TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YILMAZ ÖZDEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/12077)

 

Karar Tarihi: 14/12/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Mehmet Yavuz YAŞAR

Başvurucu

:

Yılmaz ÖZDEMİR

Vekili

:

Av. Burcu BİNİCİ ERTAŞ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ikramiye farkı ile denge tazminatı alacağının tahsili amacıyla açılan davanın Yargıtay Daireleri arasında süregelen görüş ayrılığından dolayı reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, özelleştirilen Türk Telekomünikasyon A.Ş. (Şirket) bünyesinde sözleşmeli personel olarak görev yapmaktayken kurumun özelleştirme kapsamına alınması üzerine Kayseri İl Sağlık Müdürlüğü Bünyan Devlet Hastanesine atanmıştır. Başvurucu atama sırasında ödenmesi gereken ikramiye farkı ve denge tazminatı tutarının tahsili talebiyle şirket aleyhine alacak davası açmıştır.

3. Kayseri 2. İş Mahkemesi (Mahkeme) 3/2/2015 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Kararda özelleştirme öncesi kapsam dışı çalışan başvurucunun özelleştirme sonucunda da kamuda çalışmış gibi kabul edilerek artışlardan yararlanması gerektiğine vurgu yapılarak başvurucunun denge tazminatı ile ikramiye farkı alacağı olduğu belirtilmiştir.

4. Şirketin temyiz yoluna başvurması üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi (Daire) 9/5/2016 tarihli kararı ile Mahkeme kararını bozmuştur. Bozma kararında, başvurucunun kapsam dışı nakle tabi olarak çalıştığı dönemde aynı statüde kamuda 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin eki II Sayılı Cetvel'e tabi olarak çalışanlara uygulanan artışlardan yararlandırılıp yararlandırılmadığının tespit edilmesi ve bu kapsamda hak kazanmasına rağmen ödenmeyen bir alacağının bulunup bulunmadığı ile memurlara yapılmış olan ve başvurucunun yararlanması gereken artışlara göre nakil ilmühaberinin eksik düzenlenip düzenlenmediği konusunda uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile sonuca gidilmesinin hatalı olduğu belirtilmiştir.

5. Bozma kararına uyan Mahkeme 4/12/2018 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin (375 sayılı KHK) ek 3. maddesi uyarınca yapılan ek ödemelerin kamu personeli arasındaki ücret dengesizliğinin giderilmesi amacıyla madde kapsamında sayılan kamu idarelerindeki personel ile sınırlı olan ödeme olduğu, yapılan düzenlemenin kamu personeli arasındaki ücret adaletini sağlamaya yönelik olduğu ve kamu personelinin tamamını kapsayan genel bir artış niteliğinde olmadığı vurgulanmıştır. Mahkeme sonuç olarak başvurucunun davalı şirkette nakle tabi personel olarak çalıştığı dönemde kamuda çalışanlara yapılan zam oranında maaşına zam yapılarak belirlenen ücrete göre nakil ilmühaberinde ücretinin tespit edildiğini belirterek ek ödemeden yararlanamayacağına hükmetmiştir.

6. Başvurucu Mahkeme kararına karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Aynı Daire 21/2/2019 tarihinde kararın onanmasına hükmetmiştir.

7. Nihai karar başvurucuya 18/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 10/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

9. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden

10. Başvurucu, kendisi ile aynı durumda olan çalışanlar tarafından açılan davaların ilk derece mahkemelerince kabul edilmesine karşın kendi davasının reddedildiğini, temyiz incelemesinde Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ile Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin birbirinden farklı kararlar verdiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun benzer duruma ilişkin farklı kararlar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

12. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

13. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

14. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi, çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde, aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 83).

15. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz. Anayasa Mahkemesinin kanunilik ilkesi bağlamındaki görevi, hukuk kurallarının birden fazla yorumunun varlığının hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği etkileyip etkilemediğini tespit etmektir (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).

