TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜLYA İNAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/10642)

 

Karar Tarihi: 11/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Mustafa İlhan ÖZTÜRK

Başvurucu

:

Hülya İNAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir şirkette işçi olarak çalışan başvurucunun sosyal medyada bir paylaşımı beğendiği gerekçesiyle iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu 1987 doğumlu olup 22/6/2004 tarihi ile iş akdinin feshedildiği 8/6/2016 tarihine kadar bir elektrik dağıtım şirketinde müşteri temsilcisi olarak belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışmıştır.

3. Başvurucu 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden bir gün sonra Facebook isimli sosyal medya hesabı üzerinden üçüncü bir kişi tarafından yapılan bir paylaşımı "Beğen" butonuna basarak beğenmiştir.

4. İşveren şirket, başvurucunun bahse konu paylaşımı beğenmiş olmasının "devlet büyüklerine hakaret ve terör örgütlerini övme" anlamına geleceğini belirttikten sonra 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 25. maddesinin birinci fıkrasının (II) numaralı bendinde yer alan "haklı fesih" şartları oluştuğundan bahisle başvurucunun iş akdini sona erdirmiştir.

5. Başvurucu, fesih işleminin haksız olduğunu belirterek işe iade talepli tespit davası açmıştır.

6. Davanın görüldüğü Bakırköy 24. İş Mahkemesi (Mahkeme) 23/3/2018 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Gerekçeli kararında Mahkeme; iş akdini fesheden işvereniniddiasını ispatlayamadığını, paylaşımda bulunan kişinin tanık olarak dinlendiğini ve beyanında darbe teşebbüsü sırasında yaşanan patlamada Özel Harekat Daire Başkanlığında görevli iki yakınının şehit olması nedeniyle bu paylaşımı yaptığını beyan ettiğini vurgulamıştır.Başvurucunun beğendiği paylaşım şu şekildedir:

"Bu korna seslerini çığlıklarınızı duymak istemiyoruz bu ülkede bu şekilde yaşamak istemiyoruz. Bizim ailelerimiz şehit cenazeleri için yollarda, şehidimiz hepimizin. Yazıklar olsun bu kutlamaları yapanlara kimse bana demokrasiden bahsetmesin. Sokaklara polisi askeri birbirine kırdırmak için döktüğün insanları bugün meydanlara çağırıp tebrik ettin. Sen kimsin ki baş sağlığı diliyorsun. Döktüğün kanların üzerine kurduğun bu iktidar sonun olsun inşallah."

7. Kararın istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 12/3/2019 tarihinde Mahkemenin kararını kaldırmıştır. Gerekçeli kararında Bölge Adliye Mahkemesi; anılan paylaşımın terör ve teröristi övme olarak kabul edilmesi gerektiğini, eylemin doğruluk ve bağlılık kuralına uymadığını belirterek feshin haklı nedene dayandığı sonucuna ulaşmıştır.

8. Başvurucu nihai kararı 19/3/2019 tarihinde öğrendikten sonra 29/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

10. Başvurucu; anılan paylaşımın işveren ya da işyeri ile bir ilgisi olmadığını, bir yakınını kaybeden bir arkadaşının acısını paylaşmak amacıyla paylaşımı beğendiğini, buna rağmen iş akdinin feshedilmesinin ifade özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iş sözleşmesinin feshedilmesinde başvurucunun davranışlarının iş sözleşmesindeki güven unsurunu zedeleyip zedelemediği, söz konusu paylaşımların işyerinde düzeni bozucu veçalışma barışına halel getirici nitelikte olup olmadığı, başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin yönetim yetkisi arasında adil bir denge sağlanıp sağlanmadığı hususlarının Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşulları da dikkate alınarak incelenmesigerektiği belirtilmiştir.

11. Başvuru ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir.

12. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

13. Somut olayda başvurucunun iş sözleşmesi yapılan bir paylaşımı beğenmesi nedeniyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdini fesheden şirkette özel hukuk hükümlerine tabi bir personeldir. Dolayısıyla somut olayda kamu gücünü kullanan idarenin doğrudan müdahalesinin söz konusu olmadığı dikkate alındığında başvurunun devletin pozitif yükümlülükleri bağlamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmektedir (aynı ölçütle negatif yükümlülük bağlamında değerlendirmeler için bkz. Ç.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 104; Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 113).

