 tarihinden önce emekli aylığına hak kazandığını belirten Bölge İdare Mahkemesi, SGK'nın ve ilk derece mahkemesinin yaptığı emeklilik yaşına ilişkin hesaplamaların hukuka uygun olmadığını ifade etmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

18. 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun ve/veya 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 4 üncü maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan asker ve sivil tüm iştirakçilere, her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarın bir aylığı emekli ikramiyesi olarak verilir.

Birinci fıkra kapsamına girmemekle birlikte, bu Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamında hizmeti bulunanlardan mülga 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara ise; bu Kanun veya 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanununun 14 üncü maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenir."

19. 24/5/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un 4. maddesi şöyledir:

"Kurumlara tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet süreleri, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu Kanuna göre aylık bağlanmasına hak kazanıldığında birleştirilir.

Ancak, hizmet süreleri toplamının aylık bağlanmasına yeterli olmaması halinde, bu Kanun hükümleri uygulanmaz."

2. Danıştay İçtihadı

20. Danıştay Onikinci Dairesinin 5/12/2019 tarihli ve E.2018/6297, K.2019/9824 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Yukarıda yer verilen mevzuatın değerlendirilmesinden; Emekli Sandığına tabi bir görevde bulunup bu görevinden ayrılarak başka bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olarak çalıştıktan sonra yaşlılık/emekli aylığı bağlananlara Emekli Sandığına tabi olarak geçen hizmet süresi için emekli ikramiyesi ödenmesine yasal engel bulunmakta iken, ilgili Yasa hükmü Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş, bu kez 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesiyle yeni bir düzenleme yapılmış ise de, bu kuralın da Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmiş, son olarak aynı maddede yapılan düzenleme ile hizmet sürelerinin tamamı 5434 sayılı Kanun ve/veya 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesi kapsamında geçenlerden emekli, adi malullük veya vazife malullüğü aylığı bağlanan veyahut toptan ödeme yapılan iştirakçilere, emekli ikramiyesi ödeneceği, buna karşılık 2829 sayılı Kanun'un 8 inci maddesi uyarınca birleştirilen hizmet süreleri üzerinden emeklilik, yaşlılık ya da malullük aylığı bağlananlara ise; 5434 sayılı Kanun veya 5510 sayılı Kanun'un geçici 4 üncü maddesi hükümlerine tabi olarak bu Kanuna tabi daire, kuruluş ve ortaklıklarda geçen çalışmalarının, 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması şartıyla emekli ikramiyesi ödenebileceği kuralı getirilmiştir.

Buna göre; hizmetlerinin tamamı 5434 sayılı Kanun'a veya 5510 sayılı Kanun'un Geçici 4. maddesi kapsamında geçenlere, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılanlara, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, herhangi bir şart aranmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi, buna karşılık hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olabileceklere ise, anılan maddenin ikinci fıkrasında yer alan şartlar dahilinde emekli ikramiyesi ödenmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlıkta, davacının Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğu, ancak 1479 sayılı Kanun'a tabi hizmet süreleri de dikkate alınarak hizmet birleştirmesi suretiyle aylık bağlanarak emekli ikramiyesi ödendiği, sonrasında ise Devlet memurluğundan çıkarıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Emekli Sandığı'na tabi hizmet süresi emekli aylığı bağlanması için yeterli olan davacının durumu, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası kapsamında olduğundan ve Devlet memurluğundan çıkarıldığı tarihten daha önce emekliliğe hak kazanarak emekli ikramiyesi ödendiğinden; emekli ikramiyesinin geri ödenmesine ilişkin olarak tesis edilendava konusu işlemde ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir."

21. Danıştay Onikinci Dairesinin 11/3/2020 tarihli ve E.2018/6261, K.2020/1961 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"16/05/1993 tarihinde uzman erbaş olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinde göreve başlayan davacının, 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu'nun 12. maddesi uyarınca, 30/06/2012 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiği kesilerek görevine son verilmiştir.

