TÜRKİYE CUMHURİYETİ

 

ANAYASA MAHKEMESİ

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

T. İ. Ö. BAŞVURUSU (2)

 

(Başvuru Numarası: 2018/3843)

Karar Tarihi: 13/4/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

T. İ.Ö.

Vekili

:

Av. Sevgi KALAN GÜVERCİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, sosyal medyada yayımlanan bir videonun altına yaptığı yorumun hakaret kabul edilerek adli para cezasına mahkûm edilmesi nedeniyle başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/1/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Adnan Oktar (A.O.) başta dinî konular olmak üzere çeşitli alanlarda yazılı eserleri ve sosyal medyada video yayınları bulunan, toplumda tanınan bir kişidir. A.O.nun bir video paylaşım ve sosyal medya platformu olan YouTube adlı internet sitesinde tespit edilebildiği kadarıyla bir kısmı milyonlarca kez izlenen videoları bulunmaktadır. Söz konusu videolarda A.O. katılımcılarla ağırlıklı olarak dinî sohbetler gerçekleştirmekte, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunmaktadır. Ayrıca bu videoların bazı kısımlarında müzik eşliğinde katılımcılarla birlikte dans edilmekte ve A.O. tarafından özellikle kadın katılımcılara yönelik övgü amaçlı çeşitli sözler söylenmektedir.

6. Gazeteci olan başvurucu, çeşitli gazete ve internet haber sitelerinde görev yapmıştır. Başvurucu, YouTube'da bulunan A.O. ile ilgili bir videonun altında yer alan yorum kısmında tuncaogr rumuzuyla "Bir de utanmadan ALLAH'ın adını ağzına alıyor sapık! Bunu odunla döveceksin aq." şeklinde bir yorumda bulunmuştur.

7. Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı başvurucu hakkında soruşturma başlatmış ve 26/10/2011 tarihli iddianame ile başvurucunun hakaret suçundan cezalandırılmasını talep etmiştir.

8. Yargılamanın yapıldığı Kadıköy (Kapatılan) 4. Sulh Ceza Mahkemesindeki (Sulh Ceza Mahkemesi) savunmasında başvurucu; müştekinin kadın öğrencisine bir hocanın talebesine söylememesi gereken "oh ne kadar güzel şeysin sen, kedi, canını yerim senin" gibi sözler söylediğini, bunların ise gelenek, görenek ve günlük hayata uymayan sözler olduğunu açıklamıştır. Başvurucu ayrıca yaptığı yorumda hakaret kastının olmadığını ve Türk Dil Kurumuna göre "sapık" sözcüğünün anlamının "Tavır ve davranışları normal olmayan kişi" demek olduğunu belirtmiştir.

9. Sulh Ceza Mahkemesi 9/5/2012 tarihinde başvurucunun hakaret suçundan 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, buna karşılık hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve başvurucunun beş yıllık denetim süresine tabi tutulmasına karar vermiştir. Sulh Ceza Mahkemesinin gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"... internete giren herkesin görebileceği şekilde müştekinin görüntülerinin yer aldığı video ile ilgili 'sapık' yorumunda bulunduğu, her ne kadar hakaret kastı olmadığını savunmuş ise de, sapık kelimesinin toplumdaki algılanışı ve kullanılış amacı dikkate alındığında, hakaret içerikli bir söz olduğu, sanığın üzerine atılı suçu işlediği kanaatine varılarak..."

10. İstanbul Anadolu 58. Asliye Ceza Mahkemesi (Asliye Ceza Mahkemesi) başvurucunun denetim süresi içerisinde işlediği başka bir suç nedeniyle Sulh Ceza Mahkemesinin 9/5/2012 tarihli ilamının açıklanmasına karar vermiştir. Asliye Ceza Mahkemesi 12/12/2017 tarihinde hakaret suçundan başvurucunun 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olmak üzere karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer; kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir. Kamu görevlileri veya sivil vatandaşa yönelik her türlü ağır eleştiri veya rahatsız edici sözlerin hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir. Tüm dosya kapsamı üzerinde yapılan değerlendirmede; sanığın, müştekiye yönelen, internet ortamında 'bir de utanmadan Allah'ın adını ağzına alıyor sapık, bunu odunla döveceksin, ag.' şeklinde yorum paylaşılması şeklinde gelişen eyleminde, mağdurun onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olduğu ve 'Alenen Hakaret' suçunun yasal unsurlarının oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır. Sanığa haksız yada hukuka aykırı bir muamele yapıldığına ilişkin dosyada somut bilgi bulunmadığı anlaşıldığından, sanık lehine 5237 sayılı TCK 129 maddesi uygulanmamıştır."

