TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

E. Z. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/38181)

 

Karar Tarihi: 12/7/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Hasan ÖZKÖSE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/12/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç

6. 1971 doğumlu olan başvurucu, 3/1/1997 tarihinden itibaren Borsa İstanbul A.Ş. (Şirket) nezdinde çalışmaya başlamış; en son başdenetçi olarak görev yapmakta iken 11/8/2016 tarihinde başvurucunun iş akdi feshedilmiştir. Şirket, fesih ihbarnamesinde iş akdinin sonlandırılmasına ilişkin olarak başvurucunun hizmetine ihtiyaç duyulmadığı hususunu gerekçe göstermiştir.

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Şirket aleyhine 18/8/2016 tarihinde dava açmış; İstanbul 9. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde feshin usule aykırı olduğunu, savunması alınmadan iş akdinin feshedildiğini, feshin somut bir gerekçeye dayanmadığını ileri sürmüştür.

8. Davalı Şirket; cevap dilekçesinde başvurucunun bağlı bulunduğu Denetim ve Gözetim Kurulu Başkanlığı tarafından başvurucunun çalışmalarının verimsiz bulunduğunu, darbe teşebbüsünden sonraki olağanüstü durum da gözetilerek iş akdinin sonlandırıldığını belirtmiştir. Darbe teşebbüsünün hemen akabinde personele yönelik inceleme başlatıldığını belirten Şirket, bu kapsamda yapılan incelemede darbe teşebbüsünden sonraki ilk iş günü 51 kişinin, 11/8/2016 tarihinde de başvurucunun da aralarında bulunduğu 8 kişinin Fethullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile iltisaklı olduğu kanaatine varıldığını ve güven ilişkisinin sona ermesi nedeniyle 15/8/2016 tarihli ve 673 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (673 sayılı KHK) 7. maddesi kapsamında iş ilişkisinin sona erdirildiğini ifade etmiştir. Başvurucu ise cevaba cevap dilekçesinde fesih bildiriminde iş akdinin sonlandırılmasına yönelik hususların sonradan değiştirilemeyeceğini, işverenin bu kapsamda iyi niyetli olmadığını, ayrıca hakkında soruşturma yahut kovuşturmanın bulunmadığını, dolayısıyla FETÖ/PDY bağlantısı iddialarının soyut ve mesnetsiz olduğunu iddia etmiştir.

9. Öte yandan davalı Şirket 26/10/2016 tarihli yazı ile başvurucu hakkında suç duyurusunda bulunmuş, bu kapsamda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) soruşturma başlatmıştır.

10. Mahkeme 15/11/2016 tarihli kararıyla davanın kabulü ile başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda davacının iş akdi 11/08/2016 tarihli fesih bildirimi ile hizmete ihtiyaç duyulmaması nedeni ile feshedilmiş olup, her ne kadar davalı vekilince davacının iş akdinin 673 Sayılı KHK'nın 7.maddesi de dayanak gösterilmek suretiyle feshedildiği iddia edilmiş ise de, yukarıda da açıklanan gerekçede bahsedildiği üzere işveren fesih bildirimindeki sebeple bağlı olup, sonradan bunu değiştiremeyeceğinden, fesih bildiriminin fesih sebebini açık ve kesin şekilde içermesi gerektiğinden ve somut olaydaki fesih bildiriminin açık ve kesin bir şekilde fesih bildirimini içermediği gibi davalının cevap dilekçesinde belirtmiş olduğu 673 Sayılı KHK'nın 7.maddesinde açıkça " Devletin veya kamu tüzel kişilerinin doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs, ortaklık ve iştiraklar ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler bünyesinde çalışmakta iken, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilmek suretiyle iş sözleşmesi feshedilen işçiler , bir daha bu teşebbüs ve ortaklıklar ile kamunun hissesi bulunan diğer tüzel kişiler bünyesinde veya diğer kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler" hükmünü içermekle davacının iş akdinin hizmetine ihtiyaç duyulmadığından bahisle feshedilip, davacının terör örgütü ile iltisakı ya da irtibatı olduğu değerlendirilmek suretiyle gerekçelendirilip usulüne uygun bir şekilde yapılmış bir fesih bulunmadığından yine davalı vekilinin birinci celsedeki beyanında davacı hakkında yapılmış bir ceza soruşturmasının bilgileri dahilinde bulunmadığı beyan edildiğinden şekli olarak geçerli koşulları taşımayan feshin geçersizliği ile davacının işe iadesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. "