Davacıya, talebi üzerine 5434 sayılı Kanun'a tabi 19 yıl 1 ay, askerlik borçlanma süresi 1 yıl 6 ay, fiili hizmet zammı süresi 4 yıl 9 ay 8 gün, itibari hizmet zammı süresi 3 yıl 4 ay 8 gün ve sigortalı olarak ise 3 yıl 7 gün olan hizmetlerinin birleştirilerek toplamda 31 yıl 9 ay hizmet süresi üzerinden 01/03/2014 tarihinden itibaren emekli aylığı bağlanmıştır.

Tarafına emekli ikramiyesi ödenmemesi üzerine davacı tarafından yapılan başvurunun davalı idare tarafından reddi üzerine bakılan dava açılmıştır.

...

Uyuşmazlıkta, davacının 5434 sayılı Kanun'a tabi hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Bu durumda, Emekli Sandığına tabi hizmet süresi emekli aylığı bağlanması için yeterli olan davacıya, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi gerekirken, anılan maddenin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi isteminin reddi yolunda tesis edilen işlemde ve bu işlemin iptali istemiyle açılan davanın reddi yolunda verilen İdare Mahkemesi kararında hukuka uyarlık görülmemiştir."

22. Danıştay Onikinci Dairesinin 4/2/2021 tarihli ve E.2020/5048, K.2021/456 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Ankara 6. İdare mahkemesince, Danıştay Onikinci Dairesinin 29/11/2019 tarih ve E:2018/6286, K:2019/9460 sayılı bozma kararına uyularak; 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 89. maddesine göre, hizmetlerinin tamamı 5434 sayılı Kanun'a kapsamında geçenlere, başka bir deyişle hizmet birleştirmesi yapmaksızın emekliye ayrılanlara, anılan maddenin birinci fıkrası uyarınca, herhangi bir şart aranmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesi; buna karşılık hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli olabileceklere ise, aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan şartlar dahilinde emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiği; uyuşmazlıkta, davacının Emekli Sandığına tabi 26 yıl 2 ay olan hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğu, ancak sigortalı çalıştığı döneme ilişkin süreler de dikkate alınarak hizmet birleştirmesi suretiyle aylık bağlandığı; bu durumda, Emekli Sandığına tabi hizmet süresi emekli aylığı bağlanması için yeterli olan davacıya, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesi gerekirken, anılan maddenin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilerek emekli ikramiyesi ödenmesi isteminin reddi yolunda tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle, dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

...

Temyizen incelenen kararda, İdare Mahkemesince bozma kararında belirtilen esaslara uyulduğu anlaşılmış olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir."

23. Danıştay Onikinci Dairesinin 1/4/2021 tarihli ve E.2019/2818, K.2021/1837 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Uyuşmazlık, kamu görevine son verilerek memuriyetle ilişiği kesilen ve hizmetlerinin bir kısmı Emekli Sandığına, bir kısmı ise diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına (Bağ-Kur, SSK gibi) tabi olanlardan, bu hizmetleri 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun uyarınca birleştirilmek (bu birleştirme ile özellikle yaş koşulu sağlanmak) suretiyle, 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu kapsamında emekli aylığı bağlananlara, davalı idarece emekli ikramiyesi ödenmemesi nedeniyle açılan davalarda, idare mahkemelerince emekli ikramiyesi ödenmesine karar verilmesi üzerine, söz konusu yargı kararlarının uygulanması aşamasında, bu kişilerin hizmet birleştirmelerinin iptal edilip edilmeyeceğinden ve Emekli Sandığı dışındaki diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına (SSK, Bağ-Kur gibi) tabi hizmetlerinin toplam hizmet süresinden düşülerek daha önce ödenen emekli aylıklarının borç çıkarılıp çıkarılmayacağından kaynaklanmaktadır.

Ülkemizde sosyal güvenlik kurumlarının (Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi) tek çatı altında birleştirilmesi amacıyla 5502 sayılı Kanun'la Sosyal Güvenlik Kurumu kurulmuş; sosyal güvenlikle ilgili düzenlemelerin tek bir kanunla bir araya getirilerek norm ve standart birliğinin sağlanması ile sosyal güvenlik reformunun gerçekleştirilmesi amacıyla da, 31/05/2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu genel olarak 01/10/2008 tarihinde (bazı maddeleri ise farklı tarihlerde) yürürlüğe konulmuş, ayrıca 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun bazı maddeleri ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'un tamamı yürürlükten kaldırılmıştır.