14. Pozitif yükümlülükler özel hukuk kişilerinin birbirleri ile olan uyuşmazlıklarının çözümüne ilişkin yasal altyapının oluşturulmasını, söz konusu uyuşmazlıkların adil yargılama gereklerine uygun ve usul yönünden güvenceleri haiz bir yargılama kapsamında incelenmesini, bu yargılamalarda temel haklara ilişkin anayasal güvencelerin gözetilip gözetilmediğinin denetlenmesini de gerektirir (Ömür Kara ve Onursal Özbek, B. No: 2013/4825, 24/3/2016, §§ 47, 48). Bu sebeple devletin negatif bir yükümlülük olarak salt insan hakları ihlallerinden kaçınmasının yanı sıra bireylerin birbirleriyle olan yatay ilişkileri de insan haklarının konusu olmakta, bunun sonucunda üçüncü kişilerin eylemlerine karşı korumanın sağlanmasında da devletin birtakım pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Zira devletin, kaynağı ne olursa olsun yetki alanında gerçekleşen her türlü insan hakları ihlallerinden sorumluluğu, bu hakların garantörü olmasının doğal bir sonucudur. Temel hak ve hürriyetlerin bu etkisine yatay etki denmektedir (Tuna Ayçiçek, B. No: 2014/6526, 24/01/2018, § 59).

15. Bu doğrultuda özel hukuk iş ilişkisi kapsamında çalışan bireylerin Anayasa ile güvence altına alınan haklarına yönelik müdahale iddiası içeren uyuşmazlıklarının karara bağlandığı davalarda derece mahkemelerince söz konusu güvenceler gözardı edilmemeli, işveren ve çalışanlar arasındaki çatışan çıkarlar adil biçimde dengelenmeli, müdahalenin işverenin meşru amacıyla ölçülü olup olmadığı değerlendirilmeli, ulaşılan sonuç hakkında hüküm kurulurken ilgili ve yeterli gerekçeler sunulmalıdır (Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 50).

16. Derece mahkemelerince tarafların çıkarları dengelenirken ve müdahalenin ölçülülüğü irdelenirken iş sözleşmelerinde kısıtlayıcı ve zorlayıcı düzenlemelerin ne şekilde belirlendiği, çalışanların temel haklarına yönelik müdahalede bulunulmasına neden olan meşru amacın müdahale ile ölçülü olup olmadığı, sözleşmenin feshinin çalışanların eylem ya da eylemsizlikleri karşısında makul ve orantılı bir işlem olup olmadığı somut olayın koşullarına göre ele alınmalıdır. Ayrıca yargılamalar sırasında gerçekleştirilen işlemlerin ve neticede verilen kararın gerekçesinin bizatihi ifade özgürlüğüne ilişkin bir müdahale oluşturmaması için derece mahkemelerince gereken özen gösterilmelidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Ömür Kara ve Onursal Özbek, § 51).

17. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayda Anayasa Mahkemesince yapılması gereken, başvurucu ile işveren şirket arasındaki özel hukuk hükümlerine tabi iş sözleşmesinin işveren tarafından feshedilmesi üzerine kamu makamlarınca etkili bir yargısal sistem kurulup işletilerek başvurucunun ifade özgürlüğü ile işverenin menfaatleri arasında adil bir denge kurmak suretiyle devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmekte başarılı olup olmadığını belirlemektir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Volkan Çakır, B. No: 2017/35488, 7/4/2021, § 28)

18. Somut olayda işveren şirket, müşteri temsilcisi olarak çalışan başvurucunun yapılan bir paylaşımı beğenmiş olması nedeniyle eyleminin "devlet büyüklerine hakaret ve terör örgütlerini övme" anlamını taşıdığı gerekçesiyle iş akdini feshetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi de başvurucunun paylaşımı beğenmesi nedeniyle işveren ile aralarındaki güven ilişkisini bozduğu kanaatiyle feshin haklı olduğu sonucuna ulaşmıştır. O hâlde nihai olarak başvurucunun iş sözleşmesi, yaptığı düşünce açıklamalarının işveren ile aralarındaki güven ilişkisini bozduğu gerekçesine dayanılarak feshedilmiştir.

19. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 25. maddesinde süresi belirli olsun ya da olmasın iş sözleşmelerinin işveren tarafından haklı nedenle fesih sebepleri madde metninde bentler halinde sayılmıştır. İşveren tarafından iş sözleşmesinin sona erdirilebilmesi için somut olayın koşullarında ilgili maddenin (II) numaralı bendinde düzenlenen "ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerlerinin" neler olduğunun işveren tarafından gösterilmesi gerekmektedir. Hükme göre anılan bentteki şartların oluşabilmesi için işçinin işvereni yanıltması, işveren yahut bunların aile üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak sözler sarfetmesi veya davranışlarda bulunması, yahut işveren hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ihbar ve isnadlarda bulunması, işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması, işverene yahut onun ailesi üyelerinden birine yahut işverenin başka işçisine sataşması, işverenin güvenini kötüye kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması gerekmektedir. Somut olayda ise ne işveren tarafından ne de yargı mercileri tarafından başvurucunun, anılan paylaşımı beğenmek şeklindeki eyleminin hangi sebeplerle işveren ile "aralarındaki güven ilişkisini bozduğu" izah edilmemiştir.

