TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

F.A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/5493)

 

Karar Tarihi: 2/11/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportörler

:

Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA

 

 

Hasan HÜZMELİ

Başvurucu

:

F.A.

Vekili

:

Av. İlke IŞIK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kolluk görevlilerince bir protesto eylemine güç kullanılarak müdahale edilmesi nedeniyle kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 21/2/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Ankara Valiliği 17/10/2016 tarihli kararıyla il genelinde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşleri süreli olarak yasaklamıştır. Kararların ilgili bölümü şu şekildedir:

"Valiliğimize ulaşan istihbarı bilgilere göre, yasadışı terör örgütlerinin ilimizde eylem arayışı içinde oldukları ve bazı hazırlıklar yaptıkları tespit edilmiştir. Özellikle insanların toplu olarak bulundukları açık ve kapalı alanlarda toplantı, gösteri yürüyüşleri ve benzeri faaliyetlerde eylem yapılmak istendiği tahmin edilmektedir.

Bu nedenle, can ve mal güvenliğinin sağlanması, kamu düzeni ve esenliğinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla Ankara il sınırları içinde;

2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu kapsamında yol, meydan, cadde, sokak, park gibi umuma açık alanlarda yapılacak her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşleri ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanununun Ek 1 inci maddesi kapsamında umuma açık alanlarda düzenlenecek oyun, temsil, açıklama ve çeşitli şekillerdeki gösteriler 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 11 inci maddesinin verdiği yetkiye istinaden 17 Ekim 2016 tarihinden başlamak üzere 30.11.2016 tarihine kadar yasaklanmıştır.

Kamu kurum ve kuruluşlarının umuma açık alanlarda yapacağı etkinlikler, Valilik iznine tabidir."

10. Başvurucu; başvuru formunda Halkın Demokrasi Partisi (HDP) eş başkanları ve milletvekillerinin tutuklanmasını protesto etmek için 4/11/2016 tarihinde Ankara'nın Çankaya ilçesi Yüksel Caddesi'nde basın açıklaması yapmak üzere toplanan grup içinde bulunduğunu, henüz toplanamayan gruba kolluk görevlilerince hiçbir uyarı yapılmaksızın şiddetle müdahale edildiğini, kolluk görevlilerinin fiziksel şiddetine maruz kalıp boğazının sıkıldığını, yere fırlatıldığını, kalkanlarla göğsüne vurulduğunu, yere yatırıldıktan sonra ise ellerinin arkadan kelepçelenip tekmelendiğini ve hakarete maruz kaldığını belirtmiştir.

11. Başvurucunun Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesince (Hastane) 4/11/2016 tarihinde düzenlenen genel adli muayene raporunda “Sağ dirsekte kanamalı, yüzeysel abrazyon (1x1 cm lik). Sağ ve sol bilekte kelepçe izi, sağ alt bacakta yer yer sıyrılmış kanamalı yüzeysel abrazyon” tespiti yapılmıştır.

12. Hastanenin aynı tarihli ikinci adli muayene raporunda “Önceki raporuna ek olarak yeni darp cebir izi görülmedi” tespiti yapılmıştır.

13. Başvurucu 27/12/2016 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) sunmuş olduğu şikâyet dilekçesinde özet olarak; olay günü 4/11/2016 tarihinde Yüksel Caddesi'nde yapılacak olan basın açıklamasına katılmak isteyen sayıca çok fazla kişiden oluşmayan gruba henüz toplanma gerçekleşmeden çevik kuvvet polislerince müdahale edildiğini, çok kişinin darp edildiğini, ciddi miktarda göz yaşartıcı gaz kullanıldığını, 61 yaşında olduğu hâlde çok sayıda polis tarafından darp edilerek boğazının sıkıldığını, yere yatırılarak tekmelendiğini ve kelepçelendiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca hakarete maruz kalarak götürüldüğü otobüs durağında ise bir saat süreyle elleri arkadan kelepçelenerek bekletildiğini, kelepçenin ancak götürüldüğü Adli Tıp Kurumunda açıldığını, daha önceden ameliyat geçirdiği için ağrılarının artması üzerine gözaltı sürecinden sonra İbni Sina Hastanesi Beyin Cerrahi Bölümünde muayene olarak yeniden tedaviye başladığını ifade etmiştir. Başvurucu, şikâyet dilekçesinde tespit edilecek görevli polis memurlarından şikâyetçi olduğunu belirtmiştir.

14. Kolluk görevlilerince düzenlenen 4/11/2016 tarihli Olay ve Yakalama Tutanağı şöyledir:

“04. 11.2016 Cuma günü saat 13.00'da KESK organizesinde; Yüksel Caddesi İnsan Hakları Heykeli önünde 'HDP (Halkların Demokratik Partisi) Milletvekillerinin Gözaltına Alınmalarını Protesto Etmek Amacıyla' eylemi yapılacağı bilgisi alınması üzerine emniyet tedbirleri kapsamında Yüksel Caddesi ve bağlantı sokaklarında saat 12.00'da görev alınmıştır.