5510 sayılı Kanun'un Geçici 1 ve Geçici 4. maddeleriyle, 01/10/2008 tarihinden önce Emekli Sandığı iştirakçisi olanlar hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre işlem yapılacağı ve bunların aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması gibi konularda 5434 sayılı Kanun'un uygulanacağı; ayrıca bu iştirakçiler hakkında farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına (Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kurumu, Bağ-Kur gibi) tabi hizmetlerin birleştirmesine ilişkin olarak da mülga 2829 sayılı Kanun'un dikkate alınacağı belirtilmiştir.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun 39. ve Geçici 205. maddelerinde, emekli aylığı bağlanmasının koşulları (yaş ve hizmet süresi) düzenlenmiş olup; bu kapsamda iştirakçilere emekli aylığı bağlanabilmesi için, kural olarak 25 yıl hizmet süresi yanında, emeklilik yaş şartının da sağlanması gerekmektedir.

Diğer taraftan, 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanun'la, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına (mülga Emekli Sandığı, Bağ-Kur, Sosyal Sigortalar Kurumu gibi) tabi hizmeti bulunanların, bu hizmetlerinin birleştirilmesi suretiyle, ilgililerin sosyal güvenliklerinin ve emeklilik haklarının sağlanması amaçlanmıştır.

Anılan Kanun'un 4. maddesiyle; sosyal güvenlik kurumlarına tabi çeşitli işlerde çalışmış olanların hizmet sürelerinin, aynı tarihlere rastlamamak kaydıyla bu Kanuna göre aylık bağlanmasına hak kazanıldığında birleştirileceği belirtilmiş, 8. maddesiyle; birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde, hizmet süresi fazla olan kurum tarafından, yine bu kurumun mevzuatına göre aylık bağlanacağı kurala bağlanmış; 10. maddesiyle de, bağlanacak aylıkların ödenmesinde, aylığı bağlayan kurum mevzuatının uygulanması öngörülmüştür.

Buna göre, 2829 sayılı Kanun uyarınca, emekli aylığına hak kazanıldığı (yaş ve hizmet süresi koşulunun sağlandığı) tarihte, farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmeti bulunanların, bu hizmetlerinin birleştirilmesi yasal zorunluluk olup; 5434 sayılı Kanun'a tabi iştirakçilerin, Emekli Sandığı dışında, prim ödemek suretiyle farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına (Bağ-Kur, SSK gibi) tabi hizmetlerinin, emeklilik yaş ve hizmet süresinin tespitinde ve emekli aylığının hesaplanmasında dikkate alınmasının, kazanılmış hak ve sosyal güvenlik ilkelerinin bir gereği olduğu tartışmasızdır.

Öte yandan, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinde emekli ikramiyesine ilişkin düzenlemelere yer verilmiş, anılan maddenin birinci fıkrasında, hizmet sürelerinin tamamı bu Kanun kapsamında geçenlerden emekli aylığı bağlanan veya toptan ödeme yapılan iştirakçilere, herhangi bir koşul aranmaksızın (diğer bir deyişle memuriyetin sona erme şekline bakılmaksızın) her tam fiili hizmet yılı için aylık bağlamaya esas tutarın bir aylığı emekli ikramiyesi olarak ödenmesi öngörülmüştür.

Aynı maddenin ikinci fıkrasında, 2829 sayılı Kanun uyarınca farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmetleri birleştirilmek suretiyle, emekli aylığı bağlananlara, 5434 sayılı Kanun kapsamında geçen hizmetlerine karşılık emekli ikramiyesi ödenebilmesi ise, birinci fıkradan farklı olarak, 1475 sayılı İş Kanunu'nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak memuriyetin sona ermiş olması koşuluna bağlanmıştır.