11. İşveren Şirket, gerekçeli karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; derece mahkemesince somut olayın hatalı değerlendirildiğini, Şirketin Türkiye ekonomisinin stratejik kurumlarından biri olduğunu, nitekim bu sebeple de darbe teşebbüsünün yaşandığı gece Şirket binasının darbeciler tarafından işgale uğradığını belirtmiştir. Bu kapsamda 15 Temmuz'un hemen akabinde bir riske meydan vermemek için FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu kanaatine varılan 51 personelin iş akdine 18/7/2016 tarihinde, davacının da aralarında olduğu 8 personelin iş akdine 11/8/2016 tarihinde son verildiğini ifade eden Şirket, aksi takdirde insan unsuru nedeniyle borsa sisteminin açılmaması/sabote edilmesi riski bulunduğunu, fesih nedeni olan “hizmetlerine ihtiyaç duyulmaması” gerekçesinin FETÖ/PDY ile iltisak bağlantısını dile getirdiğinin aşikâr olduğunu yani fesih nedeninin değiştirilmesinin söz konusu olmadığını ileri sürmüştür.

12. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 32. Hukuk Dairesi 17/3/2017 tarihli kararı ile istinaf talebinin esastan reddine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda, fesih bildiriminde fesih sebebi olarak davacının hizmetine ihtiyaç duyulmaması gösterilmiştir. Bu gerekçenin dışında fesih bildiriminde başkaca bir fesih sebebine yer verilmemiştir. İşveren bildirdiği fesih sebebiyle bağlıdır. İş Kanunun 19. maddesi anlamında davalı işverenlikçe, fesih sebebi açık ve kesin bir şekilde belirtilmemiştir. Bunun yanında sırf davacının hizmetine ihtiyaç duyulmaması da geçerli bir fesih nedeni kabul edilemez. Fesih bildiriminde davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile ilişkili olduğu gerekçesi ile sözleşmenin feshedildiğinin belirtilmemiş olması ve işverenin bildirdiği fesih sebebi ile bağlı olması hususu da dikkate alınarak, işverence gerçekleştirilen feshin geçerli nedene dayanmadığı sonucuna varılmıştır. Bu durumda, yerel mahkemece delillerin değerlendirilmesinde ve takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığı, bu gerekçe ile kararın sonuç itibariyle isabetli olduğu, davalı tarafın istinaf kanun yolu başvuru talebinin esastan reddi yönünde karar vermek gerekmiş, aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur."

13. İşveren Kurum istinaf kararına karşı temyiz başvurusunun da bulunmuş; bu kapsamda dosya kendisine gelen Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 1/3/2018 tarihli karar ile başvurucu hakkında FETÖ/PDY kapsamında soruşturmanın olup olmadığının, varsa akıbetinin ne olduğu hususlarının sorulması ve gelecek cevapla birlikte dosyanın Daireye gönderilmesini belirterek geri çevirme kararı vermiştir.

14. Yargıtay kararı üzerine dosyanın kendisine geldiği Mahkeme, işveren Şirket ve Başsavcılığa müzekkere yazarak başvurucu yönünden feshe dayanak bilgi ve belgelerin toplanması yoluna gitmiştir.

15. Başsavcılıktan gelen 30/6/2018 tarihli müzekkere cevabında, başvurucu hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçu kapsamında soruşturma yürütüldüğü, 25/5/2017 tarihli kararla iddianame hazırlandığı, başvurucunun kovuşturmasının İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/84 Esas sayılı dosyasında devam ettiği bilgisi verilmiştir.