Ankara Valiliğinin 17.10.2016 tarih ve 13688855-640-40716 sayılı Yasaklama kararı gereğince; 2935 Sayılı Olağanüstü Hal Kanununun 11.Maddesinin verdiği yetkiye istinaden 17 Ekim 2016 tarihinden başlamak üzere 30.11.2016 tarihine kadar 2911 sayılı Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu kapsamında yol, meydan, cadde, sokak, park gibi umuma açık alanlarda yapılacak her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasaklandığı ve bu kararın yazılı ve görsel medya üzerinden kamu oyuna duyurulduğu;

Saat 12.30 sıralarında Yüksel Caddesi ile Konur Sokak kesişiminde bulunan Mülkiyeliler Birliği Derneği binası önünde (30) kişilik grup ile toplanmalar başlamıştır. Saat 12.35'te emniyet görevlileri tarafından grubu yönetip yönlendirdiği gözlenen bayan şahıs ile orada bulunan diğer grup üyelerinin de duyacak ve anlayabilecekleri şekilde; 'Ankara Valiliği tarafından ilimizde 2911 sayılı Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu kapsamında yol, meydan, cadde, sokak, park gibi umuma açık alanlarda yapılacak her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklandığı, Diyarbakır ilimizde sabah saatlerinde meydana gelen bombalı eylem geldiği, bu nedenle eylem yapamayacaklarını, kapatmış oldukları Yüksel Caddesini yaya trafiğine açmalarını ve bulundukları yerden Konur Sokak Meşrutiyet Caddesi istikametine dağılmalarını aksi takdirde müdahalede bulunulacağı' ikazında bulunulmuştur. Yapılan ikaz sonucunda grup üyeleri Konur Sokak güzergahına yönelmişlerdir.

Saat 12.50'de Konur Sokağa giren grup Yüksel Caddesi Konur Sokak kesişiminde bulunan Mülkiyeliler Birliği Derneği binası önünde tekrar toplanmaya başlamış ve sayıları yaklaşık (100) kişiye ulaşmıştır. Saat 12.55'te emniyet görevlileri tarafından tekrar toplanan gruba duyacakları ve anlayacakları şekilde; 'Ankara Valiliği tarafından ilimizde 2911 sayılı Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunu kapsamında yol, meydan, cadde, sokak, park gibi umuma açık alanlarda yapılacak her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklandığı, Diyarbakır ilimizde sabah saatlerinde meydana gelen bombalı eylem geldiği, bu nedenle eylem yapamayacaklarını, kapatmış oldukları Yüksel Caddesini yaya trafiğine açmalarını ve bulundukları yerden Konur Sokak Meşrutiyet Caddesi istikametine dağılmalarını isterlerse Mülkiyeliler Birliği Binası içine girebilecekleri, aksi takdirde müdahalede bulunulacağı' ikazında bulunulmuş, yapılan 3 ikaza rağmen dağılmamakta ısrar eden grup Mülkiyeliler Birliği Derneği binası girişinde emniyet güçlerine [f]iziki olarak direnişte bulunmuş, bunun üzerine gruba Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personeli tarafından orantılı şekilde kalkan marifetiyle süpürme işlemi yapılırken grup içinde bulunan bazı şahıslara tarafından emniyet görevlilerine Taş, Soda Şişesi, Cam Bardak ve Peçetelikler vb cisimleri fırlatmak suretiyle saldırıda bulunulmuştur. Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü personeli tarafından saldırgan grubun saldırısını sonlandırmak ve dağılmalarını sağlamak amacıyla kademeli olarak ilk önce kalkan kalkan kullanarak akabinde dağılmayan ve saldırılarını artırarak devam ettiren gruba biber gazı sıkmak suretiyle müdahalede bulunulmuştur. Yapılan müdahalelere rağmen dağılmamakta ısrar eden ve yakalamaya yetecek kadar orantılı güç kullanılarak yakalanan ve açık kimlik bilgisi yakalama sonrası öğrenilen;

1.U.Ç.

2.A.G.

3.U.C.Ş.

4.S.C.G.

5.A.E.K.

6.C.E.

7. Fevzi AYBER

8.Ö.D.

isimli şahıslar Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü ve Güvenlik Şube Müdürlüğü görevlilerince yakalanarak, Asayiş Şube Müdürlüğü resmi ekipleri marifeti ile doktor raporları alınarak gerekli adli işlemlerin yapılması için Asayiş Şube Müdürlüğüne götürülmüştür. Geri kalan grup ise farklı yönlere dağılmıştır.

Bahse konu gruba müdahale esnasında Ankara Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü kadrosunda görevli 3..... sicil sayılı polis memuru M.G., grup tarafından fırlatılan taş ile sol diz altı kaval kemiği ve başından yaralanmıştır.

