TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÖRGİN OKTAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/14536)

 

Karar Tarihi: 18/10/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Görgin OKTAR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun bir gazeteye gönderdiği mektupta yer alan ifadeleri nedeniyle disiplin cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışmak suçundan hükümlü olarak Maltepe 1 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) bulunmaktadır.

3. Başvurucu, bir gazeteye gönderilmek üzere hazırladığı mektubu 12/12/2018 tarihinde Ceza İnfaz Kurumuna vermiştir. Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu (Disiplin Kurulu) mektubun alıcısına gönderilmemesine karar vermiştir.

4. Mektupta geçen sözler nedeniyle başvurucu hakkında ayrıca bir disiplin soruşturması başlatılmıştır. Disiplin Kurulu disiplin soruşturması sonucunda 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (l) bendinde düzenlenen suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapma veya yaptırma disiplin eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle başvurucu hakkında 12 gün hücreye koyma cezası verilmesine 20/12/2018 tarihinde karar vermiştir. Disiplin Kurulu kararında öncelikle mektupta geçen bazı sözlere yer vermiştir.

5. Başvurucunun göndermek istediği mektup "Yeni Bir Direniş İradesinin Adıdır Leyla!" başlığını taşımaktadır. Başvurucunun mektubunda geçen "Leyla"nın o tarihte bir ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan ve A.Ö.nün tecrit altında tutulduğu iddiasıyla uzun süre açlık grevi yapan bir milletvekili olduğu anlaşılmaktadır.

6. Disiplin Kurulu daha sonra, başvurucunun mektubunda, kişi ve kuruluşları paniğe yöneltecek yalan yanlış bilgilere yer verdiğini, bunun da ötesinde terör örgütünü öven açıklamalar yaptığını, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve kurumlarını açıkça hedef aldığını belirtmiştir. Mektup içeriğine dair bu şekilde değerlendirme yapan Disiplin Kurulu, başvurucunun söz konusu eylemi ile Ceza İnfaz Kurumunun disiplinini bozacak bir eylem yaptığını, düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük ve yönetmelikler ile idarenin uyulmasını gerekli kıldığı davranış ve tutumları kusurlu olarak ihlal ettiğini kabul etmiş ve anılan disiplin eyleminin somut olayda gerçekleştiğine karar vermiştir.

7. Başvurucu, Disiplin Kurulunun kararına karşı İstanbul Anadolu 2. İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. İnfaz Hâkimliği, başvurucunun itirazını 17/1/2019 tarihinde reddetmiştir. İnfaz Hâkimliği, Disiplin Kurulunca belirtilen sözlere aynen yer verdikten sonra bu sözlerin ve mektuptaki diğer açıklamaların genel olarak terör örgütünü övdüğünü ve Türkiye Cumhuriyeti devletini ve kurumlarını açıkça hedef gösterecek bir anlatım şekline sahip olduğunu belirtmiştir. Bu değerlendirme sonrasında İnfaz Hâkimliği, mektubun içeriğine göre başvurucunun anılan disiplin eylemini gerçekleştirdiğinin sabit olduğuna karar vermiştir.

8. Başvurucu, İnfaz Hâkimliği kararına karşı itiraz yoluna başvurmuştur. İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) İnfaz Hâkimliği kararının usul ve yasaya uygun olduğundan bahisle anılan itirazı 4/2/2019 tarihinde reddetmiştir.