16. Gelen müzekkere cevabı üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme neticesinde 22/10/2018 tarihli kararla gerekçeli kararın bozularak ortadan kaldırılmasına ve davanın kesin olmak üzere reddine hükmedilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Dosya içeriğine göre; davacının iş sözleşmesi 11.08.2016 tarihinde “hizmetlerine ihtiyaç duyulmaması” gerekçesiyle feshedilmiştir. Ancak davalı vekili cevap dilekçesindeki açıklamalarında; yönetim tarafından yapılan değerlendirme neticesinde davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisaklı olduğuna dair kanaate ve hizmetine ihtiyaç duyulmadığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiş olup, temyiz aşamasında Dairemiz’in 01.03.2018 tarih, 2017/24016 Esas - 2018/4632 Karar sayılı ilamı sonrası gelen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından düzenlenen 30.06.2018 tarih, 2017/ 78259 soruşturma dosyasında “Ercan Zorlu’nun hakkında soruşturma yürütüldüğü, 25.05.2017 tarihli karar ile iddianame hazırlandığı, kovuşturmanın İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/ 84 esas sayılı dosyasından yürütüldüğü belirtilmiştir. Bu halde; davalı savunmasına göre davacının FETÖ/PDY ile ilgi, iltisak ya da irtibatı bulunduğu konusunda davalı işveren açısından şüphe feshini gerektirir yeterli delil olduğu, işverenden terör örgütü ile irtibat veya iltisakı bulunduğuna dair şüphe bulunan bir işçiyi çalıştırmaya devam etmesinin beklenemeyeceği, feshin, şüphe feshinin şartlarını taşıdığı ve geçerli nedene dayandığı anlaşıldığından davanın reddi gerekmektedir."

17. Nihai karar 30/11/2018 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 25/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç

19. Başvurucu hakkında FETÖ/PDY ile iltisakının olduğu gerekçesiyle görevine son verilmesinin akabinde işveren Şirketin ihbarı üzerine soruşturma başlatılmış, bu kapsamda Emniyet Müdürlüğünden gönderilen 18/11/2016 tarihli raporda yapılan ByLock sorgulamasında başvurucunun da uygulamayı kullanan kişilerden olduğu tespiti üzerine 12/5/2017 tarihinde gözaltına tedbiri uygulanmış, 18/5/2017 tarihinde ise başvurucunun tutuklamasına karar verilmiştir. Başvurucu, Emniyette ve sorgu hâkimliği nezdinde verdiği ifadelerde suçlamaları reddetmiş; ByLock kullanmadığını belirtmiştir.

20. 25/5/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun ByLock programını indirdiği ve kullandığı tespit edildiğinden hakkında kamu davası açılması talep edilmiş, bu kapsamda İstanbul 22. Ağır ceza Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıyla yargılama başlatılmıştır.

21. Başvurucu; yargılama sürecindeki savunmasında örgüt ile iltisak ve irtibatının bulunmadığını, FETÖ/PDY ile irtibatlı Koza İpek Holding aleyhine rapor yazan ilk müfettiş olduğunu, kendisinden intikam almak amacıyla ByLock listesine eklendiğini düşündüğünü ileri sürmüştür. Evinin yakınında öğrenci yurdu, kafe gibi insanların yoğun olduğu yerler bulunduğunu, bu sebeple IP çakışması olabileceğini belirten başvurucu; söz konusu tespitin teknik bir hatadan kaynaklandığını, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini beyan ederek beraatine karar verilmesini talep etmiştir. Başvurucu ayrıca ByLock tespitinin tek başına delil olamayacağını, verilerde hata bulunduğunu, yasal olmayan yollardan delil elde edildiğini, aleyhine bir delil bulunmadığını ileri sürmüştür.

22. Mahkeme 15/6/2021 tarihli kararı ile başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası ile mahkûmiyetine hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"[...] numaralı gsm hattının Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan temin edilen HTS ve HIS (CGNAT) verileri ile söz konusu programa ait IP adreslerine 04/10/2014-18/10/2014 tarih aralığında 835 kez bağlantı kaydının olduğunun belirlendiği, celp edilen mesaj bilgiler (MMS ve SMS) sorgulama sonucunda "kimseyokmu" isimli dernekten değişik tarihlerde mesaj alımlarının bulunduğu,

Dosya içerisine alınan Bylock tespit ve değerlendirme tutanağı uyarınca 22/08/2014 ilk log tarihi itibariyle ercanzorlu1@ttnet gsm/adsl hattı ile kullanıldığı, 193502 ID ile oluşturulan profilin kullanıcı adının "ercumentcan", şifresinin "200169Er@" olduğu, bu şekilde oluşturulan profil bilgilerinin sanığın ismini içerir şekilde oluşturulmuş olduğu bildirilmiştir.

