TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A.Ç. ve R.Z. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/4870)

 

Karar Tarihi: 25/1/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

RESEN GİZLİLİK KARARI

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI

Başvurucular

:

1. A.Ç.

 

 

2. R.Z.

Vekili

:

Av. Şahin ANTAKYALIOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, çocuğun cinsel istismarı suçuna yönelik yapılan yargılama sonucunda beraat kararı verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/1/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. 1995 yılı doğumlu olan birinci başvurucu A.Ç., 1968 yılı doğumlu olan ikinci başvurucu R.Z.nin kızıdır. Olay tarihinde (2009-2010 yılları arasında) başvurucular, baba M.N.Ç. ve 1986 yılı doğumlu büyük erkek kardeş T.Ç. ile birlikte Ankara'da yaşamaktadır.

9. Olay tarihinde çocuk olan başvurucu A.Ç. 26/3/2009 tarihinde annesinin yardımıyla bazı rahatsızlıkları nedeniyle özel bir psikiyatri merkezine müracaat etmiştir. "Uyuyamama, huzursuzluk, ellerde ve ayaklarda titreme, nefes alamama, öleceğini zannetme, tırnak yeme, hırçınlık, sinirlilik, aile ilişkilerinde sorunlar, ders başarısızlığı" şikâyetleriyle başvurdukları merkezde görüşmeler devam ederken (yaklaşık on ay sonra) başvurucu anne R.Z., eşi M.N.Ç. aleyhine evlilik birliğinin temelden sarsıldığı iddiasıyla 15/1/2010 tarihinde boşanma davası açmıştır.

10. Anlatımına göre başvurucu R.Z., psikiyatri merkezinde yapılan sekiz görüşme sonrasında babasının başvurucu A.Ç.nin cinsel organına dokunmaya çalıştığını ve A.Ç.ye yaklaşımının genel olarak bir babanın yaklaşımından farklı olduğunu hissettiğini A.Ç.nin ifade etmesi üzerine yaşadıkları evden çocuklarıyla ayrılarak boşanma davası açmıştır. Ardından baba M.N.Ç. de 12/3/2010 tarihinde başvurucu anne aleyhine, karşı boşanma davası açmıştır.

11. Boşanma davası devam ederken 21/5/2010 tarihinde başvurucu R.Z., eşi M.N.Ç. hakkında cinsel taciz ve tehdit suçlarını işlediği iddiasıyla Ankara (Sincan) Batı Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur. Başvurucu; şikâyet dilekçesinde eşinin evde iç çamaşırlarıyla dolaştığını, bilgisayarında arkadaşlık ve pornografi içeren internet sitelerinde sürekli vakit geçirdiğini, kızına cinsel taciz eylemlerinde bulunduğunu, boşanma davasında kızının tanık olacağını öğrenmesi nedeniyle kızını, kendisini ve tüm tanıklarını tehdit ettiğini ileri sürmüştür.

12. Başvurucu A.Ç. 24/5/2010 tarihli kolluk ifadesinde; babasının kendisini sürekli öpmek istediğini, yanaklarından ve boynundan öptüğünü, bir defasında da dudaklarından öpmek istediğini ancak buna izin vermediğini, annesinin de evde olduğu başka bir seferde kalçasının çok güzel olduğunu ve öpmek istediğini dile getirdiğini, bazen babasından kaçarken babasının "Sen ne kadar kaçmak istesen de ben sıkıştırır yine öperim." dediğini, babasının bacakları açık vaziyette sırtüstü yatarken kendisinden üzerine yatmasını istediğini, banyoda bir gün duş alırken babasının duşakabin kapısını birden açtığını ve kendisini annesi zannettiğini söylediğini, mutfakta sarılırken göğüslerine ve cinsel organına dokunmaya çalışması nedeniyle babasını iterek odasına gittiğini iddia etmiştir. Başvurucu babasının tavırlarının babalık duygusundan kaynaklanmadığını hissettiğini, geceleri uyurken kendisini izlediğini, evde iç çamaşırıyla dolaştığını, her gün oturma odasındaki bilgisayardan porno film izlediğini, filmin açık sesinden ve cama yansıyan görüntülerinden rahatsız olduğunu, bir keresinde oturma odasında hep birlikte otururlarken babasının ince bir örtü altında cinsel organıyla oynaması üzerine annesinin babasını uyardığını ifadesine eklemiştir.

