TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

S. I. VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/12692)

 

Karar Tarihi: 7/6/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucular

:

1. S. I.

 

Başvurucular Vekili

:

Av. Sedat İLHAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tapu tahsis belgesine dayalı olarak mülk edinme koşulları oluştuğu hâlde taşınmazın tapuya tesciline ilişkin talebin reddedilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/4/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Tapu Tahsis Belgesine İlişkin Süreç

5. Başvurucuların murisi, İstanbul ili Zeytinburnu ilçesine bağlı Merkezefendi Mahallesi 2965 ada 13 parsel sayılı Maliye Hazinesi (Hazine) adına tapuda kayıtlı bulunan 5.206 m²lik taşınmazın 400 m² kısmı üzerinde -başvuru formu ve eklerinde belirtilmeyen bir tarihte- tek katlı bir gecekondu inşa ettirmiştir.

6. Başvurucuların murisi, bu taşınmazda bulunan gecekondusu için 18/5/1983 tarihinde 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 Sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun kapsamında imar affı başvurusu yapmıştır.

7. Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 11/3/1985 tarihinde bu taşınmaz için anılan 2981 sayılı Kanun’a göre tapu tahsis belgesi düzenlenerek başvurucular murisine verilmiştir. Anılan tapu tahsis belgesi Tapu Müdürlüğü tarafından 1/4/1985 tarihinde, taşınmazın tapu kaydının beyanlar hanesine işlenmiştir.

8. Zeytinburnu Belediye Başkanlığının (Belediye) İstanbul Defterdarlığı Millî Emlak Daire Başkanlığına (İdare/Hazine) gönderdiği 22/11/1996 tarihli yazıda başvuru konusu taşınmazın sur tecrit alanında kaldığı, 11/3/1994 tasdik tarihli 1/5.000 ölçekli revizyon nâzım imar planında yönetim merkezleri lejantında ve yine 20/8/2001 tarihli yazıda da 23/6/2000 tasdik tarihli 1/1.000 ölçekli imar planında yönetim alanında kaldığı belirtilmiştir. İdarenin talebi üzerine de tapu sicil müdürlüğünce 29/11/2004 tarihinde tapu tahsis şerhi sicilden terkin edilmiştir.

9. Başvurucular, murislerine ait tapu tahsis belgesinin terkin edilmesi üzerine 3/2/2005 tarihinde İstanbul 3. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) İdare aleyhine iptal davası açmıştır. İdare Mahkemesince 22/9/2006 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, öncelikle başvuru konusu taşınmazın Kültür Bakanlığı tarafından sit alanı olarak ilan edilen yerlerden olmadığı vurgulanmıştır. Ardından taşınmazın sur tecrit bandında dahi kalmadığı belirtilerek tapu tahsis belgesinin iptali için geçerli bir sebep bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu karar, davalı İdarenin 18/1/2007 tarihli hukuki menfaat bulunmadığından temyizden vazgeçme hususundaki oluru ile temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

B. Tapu İptali ve Tescil Davasına İlişkin Süreç

10. Başvurucular tarafından başvuru konusu 400 m²lik taşınmazın adlarına tescili talebiyle 3/2/2005 tarihinde İdare aleyhine Bakırköy 13. (bozma kararı sonrası 6.) Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) tapu iptali ve tescili davası açmıştır. Başvurucular dava dilekçesinde imar durumuna ilişkin olarak 19/11/1986 tarihinde nâzım imar planı yapılması nedeniyle imar ıslah planı yapılmasına gerek olmadığını ileri sürmüştür.

11. Davalı İdare cevap dilekçesinde, Belediyenin 22/11/1996 tarihli yazısına istinaden başvuru konusu taşınmazın sur tecrit alanında kaldığı, 11/3/1994 tasdik tarihli 1/5.000 ölçekli revizyon nâzım imar planında yönetim merkezleri lejantında ve 23/6/2000 tasdik tarihli 1/1.000 ölçekli imar planında ise yönetim alanında kaldığını savunmuştur.

