TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

... BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/38164)

 

Karar Tarihi: 1/3/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Berrak YILMAZ

Başvurucu

:

...

Vekili

:

Av. Ümit AVCI

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, işveren ile arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesiyle başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvuruya konu olayların meydana geldiği süreçteki olağanüstü hâl (OHAL) koşullarına, OHAL ilanına ve uygulanan tedbirlere ilişkin genel bilgiler için bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, §§ 10-18; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 10-18.

3. Başvurucu, Van Belediyesi (İşveren/Belediye) bünyesinde hizmet alım sözleşmesi kapsamında iş gören özel bir şirkette hizmet alım sözleşmesi kapsamında şoför olarak çalışmaktadır. Van Valiliği Olağanüstü Hal (OHAL) Bürosunca başvurucunun PKK terör örgütü ile irtibat veya iltisak içinde olduğu yönünde İşverene bildirimde bulunulmuştur. İşveren, güven ilişkisinin zedelendiği gerekçesiyle 25/5/2017 tarihinde başvurucunun iş sözleşmesini feshetmiştir.

4. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespiti ve işe iade talebiyle 6/6/2017 tarihinde Van 2. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde, başvurucunun 30/3/2015-25/5/2017 tarihleri arasında Belediyede şoför kadrosunda çalıştırıldığı,25/5/2017 tarihinde 34 arkadaşı ile birlikte işten çıkarıldığı, fesih işleminin usule ve yasaya uygun şekilde yapılmadığı, fesih nedenlerinin bildirilmediği ve savunma alınmadan sözleşmenin feshedilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

5. İşveren Mahkemeye sunduğu 19/1/2018 tarihli yazısında, 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 4. maddesi kapsamında kurumda çalışan memur, işçi ve sözleşmeli personel ile belediyenin hizmet satın alma yöntemiyle çalışan personelin, başta Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ve PKK terör örgütleri olmak üzere millî güvenliği tehdit eden yapılar ile irtibat ve iltisakları devletin ilgili kurumlarının elindeki bilgi ve belgeler ile belediye tarafından yapılan harici inceleme ve araştırmalarla tespit edilmeye çalışıldığını belirtmiştir. İşveren bu kapsamda yapılan çalışmalarda OHAL Bürosu tarafından başvurucunun 2014 yılında milislik yaptığı bilgisinin kendilerine bildirildiğini, ayrıca kendileri tarafından başvurucunun sosyal çevresinde yapılan harici araştırma sonucunda ve birlikte çalıştığı yöneticilerden alınan kanaat çerçevesinde başvurucunun PKK/KCK terör örgütü ile irtibat ve iltisaklı olduğu kesin kanaatine varıldığını ifade etmiştir.

6. Mahkeme, başvurucunun PKK terör örgütü ile irtibatlı ya da iltisaklı olabileceği hususunda şüphenin bulunduğunu belirterek 667 sayılı KHK 4. maddesi kapsamında gerçekleştirilen fesih işleminin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle 20/12/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda başvurucunun OHAL kapsamında millî güvenliği tehdit eden yapılar ile herhangi bir irtibatının, iltisakının bulunup bulunmadığını tespit amacıyla, davalı Van Büyükşehir Belediye Başkanlığına, Van Valiliğine, Van İl Emniyet Müdürlüğüne ve Van Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkereler yazıldığı, Van Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen cevabi yazıda davacı hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yürütüldüğü ve soruşturmanın 21/6/2016 tarihinde 2016/3707 sayılı takipsizlik kararı ile sonuçlandığı hususunda bilgi verildiği belirtilmiştir. Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından ise OHAL bürosundan kendilerine bildirilen sakıncalı olduğu düşünülen isim listesinde başvurucunun isminin geçtiği bölümün bir suretinin ibraz edilerek, başvurucu hakkında yapılan araştırma neticesinde bu kişinin millî güvenliği tehdit eden PKK terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı olduğuna dair kesin kanaate varılarak çalışmasının uygun olmadığı ve yüklenici firmadan gereğinin yapılması yönünde talepte bulunulduğunun bildirildiği ifade edilmiştir.