13. Şüpheli baba 26/5/2010 tarihinde kolluk görevlilerince alınan savunmasında suçlamaları kabul etmemiş; eşiyle arasında boşanma davası olduğunu, eşinin kendisine iftira attığını, eşinin evden ayrıldığını, kızının ve eşinin zaman zaman psikiyatrik tedavi gördüğünü, kızına gösterdiği babalık sevgisini kızının yaşı ve annesinin baskısı nedeniyle yanlış yorumladığını ileri sürmüştür.

14. Başvurucuların komşusu 1990 yılı doğumlu B.Y. ile başvurucu A.Ç.nin ağabeyi T.Ç. kolluk tarafından tanık olarak dinlenmiştir. Tanık B.Y. beyanında şüphelinin kendi kızına cinsel tacizde bulunduğunu görmediğini ancak başvurucu A.Ç.nin 2009 yılı Aralık ayında bir gün babasının evde cinsel organıyla oynadığını söylediğini ifade etmiştir. Mental retardasyon (zekâ geriliği) hastalığı bulunduğu ileri sürülen ve bu nedenle %50 engelli olduğu belirtilen diğer tanık T.Ç. ise babasının kız kardeşine herhangi bir cinsel taciz eylemini görmediğini, kardeşinin bu hususta kendisine bir şey söylemediğini, babasının ailenin tüm maddi ihtiyaçlarını karşıladığını beyan etmiştir.

15. Baba M.N.Ç.nin çocuğun cinsel istismar suçu kapsamında tutuklanmasının talep edilmesi üzerine Sulh Ceza Hâkimliğinin 27/5/2010 tarihli sorgusunda suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe bulunmadığı değerlendirilerek şüphelinin serbest bırakılmasına karar verilmiştir.

16. Başvurucu R.Z. 28/5/2010 tarihinde Başsavcılıkta verdiği ifadesinde eşinden şikâyetçi olduğunu, 2019 yılının Aralık ayından beri çocuklarıyla birlikte eşinden ayrı yaşadığını, eşinin cinsel saplantıları olduğunu dile getirmiştir.

17. Diğer taraftan baba M.N.Ç., başvurucuların iftira suçunu işledikleri iddiasıyla 2/6/2010 tarihinde şikâyetçi olmuştur. M.N.Ç.nin şikâyeti üzerine Başsavcılıkça başlatılan soruşturma 8/6/2010 tarihinde aralarında bağlantı olduğu gerekçesiyle M.N.Ç. hakkında yürütülen cinsel istismar soruşturmasıyla birleştirilmiştir.

18. Başsavcılık, M.N.Ç.nin çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği iddiasıyla 7/7/2010 tarihinde hakkında ceza davası açmıştır. İddianamede şüphelinin eylemlerinin bir kısmı teselsülen cinsel saldırı, diğer kısmı teselsülen cinsel taciz suçu olarak nitelendirilmiş; şüphelinin her iki suçtan cezalandırılması talep edilmiştir.

19. Başsavcılık ayrıca başvurucular hakkında iftira suçu kapsamında yürütülen soruşturma yönünden aynı tarihte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin ek karar vermiştir. M.N.Ç.nin ek karara itirazı, ağır ceza mahkemesince 30/9/2010 tarihinde reddedilmiştir.

20. Diğer taraftan baba M.N.Ç. hakkında Ankara (Sincan)Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesince (Ağır Ceza Mahkemesi) yapılan yargılama sırasında sanık ve başvurucular ile tarafların tanıkları dinlenmiş, başvurucu A.Ç.nin ifadesi alınırken bir sosyal hizmet uzmanı görevlendirilmiştir. A.Ç.nin beyanının yaşıyla uyumlu olduğunu ifade eden sosyal hizmet uzmanın gözlemlerine göre A.Ç. yaşanan olayların etkisi altındadır.