Ayrıca emniyet güçleri tarafından yapılan müdahale sırasında grup üyeleri tarafından 'Baskılar Bizi Yıldıramaz' ve 'Faşizme Karşı Omuz Omuza' şeklinde sloganlar atılmıştır.

Yapılan eylem görüntüleri Radyo TV ve Foto Film Şube Müdürlüğü görevlilerince kayıt altına alınmıştır.”

15. Başvurucunun olay günü Ankara Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğünde alınan ifadesi şöyledir:

 “Sendikalar ve Meslek odalarının yöneticisi olduğum partiye saat 13.00 da basın açıklaması yapılacağı yönünde gelen mesaja parti genel başkanımızla birlikte Yüksel Caddesi üzerinde bulunan Mülkiyeliler Birliği binasının önünde basım açıklaması için bekleyen şahısların yanına gelir gelmez herhangi biri ikaz ve uyarı yapılmadan bulunduğum topluğun etrafı polisler tarafından sarılarak darp edilerek gözaltına alındım. Gözaltına alınırken yere yatırıldım ve ters kelepçe takıldı. Bu esnada da darp edilmeye devam edildi. Beni gözaltı aracına götüren genç 20-30 yaşlarında tam olarak sivil veya resmi olduğunu göremediğim polis memuru bana hitaben 'Pe...nk, şerefsiz alçak, ne işiniz var burada' diyerek hakaretlerde bulundu, gözaltı aracına bindirileceğim esnada başka bir resmi formalı teşhis yapamayacağım bir görevli bize hitaben 'Siz insan değilsiniz, ikinci sınıf insansınız' şeklinde hakaretlerde bulundu, ben basın açıklaması yapmak için toplanan topluluğun yanına gittiğimde herhangi bir basın açıklaması ve slogan atma olayı yoktu. Polise yönelik herhangi bir direnmede bulunmadım. İsnat edilen suçlamaları kabul etmiyorum. Benim anayasal hakkımı ihlal eden, bana darp ederek hakarette bulunan polislerden şikayetçiyim.”

16. Başsavcılık tarafından Ankara Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünden alınan 3/3/2017 tarihli raporda “Sağ dirsekte kanamalı 1x1 cm'lik, sağ ve sol bilekte kelepçe izi, sağ alt bacakta yer yer sıyrık ve kanamalı yüzeysel abrazyon mevcut olduğu, tarif edilen bulgulara göre yaralanmasının kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olmadığı, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu” tespit edilmiştir.

17. Olay gününe ait görüntüleri içerir dijital kayıtların (DVD) incelenmesi için Başsavcılık tarafından görevlendirilen bilirkişi tarafından hazırlanan 16/3/2017 tarihli raporda;

- 4/11/2016 gününe ait Ankara Kızılay Yüksel Caddesi'ni gösterir 44 dakika 16 saniyelik sesli kamera görüntü kaydı ve fotoğrafların incelendiği,

- Basın açıklaması yapmak isteyen kişilere emniyet görevlilerinin güvenlik gerekçesi ile izin verilmeyeceğini söylemesi üzerine grupta bulunanların buna tepki gösterdikleri, bazı kişilerin slogan attığı, tepkiler neticesinde kolluk görevlileri ile grup arasında arbede yaşandığı, bazı göstericilerin polise taş vb. cisimler attığı, kolluk görevlilerinin biber gazı kullanarak bazı göstericileri gözaltına aldığı,

- Yaşanan arbede sırasında Fevzi Ayber'in de aralarında bulunduğu bazı göstericilerin kalabalık grup içerisinden çekilerek ve yere yatırılarak gözaltına alındığı, gözaltına almayı gerçekleştiren polis memurunun elinde kalkan bulunduğu, kalkan bulunan elinin iç kısmı ile Fevzi Ayber'i kafasına bastırarak diğer polislerin bulunduğu tarafa çektiği, Fevzi Ayber'in yere yatırılarak gözaltına alındığı, kalkanla vurulmadığı, gözaltında darp edildiğine ilişkin herhangi bir görüntü kaydının bulunmadığı tespit edilmiştir.

18. Başsavcılık tarafından olay sebebiyle basit yaralama ve hakaret suçlarından yürütülen soruşturma neticesinde ilgili polis memurları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararda, olay günü kolluk kuvvetlerince ikaz edilen grubun eyleme devam etmesi sebebiyle önce kalkan sonrasında ise göz yaşartıcı gaz sıkılarak müdahale gerçekleştirildiği, dağılmayan grup içindeki bazı kişilerin emniyet mensuplarına taş, soda şişesi, cam bardak gibi cisimler fırlatması üzerine yakalamaya yetecek ölçüde zor kullanıldığı belirtilmiştir. Yine kararda; olaylar sırasında sekiz kişinin yakalandığı, bazı göstericilerin kalabalık grup içerisinden çekilerek ve yere yatırılarak gözaltına alındığı, müştekiyi göz altına alan polisin elinde kalkan bulunduğu ve kalkan bulunan elinin iç kısmı ile müştekinin kafasına bastırarak diğer polislerin olduğu tarafa çektiği ve yere yatırarak gözaltına aldığı, müştekinin alınan raporunda basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaralandığının tespit edildiği ifade edilmiştir. Kararın sonuç kısmında, 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu'nun 11. maddesine göre 30/11/2016 tarihine kadar cadde, park, sokak gibi umuma açık yerlerde her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklandığı, müştekinin de içinde bulunduğu grubun bu yasağa rağmen eylemlerine devam etmeleri nedeniyle polisin zor kullanma yetkisini kullandığı, müştekinin adli raporuna göre polisin zor kullanma yetkisini aştığına dair ve müştekiye hakaret ettiklerine ilişkin yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği gerekçesi belirtilmiştir.

