TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FİLİZ FREİFRAU VON THERMANN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/14470)

 

Karar Tarihi: 20/12/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucular

:

1. Filiz FREİFRAU VON THERMANN

 

 

2. İnci SİEBER

 

 

3. Melahat ALTIN

Başvurucular Vekili

:

Av. Erman PAZARBAŞI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; özel koleksiyona kayıtlı olan taşınmaz kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzeye tesliminin istenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının, uzun yargılamayla ilgili şikâyetlerin ileri sürülebileceği bir başvuru yolunun bulunmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/4/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu Filiz Freifrau Von Thermann ve İnci Sieber sırasıyla 1955 ve 1958 doğumlu olup Almanya Federal Cumhuriyeti'nin München şehrinde ikamet etmektedir. Başvurucu Melahat Altın ise 1930 doğumlu olup Balıkesir'de ikamet etmektedir.

6. Birinci ve ikinci başvurucular 10/7/2009 tarihinde ölen T.A.nın çocukları, üçüncü başvurucu ise T.A.nın eşidir.

7. Koleksiyonculuk belgesine sahip olan T.A.nın 1988 yılında Balıkesir Müze Müdürlüğünde (Müze Müdürlüğü) koleksiyona işlenen yirmi dokuz parça kültür varlığı bulunmaktadır. Bunlardan 28'inin gerçekte taşınmaz kültür varlıklarından kopan parçalar niteliğinde olduğu Müze Müdürlüğü tarafından iddia edilmektedir. Sözü edilen kültür varlıkları yine 1965 yılından beri T.A.ya ait olan ve "Altınkamp" olarak tabir edilen turistik tesisin çeşitli alanlarında sergilenmektedir. Eserlerin on beş parçası çalınma riskine karşı tesisteki yapıların duvarlarına monte edilmiş vaziyettedir.

8. T.A.nın koleksiyonuna kayıtlı olan kültür varlıkları, ölümünden sonra 20/10/2009 tarihinde başvuruculara zimmetlenmiştir. T.A.nın koleksiyonuna kayıtlı kültür varlıklarının on üçü, diğer iki mirasçının şikâyeti üzerine Müze Müdürlüğü tarafından 11/12/2009 tarihinde yerlerinden sökülerek götürülmüştür. Tesisteki yapıların duvarlarına monte edilmiş hâldeki on beş eser ise yerlerinde bırakılmıştır.

9. Müze Müdürlüğü 25/5/2010 tarihli işlemle, tesisteki yapıların duvarlarına monte edilmiş hâldeki on beş eserin on beş gün içinde Müze Müdürlüğüne teslim edilmesini başvuruculara ihtar etmiştir. Anılan işlemde, taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyona dâhil edilemeyeceği belirtilmiştir.

10. Başvurucular, bu işlemin iptali istemiyle 7/6/2010 tarihinde Balıkesir İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucular; 24/11/2009 tarihinde Müze Müdürlüğünce yerinde yapılan incelemede hiçbir eksikliğin bulunmadığı tespit edildiği hâlde kültür varlıklarının bir kısmının yerlerinden alınarak Müzeye götürülmesinin, bir kısmının ise monte edildikleri duvarlardan sökülerek Müzeye tesliminin istenmesinin hukuka aykırı olduğunu belirtmiştir. Dava dilekçesinde başvurucular ayrıca 27/1/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na 4/2/2009 tarihli ve 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle eklenen geçici 8. maddenin kültür varlıklarının müzeye teslim edilmesini zorunlu kılmadığını, duvara monte edilmiş olan eserlerin zarar görmemesi için yerinde bırakılması gerektiğini savunmuştur.

11. Davalı Kültür ve Turizm Bakanlığının savunma yazısında, kültür varlıklarının devlet malı niteliğinde olduğu belirtilmiş; 2863 sayılı Kanun'a 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle eklenen geçici 8. madde dikkate alındığında taşınmaz kültür varlıklarının özel koleksiyonculuk faaliyetine konu edilemeyeceği ifade edilmiştir. Savunma yazısında, vefat eden bir koleksiyoncunun koleksiyonuna kayıtlı kültür varlıklarının mirasçılarına intikal edebilmesi için onların da koleksiyonculuk izin belgesi alması gerektiği vurgulanmıştır. Savunma yazısında ayrıca mirasçılar arasındaki veraset ihtilaflarının çözülemediği, mirasçıların henüz koleksiyonculuk belgesi almadığı ve başvurucuların elinde bulunan kültür varlıklarının, özel koleksiyona konu edilmesi kanunen yasaklanmış taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olduğu hususları dikkate alındığında kültür varlıklarının yediemin olarak Müzeye teslimi yolunda tesis edilen dava konusu işlemin hukuka uygun olduğu açıklanmıştır. Savunma yazısında son olarak varislerin koleksiyon izin belgesi alması hâlinde kültür varlıklarının varislere iade edileceğinin tabii olduğu belirtilmiştir.