Dava dosyasının ve UYAP kayıtlarının incelenmesinden; kamu görevine son verilerek memuriyetle ilişiği kesilen ve hizmetlerinin bir kısmı Emekli Sandığına, bir kısmı ise diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına (Bağ-Kur, SSK gibi) tabi olanlara, bu hizmetleri 2829 sayılı Kanun uyarınca birleştirilmek (yaş ve hizmet koşulunu sağlanmak) suretiyle, 5434 sayılı Kanun kapsamında emekli aylığı bağlandığı, bu şekilde aylık bağlananlara ise Emekli Sandığına tabi hizmetleri için aynı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrasına istinaden, memuriyet görevi kıdem tazminatı ödenmesini gerektirecek şekilde sona ermediğinden bahisle, davalı idare tarafından emekli ikramiyesi ödenmediği; bunun üzerine, emekli ikramiyesi ödenmesine karar verilmesi istemiyle ilgililer tarafından açılan davalarda, genel olarak idare mahkemelerince, yaş koşulu aranmaksızın 5434 sayılı Kanun'a tabi hizmeti emekli aylığı bağlanması için yeterli olanlara (kural olarak 25 yıl hizmeti olanlara) emekli ikramiyesi ödenmesine karar verildiği, söz konusu yargı kararlarının emekli aylığı bağlanmasına ilişkin olmayıp, sadece emekli ikramiyesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

Buna göre, 2829 sayılı Kanun'la farklı sosyal güvenlik kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle, ilgililerin sosyal güvenliklerinin ve emeklilik haklarının sağlanmasının amaçlandığı, 2829 sayılı Kanun uyarınca hizmet birleştirmesinin yasal zorunluluk olduğu, ilgililerin farklı sosyal güvenlik kuruluşlarında geçen hizmetlerinin emeklilikte dikkate alınmasının kazanılmış hak ve sosyal güvenlik ilkelerinin bir gereği olduğu, ayrıca emekli ikramiyesi ödenebilmesinin ön koşulu emekli aylığı bağlanması olup, emekli aylığı bağlanmaksızın emekli ikramiyesi ödenmesinin mümkün bulunmadığı; nitekim, davalı idare tarafından da, emekli ikramiyesine ilişkin davalar açılmadan önce hizmet birleştirmesi yapıldığı ve ilgililere birleştirilmiş hizmet süreleri üzerinden emekli aylığı bağlandığı; ayrıca, söz konusu davalarda verilen yargı kararlarının, 5434 sayılı Kanun kapsamındaki hizmet sürelerinin (kural olarak 25 yıl) tek başına emekli aylığı bağlanmasına yeterli olanlara (yaş koşuluna bakılmaksızın) emekli ikramiyesi ödenmesine yönelik olduğu, bu kararların emekli aylıklarıyla bir ilgisinin olmadığı dikkate alındığında; emekli ikramiyesine ilişkin yargı kararlarında yer alan gerekçe ve değerlendirmelerin, söz konusu kararların kapsam ve amacını aşacak şekilde yorumlanmak suretiyle, kamu görevine son verilerek memuriyetle ilişiği kesilen ve farklı sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmetleri birleştirilerek (yaş ve hizmet koşulu sağlanarak) 5434 sayılı Kanun kapsamında emekli aylığı bağlananların, 2829 sayılı Kanun'a göre yapılan hizmet birleştirmelerinin iptal edilmesinin, Emekli Sandığı Kanunu dışındaki diğer sosyal güvenlik kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin emeklilik toplam hizmet süresinden düşülmesinin ve daha önce ödenen emekli aylıklarının borç çıkarılmasının mümkün bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda, emekli ikramiyesine ilişkin mahkeme kararlarının uygulanmasına yönelik olarak, 2829 sayılı Kanun'a göre daha önce yapılan hizmet birleştirmelerinin iptal edilmesini, emekli aylığı bağlanması için sadece 5434 sayılı Kanun'a tabi hizmetlerin dikkate alınmasını, diğer sosyal güvenlik kuruluşlarına (Bağ-Kur, SSK gibi) tabi hizmet sürelerinin toplam hizmet süresinden düşülerek, bu sürelerin emeklilik hizmet süresi ve yaş koşulunun tespitinde dikkate alınmamasını, böylece emekli aylığı bağlanması için yaş koşulunu sağlamayanların emekli aylıklarının iptal edilerek, daha önce ödenen emekli aylıklarının borç çıkarılmasını veya ödenecek emekli ikramiyesinden mahsup edilmesini öngören dava konusu Genel Yazının (A) bölümünde hukuka ve üst hukuk normlarına uygunluk görülmemiştir."