19. Başvurucu, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara Ankara Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) nezdinde itiraz etmiştir.

20. Başvurucunun itirazı Hâkimlik tarafından 28/12/2017 tarihinde “itiraza konu kararın dayandığı gerekçelerin usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesi ile reddedilmiştir. Karar başvurucuya 23/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucu 21/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. Kötü muamele yasağına ilişkin ulusal ve uluslararası hukuk kaynakları için bkz. Özlem Kır (B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 22-35) ve Özge Özgürengin (B. No: 2014/5218, 19/4/2018, §§ 22-31). Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına ilişkin ulusal ve uluslararası hukuk kaynakları için bkz. İlhan Yiğit (B. No: 2016/7532, 29/12/2021, §§ 24-31) ve Adnan Vural ve diğerleri [GK] (B. No: 2017/36237, 10/3/2022, §§ 22-32).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 2/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

24. Başvurucu; kolluk görevlileri tarafından fiziksel şiddete ve hakarete maruz kaldığını, elleri arkadan kelepçeli olarak bir saat bekletildiğini belirterek kötü muamele yasağının, eşitlik ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüşünde, Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda başvurucunun adli raporuna göre polisin zor kullanma yetkisini aştığına ve başvurucuya hakaret ettiğine dair yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği gerekçesine dayanıldığı belirtilmiş ve Anayasa maddeleri ile Anayasa Mahkemesinin içtihadına değinilmiştir.

26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği cevapta başvuru formunda belirttiği hususları tekrar etmiş; maruz kaldığı müdahale neticesinde önceki ameliyatından kaynaklanan şikâyetlerinin arttığını ve bu sebeple yeniden tedavi görmeye başladığını, soruşturma kapsamında bildirdiği tanığın dinlenilmediğini, etkili soruşturma yürütülmediğini beyan etmiştir.

2. Değerlendirme

27. Anayasa Mahkemesi olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından Anayasa’da güvence altına alınan eşitlik ilkesi ve adil yargılanma hakkı ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında olduğu değerlendirilmiş ve inceleme bu kapsamda yapılmıştır.

28. Diğer taraftan, kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin, devletin negatif ve pozitif sorumluluğuna bağlı olarak maddi ve usule ilişkin boyutlar bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekir. Bu nedenle başvurucunun şikâyetleri, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki devletin maddi ve usule ilişkin yükümlülükleri açısından ayrı ayrı değerlendirilecektir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Güç Kullanımı Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

30. Toplantı ve gösteri sırasında kolluğun güç kullanılmasının kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddialarında maddi yükümlülüğe ilişkin ilkeler Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], (B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 82) ve Özge Özgürengin (§§ 46-54, 70-80) kararlarında açıklanmıştır.

31. Başvurucu; protesto gösterisi sırasında hiçbir uyarı yapılmadan gerekli olmadığı hâlde kalkanla itilip tekmelenerek fiziki şiddete maruz kaldığını, bu hususta etkisiz ve özensiz bir şekilde yürütülen ceza soruşturmasından netice alınamadığını ileri sürmektedir.

32. Somut olayda protesto gösterisi sırasında kolluk kuvvetlerine taş ve benzeri cisimler atan gruba kolluk görevlileri tarafından zor kullanılmak suretiyle müdahale edilmiştir. Başvurucunun müdahale neticesinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde yaralandığı hekim raporu ile tespit edilmiştir. Kolluk görevlilerinin fiziksel müdahalesinin varlığı, zor kullanma tutanaklarına yansımış olup Başsavcılık tarafından kamu görevlileri hakkında verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da açıkça belirtildiğinden bu hususta herhangi bir tereddüt yoktur.

33. Başvurucunun kolluk müdahalesi sonucu yaralandığı Başsavcılık tarafından kabul edilmek suretiyle soruşturma yürütülmüş ancak kolluk görevlilerinin kuvvet kullanımının gerekli ve orantılı olması, zor kullanma yetkisinin aşıldığına ilişkin delil bulunmaması gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararda güç kullanımının gerekli ve orantılı olduğu değerlendirilerek hukuka uygunluk gerekçesine dayanılmış, güç kullanmak için haklı neden bulunduğu ve bu güç kullanımının orantısız olmadığı değerlendirmesi yapılmıştır.