9. Başvurucu, nihai kararı 28/3/2019 tarihinde öğrendikten sonra 4/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

10. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

11. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

12. Başvurucu; Yeni Yaşam gazetesine gönderilmek üzere kuruma teslim ettiği mektubunun gönderilmesinin engellendiğini, bunun haricinde mektubun içeriği nedeniyle hakkında bir de disiplin cezası uygulandığını belirtmiştir. Başvurucu ayrıca Anayasa Mahkemesinin benzer olaylarda verdiği kararların görmezden gelindiğini, derece mahkemelerine yaptığı başvuruların hukuksuz bir şekilde reddedildiğini ifade etmiş ve haberleşme özgürlüğü ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

13. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, somut olaya benzer nitelikteki şikâyetlerin Anayasa Mahkemesinin Hakan Olğun (2) (B. No: 2014/15588, 25/1/2018) kararında ayrıntılı olarak değerlendirildiği belirtilmiştir. Adı geçen kararda, başvurucunun revire çıkma talebini dile getirmek üzere yazdığı dilekçede yer alan ve ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde sonuç doğurabilecek veya eyleme dönüşebilecek ifadelerin disiplini bozabileceği sonucuna varıldığı ifade edilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken görüşte değinilen Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

14. Somut olayda başvurucu, disiplin cezasına dair Disiplin Kurulu kararı sonrasında yargısal yollara başvurmuş, yargısal mercilerce şikâyet ve itirazlarının reddedilmesi sonrasında ise bireysel başvuruda bulunmuştur. Bu nedenle başvurucunun şikâyetinin mektubun sakıncalı bulunmasına ilişkin olmadığı, disiplin cezasına dair karara yönelik olduğu değerlendirilmiştir. Başka bir deyişle başvurucunun şikâyetleri haberleşmenin engellenmesine değil mektupta kullandığı ifadelerin disiplin cezasına konu edilmesine ilişkindir. Sonuç olarak mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Şeyhmus Ablak, B. No: 2019/14529, 30/3/2023, § 22).

15. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

16. Bir gazeteye gönderdiği mektupta kullandığı sözler nedeniyle hakkında disiplin cezası uygulanan başvurucunun ifade özgürlüğüne bir müdahalede bulunulmuştur. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

17. Müdahaleye dayanak olan 5275 sayılı Kanun'un 44. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (l) bendinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı, müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amaçları kapsamında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır. Bundan sonra yapılması gereken, müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

A. Hükümlü ve Tutukluların İfade Özgürlüğü

18. Hükümlü ve tutuklular, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 27). Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

B. Hükümlü ve Tutuklular Hakkında Disiplin Cezası Uygulanmasına İlişkin İlkeler

19. Disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğinde olan 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesi uyarınca kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre hükümlü hakkında kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Memiş Berber, B. No: 2017/38744, 20/10/2021, § 22).

20. Bu doğrultuda Anayasa Mahkemesi, ceza infaz kurumunda yapılacak bir eylemin 5275 sayılı Kanun’un 39. ile 44. maddeleri arasında öngörülen disiplin suçunu oluşturduğu açık olsa dahi bu durumun disiplin cezası verilmesi için tek başına yeterli olmayacağını, eylemin ceza infaz kurumundaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde gerçekleştirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013; Murat Karayel (5), §§ 43, 44; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 22). Dolayısıyla somut olayda başvurucunun yazdığı mektupta yer alan sözlerin kurumdaki güvenliği veya disiplini bozacak ya da düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek nitelikte kabul edilmesinin mümkün olup olmadığı incelenmelidir.

C. Somut Olayın Değerlendirilmesi

21. Başvurucu hakkında anılan mektubunda kullandığı sözler nedeniyle bir disiplin soruşturması yapılmış ve suç örgütlerinin eğitim ve propaganda faaliyetlerini yapma veya yaptırma eylemini gerçekleştirdiği gerekçesiyle disiplin cezası uygulanmıştır. Somut olayda öncelikle başvurucunun eylemlerinin suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin eylemini oluşturduğu kabulüne ilişkin bazı değerlendirmelere ihtiyaç vardır. 5275 sayılı Kanun'da düzenleme altına alınan suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçunu 12/4/1991 tarihli ve 3713 saylı Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. maddesinde yer alan terör örgütünün propagandasını yapma suçu ile karıştırmamak gerekir. Bu ikisinin bir ve aynı şey olduğunu kabul etmek, disiplin suçunu adli bir cezanın verilmesi şartına bağlar ki böyle bir yorumun disiplin suçunun konulma amacı ve koruduğu değer ile bağdaşması mümkün olmaz. Bu nedenle suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçu ceza infaz kurumlarının güvenliği ve disiplini çerçevesinde özerk bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır (Abdulkadir Yurcu [GK], B. No: 2018/35713, 26/1/2023, § 24; Şeyhmus Ablak, § 30).