21. M.N.Ç.nin dayısı A.Ö. tanık olarak verdiği beyanında özetle sanığın kızını taciz ettiğini görmediğini, eşi ile arasındaki boşanma davasında başvurucu anne R.Z.nin talebi üzerine tanıklık yapacağını söylediğini, bu iddiaları boşanma davası açıldıktan sonra 2010 yılının Temmuz ayında R.Z.den öğrendiğini, R.Z.nin daha önce anlatmama sebebi olarak emin olamamasını gösterdiğini açıkladığını, tarafların boşanmamaları için aile büyükleri olarak araya girdiklerini, bu iddiaların boşanma nedeniyle bir aile içi hesaplaşma olduğunu ifade etmiştir. Komşuları olan diğer tanıklar İ.S., G.Y., R.C., Ö.S. ile yakın akraba T.B. olaya dayalı bilgilerinin bulunmadığını, sanığın bu yönde bir davranışını görmediklerini belirtmiştir. Başvurucu anne R.Z.nin kız kardeşi N.H. ise bir gün ziyarete gittiğinde evin alt katında otururken başvurucu çocuğun babasına "Yeter baba, kapat şu televizyonu!" diyerek bağırdığını, daha sonra kendisine sorduğunda başvurucu A.Ç.nin babasının porno film izlemesinden rahatsız olması nedeniyle bağırdığını söylediğini, kendisini sürekli öpmeye çalıştığını, yanında cinsel organına dokunduğunu anlattığını, R.Z.nin ise eşi M.N.Ç.nin toplu seks yapmak istediğini boşanma davası açtığında söylediğini dile getirmiştir.

22. İddia edilen olayla ilgili olarak başvurucu A.Ç.nin ruhsal sağlığının bozulup bozulmadığının tespiti amacıyla tedavi gördüğü hastanelerden sağlık evrakları temin edilerek Adli Tıp Kurumundan görüş istenmiştir. Görüş isteme yazısında, başvurucu A.Ç.nin ruh sağlığının bozulup bozulmadığı, bozulmuş ise bu bozukluğun bu olaya mı yoksa önceye mi dayalı olduğu sorulmuştur. Adli Tıp Kurumu 6. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 16/4/2012 tarihli raporunda başvurucu hakkında düzenlenen tıbbi evraka ve olayla ilgili soruşturma aşamasında alınan beyanlara yer verilmiş, 23/3/2012 tarihinde psikiyatrik muayenesindeki gözlemler aktarılmış, sonuç olarak başvurucu A.Ç.nin "olaydan kaynaklanmış, ruh sağlığını bozacak mahiyet ve derecede travma sonrası stres bozukluğu denilen psikatrik bozukluk tespit edildiği ve bu duruma göre ruh sağlığının bozulduğu" belirlenmiştir. Başvurucu hakkında;

i. Özel bir psikiyatri merkezinin 29/5/2010 tarihli raporunda başvurucunun 26/3/2009 tarihinde merkeze getirildiği, yapılan görüşme ve değerlendirmeler sonucunda anksiyete atakları yaşadığı, kendisine bilişsel-davranışçı terapi ile aile terapisi önerildiği, başvurucudaki semptomların (bkz. 9) ortaya çıkışında rol oynadığı düşünülen aile içindeki ilişkilerde yaşadığı sıkıntıları ile baş etme becerilerini kazanması, aile bireyleri ile olumlu ilişki kurabilmesi/sürdürebilmesi, özgüveninin yükselmesi, değersizlik duygusundan kurtulabilmesi için çalışıldığı, bu çerçevede anne ve babanın aile tedavisine çağrıldığı ancak cevap alınmadığı, sadece anne ile çalışılarak başvurucu çocuğa psikososyal destek sağlandığı,

ii. Aynı psikiyatri merkezinin 15/4/2011 tarihli muayene raporunda başvurucuyla yapılan yirmi sekiz görüşme sonrasında başvurucunun aile ve arkadaşlık ilişkilerine yönelik uyum sorunları yaşadığı, depresif belirtiler gösterdiği, psikiyatrik tedavi ve psikoterapi sürecinin takip edilmesi gerektiği,

iii. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinin 1/6/2010 tarihli sağlık kurulu raporunda başvurucunun ruhsal sağlığının bozulduğu,

iv. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezinin 11/5/2011 tarihli muayene raporunda başvurucuların anlatımlarının birbiriyle uyumlu olduğu, babasının davranışlarından dolayı A.Ç.nin çok üzgün ve öfkeli olup sık sık ağladığı, kaygı ve huzursuzluk duyduğunun öğrenildiği, babasının bu olayları daha sonra birçok yerde anlatması nedeniyle rahatsızlık duyduğunu, üzüldüğünü ve babasıyla bir araya gelmek istemediğini belirttiği, tüm bulgular değerlendirildiğinde maruz kaldığını söylediği cinsel istismar eyleminden dolayı ruhsal sağlığının bozulduğu,

v. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 23/3/2012 tarihli muayene raporunda başvurucu A.Ç.nin olaylara özellikle 8. sınıfta yoğun bir şekilde maruz kaldığını ve 9. sınıftayken annesine açıldığını söylediği, mental kapasitesinin normal ve iletişime açık olduğunun gözlemlendiği, mutsuz bakışları, zorlayıcı rahatsız edici anıları, olayları anımsatan konularla ilgili rahatsızlığının tespit edildiği, olaylar aklına geldiğinde midesinin bulandığı ve bazı kişileri babasına benzetip ani irkilmeler yaşadığı, uyumakta zorlandığı, dolayısıyla travma sonrası stres bozukluğu saptandığı, bu yönüyle ruh sağlığının bozulduğu tespitlerine yer verilmiştir.

23. Baba M.N.Ç., Adli Tıp Kurumu raporuna itiraz etmiş ise de Ağır Ceza Mahkemesi raporu yeterli görerek itirazı reddetmiştir.

24. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama sonunda 16/4/2013 tarihli kararıyla M.N.Ç.nin üzerine atılı çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediğine dair mahkûmiyetini gerektirecek nitelikte delil bulunmadığını değerlendirerek beraatine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Sanığın böyle bir eylemde bulunduğuna dair katılan ve mağdurenin soyut ve birbiriyle çelişen iddiaları dışında başkaca delil elde edilemediği, ayrıca katılan ile sanık arasında halen boşanma davası bulunduğu ve devam ettiği, her ne kadar sanık aleyhine kızına karşı cinsel istismar eyleminde bulunduğu iddia edilmiş ise de, bu iddialar soyut iddia dışına çıkmadığı, bu soyut iddiaları destekleyecek başkaca delil bulunmadığı gözetildiğinde, anne ile babanın birbirine husumet beslediği, bu soyut ve genel beyanlar dışında mahkumiyete yetecek kadar kesin, net, inandırıcı delil elde edilemediği..."

25. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 7/5/2013 tarihli davaya katılma talebi, yargılamanın 16/4/2013 tarihinde tamamlandığı gerekçesiyle Ağır Ceza Mahkemesince 14/5/2013 tarihinde reddedilmiştir.

26. Başvurucular beraat kararına karşı temyiz yoluna başvurmuş, temyize konu karar Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 21/11/2017 tarihli kararıyla onanmıştır. Onama kararını tebliğ almadığını belirten başvurucular Yargıtay ilamını 20/12/2017 tarihinde haricen öğrendiklerini beyan etmişlerdir.

27. Öte yandan beraat kararı temyiz aşamasındayken başvurucu R.Z. ile eşi arasındaki boşanma davası Ankara (Sincan) Batı 3. Aile Mahkemesinin (Aile Mahkemesi) 16/7/2013 tarihli kararıyla sonuçlanmıştır. Aile Mahkemesi tarafların boşanmalarına, başvurucu A.Ç.nin velayetinin anneye verilmesine, iddia edilen eylemler nedeniyle ilişki tesisi hâlinde çocuğun huzuru tehlikeye gireceğinden A.Ç. ile baba M.N.Ç. arasında kişisel ilişki kurma talebinin reddine karar vermiştir. Karar tarafların temyiz etmemesi nedeniyle 11/10/2013 tarihinde kesinleşmiştir.

28. Başvurucular 15/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuruculardan R.Z. bireysel başvurudan sonra 5/7/2023tarihinde vefat etmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

29. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun başvuruya konu suçların işlendiği iddia edilen tarihte yürürlükte olan "Çocukların cinsel istismarı" kenar başlıklı 103. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" (1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar, anlaşılır.

...

 (3) Suçun;

...

c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,

işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

…"

30. 5237 sayılı Kanun'un başvuruya konu suçun işlendiği iddia edilen tarihte yürürlükte olan "Cinsel taciz" kenar başlıklı 105. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.

 (2) (Değişik: 29/6/2005 – 5377/13 md.) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz."