34. Olay ve Yakalama Tutanağı'nda (bkz. § 14) aralarında başvurucunun da bulunduğu göstericilerin kolluk görevlileri tarafından üç defa uyarı yapıldığı hâlde dağılmamakta ısrar ettiği ve fiziki direnişte bulunduğu, kolluk görevlileri tarafından kalkan ile süpürme işlemi yapılırken direnen kişilerin taş ve benzeri cisimler fırlatarak saldırı gerçekleştirdiği, bunun üzerine kolluk görevlilerinin önce kalkanla sonra da biber gazı kullanarak müdahalede bulunduğu, başvurucu ve diğer yedi kişinin yakalanarak adli işlem yapılmak üzere Asayiş Şube Müdürlüğüne götürüldüğü, olay sırasında bir polis memurunun fırlatılan taş ile yaralandığı tespit edilmiştir.

35. Başvurucu, şikâyet dilekçesinde maruz kaldığı müdahale neticesinde önceki ameliyatından kaynaklanan ağrılarının arttığını ve bu sebeple yeniden tedavi görmeye başladığını belirtmiş olup bu hususa ilişkin olarak soruşturma dosyasına ve bireysel başvuru dosyasına başkaca bilgi ve belge sunmamıştır. Bu sebeple gereklilik ve orantılılık incelemesi yapılırken başvurucunun mevcut adli muayene raporları esas alınmıştır.

36. Başvuruya konu olayda kolluk tarafından direnç gösteren başvurucuya kademeli olarak bedeni kuvvet, kalkan ve biber gazı kullanılmak suretiyle müdahalede bulunulmuştur. Kolluk tarafından yapılmak istenen yakalama işlemine direnç gösteren başvurucuya orantılı bulunmak koşuluyla güç kullanılması gösterilen direnç karşısında başka bir çarenin olduğunu söylemeyi mümkün kılan bir bilgi ve belgenin Anayasa Mahkemesi önünde bulunmadığı dikkate alındığında zorunludur. Dolayısıyla yapılan müdahalenin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmeyecek düzeyde ve gerekli olduğu anlaşılmaktadır. Müdahalenin gerekli olduğu ortaya konulduktan sonra ikinci aşamada olayın niteliğine göre müdahalenin orantılı olup olmadığı ele alınmalıdır.

37. Güç kullanımının gerekliliği ortaya konduktan sonra ikinci aşamada olayın niteliğine göre kullanılan gücün ölçülü olup olmadığı ele alınmalıdır. Hangi direnç seviyesinde ne tür bir kuvvet uygulanacağının kılavuzu olan 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Selâhiyet Kanunu’nun 16. maddesinde yer verilen kademeli olarak artan zor kullanma araçları, ölçülülük incelemesindeki en önemli kıstaslardandır (Ali Ulvi Altunelli, B. No: 2014/11172, 12/6/2018, § 110).

38. Güç kullanılması için diğer yöntem ve araçların sonuçsuz kalmış olması gerekir. Güç kullanma, müdahale sırasında karşılaşılan direnci ortadan kaldıracak oranda ve aşamalı biçimde artan bedensel kuvvet, maddi güç, değişik araçlar ile kanuni şartlar gerçekleştiğinde silah kullanmayı içerir.

39. Başvurucunun adli muayene raporu ve soruşturma kapsamında alınan Adli Tıp Şube Müdürlüğü raporunda tespit edilen sağ dirsekte kanamalı yüzeysel abrazyon, sağ ve sol bilekte kelepçe izi, sağ alt bacakta kanamalı yüzeysel abrazyon biçimindeki yaralanmalarının Olay ve Yakalama Tutanağı ile uyumlu olduğu anlaşılmıştır. Başvurucunun adli raporlarında tespit edilen yaralanma biçimi bedeni kuvvet ve kalkan kullanımı ile bağlantılı görülmektedir. Başvurucuda meydana gelen yaralanmanın basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olması da dikkate alındığında kolluk görevlilerince kullanılan gücün orantılı olduğuna ilişkin Başsavcılık değerlendirmesinin aksini söylemek mümkün görünmemektedir. Diğer taraftan, adli işlemleri sona eren başvurucu serbest bırakılmış ancak adli raporda tespit edilen yaralanmaların eldeki raporlara göre daha ağır nitelikte olduğu iddiasını destekleyen herhangi bir veriyi soruşturma mercilerine ve Anayasa Mahkemesine iletmeyip bireysel başvuru dosyasına da sunmamıştır.

40. Açıklanan gerekçelerle başvurucuya yapılan müdahaleyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna ulaşılmıştır.

ii. Güç Kullanımı Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

41. Fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yönelik ağır bir saldırı olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasının Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği etkinlikte olduğunun kabul edilebilmesine ilişkin ilkeler Ferit Kurt ve diğerleri (B. No: 2018/9957, 8/6/2021, § 78) kararında açıklanmıştır.