22. 5275 sayılı Kanun'da yer alan suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçu, sadece terör örgütlerinin propagandasının yapılmasını değil her tür suç örgütünün ceza infaz kurumunda propagandasının yapılmasını düzenlemektedir. Söz konusu suç örgütünün silahlı bir örgüt olması mümkün olduğu gibi silahsız bir örgüt olması da mümkündür. Bu noktadan hareket edildiğinde suç örgütlerinin propaganda faaliyetlerini yapma disiplin suçunun sadece bir terör örgütün şiddet ve tehdit yöntemlerini meşru gösterme veya övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etmeyle sınırlandırılması mümkün değildir. Örgütsel motivasyonu güçlendirmek, örgüte bağlılığı canlı tutmak, örgütün amaçlarını gerçekleştireceği ümidini aşılamak, örgütün korkutuculuk gücünü yaymak, örgütsel eylemleri yüceltmek, örgütün kurucu, yönetici veya üyelerini övmek amacıyla yapılan, ceza infaz kurumlarının güvenliği ve disiplini tehdit eden, mahkûmların ıslahı amacı ile çatışan faaliyetlerin tamamının bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmelidir (Abdulkadir Yurcu, § 25; Şeyhmus Ablak, § 30).

23. Başvurucu, somut olaya konu mektubunda bireysel olarak maruz kaldığı herhangi bir şikâyetten bahsetmemiş, bir terör hükümlüsü olarak ülkedeki ceza infaz kurumlarını zindan olarak vasıflandırdıktan sonra buralarda yapılan zorbalıklara karşı mahpusların devrimci eylemlerde bulunduklarını, bunların en güzel örneklerinin açlık grevleri olduğunu belirtmiştir. Başvurucu bu noktada, tarihte yaşanan açlık grevlerinden bahsetmiş, ülkemizde gerçekleşen açlık grevi eylemlerine, özellikle de L.G.nin açlık grevine ayrı bir vurgu yapmıştır. Başvurucu yine terör suçlarından ceza infaz kurumunda bulunan bir kişiden yoldaş olarak bahsettikten sonra bu kişinin, Giresun'da bulunan zindan olarak vasıflandırdığı bir ceza infaz kurumunda şehit düştüğünü iddia etmiştir.

24. PKK terör örgütü lideri A.Ö.nün ceza infaz kurumuna alındığı günden beri yaklaşık yirmi yıldır örgüt mensuplarının sürekli bir şekilde ve aynı gerekçelerle toplu açlık grevi eylemleri yaptıkları bilinmektedir. Başvurucu da bu gerekçeyle uzun süre açlık grevi yapan bir kişiden direnişçi olarak bahsetmiş ve bu kişinin eylemini, sömürgeci ve faşist olarak vasıflandırdığı devlete yönelik onurlu bir mücadele olarak nitelendirmiştir.

25. Başvurucu mektubunda açıkça devleti düşman olarak ilan etmiş, yaklaşık kırk yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yoğun olmak üzere ülkenin tümünde pek çok sivil vatandaş ile güvenlik görevlisinin ölümüne sebep olmuş, şiddet eylemlerinin faili bir terör örgütünün lideri için yapılan bir eylemi onurlu bir hareket olarak tanımlamıştır. Başvurucu aynı zamanda terör suçlarından ceza infaz kurumunda bulunan ve burada iken hayatını kaybeden bir kişiden şehit olarak bahsederek örgüt mensuplarını yüceltmeyi amaçlamıştır.