31. İlgili diğer ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Z.C. [G.K.], B. No: 2013/3262, 11/5/2016, §§ 32-43; G.G.K., B. No: 2014/19797, 9/1/2018, §§ 28-33.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 25/1/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

33. Başvurucular, sanık baba M.N.Ç.nin başvurucu A.Ç.ye davranışları nedeniyle şikâyetçi olmuşlarsa da olayla ilgili olarak etkili soruşturma yürütülmediğini, bu bağlamda sürekli porno filmler izlediğine ilişkin ifadelerinin doğrulanması amacıyla M.N.Ç.nin bilgisayarının incelenmediğini, A.Ç.nin ruh sağlığının bozulduğu sağlık raporlarıyla ortaya konulmasına rağmen etkili yargılama yapılmayıp sanığın beraat ettiğini, sanığa isnat edilen suçlardan biri olan cinsel taciz suçundan hüküm dahi kurulmadığını, anne ve babanın boşanma davası sürecinde olmasının beraat kararına dayanak yapıldığını, genel olarak şiddet mağdurlarının boşanma davası açmakta tereddüt yaşamasına neden olan bu anlayış nedeniyle kadınların ve çocukların şiddete karşı etkin korunmadığını belirtmiş; bu nedenle etkili başvuru hakkı, adil yargılanma hakkı, aile hayatına saygı hakkı ile maddi ve manevi bütünlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

34. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, … maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu sebeple başvurucuların tüm şikâyetleri özü itibarıyla Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında kaldığından sadece bu madde yönünden inceleme yapılmıştır. Somut başvurudaki suçla ilgili iddialar mahiyeti gereği Anayasa’nın 17. maddesinin birinci veya üçüncü fıkralarında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması veya kötü muamele yasağı kapsamında olmasına rağmen (Z.C., § 47) bir muamelenin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası gereği maddi ve manevi bütünlüğün korunması hakkını aşarak üçüncü fıkrası gereği kötü muamele yasağı kapsamına girmesi için asgari bir eşiğe ulaşması gerekmektedir.

36. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 83).

37. Yukarıda yer verilen kıstaslar doğrultusunda başvurucu A.Ç.nin maruz kaldığını iddia ettiği muamelede özellikle mağdurenin olay tarihindeki yaşı, muameleyi gerçekleştirdiği isnat edilen kişinin mağdurenin babası olduğu, olay sonrası alınan adli raporlarda ruhsal sağlığı bozulduğu tespit edilen mağdure A.Ç. üzerindeki olayın etkisi dikkate alındığında asgari eşiğe ulaşıldığı değerlendirilmiş, bu bağlamda inceleme kötü muamele yasağı kapsamında yapılmıştır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

39. Anayasa Mahkemesinin kötü muamele yasağı kapsamında devletin sahip olduğu pozitif yükümlülükler açısından benimsediği temel yaklaşıma göre devletin sorumluluğunu gerektirebilecek şartlar altında gerçekleşen olaylarda Anayasa'nın 17. maddesi devlete, bu konuda ihdas edilmiş bulunan yasal ve idari çerçevenin elindeki tüm imkânları kullanarak maddi ve manevi varlığı tehlikede olan kişileri korumak için gereği gibi uygulanmasını, buna ilave olarak işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin ihlallerin durdurulup cezalandırılmasını sağlayacak etkili idari ve yargısal tedbirleri alma görevi yüklemektedir (G.G.K., § 45; E.A. [GK], B. No: 2014/19112, 17/5/2018, § 49).

40. Anayasa’nın 17. maddesi ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye -bu muameleler üçüncü kişiler tarafından yapılmış olsa bile- maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82; G.G.K., § 46; E.A., § 50).

41. Devletin pozitif yükümlülüğünün bir parçası olarak usul yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 106; Tahir Canan, § 25).

42. Ceza soruşturmasının amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyi değil uygun araçları kullanmayı gerektirir. Diğer yandan Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi de yüklemez (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113; G.G.K., § 48).

43. Kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95; G.G.K., § 49).

44. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek kötü muamele iddiasını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114; Z.C., § 92; G.G.K., § 50).

45. Çocukların kendilerini korumalarındaki zorluk ve faillerin bu suçları büyük engellerle karşılaşmadan işleyebilmeleri, cinsel istismarın yetişkinlere nazaran çocuklar için daha kolay işlenmesine neden olmakta ve bu suçlar, çocukların psikolojileri ile fizyolojilerinde yetişkinlere göre daha ağır etkiler bırakmaktadır. Bu bağlamda söz konusu suçların işlenmesini önleyici ve caydırıcı nitelikte tedbirlerin alınması devletin en önemli pozitif yükümlülüklerinden biridir. Zira Anayasa'da olduğu gibi çocukların korunmasına yönelik olarak Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler ile tüm uluslararası metinlerde -çocukların cinsel istismarı ve cinsel sömürüsü hakkında etkili ve caydırıcı cezalar düzenlenmesi de dâhil olmak üzere- devletlerin bu konuda gerekli tedbirleri almasına özellikle vurgu yapılmaktadır (AYM, E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015, § 16).