42. Başvurucunun soruşturmaya katılım konusunda herhangi bir engelle karşılaşmadığı ve söz konusu soruşturmanın makul sayılabilecek bir sürede tamamlandığı anlaşılmıştır. Bununla beraber Başsavcılıkça yürütülen soruşturmada önemli bir eksiklik bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucunun olaylar sebebiyle yaralandığı adli muayenelerde ortaya çıkmasına rağmen bu olay hakkındaki soruşturma ancak başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılmıştır (bkz. § 13).

43. Başvurucunun adli muayene raporlarında darp cebir raporu almak üzere muayene yapıldığı açıklanmaktadır. Buna karşın, kolluk görevlileri ve raporu tanzim eden Hastane yetkilileri olaydan haberdar olduğu hâlde etkili ceza soruşturması yükümlülüğü kriterlerinden olan soruşturmanın resen başlatılması kriteri uygulama alanı bulamamış, soruşturma başvurucunun şikâyeti üzerine başlatılmıştır. Neticede kolluk görevlilerince gerçekleştirildiği iddia edilen yaralama eyleminin soruşturma makamlarınca resen ve derhâl hareket etme yükümlülüğüne aykırı hareket edilerek maddi gerçeğin araştırılması bakımından gereken özenin gösterilmediği anlaşılmıştır.

44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

iii. Elleri Arkadan Kelepçeli Olarak Bekletilme Nedeniyle Kötü Muamele Yasağının Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

45. Başvurucu; elleri arkadan kelepçeli olarak bir buçuk saate yakın süreyle bekletilmesi, bu süre zarfında hakarete maruz kalması sebebiyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

46. Somut olayda başvurucunun kolluk görevlileri tarafından yakalama işleminden sonra elleri arkadan kelepçelendiği ve bir müddet bekletildiğine ilişkin anlatımlarını destekler mahiyette adli muayene raporu bulunduğu ancak kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda bu hususun ve başvurucunun hakarete uğradığına ilişkin iddialarının tartışılmadığı anlaşılmaktadır.

47. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturmanın yapılması gerekmektedir (Tahir Canan, § 25).

48. Güç kullanımında maddi bir güç vasıtası olan kelepçe kaçma şüphesi, güvenliğin sağlanması gibi değişik nedenlerle kullanılabilir. Diğer taraftan, koşulları oluşmadığı halde kelepçe takılması kötü muamele oluşturabilir. Somut başvuruda soruşturma kapsamında elleri arkadan kelepçeli olarak bekletme ve hakarete maruz kalma şikâyetleri yönünden herhangi bir araştırma yapılmamış, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda bu husus değerlendirilmemiştir. Başvurucunun iddiaları kapsamında gösterdiği tanık yönünden herhangi bir açıklama yapılmamıştır. Sonuç olarak, başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.

49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

50. Elleri arkadan kelepçeli olarak bekletilme nedeniyle kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden bir değerlendirme yapılması bu aşamada mümkün görülmemiştir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

51. Başvurucu, bir siyasi partinin başkan ve üyelerinin tutuklanmasına yönelik tepkileri dile getirmek amacıyla yapılmak istenilen basın açıklamasına kolluk güçlerinin önceden uyarıda bulunmadan, orantısız ve hukuka aykırı olarak müdahalesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ile ifade hürriyetini ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

52. Bakanlık görüşünde; Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığı kararına dayanak gerekçeye yer vermiştir. Kararda; 2911 sayılı Kanun'un 22. maddesinde gösteri yapılamayacak yerlerin belirlendiği, 2935 sayılı OHAL Kanunu'nun 11. maddesine göre 30/11/2016 tarihine kadar umuma açık yerlerde her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yasaklandığı, başvurucunun da aralarında bulunduğu grubun bu yasağa rağmen eylemlerine devam etmeleri nedeniyle polisin müdahalede bulunduğu belirtilmiştir. Bakanlık, ihlal iddialarının incelenmesi sırasında ilgili Anayasa, mevzuat hükümleri ile AİHM içtihatlarının ve diğer tespit ve değerlendirmelerin dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir.

53. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Anayasa Mahkemesi'nin Adnan Vural ve diğerleri kararına yer vererek anılan kararda benzer olay hakkında ihlal sonucuna ulaşıldığını vurgulamış ve bireysel başvuru formundaki ihlal iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

54. Anayasa Mahkemesi, olayın başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (diğerleri arasından bkz. Mehmet Alanç ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15462, 29/9/2021, § 32; Hamit Yakut [GK], B. No: 2014/6548, 10/6/2021, § 63). Bu bağlamda başvurucunun yapılmak istenilen bir basın açıklamasına kolluk görevlilerince hukuka aykırı ve orantısız şekilde müdahale edildiğine ve sorumlular hakkında şikâyete yönelik etkili bir soruşturma yapılmadığına ilişkin iddiaları bir bütün olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

55. Anayasa'nın "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

57. Ankara Valiliğinin yasaklama kararı bulunduğu gerekçesiyle başvurucunun katılmak istediği basın açıklamasının engellenmesi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale oluşturmuştur.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

58. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Savaş, seferberlik... veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. ..."

59. Olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvurular incelenirken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklerle ilgili güvence rejimi dikkate alınır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).

60. Başvuruya konu müdahalenin yapıldığı ve bunun dayanağı olan Ankara Valiliğinin yasaklama kararının verildiği tarihte, tüm ülkede olağanüstü hâlin devam ettiği gözetilerek, inceleme Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle sınırlamanın Anayasa'nın 13. ve 34. maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (aynı yöndeki değerlendirme için bkz. Adnan Vural ve diğerleri, §§ 44, 45; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; eğitim hakkı bağlamında bkz. Mehmet Ali Eneze, B. No: 2017/35352, 23/5/2018, § 31; aile hayatına saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti bağlamında bkz. Bayram Sivri, B. No: 2017/34955, 3/7/2018, § 47; din özgürlüğüne ilişkin bkz. Murat Kalkan, B. No: 2017/21904, 11/12/2018, § 41).

61. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

62. Sınırlamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın 34. maddesinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

63. 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 23. ve 24. maddeleri uyarınca toplantıya yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir.

 (2) Meşru Amaç

64. Başvurucunun da katılmak istediği basın açıklamasına yapılan müdahalenin, Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

 (a) Genel İlkeler

65. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının sınırlandırılmasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmasına ilişkin genel ilkeler için Adnan Vural ve diğerleri, (§§ 53-55) kararına bakılabilir.

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

66. Eldeki başvuru dosyasında, başvurucunun da aralarında bulunduğu grup, bir siyasi partinin başkanı ve milletvekillerinin tutuklanmasını protesto etmek ve basın açıklaması yapmak için 4/11/2016 tarihinde Ankara’daki bir caddede toplanmıştır. Kolluk güçleri Ankara Valiliğince verilen bir yasaklama kararı bulunduğu gerekçesiyle etkinliğe izin verilmeyeceğini katılımcılara bildirmiştir. Katılımcıların yapılan ihtarlara rağmen dağılmaması üzerine kolluk güçleri, süpürme işlemiyle toplanmaya müdahale etmiştir. Bu sırada bazı katılımcılar dağılmamak yönünde direnmiş ve polise yaralayıcı maddeler atmak suretiyle şiddete başvurmuştur (bkz. § 14).

67. Bu kapsamda, bazı katılımcıların şiddet içeren davranışlarının, toplanmanın ve basın açıklamasının engellenmesinin sebebi olmadığı, toplanmaya asıl müdahale gerekçesinin, idarenin yasaklama kararı olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Cumhuriyet Başsavcılığı da kovuşturmaya yer olmadığı kararında; Valiliğin 17/10/2016 tarihli yasaklama kararının müdahale dayanak oluşturduğunu, polise yaralayıcı maddeler atılmasının yakalama işleminde zor kullanma gerekçesi olduğunu açıklamıştır. Bu sebeple anılan şiddet eyleminin, toplantı hakkına yapılan müdahalenin zorunlu bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığı yönündeki değerlendirmede gözönünde bulundurulmasına gerek bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

68. Anayasa Mahkemesi Adnan Vural ve diğerleri kararında, OHAL sürecinde Ankara Valiliğinin yasaklama kararlarına aykırı olarak gerçekleştirilen toplantılara katılanlara verilen yaptırımları incelemiştir. Somut müdahaleye dayanak yasaklama kararının da irdelendiği anılan kararda Anayasa Mahkemesi; yasaklama kararıyla giderilmeye çalışılan güvenlik kaygısının idarece açıkça ortaya konulamaması, terör tehdidine soyut olarak yer verilmesi, kamu düzeni yönünden daha az sınırlayıcı uygulamalarla giderilemeyecek bir tehlike olduğunun gösterilmemesi, şablon gerekçelerle birbiri ardına alınan yasaklama kararlarının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını anlamsız ve imkânsız kılacak bir dereceye ulaştırması nedeniyle verilen idari para cezalarının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna varmıştır (Adnan Vural ve diğerleri, §§ 56-63)

69. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, müdahalelerin Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında ölçülü de olmadığını değerlendirdiği zikredilen kararında aşağıdaki gerekçelere dayanmıştır (Adnan Vural ve diğerleri, §§ 69-72):

 “69. Bununla birlikte yukarıdaki bölümde de açıklandığı üzere başvuru konusu yasaklama kararlarında terör tehdidine dair somut hiçbir olgudan hareket edilmediği gibi 31/7/2017 tarihli karardan itibaren tüm yasaklama kararlarında başvurucuların bir kısmının da katılması nedeniyle idari para cezası aldıkları, görevlerinden ihraç edilmeleri nedeniyle açlık grevine başlayan eski öğretmen S.Ö. ve eski akademisyen N.G.ye destek amaçlı, Kızılay Yüksel Caddesi ve çevresinde gerçekleştirilen toplantılara odaklanıldığı, özellikle DHKP/C terör örgütünün bu toplantılara terör saldırısı düzenleyebileceği ve söz konusu toplantılar nedeniyle vatandaşların rahatsız olduğu gerekçelerine dayanıldığı görülmektedir. ...