12. Mahkemece 22/12/2008 tarihinde davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, tapu tahsis belgesinin iptaline ilişkin işlemin İdare Mahkemesince iptal edildiği ve yeni nâzım imar planına göre taşınmazın kentsel gelişim ve dönüşüm alanı içinde konut ve ticaret alanında kaldığı belirtilmiştir.

13. Davalı İdare tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 14. Hukuk Dairesince (Daire) 4/5/2009 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde, Mahkemece kararın eksik araştırma ve incelemeyle verildiği, taşınmaz bedelinin ödenip ödenmediğinin tespit edilmediği ve başvurucular tarafından mirasçılık belgesi sunulmadığı vurgulanmıştır.

14. Mahkemece bozma kararına uyularak alınan 25/8/2014 tarihli bilirkişi heyeti raporunda, imar durumuna ilişkin olarak Belediyenin 20/9/2007 tarihli yazısında, 1/1.000 ölçekli uygulama imar planında başvuru konusu taşınmazın kentsel dönüşüm alanında kaldığı ifade edilmiştir. Bununla birlikte 1/7/2014 tarihli bilirkişi raporunda ise başvuru konusu taşınmazın imar uygulamasına tabi tutulmamış olduğundan düzenleme ortaklık payının kesilmediği ve parselin kadastral parsel olduğu beyan edilmiştir.

15. Mahkemece, başvuru konusu taşınmazın kısmen işyeri ve kısmen konut alanında kaldığı vurgulanarak 28/5/2015 tarihinde yeniden davanın kabulüne karar verilmiştir.

16. Davalı İdare tarafından, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 14/3/2012 tarihli kararı ile 1/5.000 ölçekli nâzım imar planında başvuru konusu taşınmazın kentsel dönüşüm alanından meslek eğitim alanına alındığı belirtilerek temyiz edilen karar, Dairece 25/1/2016 tarihinde yeniden bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde, bir taşınmazın tahsise dayalı olarak tescil edilebilmesi için evvela imar planı veya ıslah imar planlarının yapılmış olması ve hak sahiplerinin gecekondusunun bu imar parseli üzerinde kalmış olması gerektiği izah edilmiştir. Oysa somut olayda dosya içerisindeki 21/8/2015 havale tarihli yazı ekinde gönderilen tapu kaydına göre başvuru konusu taşınmazda herhangi bir imar uygulaması yapılmadığı gibi tahsise konu yerin nâzım imar planında kentsel gelişim ve dönüşüm alanında kaldığı ifade edilmiştir. Buna göre de tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil koşullarının gerçekleşmediği dile getirilmiştir. Ardından başvurucuların bozma kararına yönelik karar düzeltme talebi Dairece 5/4/2017 tarihinde reddedilmiştir.

17. Bozma kararına uyan Mahkeme 6/6/2017 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Başvurucular tarafından temyiz edilen karar, Dairece 13/3/2018 tarihinde onanmıştır. Başvurucuların karar düzeltme talepleri de Dairece 11/2/2019 tarihinde reddedilmiştir.

18. Nihai karar, başvuruculara 11/3/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucular 10/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

20. Başvurucu Şükrü Işık, başvurunun devamı sırasında vefat etmiş; mirasçıları Elif Özdemir, Esra Çakır ve Sibel Işık başvuruya devam etmek istediklerini bildirmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. Konu hakkında ilgili hukuk için bkz. Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, §§ 24-36.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Anayasa Mahkemesinin 7/6/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

23. Başvurucular öncelikle uyuşmazlık konusu taşınmaz bölümü yönünden 1985 yılında verilen tapu tahsis belgesinin geçerliliğinin İdare Mahkemesi kararıyla kesinleştiğini vurgulamıştır. Başvurucular esasen bu tahsis belgesine dayalı olarak mülk edinme koşulları oluşmasına rağmen yargılama sırasında yapılan imar değişikliğiyle tescil taleplerinin yeterli gerekçe belirtilmeden reddedilmesi nedeniyle mülkiyet ve gerekçeli karar haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca başvuru konusu aynı parselde bulunan farklı taşınmazlarla ilgili Dairenin farklı kararlar verdiğini açıklayarak eşitlik ilkesiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Bakanlık görüşünde, Anayasa Mahkemesinin Osman Ukav ve Ayşe Öztürk (B. No: 2013/6670, 10/6/2015) kararlarına değinerek öncelikle başvurucuların meşru beklentilerinin olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Bununla birlikte Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından temin edilen görüş ve ilgili belgeler ile somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

25. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanlarında daha önceki iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

26. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların şikâyetlerinin özü, tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil taleplerinin reddedilmesine ilişkin olduğundan başvuru mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

29. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Osman Ukav kararı ile ortaya konulmuştur (Osman Ukav, §§ 45-76).