16. Öte yandan mahkemelerin münferit bazı olaylarda farklı kararlar vermesi hukuki belirsizlik ve öngörülemezliğin oluştuğunun söylenebilmesi için yeterli olmayıp içtihat farklılığının derinleşmiş ve müzmin hâle gelmiş olması gerekir. Ayrıca spesifik bazı olaylarda verilmiş farklı kararların bulunduğundan hareketle içtihat farklılığının derinleştiği ve süregelen bir boyut kazandığı da kabul edilemez. Anayasa Mahkemesinin bir konuyla ilgili olarak verilmiş tüm mahkeme kararlarını yeknesak hâle getirme gibi bir işlevi bulunmadığı gibi mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları giderme ödevi de mevcut değildir (Selahattin Bayri, B. No: 2018/32374, 15/9/2021, § 42).

17. Başvuruya konu davada, ikramiye farkı ile denge tazminatının hak edilip edilmediğine karar verme yetkisi, hukuk kurallarını öncelikle yorumlama hakkına sahip olan derece mahkemelerinin sorumluluğundadır. Anayasa Mahkemesinin görevi derece mahkemesinin yorumlarının açıkça keyfî veya bariz takdir hatası içerecek nitelikte olup olmadığını incelemekten ibarettir.

18. Somut olayda Şirketin özelleştirilmesinden sonra atandığı görevde diğer kamu görevlilerine ödenmesine rağmen kendisine verilmeyen ikramiye farkı ile denge tazminatının ödenmesi amacıyla başvurucu tarafından Şirket aleyhine dava açılmıştır. Mahkeme başvurucuya alacaklarının ödenmesi gerektiğine hükmetse de Daire, öncelikle başvurucunun kapsam dışı nakle tabi olarak çalıştığı dönemde aynı statüde kamuda 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin eki II Sayılı Cetvel'e tabi çalışanlara uygulanan artışlardan yararlandırılıp yararlandırılmadığının tespit edilmesi ve bu kapsamda hak kazanmasına rağmen ödenmeyen bir alacağının bulunup bulunmadığı ile memurlara yapılmış olan ve başvurucunun yararlanması gereken artışlara göre nakil ilmühaberinin eksik düzenlenip düzenlenmediği konusunda uzman bilirkişiden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiğini belirterek eksik inceleme ve araştırma gerekçesiyle bozma kararı vermiştir. Dairenin bu değerlendirmesinin açıkça keyfîlik veya bariz takdir hatası içerdiği söylenemez. Mahkeme de bozma kararına uyarak başvurucunun davasını reddederken başvurucunun davalı şirkette nakle tabi personel olarak çalıştığı dönemde kamuda çalışanlara yapılan zam oranında maaşına zam yapılarak belirlenen ücrete göre nakil ilmühaberinde ücretinin tespit edildiğini bu sebeple ek ödemeden yararlanamayacağını ifade etmiştir.

19. Başvurucu, aynı konuya ilişkin farklı kararlar verildiğinden yakınmış ve bu kapsamda Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararlarını emsal olarak göstermiştir.

20. Öncelikle adil yargılanma hakkının hukuk kuralının davanın başvurucu lehine sonuçlanmasını temin eden yorumunun esas alınmasını güvence altına almadığı hatırlatılmalıdır. Uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması -yukarıda belirtildiği gibi- derece mahkemelerinin takdirindedir (M.B., § 84). Öte yandan aynı nitelikteki uyuşmazlıkla ilgili olarak değişik mahkemelerin farklı kararlar vermesi de tek başına adil yargılanma hakkını ihlal etmemektedir. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerince yapılan yorumların hukuka uygun olup olmadığını denetleme ve bu yorumları birleştirme gibi bir görevinin bulunmadığının altı çizilmelidir. Anayasa Mahkemesinin açıkça keyfî olmayan veya bariz takdir hatası da içermeyen bir yorumdan dolayı adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine hükmedebilmesi için bu yorumun yerleşik hâle gelen bir içtihattan saptığına veya derinleşmiş ve süregelen bir nitelik kazanan içtihat farklılığına dayandığına ikna olması gerekir (Selahattin Bayri, § 47).