12. İdare Mahkemesi 2/3/2011 tarihinde idari işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; 2863 sayılı Kanun'un 1., 5., 26. ve geçici 8. maddelerine yer verildikten sonra taşınmaz kültür varlıklarının bir şekilde envantere kaydedilmesi durumunda bu eserlerin koleksiyonerler arasında satılamayacağı ve el değiştiremeyeceğinin hükme bağlandığı ifade edilmiş ancak Kültür ve Turizm Bakanlığının bedelsiz alım yetkisinin yalnızca anılan taşınmaz kültür varlıklarının ören yerlerinde ve müzelerdeki eski eserlerin bütünleyicisi olduğunun tespiti hâlinde kullanılabileceği vurgulanmıştır. Kararda, ihtilaf konusu eserlerin ören yerlerinde ve müzelerde bulunan eski eserlerin bütünleyici parçası niteliğinde olup olmadığı ortaya konulmadan ve bunların yerlerinden sökülmesi hâlinde orijinal özelliklerini yitirip yitirmeyeceği belirlenmeden tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı açıklanmıştır.

13. Kararı temyizen inceleyen Danıştay Ondördüncü Dairesi (Daire) 10/4/2014 tarihinde kararı bozmuştur. Bozma kararında, ilgili mevzuat hükümlerine yer verildikten sonra söz konusu mevzuat hükümlerinin değerlendirilmesinden, taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyonculuk faaliyetine konu olamayacağının, envantere kaydedilmemesi gerekmesine rağmen bir şekilde envantere kaydedilen taşınmaz kültür varlıklarının devlet müzelerine devri gerektiğinin anlaşıldığı belirtilmiştir. Bozma kararında; duvara monte edilmiş hâlde olduğu için alınamayan dava konusu eserlerin taşınmaz niteliğinde olduğu ve taşınmaz eserlerin koleksiyonculuk faaliyetine konu olamayacağı vurgulanmıştır. 2863 sayılı Kanun'un geçici 8. maddesindeki hükmün, ölmüş olan murise ait koleksiyonculuk faaliyetine devam edebilmesi için yeniden koleksiyon izin belgesi almak ve yeni envanter kaydı yaptırmak zorunda olan başvurucular yönünden herhangi bir hak teşkil etmeyeceğine işaret edilen bozma kararında, başvurucuların yeni alacağı izin belgesi sonrasında envantere kaydettirecekleri eserlerin taşınmazlardan oluşmasına imkân bulunmadığının altı çizilmiş, dolayısıyla başvurucuların murisine ait koleksiyonda kayıtlı olan ancak duvarda monte edilmiş hâlde olduğu için alınamayan eserlerin on beş gün içinde Müze Müdürlüğüne teslimine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı ifade edilmiştir.

14. Bozma kararına uyan İdare Mahkemesi 26/6/2015 tarihinde, Dairenin bozma kararındaki gerekçeyi benimseyerek davayı reddetmiştir. Başvurucuların temyiz talebi Dairenin 13/12/2017 tarihli kararıyla reddedilmiş ve İdare Mahkemesi kararı onanmıştır. Karar düzeltme talebi Dairenin 7/3/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 17/4/2019 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. İlgili hukuk için bkz. Alexandra Liana ve diğerleri, B. No: 2018/20732, 13/1/2022, §§ 25-40.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 20/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

17. Başvurucular, dönemin belediye yönetimi tarafından tahrip edilecekken muris T.A. tarafından satın alınarak korunan ve topluma açık bir turistik tesiste teşhir edilen kültür varlıklarının bedelsiz bir biçimde Müzeye tesliminin istenmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucular, Müzenin izni ve denetimi altında duvara monte edilen eserlerin zarar görmeden duvardan sökülmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. Tarihî eserlere bedelsiz olarak el konulmasını öngören kanun hükmünün Anayasa'ya aykırılık oluşturduğunu savunan başvurucular; tarihî eserleri korumayı amaçlayan bir kanunun somut olayda amacından saptırılarak uygulandığını, dava konusu idari işlemin kültür varlıklarını korumak yerine onlara zarar verilmesi sonucunu doğurduğunu iddia etmiştir. Başvurucular, 1988 yılında koleksiyona kaydedilen kültür varlıklarının taşınmaz kültür varlıklarının bütünleyici parçası niteliğinde olduğuna dair idarece veya yargı organlarınca yapılmış bir tespitin bulunmadığından yakınmıştır.