Dosya içerisine alınan ve yine Bylock kullanıldığı tespit edilen [...] numaralı hattın BTK'dan temin edilen bilgilerinde İ.S. adına kayıtlı olduğunun belirlendiği, İ. S'nin sanığın kayınvalidesi olduğu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü'nün 28/11/2018 tarihli yazısı uyarınca [...] numaralı hatta ait user ID numarasının bulunmadığı, bundan dolayı Bylock içerik verisinin bulunmadığı, ancak Bylock serverlarına erişim sağladığı anlara ait HTS (CGNAT) verilerinin bulunduğu bildirilip dosya içerisine alındığı, bu verilerin incelenmesinde gsm hattının çoğunlukla sanığın çalıştığı İMKB'den sinyal bilgisi bulunduğu, söz konusu hat ile 02/12/2014-31/05/2015 tarihleri arasında 19 sinyal ile kullanıldığı, baz sinyal bilgileri dikkate alındığında bu hattın da sanık tarafından kullanıldığına delalet etmiştir.

Sanıktan elde edilen dijital materyallerin incelenmesinde ele geçen telefonun "notlar" kısmında "analiz" ismi ile kaydedilen ve içeriğinde 15 Temmuz darbe girişimi, Fethullah GÜLEN ve Fetö ile ilgili yazı içeriğinin bulunduğu, notlar arasında çeşitli şifre, banka hesap numaraları, müşteri numaraları, adres telefon vb. kayıtlara rastlandığı, telefona yüklü "sanal basın" uygulaması üzerinden Fetö/Pdy 'ye destek veren Yeni Asya isimli gazetenin internet sitesine erişim yapıldığına dair tespitler yapılmıştır.

Bu şekilde toplanan deliller itibariyle sanığın Fetö/Pdy silahlı terör örgütü mensuplarının kullanmaları amacıyla oluşturulan ve münhasıran bu suç örgütünün mensupları tarafından kullanılan bylock iletişim sistemine, bu özelliğini bilerek dahil olunduğunun kesin kanaate ulaştıracak teknik verilerle tespit edilmiş olması karşısında, eylem ve faaliyetlerinin silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluk içerdiğinin görüldüğü ve böylece üzerine atılı olan silahlı terör örgütü üyeliği suçunu işlediği..."

23. Karar, istinaf ve temyiz incelemesinden geçerek 14/9/2020 tarihinde kesinleşmiş; 24/3/2021 tarihinde de başvurucunun denetimli serbestliğe ayrılarak tahliyesine karar verilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

24. İlgili hukuk için bkz. Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, §§ 43-84.

2. Yargıtay Kararları

25. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

26. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır. ..."

27. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26/11/2018 tarihli ve E.2018/11097, K.2018/25472 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Taraf iradesine öncelik verilmesi sadece davanın açılmasında değil, yargılama sırasında taraflara ait bir çok usul işleminde de kendisini gösterir...Yani, yargılamada esas olan, dava malzemelerinin taraflarca toplanması ve mahkemeye sunulması olarak tanımlayabileceğimiz 'taraflarca hazırlama (getirilme) ilkesi'dir. Bu ilkenin geçerli olduğu davalarda, dava malzemelerinin mahkemeye tam olarak getirilmemesinin sorumluluğunu taraflar üstlenmiş olup; hakim, kural olarak tarafların ileri sürmediği vakıaları ve belirli bir delili kendiliğinden araştıramaz ve taraflara hatırlatamaz. Diğer yandan, kamu düzenini ilgilendiren davalarda, irade serbestisinin ve taraf iradesine tanınan üstünlüğün bir sonucu olan 'taraflarca hazırlama ilkesi' yerine, kendiliğinden (resen) araştırma ilkesinin uygulanması esastır. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı davalarda; hâkim, davanın ispatı için gereken bütün delillere kendiliğinden başvurur; taraflar da yargılama bitinceye kadar delil gösterebilirler. Bu davalarda bir bakıma, dava ile ilgili olguların hazırlanmasında, tarafların yanında, hakimin de görevli olması söz konusudur.