70. Yasaklama kararlarında, park ya da bahçe gibi vatandaşların yoğun olarak tercih ettiği bölgelerde yüksek sesle eylem yapılması gibi nedenlerle çevreye rahatsızlık verildiği şeklinde ifade edilen gerekçenin olağanüstü hâl olmadığı durumlarda da özellikle somut olay bağlamında başvurucuların toplandıkları alanlar dikkate alındığında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı karşısında meşruluğunu ileri sürmek oldukça tartışmalıdır (bkz. § 58) Başvuru konusu olayda olağanüstü hâlin gerektirdiği ölçüde olduğunu kabul etmeye de imkân bulunmamaktadır.

71. 15 Temmuz darbe teşebbüsünden hemen sonra ... kamu düzeninin sağlanmasına ilişkin sorunların sıcak bir şekilde hissedildiği belirli ve kısa bir süre başvuru konusu yasağın tüm Ankara'yı kapsamasının makul olduğu da kabul edilebilir. Buna karşın idarenin, ilerleyen süreçte başvurucular gibi toplantı hakkını kullanmak isteyen kimseler yönünden o tarihlerde var olan koşulların hassasiyetlerini de gözeterek bazı ayarlamalar yapılmasının mümkün olup olmadığını değerlendirmesi gerektiği açıktır. Bununla birlikte darbe teşebbüsünden 3 ay sonra başlayan ve olağanüstü hâl sürecinde neredeyse kesintisiz olarak 11 ay gibi uzun bir süre devam ettirilen yasaklama sürecinde idare ve derece mahkemeleri bu konuda hiçbir değerlendirme yapmamışlardır. Dolayısıyla ilk yasaklama kararının verildiği tarihte dahi devletin kamu düzeni ve güvenliği ile kamu hizmetlerinin işleyişi kapsamında oluşan tehlikeleri bir ölçüde bertaraf edebilmesi ve gerekli tedbirleri alabilmesi yönünden makul bir sürenin geçtiği dikkate alındığında, Ankara Valiliğinin başvuru konusu kararlarında yer verilen gerekçelerin, başvurucuların toplantı hakkına gerçekleştirilen müdahalelerin olağanüstü hâlin gerektirdiği ölçüde olduğunu ortaya koyamadığı değerlendirilmiştir.

72. Ankara Valiliği, başvuru konusu yasaklama kararlarıyla bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkı yönünden, süresi belli olmayan kategorik yasaklama kararlarıyla aynı etkiyi oluşturan bir külfet yaratmış; buna karşın kamu düzeninin karşılaştığı tehlikenin olağanüstü hâl tedbirleri çerçevesinde işlerini kaybeden veya onların yakınları olan ve ilgililere seslerini duyurmaya çalışan ya da düşünceleri için paydaş bulmaya çabalayan başvurucular yönünden yaratılan bu külfete baskın geldiğini hiçbir şekilde göstermemiştir. Ayrıca idare, başvuru konusu olayda yarışan değerler arasında adil bir denge kurulabilmesi için daha hafif tedbirler alınmasının yetersiz kalacağını hiçbir şekilde ortaya koymadan ilgili Kanun'da öngörülen en ağır tedbire başvurmuştur.

70. Somut olayda da etkinliğin bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğratması nedeniyle kamu düzenine ilişkin gerçek bir kaygıya neden olduğu yönünde herhangi bir değerlendirme mevcut değildir. Buna göre Adnan Vural kararında ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşmayı gerektirecek bir neden bulunmayan başvuru konusu müdahalenin de olağanüstü hâlin gerektirdiği ölçüde olmadığı ve zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.

71. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa’nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde- Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

72. Başvurucu, yeniden yargılama ile 50.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

73. Başvuruda tespit edilen elleri arkadan kelepçeli olarak bekletilme nedeniyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma merciince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

74. Öte yandan ihlallerin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zararla ilgili bilgi ve belge sunulmadığından maddi tazminat talebi reddedilmiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Güç kullanımı nedeniyle kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Güç kullanımı nedeniyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Elleri arkadan kelepçeli olarak bekletilme nedeniyle kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

4. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Güç kullanımı nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

2. Güç kullanımı nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

3. Elleri arkadan kelepçeli olarak bekletilme nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

4. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin elleri arkadan kelepçeli olarak bekletilme nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Soruşturma no: 2016/184705) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 294,7 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.194,7 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.