IV. İLGİLİ HUKUK

11. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Hakaret” kenar başlıklı 125. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden ... kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır...

 (2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.

...

 (4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır. "

V. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Anayasa Mahkemesinin 13/4/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

13. Başvurucu; YouTube üzerinden yayımlanan bir videoya yaptığı yorumun ifade özgürlüğü kapsamına girdiğini, derece mahkemelerinin çatışan haklar arasında adil bir denge kurmadığını, kullandığı ifadenin bağlamının tartışılmadığını ve müştekinin toplumda bilinirliğinin göz önüne alınmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu; müştekinin İslami bir cemaat etkinliği olarak nitelendirdiği video ve televizyon programlarında kadınlara yönelik sözleri, dansöz oynatması, dans etmesi gibi eylemlerinin müşteki hakkında birçok tartışmaya yol açtığını ve tepkilere neden olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, kullandığı sapık kelimesinin sözlük anlamının "tavır ve davranışları normal olmayan veya geleneklerden, törelerden ayrılan, anormal (kimse), gayritabii" olduğunu, bu manada kullanılan söz konusu kelime ile dinî bir cemaat lideri olduğunu belirten müştekinin ülke gerçeklerine ve dinî ritüele aykırı hareket etmesini eleştirdiğini belirtmiştir. Başvurucu, müştekiye ait videoların içeriğine göre cezalandırılmaya konu ifadelerinin bağlamı ve olgusal bir temeli bulunduğunu, müştekinin konumu nedeniyle eleştirilere tahammül etmesi gerektiğini ve değer yargısı niteliğinde olan sözlerinin sert, kaba ve saldırgan olsa dahi ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığını iddia etmiştir. Başvurucu, tanınırlığı yüksek olan müştekinin yüzlerce videosundan birine yaptığı yorumun çok az kişiye ulaşması nedeniyle bir etkisinin bulunmadığını ve ceza davası yoluyla ifade özgürlüğüne müdahale edilmesini gerektirir bir hukuki yararın bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu, bu gerekçelerle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

14. Başvurucu, Asliye Ceza Mahkemesinin savunmasını almadan ve son söz verilmeden mahkûmiyet kararını verdiğini, kararda iddialarını karşılayacak gerekçeye yer verilmediğini ileri sürmüştür. Başvurucu, bu gerekçelerle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

15. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bir ifadesi nedeniyle hakaret suçundan mahkûmiyetine karar verilmesine ilişkin şikâyetlerinin bir bütün olarak ele alındığında ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

16. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar...

Bu hürriyetlerin kullanılması,... başkalarının şöhret veya haklarının,... korunması ... amaçlarıyla sınırlanabilir…”

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

18. Başvurucu, müştekiye yönelik sözleri nedeniyle hakaret suçundan adli para cezası ile cezalandırılmıştır. Dolayısıyla söz konusu mahkeme kararı ile başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

19. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

20. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.

21. 5237 sayılı Kanun'un 125. maddesine dayanan müdahalenin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı ve başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Geriye müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığının belirlenmesi kalmıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, toplumsal bir ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır. Bu koşulları taşımayan bir tedbir, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir tedbir olarak değerlendirilemez (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).

22. Somut olayda başvurucu, müşteki tarafından Youtube adlı video paylaşım sitesinde yayınlanan ve müştekinin konuşmalarının yer aldığı bir videonun altına "Bir de utanmadan ALLAH'ın adını ağzına alıyor sapık! Bunu odunla döveceksin aq." şeklinde yorumda bulunmuştur. Sulh Ceza Mahkemesi, "sapık" ibaresinin hakaret içeren bir söz olduğundan başvurucunun hakaret suçunu işlediğini kabul etmiş bununla birlikte hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir. Denetim süresi içerisinde işlediği başka bir suç nedeniyle başvurucu hakkındaki hükmü açıklayan Asliye Ceza Mahkemesi, video altındaki başvurucuya ait yorumun müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici nitelikte olduğunu belirterek başvurucu hakkında alenen hakaret suçundan mahkûmiyet kararı vermiştir.

23. Hiç şüphesiz bir sosyal medya sitesindeki videonun altına yazılan yorumlar da Anayasa'nın 26. maddesi anlamında bir düşünce açıklamasıdır ve ifade özgürlüğünün koruması altındadır. İfade özgürlüğü kişinin haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden dolayı kınanmaması, bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme, bu konuda başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir Coşkun, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın, §§ 42, 43; Tansel Çölaşan, §§ 35-38).