46. Çocuğun cinsel istismara maruz kaldığı iddiasının hassasiyetle ele alınarak çocuk odaklı soruşturma ve/veya kovuşturma yapılması etkili soruşturma yükümlülüğünün bir parçasıdır. Çocuğun üstün menfaati gözetilerek tespit edilen olguların delillerle uyumlu şekilde yorumlanarak bir sonuca ulaşılması devletin çocukları koruma yükümlülüğünün tartışmasız bir başka unsurudur (R.Ç., B. No: 2018/6688, 24/2/2021, § 52). Başka bir ifadeyle bir taraftan yasal düzenlemelerle çocuklar aleyhine işlenen cinsel suçların daha ağır yaptırımlarla cezalandırılması öngörülerek bu suçların caydırıcılığının artırılması hedeflenirken diğer taraftan bu suçlarla ilgili yapılan şikâyet veya ihbarların özensiz biçimde soruşturması, hedeflenen caydırıcılığı zedeleyecek mahiyettedir. Devletin pozitif yükümlülükleri kapsamında, gerçekleştiği iddia edilen çocukların istismarlarına yönelik eylemlere ilişkin soruşturmaların ancak ciddiyetle ve detaylı yapılması hâlinde çocukların korunmasından tam anlamıyla söz edilebilecektir (S.B. ve diğerleri, B. No: 2016/59765 17/6/2020, § 44).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

47. Başvuruya konu olay, başvurucu A.Ç.nin14-15 yaşlarındayken anne, baba ve ağabeyi ile yaşarken babasının cinsel istismarına maruz kaldığı iddiasına dayanmaktadır.

48. Aile içi ilişkilerinde sorun yaşayan A.Ç., psikolojik durumu ile ilgili bazı fiziksel belirtiler göstermesi üzerine ailesinin teşvikiyle özel bir psikiyatri merkezine gitmiş; burada yapılan bazı görüşmeler sonrası aile bireyleriyle uyum sorunu yaşadığı gözlemlenmiş ve tedaviye devam etmesi önerilmiştir. Başvurucu anne R.Z., kızının psikiyatrik destek aldığı görüşmeler esnasında (8. görüşme sonrası) babasının bir kısım cinsel içerikli davranışından rahatsız olduğunu açıklaması üzerine çocuklarıyla evden ayrılarak eşi hakkında boşanma davası açtığını belirtmiş; boşanma davasında bu hususu boşanma nedenlerinden biri olarak gündeme getirmiştir.

49. Boşanma davası devam ederken başvurucular R.Z. ile kızı A.Ç., baba M.N.Ç.den şikâyetçi olmuş; Başsavcılıkça yapılan soruşturma sonunda baba hakkında çocuğun cinsel istismarı ve cinsel taciz suçlamalarıyla dava açılmıştır. Davada başvurucular dışında aynı evde yaşayan ve olay tarihinde 23-24 yaşlarında olan büyük çocuk ile bir kısım komşu ve akraba tanık olarak dinlenmiştir. Komşuların neredeyse tamamı olay hakkında bilgi sahibi olmadığını dile getirmiş; içlerinden sadece B.Y., başvurucu A.Ç.nin babası hakkındaki iddialarının bir kısmını daha önce kendisine ifade ettiğini belirtmiştir. Diğer taraftan başvurucu A.Ç.nin mental olarak engelli olduğu ileri sürülen ağabeyi T.Ç. kolluk görevlilerince alınan ifadesinde olaya ilişkin bilgisinin olmadığını, babasının kız kardeşine karşı cinsel taciz eylemlerini görmediğini beyan etmiştir.