30. Buna göre somut olayda derece mahkemelerince uyuşmazlık konusu taşınmazın dava tarihi itibarıyla konut alanında olduğu ve yine bu tarihe göre yargılama sırasında yapılan imar planı değişikliği dışında diğer bütün koşulların gerçekleşmiş olduğu kabul edilmiştir. Dolayısıyla başvurucu yönünden tapu tahsis belgesine dayalı tescil koşullarının dava tarihi itibarıyla gerçekleşmiş olduğu yönündeki derece mahkemelerinin tespiti dikkate alındığında başvurucunun, uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru bir beklentisinin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucunun söz konusu meşru beklentisi soyut bir temele de dayalı olmayıp somut bir şekilde derece mahkemelerinin açık tespitlerine dayanmaktadır. Bu nedenle somut olay bakımından başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu değerlendirilmiştir (Osman Ukav, §§ 51-59).

31. Anayasa Mahkemesi dava tarihi itibarıyla kanunda öngörülen tescil koşullarının gerçekleştiği kabul edilmesine karşın, sonradan bu koşullarda yapılan değişikliğe dayalı olarak tescil talebinin reddedilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir. Ayrıca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan söz konusu müdahalenin türünün, yoksun bırakma niteliğinde olduğu değerlendirilerek başvuru müdahale türlerine ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmiştir (Osman Ukav, §§ 60-61).

32. Anayasa Mahkemesince müdahalenin niteliği gözetilerek kamu makamlarının yaklaşımının Anayasa'nın 35. maddesindeki gereklilikleri karşılayıp karşılamadığı konusunda müdahalenin takip edilen meşru amacı gerçekleştirmede başarılı olup olmadığı sorgulanarak sonuca varılacağı ifade edilmiştir (Osman Ukav, § 65). Başvuru konusu olayda tahsise konu taşınmazın meslek lisesi alanı olarak kamu hizmetine ayrıldığı gerekçesiyle başvurucu adına tapuya tescil edilmemesinde kamu yararının olduğu ve müdahalenin bu nedenle meşru bir amacı içerdiği vurgulanmıştır (Osman Ukav, §§ 66-69).

33. Son olarak ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede ise başvurucuya tapu tahsis belgesi verildiği ve tahsis belgesi verilen taşınmazın bulunduğu yerde ıslah imar planı yapılarak taşınmazın imar durumu konut alanı olarak belirlendiği tespitlerine yer verilmiştir. Başvurucu da 2981 sayılı Kanun'da öngörülen tescil koşullarının gerçekleşmiş olduğu iddiasıyla tapu iptali ve tescili davası açmıştır. Derece mahkemeleri de kanunda öngörülen tescil koşullarının dava tarihi itibarıyla gerçekleştiğini tespit etmişlerdir. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru bir beklentisi doğmuştur. Ancak yargılama sırasında taşınmazın imar durumunun değiştirilmesi gerekçesine dayalı olarak başvurucunun tescil davası reddedilmiştir. Böylece başvurucu lehine mevcut olan hukuksal durum, kamu gücü eliyle ve tek taraflı olarak öngörülemez bir biçimde değiştirilmiştir. Üstelik bu durum, başvurucunun elinde olmayan sebeplerle ve bütünüyle kamu makamlarının tutumundan kaynaklanmış ancak meydana gelen sonuçtan yine kamu makamları yararlanmıştır. Dolayısıyla derece mahkemelerinin tescil koşullarının yargılama sırasında değişebileceğini meşru gören söz konusu kabulünün, başkaca herhangi bir giderim imkânının da sağlanmadığı dikkate alındığında başvurucu açısından şahsi olarak aşırı ve olağandışı bir külfete yol açtığı değerlendirilmiştir. Bu sebeple müdahalenin amaçladığı kamu yararı ile mülkiyet hakkının korunması arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu sonucuna varılarak mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Osman Ukav, §§ 70-78).