B. Uluslararası Hukuk

24. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724, 15/2/2017, §§ 28-31; Ümmü Çakır, B. No: 2015/18918, 28/11/2018, §§ 22-24; Doğan Depişgen, B. No: 2016/12233, 11/3/2020, §§ 30-34.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

25. Anayasa Mahkemesinin 29/3/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

26. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak gelirleri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.

27. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

28. Başvurucu; Emekli Sandığında geçirdiği sürenin emekli ikramiyesi ödenmesi için tek başına yeterli olduğunu, buna karşın SGK'nın meslekten çıkarılanlara ödeme yapmak istememesi nedeniyle bazı çalışma sürelerini hesap dışı tutarak emekliliğini iptal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, meslekten çıkarılması nedeniyle emekli ikramiyesi ödenmemesi suretiyle ayrımcılığa uğradığını ve emekli ikramiyesi için açtığı davanın sonucunda keyfî olarak emekli aylığının da kesildiğini ifade etmiştir. Bölge İdare Mahkemesinin idarenin beyanları doğrultusunda karar verdiğini ve gerekli araştırmayı yapmadığını belirten başvurucu, gerekçesiz hüküm kurulmasından yakınmıştır. Başvurucu; haksız karar ile emekli aylıkları ve emekli ikramiyesinin geri isteneceğini, bu durumun ise maddi külfet yükleyeceğini açıklamıştır.

29. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

30. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkı ve eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte emekli ikramiyesi ödenmemesi bağlamındaki şikâyetlerin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından başvurucunun bu kapsamdaki şikâyetlerinin mülkiyet hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

 (1) Genel İlkeler

33. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaatinin olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

34. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ile fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

35. Mülkiyet hakkı, özel hukukta veya idari yargıda kabul edilen mülkiyet hakkı kavramlarından farklı bir anlam ve kapsama sahip olup bu alanlarda kabul edilen mülkiyet hakkı, yasal düzenlemeler ile yargı içtihatlarından bağımsız olarak özerk bir yorum ile ele alınmalıdır (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015, § 31; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, § 51).

36. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa ile korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

37. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikte bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

38. Başvuruya konu olayda emekli ikramiyesinin ekonomik bir değer oluşturduğu açıktır. Dolayısıyla belirlenmesi gereken husus, başvurucuya ait bir mülkün bulunup bulunmadığı veya başvurucunun meşru bir beklentisinin olup olmadığıdır. Başvurucunun emekli ikramiyesi verilmesi talebi SGK ve Bölge İdare Mahkemesince reddedilmiştir. Bu hâliyle başvurucuya emekli ikramiyesi ödenmemiştir. Dolayısıyla başvurucuya ait mevcut bir mülkün varlığından söz edilemez. Bununla birlikte başvurucunun emekli ikramiyesini elde etmeye yönelik somut bir temele dayalı meşru beklentisinin olup olmadığı da belirlenmelidir.

39. Mülkiyet hakkı, bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı içermemektedir. Bununla birlikte yürürlükteki mevzuatta önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı kapsamında bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, § 36).