26. Söz konusu açıklamalarla başvurucunun PKK terör örgütünü ve örgüt mensupları tarafından gerçekleştirilen eylemleri kahramanca davranışlar olarak sunma, bu şekilde örgütün görüşlerine meşruluk kazandırmaya çalışma amacının olduğu görülmektedir. Bu tespitler de gözetilerek başvuru konusu mektup içeriği ve üslubu ile birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun anılan mektupla terör örgütü lehine kamuoyu oluşturmayı, örgütün görüşlerine meşruluk kazandırmaya çalışmayı, örgütsel motivasyonu güçlendirmeyi ve örgüte bağlılığı canlı tutmayı amaçladığı açıktır. Bu nedenle başvuru konusu dokümanın suç örgütünün propagandasının yapılması için elverişli olduğu değerlendirilmiştir.

27. Öte yandan ceza infaz kurumunda oluşturulan ancak ceza infaz kurumu dışına ulaşması engellenen başvurucunun mektubunun propaganda aracı olarak görülmesinin ayrıca değerlendirilmesi gerekir. Bir eylemin disiplini bozduğu ve düzenli yaşamın sürdürülmesini önlediği değerlendirilirken disiplin cezalarının amacının da dikkate alınması gerekir. Disiplin cezaları sadece disiplin tesisini değil disiplinsizliğin ve zarar ihtimalinin ortadan kaldırılmasını da amaçlamaktadır. Buradan çıkan sonuca göre kişilerin disiplinsizliğe neden olma potansiyeline sahip eylemlerinin de yaptırıma tabi tutulması gerekmektedir (Abdulkadir Yurcu, § 27).

28. Bunun yanında bir hapis cezasının veya özgürlükten yoksun bırakan benzer bir yaptırımın amacı ve meşruiyeti; toplumu suça karşı korumak, bununla bağlantılı olarak mahkûmların ıslahını sağlayabilmektir (benzer değerlendirmeler için bkz. Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, § 36). Mahkûmların ıslahı ise ancak kişilerin suç işlenmesinin önüne geçilmesi ve düzenli bir hayat sürdürmelerini alışkanlık hâline getirmelerinin sağlanmaya çalışılmasıyla mümkün olabilecektir. Bu değerlendirmelerden yola çıkıldığında mahkûmların ıslah amacını zorlaştıracak ve düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek davranışlardan kaçınma yükümlülükleri vardır (Abdulkadir Yurcu, § 28).

29. Başvurucunun göndermek istediği dokümanın herhangi bir suretle denetimi geçtiği takdirde alıcı kişiler tarafından okunacağı muhakkaktır. Örgütsel motivasyonu güçlendirmeyi ve örgüte bağlılığı canlı tutmayı sağlamayı amaçladığı tespit edilen başvuru konusu dokümanın ceza ıslah amacını zorlaştıracağı, mahkûmun toplum içine döndüğünde hukuka saygı göstermesi ve yaşamını kendi kendine sürdürebilme isteği ve yeteneği kazandırılması amacına uygun düşmeyeceği değerlendirilmiştir (benzer bir değerlendirme için bkz. Abdulkadir Yurcu, § 29).

30. Sonuç olarak disiplin cezasına konu eylemin mahkûmların ıslah amacını, Ceza İnfaz Kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesini ve güvenliğin sağlanmasını zorlaştıracak ve kurumda disiplini bozacak nitelikte bir eylem olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun ceza infaz kurumunda bulunmasının gerektirdiği sorumluluğuna uygun davranmaması nedeniyle verilen cezanın zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı, başvurulan yöntemden beklenen fayda ile ceza infaz kurumundaki disiplinin sağlanması arasındaki dengenin sağlandığı değerlendirilmiştir. Öte yandan Ceza İnfaz Kurumu idaresinin takdir payı ile birlikte değerlendirildiğinde başvurucuya eylemi nedeniyle verilen hücreye koyma disiplin cezasının orantılı da olduğu, bu nedenlerle müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmadığı kabul edilmiştir.

31. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA ,

E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.