20. Bölge Adliye Mahkemesi anılan eylemin terör ve teröristi övme olarak kabul edilmesi gerektiğine dair bir değerlendirmede bulunmuştur. Hiç şüphesiz terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefleyerek bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilmektedir. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Terör, başta ifade özgürlüğü olmak üzere demokratik toplumun tüm değerlerine düşmandır. Bu nedenle terörizmi, terörü ve şiddeti meşrulaştıran, öven ya da bunlara teşvik eden sözler ifade özgürlüğü kapsamında görülemez (Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 79; Ayşe Çelik, B. No: 2017/36722, 9/5/2019, § 43; Sırrı Süreyya Önder, § 61). Bu bağlamda bir işverenden de terörü öven ya da teşvik eden bir çalışanı ile birlikte çalışması beklenemez. Bununla birlikte işveren, somut olayda terör örgütleriyle herhangi bir bağının bulunduğunu göstermediği başvurucunun anılan paylaşımı beğenerek terörü ne şekilde övdüğünü ya da desteklediğini de izah etmemiştir.

21. Somut olayda anılan paylaşım darbe teşebbüsü sırasında polis yakınları şehit olan bir kişi tarafından yapılmıştır. Paylaşımın darbe teşebbüsünden çok kısa bir zaman sonra, yakınlarını kaybetmenin verdiği acı ile yapıldığı ve kısa bir süre içerisinde de kaldırıldığı ifade edilmiştir. Başvurucuda, arkadaşının paylaşımında geçen düşüncelere katılmış olması nedeniyle değil yalnızca acısına ortak olmak amacıyla beğendiğini belirtmiştir.

22. Ayrıca somut olayda başvuruya konu içeriği hazırlayan ve ilgili sosyal medya platformunda yayımlayan kişinin başvurucu olmadığı ve başvurucunun yalnızca ilgili içeriklerin alt kısmında bulunan “Beğen” butonuna bastığı gözardı edilmiştir. Paylaşılan bir içeriğe “Beğen” butonuna basma yoluyla tepki göstererek içeriği aktif bir şekilde yayma niyeti değil yalnızca bu içeriğe karşı duyulan ilginin ifade edildiği dikkate alındığında bir içeriği beğenme eyleminin bu içeriği sosyal medya platformlarında paylaşma eylemi ile aynı ağırlığa sahip olamayacağı açıktır. Ayrıca söz konusu içeriğin ilgili sosyal medya platformlarında çok geniş bir kitleye ulaştığı yönünde de bir iddia bulunmamaktadır. Dahası görevinin niteliği dikkate alındığında başvurucunun çalıştığı işyerindeki bilinirliği ve temsil edebilirliğinin kısıtlı olduğu ve sosyal medya platformu üzerindeki eylemlerinin diğer çalışanlar üzerinde önemli bir etkisinin olamayacağı görülmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Melike/Türkiye, B. No: 35786/19, 15/6/2011§ 51).

23. İşverenlerin çalıştırdıkları işçilerin verimli şekilde iş görmeleri ve önceden saptanmış nesnel kurallara karşı sadakat göstermeleri konusunda beklenti içinde olmalarının haklı bir gerekliliğe dayandığını söylemek gerekir. Bununla birlikte başvurucunun idare ile arasında belirli bir düzeyde güven ve sadakat ilişkisinin tesis edilmesi gereken bir devlet memuru olmadığı, 4857 sayılı Kanun’a tabi bir işçi olduğu da unutulmamalıdır. Başvuruya konu kararlarda özel hukuka tabi olarak çalışan işçilerin işverenlerine karşı yerine getirmeleri beklenen sadakat, sakınma ve gizlilik yükümlülüğünün kamu kurumunda çalışanlardan beklenen sadakat ve sakınma yükümlülüğüne nazaran ne olması gerektiği bağlamında da bir değerlendirme yapılmamıştır.

24. Yukarıdaki değerlendirmeler ışığında Anayasa Mahkemesi 4857 sayılı Kanun'un 25. maddesinin aşırı bir yoruma tabi tutularak düşünce açıklamalarının dolaylı sınırlandırılmasına dayanak yapıldığı ve derece mahkemelerinin Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ilkelere uygun hareket etmedikleri kanaatine varmıştır.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

26. Başvurucu ihlalin tespiti ve yargılamanın yenilenmesi ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

27. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yenidenyargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan, B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3), B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

28. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 18.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 24. İş Mahkemesine (E.2016/448, K.2018/134) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 18.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 364,60 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 11/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.