2. Değerlendirme

18. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

20. Anayasa Mahkemesi kültür varlıklarının özel mülkiyete konu olmasının mümkün olup olmadığını Alexandra Liana ve diğerleri kararında tartışmıştır. Anayasa Mahkemesi anılan kararda şu tespiti yapmıştır (Alexandra Liana ve diğerleri, § 62):

"62. 2863 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasında devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının devlet malı niteliğinde olduğu hükme bağlanmıştır. Belirtilmelidir ki taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının devlet malı niteliğinde olması bunların özel mülkiyete konu olmasına engel teşkil etmemektedir. Nitekim 2863 sayılı Kanun'un çeşitli maddelerinde taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili olarak maliklerin yetkilerini kısıtlayan, devlete gözetim ve denetim yetkisi veren birtakım hükümler sevk edilmekle birlikte bunların hâlihazırda özel mülkiyette bulunanların üzerindeki özel mülkiyetin kalkmasını öngören veya kamu mülkiyetinde bulunanların özel mülkiyete geçmesini engelleyen açık bir hüküm bulunmamaktadır. Kanun koyucu kültür varlıklarının daha iyi korunabilmesi için bunlara devlet malı statüsü vermiş ise de özel mülkiyeti yasaklamış değildir. Devlet malı niteliği özel bir statü olup kamu mülkiyetini zorunlu kılmamaktadır. Devlet malı niteliğindeki varlıklara ilişkin olarak birçok kanunda devlete geniş gözetim ve denetim yetkisi bahşeden hükümler sevk edilmiştir. Devlet malı niteliğinde olma devletin denetim ve gözetim yetkisini genişleten bu hükümleri harekete geçiren bir statüden ibarettir. Dolayısıyla Türk hukuk sisteminde taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının özel mülkiyete konu edilmesinin yasaklanmadığı anlaşılmıştır."

21. İkinci olarak başvurucuların bireysel başvuruya konu kültür varlıkları üzerinde mülkiyet haklarının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir. Kamu makamlarının temel iddiası taşınmaz kültür varlıklarından bir şekilde koparılan parçaların da taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olduğu, mevzuatın sadece taşınır kültür varlıklarıyla ilgili olarak özel koleksiyonculuk faaliyeti yapılmasına müsaade ettiği, bu durumda koleksiyona dâhil edilmesi mümkün olmayan taşınmaz kültür varlıklarının Müzeye teslimi gerektiği yolundadır. Başvurucular ise öncelikle bu eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olduğunun ortaya konulmadığını ileri sürmekte, bir an için aksi kabul edilse bile taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyonculuk envanterine kaydedilmesinin önünde kanuni bir engel bulunmadığını iddia etmektedir.

22. Başvurucular, eserlerin taşınmaz niteliğinde olduğunun kamu makamlarınca ortaya konulamadığını ileri sürmekte ise de bunların taşınmaz kültür varlıklarından bir şekilde kopan veya koparılan parçalar olmadığı yolunda bir iddiası bulunmamaktadır. Başvurucular bu hususun idarece veya mahkemeler tarafından ortaya konulmadığını soyut olarak belirtmektedir. Başvurucuların soyut nitelikteki bu iddiası kültür varlıkları konusunda uzman olan kamu makamlarınca ulaşılan kanaatin keyfî ve temelsiz olduğundan kuşkulanılması için yeterli görülmemiştir. Bu durumda öncesinde T.A.nın koleksiyonuna kayıtlı eserlerin taşınmaz kültür varlığı olduğunun kabulü gerekir.