40. Somut olayda başvurucu, Emekli Sandığına tabi olarak geçirdiği hizmet süresine dayanarak 5434 sayılı Kanun'un 89. Maddesi uyarınca emekli ikramiyesi ödenmesini talep etmiştir. Hizmet birleştirmesi kapsamında emekli olduğundan bahisle başvurucunun talebini aynı maddenin ikinci fıkrası çerçevesinde değerlendiren SGK, başvurucunun kamu görevinden ihraç edilmiş olması nedeniyle bu talebi reddetmiştir. Başvurucunun işlemin iptali talebiyle açtığı dava ise emekli aylığı bağlanma koşulunu sağlamadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Buna karşılık başvurucunun emekli aylığı işleminin iptaline karşı açtığı dava kabul edilmiş ve başvurucunun 10/1/2018 tarihi itibarıyla emekli aylığına hak kazandığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun emekliliğe hak kazandığı Bölge İdare Mahkemesince (bkz. § 17) açıklığa kavuşturulmuştur.

41. Başvurucu, hizmet süreleri birleştirilmeksizin Emekli Sandığına tabi 25 yıl 5 aylık süre üzerinden emekli ikramiyesi ödenmesini idareden talep etmiştir. SGK, başvurucunun ikramiye talebini 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirerek reddetmiştir. Mahkeme, başvurucunun Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin 25 yıldan fazla olduğunu ve bu sürenin tek başına emekli ikramiyesine hak kazanmasına yeterli olduğunu tespit etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi ise 21/9/2018 tarihli kararında uygulanacak mevzuat hükümleri hakkında bir değerlendirme yapmamış, Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin ikramiye ödenmesi için yeterli olup olmadığına dair mahkeme kararının aksine bir incelemede bulunmamıştır. Bölge İdare Mahkemesi yalnızca yaş şartını sağlamadığından emekliliğin iptaline dair SGK'nın 3/8/2018 tarihli işlemini esas alarak emekli aylığına hak kazanmamış başvurucunun emekli ikramiyesini de alamayacağını açıklamıştır. Öte yandan aynı Bölge İdare Mahkemesi, emekliliğin iptali işlemine karşı açılan davada başvurucunun 10/1/2018 tarihi itibarıyla emekliliğe hak kazandığını belirlemiştir.

42. Danıştay Onikinci Dairesinin yerleşik içtihadına göre Emekli Sandığına tabi olarak geçirilen hizmet süresinin emekli ikramiyesi için tek başına yeterli olduğu hâllerde artık birleşen hizmet süreleri üzerinden emekli aylığı bağlanması emekli ikramiyesine engel olmamaktadır. Somut olayda da başvurucunun Emekli Sandığına tabi olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli ikramiyesi alması için yeterli olduğunun tespit edildiği, Bölge İdare Mahkemesinin ret kararı tarihi öncesinde 10/1/2018 tarihi itibarıyla da başvurucunun emekliliğe hak kazandığının belirlendiği görülmüştür. Dolayısıyla 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin uygulanmasına dair yerleşik Danıştay içtihadı ve başvuruya konu olaydaki koşullar gözönüne alındığında başvurucunun emekli ikramiyesi elde etme yönünde Anayasa'nın 35. maddesi anlamında somut bir temele dayalı meşru beklentisinin mevcut olduğu kabul edilmelidir.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

43. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun üzerinde tasarruf etme ve ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

44. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

45. Somut olayda başvurucunun emekli ikramiyesi talebi idari ve yargısal süreç sonucunda reddedilmiştir. Başvurucunun söz konusu ikramiyeyi elde etme yönünde Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında meşru bir beklentisinin olduğu dikkate alındığında emekli ikramiyesi verilmemesinin başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Söz konusu müdahaleyle mülkiyetten yoksun bırakma veya mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolü veya düzenlenmesi amaçlanmadığından müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

46. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

47. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

 (1) Genel İlkeler

48. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlandırılabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğini temel bir ilke olarak benimsemiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

49. Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

50. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2014/183, K.2015/122, 30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011).