24. İfade özgürlüğü temel bir hak ve demokrasi için vazgeçilmez olmakla birlikte mutlak değildir, Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimine tabidir (Mutia Canan Karatay, B. No: 2018/6707, 31/3/2022, § 33; Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, § 70). Devletler bu hakkı toplumun meşru çıkarlarını korumak için kısıtlayabilir. Nitekim Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasına göre ifade özgürlüğünün sınırlandırılma nedenlerinden ve bu bağlamda ifade özgürlüğünü kullananların uyması gereken görev ve sorumluluklardan biri de başkalarının şöhret veya haklarının korunmasıdır. Bireyin şeref ve itibarı, kişisel kimliğinin ve manevi bütünlüğünün bir parçasını oluşturur ve Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının korumasından faydalanır. Devlet, bireyin şeref ve itibarına keyfî olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını önlemekle yükümlüdür (İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 44; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 41; Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 33; Bekir Coşkun, § 45; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 44).

25. O hâlde mevcut olaydaki gibi kişilerin şöhretlerini korumak amacıyla ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğü ile müştekinin Anayasa'nın 17. maddesinde korunan itibar hakkı arasında adil bir denge sağlanmalıdır (Bekir Coşkun, §§ 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017, §§ 58, 61, 66).

26. İlk derece mahkemesinin çatışan haklar arasında yapacağı dengelemede somut olay temelinde ilk olarak ifadelerin kim tarafından dile getirildiğinin incelenmesi gerekmektedir (Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 59). Somut olayda başvurucu gazeteci olmakla birlikte mahkûmiyetine konu edilen video ile ilgili yorumunun gazetecilik faaliyetinden ziyade -özellikle rumuz kullandığı da gözetildiğinde- kişisel görüşlerinin açıklanması olarak anlaşılmalıdır.

27. Derece mahkemelerinin gerekçeleri birlikte ele alındığında başvurucunun yorumunda kullandığı "sapık" kelimesinin cezalandırmaya dayanak teşkil ettiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla eldeki başvuru bu kapsamda incelenecektir. Öte yandan başvurucunun video yorumu içerisinde geçen "aq." ibaresi ile ilgili derece mahkemelerinin ayrıca bir değerlendirme yapmamıştır. Başvurucunun yorumda geçen sapık sözcüğü ile birlikte son derece incitici, sert ve ağır ifadeler olduğu noktasında bir kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte başvurucunun kullandığı sözlerin tahkir kastından çok müştekinin davranışlarının kendisi açısından kabul edilemez bulunduğunun toplumda yaygın bir şekilde kullanılan argo ifadeleri oldukları değerlendirilmiştir. İnsanlar arası ilişkilerin tabii bir parçası olan argo ifadeler -sebepsiz ve keyfî bir saldırı olması dışında- otomatik olarak cezalandırılma konusu yapılmamalıdır. Bu bağlamda düşünce açıklamasında bulunan kişilerin kullanacağı dili belirlemenin yargı mercilerinin görevi olmadığı hatırlanmalıdır (bilhassa basın özgürlüğü bağlamında bkz. Nihat Özdemir [GK], B. No: 2013/1997, 8/4/2015, § 48; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, § 52).

28. Bundan başka eldeki olayda ihtilaf konusu açıklamanın başvurucunun açıkça polemik çıkarmaya ve şiddetli tepkiler yaratmaya yönelik üsluplarının bir parçası olup olmadığı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Orhan Gökdemir, B. No: 2017/38377, 30/9/2020, § 42; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 103; Kemal Kılıçdaroğlu, § 65), hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışlarının, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı irdelenmelidir (dinî konulardaki görüşleri toplumda önemli sayıda insan tarafından takip edilen bir kişi hakkında yazılan makale ile ilgili karar için bkz. Orhan Gökdemir, B. No: 2017/38377, 30/9/2020, § 45; kamusal politikaları oluşturup yön verdikleri için iktidarda olanların kabul edilebilir eleştiri sınırlarının özel bireylere nazaran çok daha geniş olduğuna dair karar için bkz. Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, § 144; hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 128, 129; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2), [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 34, 35).

29. Müşteki, toplumda oldukça tanınmakta, özellikle videolardaki tutum ve davranışları kamunun ilgisini çekmekte ve dini konulardaki görüşleri hararetli tartışmalara neden olmaktadır. Müşteki ayrıca olay tarihinde bir televizyon kanalında program yapmasının yanında, hâlen bazıları milyonlarca kez izlenen yüzlerce videosu da internet üzerinden farklı kişilerce paylaşılmaktadır. Bu hâliyle başvurucu müştekinin toplumun önünde olan bir kişi olarak kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olduğu kabul edilmelidir.