7. Kararda OHAL Bürosu tarafından başvurucunun 677 ve 678 sayılı KHK'lere istinaden millî güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara, terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı yada bunlarla irtibatı olabileceği değerlendirilen kişilerden olduğu hususundaki emarelerin işverene bildirildiği, başvurucu hakkındaki ceza soruşturmasının varlığı, başvurucunun işveren tarafından yapılan araştırmalarda da PKK terör örgütü ile irtibatı ve iltisakı olduğu kanaatine varıldığı vurgulanmıştır. Kararda bu nedenle taraflar arasındaki güven ilişkisinin sona erdiği ve işveren tarafından 667 sayılı KHK ile kendisine tanınan yetki kullanılarak durumun alt işverene bildirildiği ve feshin geçerli bir sebebe dayandığı belirtilmiştir.

8. Başvurucu, söz konusu karara karşı sunduğu istinaf dilekçesinde, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi, dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığını belirterek 8/11/2018 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir. Kararda bazı Yargıtay kararlarına atıf yapılarak asıl işverenin yazılı bildirim ile PKK terör örgütleri ile ilgili olarak yapılan değerlendirmeler sonucunda güvenlik tedbirleri nedeniyle davacının çalışmasının uygun görülmediğinin bildirilmesi üzerine alt işveren açısından fesih zorunlu hâle geldiğini ve feshin geçerli nedene dayandığını ifade etmiştir.

9. Başvurucu, nihai hükmü 28/11/2018 tarihinde öğrendikten sonra 25/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Van Cumhuriyet Başsavcılığının 17/4/2018 tarihli yazısında başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yürütüldüğü ve 21/6/2016 tarihinde takipsizlik kararı verildiği bildirilmiştir.

11. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

13. Başvurucu; açtığı işe iade davasında verilen kararların tutarsız ve hukuka aykırı olduğunu, üzerine atfedilen ve PKK/KCK terör örgütü ile iltisaklı olduğu yönündeki şüpheye dayanılarak soyut ithamlarla fişleme evrakı düzenlendiğini, hakkında hiçbir adli ve idari soruşturma bulunmamasına rağmen keyfî şekilde işten çıkarıldığını ileri sürmüştür. Başvurucu, savunma yapma imkânı bulamadan çalışma hakkının elinden alındığını, yargılama yapılmadığını, lehine hiçbir evrakın dikkate alınmadığını, bariz takdir hatası yapıldığını belirterek mülkiyet hakkının, çalışma hakkının, özel hayata saygı hakkının, adil yargılanma hakkının, masumiyet karinesinin, kanun önünde eşitlik ilkesinin ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; somut olayın ve yargılamanın bir özeti yapıldıktan sonra mevcut başvuruda başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

14. Başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesine yönelik işlem, özel hayata saygı hakkının otomatik olarak uygulanabilirliğini sağlamamakla birlikte mevcut başvuruda mesleki hayata yönelik müdahalenin başvurucunun özel hayatına ciddi şekilde etki ettiği ve bu etkinin belirli bir ağırlık düzeyine ulaştığı değerlendirildiğinden başvuru özel hayata saygı hakkı yönünden uygulanabilir bulunmuş ve bu kapsamda incelenmiştir (benzer şekilde değerlendirmeler için C.A. (3), §§ 97-101; Ayla Demir İşat, §§ 106-110).

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

16. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 187-191). Olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemde alınan tedbiri konu edinen somut başvuruda Anayasa'nın 15. maddesi maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimi dikkate alınacaktır.

17. Anayasa'nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme; müdahalenin Anayasa'daki çekirdek haklarla ilgili olup olmadığı, anılan maddenin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunup dokunmadığı, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırılık teşkil edip etmediği ve durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının tespitiyle sınırlı olacaktır (Ayla Demir İşat, § 146).

18. Anayasa'nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında özel hayata saygı hakkı yer almamaktadır. Ayrıca somut olaydaki tedbirin milletlerarası hukuktan kaynaklanan diğer herhangi bir yükümlülüğe aykırı olduğu da saptanmamıştır (Ayla Demir İşat, §§ 147, 148). Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacak son inceleme, müdahalenin durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olacaktır.

19. Başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesine ilişkin tedbirin ve bu kapsamda derece mahkemelerince sonuca bağlanan uyuşmazlığın Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun söylenebilmesi için öncelikle keyfî olmaması gerekir. Diğer taraftan söz konusu tedbirin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken elbette ülkemizde OHAL ilanına sebebiyet veren durumun özellikleri ve OHAL ilanı sonrasında ortaya çıkan koşullar dikkate alınmalıdır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 349).