51. Kanunilik unsuru yönünden değerlendirme yapılırken derece mahkemelerince müdahaleye imkân tanıyan kanun hükümlerinin yorumu ve bu hükümlerin olaya uygulanması bariz takdir hatası ya da açık keyfîlik içermediği sürece bu alanda bir inceleme yapılması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Ancak derece mahkemelerinin müdahaleye imkân tanıyan kanun hükmünü açık bir biçimde hatalı yorumladıkları ve uyguladıklarının tespiti hâlinde müdahalenin kanunilik temelinden yoksun olduğu sonucuna ulaşılabilir (Ramazan Atay, B. No: 2017/26048, 29/1/2020, § 29).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

52. Başvuruya konu olayda emekli aylığı bağlanan başvurucunun emekli ikramiyesi talebi, hizmet birleştirmesi üzerinden emekli aylığı bağlananlara kamu görevinden çıkarılmaları hâlinde emekli ikramiyesi verilemeyeceği gerekçesiyle reddedilmiştir. İşlemin iptali için açılan davayı Mahkeme, 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası uyarınca başvurucunun tek başına Emekli Sandığına tabi hizmet süresinin emekli olabilmesi için yeterli olduğu gerekçesiyle kabul etmiştir. Bu arada SGK, başvurucunun yaş şartını sağlamadığından bahisle emekli aylığı bağlanması işlemini iptal etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi de emekliliği iptal edilen başvurucunun emekli ikramiyesi almasının da mümkün olmadığını belirterek 21/9/2018 tarihinde davayı reddetmiştir. Öte yandan aynı Bölge İdaresi Mahkemesi, emeklilik işleminin iptaline karşı başvurucunun açtığı ve bireysel başvuru sonrasında sonuçlanan davada ise başvurucunun 10/1/2018 tarihi itibarıyla emekliliğe hak kazanmış olduğunu tespit etmiştir.

53. Başvurucu, Emekli Sandığında geçen hizmet süresinin tek başına emekli aylığı bağlanması için yeterli olduğunu ve buna bağlı olarak emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Somut olayda uyuşmazlık konusunu, Emekli Sandığına tabi olarak geçirilen hizmet süresi emeklilik statüsünü elde etmede tek başına yeterli olmakla birlikte hizmet birleştirmesi sonucunda emekli olan başvurucunun hukuki durumunun 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında değerlendirilerek söz konusu fıkradaki şartın sağlanmaması nedeniyle başvurucuya ikramiye verilmemesi oluşturmaktadır.

54. Emekli aylığı bağlananlara verilecek olan emekli ikramiyesine ilişkin düzenlemenin yer aldığı 5434 sayılı Kanun'un 89. maddesinin birinci fıkrası ile emekli ikramiyesi verilmesine ilişkin Danıştayın yerleşik kararlarına göre Emekli Sandığına bağlı olarak geçen hizmet süresinin tek başına yeterli olması hâlinde görevinin sona erme şekline bakılmaksızın emekli olan kişiye emekli ikramiyesi bağlanacağı öngörülmüştür. Bununla birlikte aynı maddenin ikinci fıkrasında, birleştirilmiş hizmet süreleri dâhilinde emekli olanlar yönünden ise 25/8/1971 tarihli ve 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesinde belirtilen kıdem tazminatına hak kazanma şartlarına uygun olarak sona ermiş olması kaydıyla emekli ikramiyesi ödenmesi imkânı tanınmıştır.

55. Somut olayda başvurucunun Emekli Sandığına tabi olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli olabilmesi için tek başına yeterli olduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Ayrıca başvurucunun Bölge İdare Mahkemesinin emekli ikramiyesi verilmesine ilişkin mahkeme kararını kaldırıp davayı reddettiği tarih itibarıyla emekli aylığı bağlanması için yaş şartını sağladığı da açıklığa kavuşturulmuştur. Bu hâliyle emekliliğe hak kazandığı tespit edilen başvurucuya, emekli ikramiyesi ödenmesini engelleyen karara dayanak hukuki durumun ortadan kalktığı anlaşılmıştır.

56. Bölge İdare Mahkemesi, emekli ikramiyesi ödenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle verdiği ret kararında başvurucunun emekli olabilmek için yaş şartını sağlayıp sağlamadığına ve Emekli Sandığına tabi olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli ikramiyesi ödenmesi için yeterli olup olmadığına dair bir inceleme yapmamıştır. Bölge İdare Mahkemesi, emekli aylığı bağlanacak yaşın yeniden hesaplanmasına ilişkin SGK tarafından yapılan işlemi olduğu gibi kabul etmiş; başvurucuya bu işlemle ilgili iddia ve itirazlarını ileri sürebilme imkânını da sağlamamıştır. Yine Bölge İdare Mahkemesi, başvurucunun kamu görevinden çıkarılmış olmasının emekli ikramiyesi almasına engel teşkil edip etmediği hakkında da bir değerlendirmede bulunmamıştır.