Bu açıklamalar karşısında kamu ya da özel hukuk tüzel kişiliği de olsa işçinin terör örgütleri ile irtibatının bulunması halinde bu durumun hem kamu güvenliğini hem de özel güvenliği tehdit edeceği açıktır. Bu nedenle davalı tarafın cevap dilekçesi ile davacının iş akdinin .../... bağlantısı bulunduğuna dair kuvvetli şüphe duyulması sebebi ile feshedildiğini belirttiği görülmekle; eldeki davada taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir."

B. Uluslararası Hukuk

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar[ın] ... esası konusunda karar verecek olan ... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) adil yargılanma hakkının demokratik toplumda önemli bir yere sahip olduğunu vurgulamaktadır (Airey/İrlanda, B. No: 6289/73, 9/10/1979, § 24). AİHM'e göre hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan hukuki belirlilik Sözleşme'nin bütün maddelerinde mündemiçtir (Iordan Iordanov/Bulgaristan, B. No: 23530/02, 2/7/2009, § 47). Adil yargılanma hakkı hukukun kabul edilmiş evrensel ilkelerine uygun olarak yorumlanmalıdır. Bu bağlamda hakkın tesliminden kaçınma (denial of justice) yasağı bu ilkelerin başında gelmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).

30. AİHM iç hukukun yorumlanmasında öncelikli görevin ulusal otoritelere ait olduğunu vurgulamaktadır. AİHM’in görevi ulusal hukuk mercilerinin yorumlarının etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığını tespit etmekle sınırlıdır (Waite ve Kennedy/Almanya, B. No: 26083/94, 18/2/1999, § 54). AİHM kural olarak kendisinin ulusal mahkemelerin yerine geçerek değerlendirme yapma görevi olmadığını, ulusal hukukun yorumlanmasına ilişkin sorunları çözmenin öncelikli olarak ulusal otoritelerin -özellikle ulusal mahkemelerin- yetkisinde olduğunu ifade etmektedir. AİHM bu sebeple ulusal mahkemelerin iç hukukun yorumuna ilişkin tartışmalarına karışmayacağını belirtmektedir. Ancak AİHM keyfîliğin bulunduğu, diğer bir ifadeyle ulusal mahkemelerin iç hukuku açıkça hatalı veya keyfî ya da adaleti hiçe sayacak şekilde uyguladıklarını gözlemlediği hâllerde bunu sorgulayabileceğine işaret etmektedir (Anđelkovıć/Sırbistan, B. No: 1401/08, 9/4/2013, § 24).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Anayasa Mahkemesinin 12/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucu, iş akdinin feshinin usul ve yasaya uygun olmadığını, savunması dahi alınmadan görevine son verildiğini belirtmiş; bu kapsamda açılan işe iade davasında ise işveren fesih sebebi ile bağlı olduğu hâlde bildirimde yer almayan nedenlere dayandığını, nitekim ilk derece ve istinaf incelemesinin de bu kapsamda kendi lehine sonuçlandığını ancak temyiz incelemesinde gerçeği yansıtmayan ByLock kullandığı iddiası gerekçe gösterilerek davanın reddedildiğini beyan etmiştir. Davanın reddi kararına hükmedildiği süreçte ceza yargılamasının henüz neticelenmediğini ifade eden başvurucu; ByLock tespitinin hatalı olduğunu, kendi evindeki internet üzerinden başkası tarafından uygulamanın indirilmiş olabileceğini, bu kapsamda birçok kişinin mağduriyet yaşadığını, kendisinin de bunlardan biri olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Bakanlık görüşünde, dosyaya gelen bilgi ve belgeler ile tarafların iddia ve itirazları doğrultusunda davanın reddedildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özel koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

B. Değerlendirme

34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

35. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

36. Somut olayda işveren nezdinde 1997 yılından itibaren çalışmakta olan başvurucunun iş sözleşmesi, terör örgütü ile irtibatı/iltisakı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade talebiyle dava açmış; dava dilekçesinde hiçbir somut gerekçe gösterilmeksizin iş akdinin feshedilmesinin hukuki olmadığını ifade etmiştir. Davalı Şirket ise cevap dilekçesinde başvurucunun iş akdinin FETÖ/PDY ile irtibatlı olduğu şüphesi nedeniyle 673 sayılı KHK'nın 7. maddesine göre feshedildiğini ileri sürmüştür (bkz. §§ 6-8).

37. Şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önemlidir. Bu kapsamda derece mahkemelerinden beklenen, öncelikle işveren kurumun niteliği ile sözleşmesi feshedilen işçinin burada hangi pozisyonda çalıştığı, işinin mahiyeti ve öneminin ne olduğu hususlarını belirlemesidir. Zira şüpheyi doğuran olay yahut durum, farklı pozisyonlarda çalışan kişiler yönünden farklı değerlendirme yapmayı gerektirebilmektedir. Bunun yanı sıra şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.

38. Aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Öte yandan ceza yargılamasında kişiler yönünden ileri sürülen hususların hukuk mahkemelerince değerlendirmeye esas alınmasının önünde de bir engel bulunmamaktadır. Bu kapsamda özellikle önem arz eden durum, devam eden soruşturma yahut kovuşturma kapsamında kişiler yönünden hukuk mahkemelerince kullanılan ifadelerin masumiyet karinesini ihlal eder nitelikte olmaması gerektiğidir.

39. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse şüphe feshine yönelik olarak temyiz mercii tarafından ortaya konulan temel gerekçenin başvurucu hakkında yürütülen yargılama ve bu yargılama kapsamında yapılan tespitlerden ibaret olduğu anlaşılmıştır. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin gerekçesinde yer verdiği ceza yargılamasına ilişkin süreç incelendiğinde başvurucunun iş akdinin sonlandırılmasının hemen akabinden Emniyet tarafından düzenlenen raporda ByLock kullanıcıları listesinde olduğunun tespit edildiği, nitekim bu kapsamda hem işveren Şirketin ihbarı hem de Emniyet raporu dikkate alınarak 12/5/2017 tarihinden itibaren gözaltı ve tutukluluk tedbirlerinin uygulandığı görülmüştür. Başvurucu yargılama boyunca ByLock kullandığı iddiasını inkâr etmiş ise de ceza yargılaması sürecinde yapılan teknik incelemeler neticesinde iddia ve itirazlarının gerçeği yansıtmadığı değerlendirilmek suretiyle mahkûmiyetine karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir (bkz.§§ 19-23).

40. Anayasa Mahkemesi, ByLock uygulamasının özellikleri gözönüne alındığında kişilerin bu uygulamayı kullanmalarının veya kullanmak üzere elektronik/mobil cihazlarına yüklemelerinin soruşturma makamlarınca FETÖ/PDY ile ilgisi bakımından bir belirti olarak değerlendirilebileceğini kaydetmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 106, 267; M.T. [GK], 2018/10424, 4/6/2020, §§ 112-116). ByLock uygulamasının FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi ve anılan programın özellikleri de dikkate alındığında buna yönelik bir tespitin şüphe feshi açısından yeterli olduğu yönünde bir değerlendirmenin keyfî olduğunu söylemek mümkün değildir. Öte yandan söz konusu tespitin -özellikle teknik olarak tespite imkân veren bir durum olduğu düşünüldüğünde- iddia olmaktan öte gerçeği yansıtıp yansıtmadığının da mahkemelerce araştırılması gerekmektedir.

41. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde işe iade yargılaması neticesinde dosyaya gelen ve gerekçeli karara yansıyan bilgiler kapsamında, başvurucu hakkında FETÖ/PDY mensubiyeti nedeniyle yargılama yürütüldüğü ve bu hususun şüphe fesih noktasında -işveren Şirketin önemi ve başvurucunun Şirkette çalıştığı pozisyon da (başdenetçi) dikkate alındığında- işveren ile işçi arasındaki güven ilişkisini sarstığı sonucuna varılmıştır. Ceza yargılaması sürecinde ortaya konulan bilgi ve belgeler ile başvurucunun savunmaları dikkate alındığında işveren yönünden iş akdinin feshi için yeterli ve makul şüphenin oluştuğu yönündeki Yargıtay kararında bariz takdir hatası yahut keyfîlik olduğunu söylemenin mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.

42. Somut olayda başvurucu, eksik inceleme yapıldığını belirterek mahkeme kararının doğru olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucunun iddiaları mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarının gerekçesinde bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 12/7/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.