23. Anayasa Mahkemesi mevcut başvuruya konu olayla aynı mahiyette olan Alexandra Liana ve diğerleri başvurusunda taşınır kültür varlığı olarak özel koleksiyona kaydedilen taşınmaz kültür varlıklarının mülk teşkil edip etmediğini incelemiştir. Anılan kararda 2863 sayılı Kanun'un 26. maddesinin altıncı, yedinci ve sekizinci fıkraları gözetildiğinde taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesinin mümkün olamayacağı belirtilmiş ancak 11/3/2005 tarihinden önce taşınır kültür varlığı gibi kabul edilerek özel koleksiyonlara kaydedilmiş bulunan taşınmaz kültür varlıklarının koleksiyon sahipleri veya bunların mirasçıları yönünden mülk teşkil ettiği kabul edilmiştir (Alexandra Liana ve diğerleri, §§ 66-68).

24. Somut olayda ihtilaf konusu eserlerin 11/3/2005 tarihinden önce T.A.nın koleksiyonuna kayıtlı olduğu konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Taşınmaz kültür varlığı niteliğindeki söz konusu eserlerin kamu makamlarınca taşınır kültür varlığı olarak işlem gördüğü ve özel koleksiyona kaydedildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkün varlığına ilişkin olarak Alexandra Liana ve diğerleri kararında ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

25. Başvurucuların, ihtilaf konusu kültür varlıklarını Müze Müdürlüğüne teslim etmekle yükümlü kılınması mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Başvurucuların murisinin koleksiyonunun Müzeye devredilmesi mülkten yoksun bırakılmalarına yol açmaktadır. Bireysel başvuruya konu işlemin başvurucuların fiillerinin bir yaptırımı olarak tesis edilmediği de gözetildiğinde müdahalenin mülkten yoksun bırakma biçimindeki ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Alexandra Liana ve diğerleri, § 74).

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

26. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

27. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

 (1) Kanunilik

28. Başvurucuların murisinin koleksiyonuna kayıtlı eserlerin Müzeye teslimi yolunda tesis edilen idari işlemin dayanağı olarak 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde gösterilmiştir. Anılan kural 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarından ören yerleri ve müzelerdeki eserlerin bütünleyicisi olduğu tespit edilen parçalar ile müze koleksiyonlarını tamamlar nitelikte olanlarının bedelsiz olarak alınması konusunda Kültür ve Turizm Bakanlığına yetki tanımaktadır. Dolayısıyla başvurucuların murisinin envanterine kayıtlı olan ve taşınmaz nitelikte olduğu kabul edilen kültür varlıklarının bedelsiz olarak Müzeye teslim edilmesi yönündeki işlemin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yönde değerlendirme için bkz. Alexandra Liana ve diğerleri, § 78).

 (2) Meşru Amaç

29. Başvurucuların, murisinin envanterindeki taşınmaz kültür varlıklarını Müzeye teslim etmekle yükümlendirilmesinin amacı bu varlıkların korunmasıdır. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ödevi düzenlenmiştir. 2863 sayılı Kanun'un taşınmaz kültür varlıklarından koparılan parçaların koleksiyonculuk faaliyetinde kullanılmasını yasaklayan hükümlerinin Anayasa'nın 63. maddesi kapsamında kamu otoritelerine yüklenen ödevden bağımsız olduğu düşünülemez. Dolayısıyla başvuru konusu kültür varlıklarının Müzeye teslimi mecburiyeti getirilmesinin kamu yararına yönelik bir amacının bulunduğu anlaşılmaktadır (benzer yönde değerlendirme için bkz. Alexandra Liana ve diğerleri, § 80).

 (3) Ölçülülük

30. Ölçülülükle ilgili genel ilkeler için bkz. Alexandra Liana ve diğerleri, §§ 82-89.