50. Buna karşın başvurucu R.Z.nin kız kardeşi (A.Ç.nin teyzesi), başvurucuların baba M.N.Ç.nin sürekli porno filmler seyrettiğine ve bir kısım cinsel içerikli davranışlarda bulunduğuna ilişkin söylemlerini doğrular mahiyette bilgiye sahip olduğunu belirtmiştir. Bu husus soruşturma veya kovuşturma aşamasında araştırılmamış, baba M.N.Ç. veya tanık ağabey T.Ç.ye iddialar sorularak denetleme yapılmamış veya M.N.Ç.nin izlediği iddia edilen bilgisayar üzerinde inceleme yapılmamıştır. Ayrıca başvurucuların bu yöndeki iddiaları mevcut deliller doğrultusunda kararda tartışılarak karşılanmamıştır.

51. Diğer taraftan başvurucu A.Ç. hakkında düzenlenen sağlık raporlarının tamamında başvurucunun maruz kaldığını iddia ettiği istismar eylemi nedeniyle ruhsal sağlığının bozulduğu, travma sonrası stres bozukluğu yaşadığı, anlatımlarının birbiriyle ve yaşıyla uyumlu olduğunun tespit edildiği gözlemlenmiştir. Ancak Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonunda sanık baba hakkında beraat kararı verilirken başvurucu hakkında alınan bu raporların değeri tartışılmamış, isnat edilen suç bakımından ciddiyeti tartışmasız olan esaslı bir delil dikkate alınmamıştır.

52. Elbette soruşturma veya kovuşturma sürecinin sonunda, eksiksiz toplanan deliller analiz edilirken değerlendirmeye esas alınmaması gerekli görülenler gerektiğinde yok kabul edilerek bir sonuca ulaşılabilir. Anayasa Mahkemesinin yargı makamlarının delil değerlendirmesine ve hukuki yorumlarına müdahale etmesi kural olarak düşünülemez ise de delillerin analizi sonucu ulaşılan sonuçların Anayasa'da güvence altına alınan temel hakları -somut olayda kötü muamele yasağını- işlevsiz hâle getirecek mahiyette olmaması gerekmektedir (bazı değişikliklerle birlikte bkz. S.B. ve diğerleri, § 45).

53. Bu bağlamda yargı makamlarınca bir kanaate varılırken başvurucuların iddiaları soyut ve çelişkili görülmüş, ayrıca anne ile baba arasında boşanma davası olması nedeniyle arada husumet olduğu kabul edilerek sanık babanın suç işlediğine ilişkin delil bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Karar gerekçesinde yer verilmemesi sebebiyle başvurucuların hangi iddialarının birbiriyle çeliştiği anlaşılamamıştır. Diğer taraftan başvurucu A.Ç.nin boşanma davasından yaklaşık on ay önce psikolojik rahatsızlık belirtileri göstermesi üzerine tedavi olmaya başladığı, aşamalarda benzer iddiaları tekrarladığı nazara alındığında iddialarının karar gerekçesinde irdelenmeksizin anne ve babası arasındaki boşanma davasına atıf yapılarak hüküm kurulması maddi gerçeğe ulaşma çabasındaki ciddiyeti zayıflatmıştır.

54. Kısaca başvurucuların iddialarını kısmen destekleyen sağlık raporları ve tanık beyanları bulunmasına karşın söz konusu delillerin tartışılarak bir sonuca ulaşılması, aksi kanaate varılmışsa nedenleri ve bu nedenleri destekleyen delillerin tereddüt yaratmayacak şekilde izah edilmesi gerektiği açıktır.

55. Yukarıdaki bu tespitler ışığında özellikle belirtilmelidir ki yürütülecek adli sürecin mutlaka belli bir hükümle sonuçlanması gerektiği anlamına gelmemekle birlikte başvuru konusu olayda soruşturma ve/veya yargılama aşamasındaki bir kısım eksiklikler ve başvurucuların iddialarını destekleyen deliller bulunmasına rağmen söz konusu delillerin gözardı edilerek bir karar verilmesi nedeniyle yapılan kovuşturmanın etkili olmadığı değerlendirilmiştir.

56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında devletin usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

57. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş ve toplamda 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.

58. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

59. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucu A.Ç.nin uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için manevi zararları karşılığında başvurucu A.Ç.ye net 20.000 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.

60. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.094,70 TL yargılama giderinin başvurucu A.Ç.'ye ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliklerinin başvuruya konu olayın niteliği gereği resen GİZLİ TUTULMASINA,

B. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Batı 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2010/254) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucu A.Ç.ye net 20.000 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE,

F. 294,70 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.094,70 TL yargılama giderinin başvurucu A.Ç.ye ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.