21. Başvurucu tarafından emsal olarak gösterilen Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kararlarında davacılara davalı kurumlarda çalışmakta iken getirilen artışların yapılmadığı kabul edilerek davacıların talepleri kabul edilmiştir. Ancak emsal olarak gösterilen kararlarla içtihadın bu şekilde yerleştiği söylenemez. İçtihadın yerleşik hâle gelip gelmediğinin tespitinde içtihat mahkemesi olan Yargıtay kararları önem taşımaktadır. Bu kapsamda Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 3/6/2021 tarihli ve E.2017/1116, K.2021/682 sayılı; 28/12/2022 tarihli ve E.2022/904, K.2022/1908 sayılı; 18/10/2022 tarihli ve E.2021/727, K.2022/1302 sayılı kararları ile başvuruya konu Yargıtay 22. Hukuk Dairesi kararlarının aynı yönde olduğu görülmektedir. Öte yandan, Yargıtay Dairelerinin vermiş oldukları kararlarda vardıkları sonuca hangi nedenle ulaşıldığının başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeler sunulmaktadır.

22. Bununla birlikte başvurucu görüş ayrılığının yerleşik ve müzmin hâle geldiğini de gösterememiştir. Derinleşmiş içtihat farklılığından söz edilebilmesi için görüş ayrılıklarının uzun yıllardır devam ettiğinin ortaya konulmuş olması gerekir (Selahattin Bayri, § 49). Somut olayda bu konudaki görüş ayrılığının uzun yıllardır süregeldiği gösterilemediğinden derinleşmiş ve müzmin hâle gelmiş içtihat farklılığından söz edilemez.

23. Açtığı dava aleyhine sonuçlanan bir kimsenin aynı konuda ancak farklı yönde verilmiş bir veya birkaç kararın varlığından hareketle adil yargılanmadığı sonucuna ulaşılamaz. Farklı mahkemelerin görev alanına girebilen bir uyuşmazlık türü yoktur ki ilk başta birbiriyle çelişen kararların verilmesi ihtimali uzak olsun. Mahkemelerin benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak başlarda farklı kararlar vermesi işin tabiatı gereğidir. Esasen mahkemelerin ilk kez karşılaştıkları uyuşmazlıkla ilgili olarak farklı kararlar vermelerinde yadırganacak bir yön de yoktur. Önemli olan bu içtihat farklılıklarının müzminleşmesinin önlenebilmesidir (Selahattin Bayri, § 51).

24. Benzer durumda olan kişi veya kişilerle ilgili olarak lehe verilmiş bir veya birkaç kararın mevcudiyetinden yola çıkılarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinin kabul edilmesi bir konuda ortaya çıkan farklı uyuşmazlıkların kaderinin bir mahkemenin kararına bağlanması anlamına gelir. Bu durumda da söz konusu uyuşmazlığa bakan farklı mahkemeler ilgilisi lehine karar veren mahkemenin görüşünü kabul etmeye zorlanmış olur ki Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında bu şekilde bir fonksiyonu bulunmamaktadır (Selahattin Bayri, § 52).

25. Özetle eldeki başvuruda Dairenin olaydaki ikramiye farkı ile denge tazminatının ödenmemesine yönelik yorumu açıkça keyfîlik veya bariz takdir hatası içermediği gibi başvurucu tarafından da bu yorumun derinleşmiş ve süregelen bir nitelik kazanan içtihat farklılığına dayandığı gösterilebilmiş değildir. Bu nedenle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir.

26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden

27. Başvurucu, davasının uzun zamandır devam etmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvurular ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında anılan şikâyetle ilgili olarak uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

29. Somut başvuruda anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik kriterleri yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 14/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.