31. Alexandra Liana ve diğerleri kararında 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. maddenin 11/3/2005 tarihinden önce bir şekilde koleksiyoncular tarafından edinilmiş ve bağlı bulunduğu müzedeki envanter defterine kaydı yaptırılmış taşınmaz kültür varlıklarının her durumda müzelere aktarılması mecburiyeti getirmediği, bu konuda kamu makamlarına takdir yetkisi tanıdığı vurgulanmıştır. Anılan kararda, özel mülkiyette bulunan kültür varlıklarının bedelsiz olarak müzelere teslim edilmek suretiyle özel mülkiyetin ortadan kaldırılması şeklindeki bir müdahalenin müstahak görülebilmesi için son derece zorlayıcı nedenlerin bulunması gerektiğine işaret edilmiş, salt kültür varlıklarının korunması ihtiyacının -bunların başvurucularda kalması hâlinde daha az korunacağı ortaya konulmadıkça- özel mülkiyetteki bir kültür varlığının tazminatsız olarak kamu mülkiyetine geçirilmesini haklı hâle getirmeyeceğinin altı çizilmiştir. Önceki mevzuatın aslında bunların mülk edinilmesine müsaade etmediği ancak memurların bilgi eksikliği sebebiyle sehven özel koleksiyonların envanterlerine kaydedildiği düşüncesinin de tazminatsız nakli haklılaştırmadığının belirtildiği kararda, kamu makamlarının taşınmaz kültür varlıklarının bütünleyicisi olup bunlardan kopan parçaların özel koleksiyoncuların envanterine kaydedilebileceği yolunda bir inancın oluşmasına kendi tutum ve davranışlarıyla neden olduğu, kamu makamlarının eylemsizliği ve hatta aktif katkısı sebebiyle oluşan hukuksal duruma güvenerek söz konusu kültür varlıklarını edinen kişilerin bu güvenlerinin korunması gerektiği ifade edilmiştir (Alexandra Liana ve diğerleri, §§ 94, 95).

32. Alexandra Liana ve diğerleri kararında açıklandığı üzere bu durum taşınmaz kültür varlıklarının parçasını oluşturan eserlerin kamu mülkiyetine geçirilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Ancak bunların tazminatsız olarak müzeye teslim edilebilmesi için çok daha güçlü nedenlere ihtiyaç vardır (Alexandra Liana ve diğerleri, § 96). Somut olayda kamu makamları başvurucuların ihtilaf konusu kültür varlıklarını gereği gibi korumadığını ve bunların müzeye teslimi hâlinde daha iyi korunacağını iddia etmemiştir. Bu koşullarda idarenin başvurucuların murisinin envanterine kayıtlı olan kültür varlıklarının tazminatsız olarak Müzeye teslim edilmesini haklılaştıran bir sebep ortaya koyabildiğini kabul etmek güçtür.

33. Öte yandan Daire kararında açıklanan, ihtilaf konusu eserlerin taşınmaz kültür varlığı niteliğinde olması nedeniyle koleksiyonculuk faaliyetine konu edilmesinin mümkün olmadığı görüşünün de -ilgili mevzuat karşısında- sorunlu olduğu görülmektedir. 5835 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 2863 sayılı Kanun'a eklenen geçici 8. madde dahi 11/3/2005 tarihinden önce koleksiyoncuların envanterlerine kaydedilenlerle ilgili olarak oluşan mülkiyet durumunu kendiliğinden ortadan kaldırmamakta, bu konuda idareye takdir yetkisi tanımaktadır. Dolayısıyla mevzuatın taşınmaz kültür varlığının koleksiyonculuk faaliyetine imkân sağlamadığı yönündeki gerekçenin ilgili ve yeterli olarak kabul edilmesi mümkün değildir (Alexandra Liana ve diğerleri, § 97).

34. Bu koşullarda başvurucuların murisinin koleksiyonuna dâhil olan taşınmaz kültür varlıklarının tazminatsız olarak müzeye teslim edilmesi biçiminde başvuruculara ağır külfet yükleyen bir aracın kültür varlığının korunması amacına ulaşılması için en hafif müdahale teşkil eden araç olduğu sonucuna ulaşılamamıştır. Bu durumda başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin gereklilik kriterini karşılamadığı değerlendirilmiştir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Alexandra Liana ve diğerleri, § 98).

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

36. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

38. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45-47).

39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

40. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında yaklaşık 8 yıl 9 ay devam eden yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkıyla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

42. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın ileri sürülebileceği bir başvuru yolunun bulunmaması sebebiyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; bu konudaki sistemik sorunun pilot karar usulüyle tespiti ile yasama organına çağrıda bulunulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

43. Makul sürede yargılanma hakkıyla ilgili olarak yukarıda ulaşılan sonuç gözetildiğinde bu şikâyetin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

D. Giderim Yönünden

44. Başvurucular, ihlalin tespiti ile tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

45. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

46. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

47. Öte yandan makul sürede yargılanma hakkı yönünden ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 36.000 TL manevi tazminatın başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Balıkesir İdare Mahkemesine (E.2015/554, K.2015/879) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara net 36.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.