20. Özel hayata saygı hakkı, üçüncü kişiler tarafından da olsa hakkın öngördüğü güvencelere keyfî şekilde müdahale edilmesini yasaklamaktadır. Öngörülen yükümlülüklerin yerine getirilmesi, kişilerin kendilerinin, ailelerinin geleceğini ve itibarını etkileyen mesleki hayata yönelik tedbirlerin keyfî olmaması, bu kapsamda doğan uyuşmazlıkların özel hayata saygı hakkının gereklilikleri bağlamında çözümlenmesi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde de geçerli olan temel güvencelerdir (Ayla Demir İşat, § 150). Öte yandan darbe teşebbüsü ve FETÖ/PDY'nin özellikleri gözönüne alındığında devletin ve kişilerin güvenliği ile kamu düzeninin korunması amacıyla yasal düzenlemeler yapılmasının ve sakıncalı görülen kişilerin mesleklerinden uzaklaştırılmasına yönelik işlemler tesis edilmesinin gerçek bir ihtiyaçtan kaynaklandığı açıktır. Ancak söz konusu tedbirlerin muhataplarının sakıncalı olduğu değerlendirilen kişilerden olması ve alınan tedbirlerin durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir (Ayla Demir İşat, § 159). Ayrıca belirtildiği üzere temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin süresi, kapsamı ve ağırlığı ölçülülüğün belirlenmesinde dikkate alınması; kişilerin ölçüsüz veya keyfî müdahalelere karşı koyabilecekleri usule ilişkin güvencelerden yararlandırılması gerekir (Ayla Demir İşat, § 160).

21. Somut olaydaki feshin gerekçesi, devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen PKK ile irtibatı veya iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphe ve bu şüphe nedeniyle güven ilişkisinin ortadan kalkmasıdır. Mahkemenin gerekçesinin ise dosyaya getirtilen bilgi ve belgelerin başvurucunun iş sözleşmesinin feshine neden olabilecek nitelikte PKK terör örgütü ile irtibat ve iltisakına ilişkin şüpheyi ortaya koyabilecek nitelikte bulunduğu ile başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yapılarak 2016 yılında kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilmesine dayandığı anlaşılmaktadır.

22. Bazı kamu gücü ayrıcalıklarıyla donatılan bir işveren bünyesinde çalışırken arındırma işlemine tabi tutulan başvurucu hakkında alınan tedbirin durumun gerektirdiği ölçüde olduğunun ortaya konulması gerekir. 667 sayılı KHK dayanak alınarak uygulanan somut tedbirin başvurucu üzerinde doğuracağı etki de gözönüne alındığında özellikle yargılama sürecinde devletten beklenen yükümlülüklerin OHAL koşullarında da yerine getirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Bu anlamda takdir yetkisinin öngörülen sınırlar dâhilinde kullanılması ve nedenlerinin ikna edici şekilde ortaya konulması OHAL koşullarında da yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerdendir. Başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinin nedeni terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı olması olarak gösterilmiştir. Bununla birlikte yargılamayı gerçekleştiren mahkemelerce 2016 yılında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının başvurucunun terör örgütüyle irtibatlandırılmasına ne şekilde delil teşkil edebileceği tartışılmamıştır. Yine mahkemelerce tanık ya da başka deliller gösterilmek suretiyle şüphenin somutlaştırılması yönünde bir değerlendirme de yapılmamıştır. Dolayısıyla PKK ile irtibatı ya da iltisakı olduğu konusunda başvurucudan duyulan şüphenin ciddi, güçlü ve objektif olduğuna ilişkin ikna edici, yeterli gerekçe sunulmadığı dikkate alındığında anılan yükümlülüğün yerine getirildiği söylenemez.

23. Açıklanan gerekçelerle başvurucu hakkında alınan ve Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkına etki eden tedbirin OHAL döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlere uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.

III. GİDERİM

24. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ile 500.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

25. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan GK, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) GK, B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

26. Öte yandan başvurucu tazminat talebinde bulunmuş ise de ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

27. Somut başvuruda Anayasa Mahkemesince verilen ihlal kararının başvurucu tarafından açılan davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini gözetmek suretiyle dava hakkında yeniden bir değerlendirme yaparak gereken kararı vermek derece mahkemelerinin takdirindedir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 2. İş Mahkemesine (E.2017/316, K. 2018/345) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,

F. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 1/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.