30. Somut olayda başvurucunun ihtilafa konu sözlerinin değer yargısı niteliğinde olduğu açıktır. Bununla birlikte somut unsurlarla desteklenmiyorsa bir değer yargısı orantısız olabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48; Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018, § 55). Müştekinin yer aldığı videolarda dinî sohbetler yapıldığı, müzik çalındığı, katılımcıların müziğe dans ederek eşlik ettikleri, müştekinin sohbet sırasında katılımcılara "kedi, tavşan, aşkım, ruhum, bebeğim" gibi sözler söylediği gözetildiğinde başvurucunun yorumunun video içeriğine yönelik olarak kullanıldığı kaydedilmelidir. Başvurucu, müştekinin videolarındaki söz ve eylemlerinin mevcut dinî ritüel ile gelenek ve göreneklere aykırı olduğunu düşünerek eleştiri amacıyla cezalandırmaya konu ibareyi kullandığını ileri sürmüştür. Bu hâliyle müştekinin genel geçer dinî görüş ve yaşam şeklinden saptığını iddia eden başvurucunun cezalandırmaya konu ibareyi müştekinin söz ve davranışları ile (başvurucunun) kendi bakışına göre genel kabul gören dinî değerlere aykırı tutumuna yönelik bir tepki olarak kullandığı kanaatine ulaşılmıştır (ayrıca bir makalede geçen "pedofili" ibaresi ile ilgili değerlendirmeler için bkz. Orhan Gökdemir, § 48).

31. Öte yandan müştekinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunamadığı tartışılmalıdır (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39). Müştekinin kendisine yöneltilen sözlere karşı cevap verme konusunda olay tarihi itibarıyla geniş imkânlara sahiptir. Müştekinin yazılı ve görsel medya ile sosyal medyayı kullanarak hakkındaki ifadelere karşı kendini ifade edebilme ve savunma imkânı bulunmaktadır. Üstelik müşteki ilgili videonun yayından kaldırılması, yorumlar kısmının kapatılması veya şikâyete konu yorumun silinmesi gibi tedbirlere başvurma imkânına sahiptir.

32. İfade özgürlüğüne yapılan müdahalenin orantılılığı değerlendirilirken verilen cezanın niteliği ve ağırlığı dikkate alınmalıdır. Başvuruya konu olayda yapılan yorum nedeniyle başvurucu hakkında cezai bir yaptırım uygulanmıştır. Başvurucuya ait yorumun rahatsız edici olmakla birlikte başvurucunun adli para cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etki doğurarak toplumdaki ve kamuoyundaki farklı seslerin susturulmasına yol açabileceği kaydedilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Orhan Gökdemir, § 47). Kişinin ifadeleri nedeniyle cezalandırılacağı korkusunu yaşaması, demokratik toplum düzeninin sürdürülebilmesine engel oluşturacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46). Dolayısıyla somut olayın koşullarında bir video altına yazdığı yorum nedeniyle başvurucu hakkında cezai bir yaptırım uygulanmasını haklı gösterebilecek bir zorunluluk söz konusu değildir. Kaldı ki müştekinin hukuk mahkemeleri önünde haksız fiil hükümleri uyarınca hukuki tedbirlere başvurma imkânına sahip olduğu da hatırlatılmalıdır.

33. Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru incelemesinde bireylerin anayasal hakları ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin dava konusu olguları değerlendirmesine ve hukuku yorumlamasına müdahalede bulunmaz (Önder Balıkçı, § 47; Haci Boğatekin (2), B. No: 2014/12162, 21/11/2017, § 49). Buna karşın Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir (Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120). Eldeki başvuruda derece mahkemelerinin başvuruya konu kararı incelendiğinde başvurucunun ifade özgürlüğü ile müştekinin şeref ve itibar hakkı arasında adil bir denge kurmada başarısız oldukları, yalnızca soyut bir değerlendirmeyle söz konusu ifadenin müştekinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olduğunun açıklanmasıyla yetinildiği anlaşılmaktadır.

34. Yukarıdaki bilgiler dikkate alındığında derece mahkemelerinin başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık geldiğini ilgili ve yeterli bir gerekçe ile ortaya koyduğunun kabul edilmesi mümkün olmamıştır. Başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

35. Anayasa'nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

36. Başvurucu ihlalin tespiti ile yeniden yargılama yapılması ve 15.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur.

37. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

38. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 15.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

 

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 58. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2017/389, K.2017/660) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 15.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/4/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.