57. Başvurucunun 5434 sayılı Kanun'a tabi olarak geçirdiği hizmet süresinin emekli aylığı bağlanması için tek başına yeterli olduğu ve 506 sayılı Kanun'a tabi olarak geçirdiği hizmet süresini birleştirmese dahi emekli olabileceği derece mahkemeleri önündeki yargılamalar sonucunda tespit edilmiştir. Dolayısıyla 89. maddenin uygulamasına ilişkin yerleşik Danıştay içtihadı da gözönüne alındığında emekli aylığına hak kazandığı derece mahkemelerince tespit edilmiş başvurucuya emekli ikramiyesi verilmesi önünde başkaca bir kanuni engelin varlığı gösterilmemiştir. Bu hâliyle 5434 sayılı Kanun'a tabi olarak geçirdiği çalışma süresi emekli aylığı bağlanması için yeterli olan başvurucuya, elde ettiği emeklilik statüsüne bağlı olan emekli ikramiyesinin ödenmemesinin kanuni bir dayanağı bulunmamaktadır.

58. Sonuç olarak tek başına Emekli Sandığına tabi hizmet süresi şartını yerine getirdiği derece mahkemelerince tespit edilmiş olan başvurucuya emekli ikramiyesi verilmemesinin kanuni dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmıştır. Buna göre mevcut hâliyle somut olay bağlamında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen kanunilik ölçütünü karşılamamaktadır.

59. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit edildiğinden Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen diğer unsurlar olan meşru amaç ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

60. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Hükmün Denetlenmesini Talep Etme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

61. Başvurucu, İstinaf Mahkemesi kararına karşı temyiz yolunun kapalı tutulması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

62. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun şikâyetinin hükmün denetlenmesini talep etme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

63. Bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme'nin ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, § 18).

64. Anayasa Mahkemesi Engin Çolak (B. No: 2019/2490, 3/12/2020) kararında hükmün denetlenmesini talep etme hakkının Anayasa'da güvence altına alınmış olmakla birlikte Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller, medeni hak yükümlülüklere ilişkin yargılama süreçleri (hukuk yargısı ile idari yargı alanı) yönünden söz konusu hakka dair bir güvence içermediğini açıklamıştır. Söz konusu kararda medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklar yönünden hükmün denetlenmesini talep etme hakkının Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının dışında kaldığı belirtilmiş ve bu bağlamda anılan hakka dair bir ihlal iddiasının incelenebilmesi için yargılamanın ceza hukuku alanına ilişkin bulunmasının şart olduğu ifade edilmiştir (Engin Çolak, § 38).

65. Engin Çolak başvurusunda idari bir işlemin iptali için açılan ve istinaf kanun yolunda nihayete erdirilen yargılamada temyiz kanun yoluna gidilememesi şikâyet konusunu oluşturmuştur. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuruya konu yargılama sürecinin suç ve cezalara ilişkin güvenceler kapsamında değerlendirilebilecek şekilde ceza yargılamasına veya bir suç isnadına ilişkin bulunmadığını belirterek başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir (Engin Çolak, §§ 41, 42).

66. Somut olayda da başvurucu, Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı temyiz kanun yoluna gidilememesini şikâyet etmektedir. Eldeki başvuruya konu olayın koşulları ile Engin Çolak kararına konu olaydaki koşulların aynı olduğu anlaşıldığından anılan kararda ortaya konulan ilkelerden somut olayda da ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

67. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

68. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiğiyargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

69. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talepleri kabul edilmemiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Hükmün denetlenmesini talep etme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesine iletilmek üzere (E.2017/120121) Ankara 15. İdare Mahkemesine (E.2017/1031) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 29/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.