34. Somut olayda da Osman Ukav kararındaki olay olgulara benzer şekilde dava öncesinde var olduğu iddia edilen tahsise dayalı tescil şartlarının yargılama sırasında yapılan imar planı değişikliğiyle ortadan kaldırıldığı ileri sürülmüştür. Buna göre başvuruda çözümlenmesi gereken temel mesele, başvuru konusu taşınmazla ilgili tapu iptali ve tescili davasının açıldığı 3/2/2005 tarihi itibarıyla imar veya ıslah imar planlarının yapılıp yapılmadığı, yapılmış ise başvuru konusu taşınmazın konut alanında kalıp kalmadığıdır.

35. Bu çerçevede somut olaya bakıldığında sonuç olarak bozma ilamı doğrultusunda Mahkemece başvuru konusu taşınmazda imar uygulaması yapılmadığı kabul edilmiş ve varlığı kabul edilen nâzım imar planında da taşınmazın kentsel gelişim ve dönüşüm alanında kaldığı ifade edilmiş ise de İdarenin savunmalarında ve Belediyenin atıf yapılan yazılarında bu kabulü şüpheye düşüren verilerin olduğunu vurgulamak gerekir.

36. Bu minvalde evvela Belediyenin İdareye gönderdiği 22/11/1996 tarihli yazıda başvuru konusu taşınmazın sur tecrit alanında kaldığı, 11/3/1994 tasdik tarihli 1/5.000 ölçekli revizyon nâzım imar planında yönetim merkezleri lejantında ve 20/8/2001 tarihli yazıda da 23/6/2000 tasdik tarihli 1/1.000 ölçekli imar planında yönetim alanında kaldığı belirtilmiştir. Tapu tahsis belgesinin tapudan terkinine ilişkin işlemin iptali davasında İdarece savunulan bu görüşe rağmen İdare Mahkemesince Kültür Bakanlığının 28/4/2006 tarihli yazısına istinaden taşınmazın sur tecrit alanı içerisinde kalmadığı kabul edilerek terkin işleminin iptaline karar verilmiş ve bu karar İdare tarafından temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

37. Öte yandan Belediyenin anılan yazısına göre 2000 yılında başvuru konusu taşınmazın 1/1.000 ölçekli imar planında imar planı içerisinde kaldığı ancak İdarece taşınmazın -kamu hizmet alanı kabul edilen- yönetim alanında kaldığı savunulmasına rağmen Mahkemenin -22/12/2008 ve 28/5/2015 tarihli- ilk iki kararında -tarih belirtilmeden- yeni imar durumu itibarıyla taşınmazın konut ve ticaret alanında kaldığı kabul edilmiştir. Bu bağlamda taşınmazın dava tarihi itibarıyla konut alanın da mı yoksa yönetim alanında mı olduğu ihtilafının açıklığa kavuşturulduğunu söylemek mümkün değildir. Diğer bir deyişle Mahkemece yeni imar durumunun esas alındığı ifade edilmesine rağmen bu imar planının tarihinin belirtilmemesi nedeniyle dava tarihindeki imar durumu netleştirilmemiştir.

38. Dolayısıyla somut olayda, derece mahkemelerinin kararlarının başvurucuların davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyette olan iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli ve ilgili bir gerekçe içermediği anlaşılmıştır.

39. Buna göre idari ve yargısal sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, başvurucuların bu güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge, başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.

40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

41. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

42. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

43. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

44. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesini ve yargılamanın yenilenmesine hükmedilmesini talep etmiştir. Başvurucular ayrıca makul sürede yargılanma hakkı ve adil yargılanma hakkı yönünden ayrı olmak üzere 50.000 TL manevi tazminata karar verilmesini istemiştir.

45. Başvuruda mülkiyet hakkı yönünden tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

46. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen adil yargılanma hakkına ilişkin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 6. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2017/222, K.2017/286) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/6/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.