TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATMA SİVRİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/14604)

 

Karar Tarihi: 17/11/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Fatma SİVRİ

Vekili

:

Av. Nazmi KÖLE

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, arsa edinme sertifikasıyla taahhüt edilen arsanın teslim edilmemesi veya rayiç değerince tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/4/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

6. Anayasa Mahkemesinin Nevriye Kuruç ([GK], B. No: 2021/58970, 5/7/2022) kararında uzun süren yargılamalar nedeniyle tazminat talep edilebilecek bir mekanizmanın mevcut olmaması sebebiyle makul sürede yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bunun yanında söz konusu kararın Resmî Gazete'de yayımlandığı tarihe kadar makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasıyla yapılmış olan başvurular ile bu tarihten sonra kaydedilecek aynı mahiyetteki başvuruların incelenmesinin kararın Resmî Gazete'de yayımlanmasından itibaren dört ay süreyle ertelenmesine karar verilmiştir (Nevriye Kuruç, § 114). Bu durumda başvurunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyet yönünden ayrılmasına karar verilmesi gerekir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1943 doğumlu olup Kastamonu'da ikamet etmektedir. Başvurucu, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının (TOKİ) ilanına istinaden 17/11/1989 tarihinde 2.000.000 (eski) TL bedelle E tipi arsa edinme sertifikası (sertifika) satın almıştır. Başvurucuya verilen sertifikanın il bölümünde "İstanbul" yazmakla birlikte ilçe bölümü boş bırakılmıştır.

9. Başvurucu, TOKİ'ye verdiği 5/6/1999 kayıt tarihli dilekçeyle bireysel başvuruya konu sertifikaya dayanarak Tekirdağ'ın Çerkezköy ilçesi Karaağaç beldesindeki parsellerden birinin tahsisini talep etmiş ancak kurada başvurucuya arsa isabet etmemesi üzerine tahsis yapılamamıştır.

10. Başvurucunun bu sefer İstanbul'daki arsalardan birinin tahsisi için yaptığı müracaat üzerine 25/10/2002 tarihinde gerçekleştirilen kura çekilişinde İstanbul'un Gaziosmanpaşa ilçesi Taşoluk beldesinde bulunan arsa, başvurucuya isabet etmiştir. Arsa bedelinin bakiye kısmının ödenmesi başvurucudan talep edilmiş, başvurucunun ödeme yapmaması üzerine sertifikanın iptal edildiği hususu 5/9/2003 tarihinde başvurucuya bildirilmiştir. Başvurucunun sertifikanın iptaline ilişkin işleme karşı dava açtığına dair bir bilgi bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır.

11. Başvurucu 19/2/2008 tarihinde İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) TOKİ aleyhine tazminat davası açmıştır. Başvurucu, TOKİ'nin 1989 yılında verdiği ilanlarda İstanbul İkitelli'de bulunan arsaları satacağını vadettiğini belirtmiş, devlete güvenerek sertifikayı satın aldığını ancak TOKİ'nin bu taahhüdünü ifa etmediğini ifade etmiştir. Başvurucu, İkitelli'de bulunan bir arsanın rayiç değerinin hesaplanarak ödenmesi gerektiğini vurgulamış; fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 10.000 TL tazminat talebinde bulunmuştur.

12. TOKİ'nin cevap dilekçesinde, İkitelli'de arsa verileceğine dair bir taahhüdün bulunmadığı belirtilmiş; başvurucuya tahsis yapıldığı hâlde başvurucunun kanuni yükümlülüklerini yerine getirmemesi sebebiyle sertifikanın iptal edildiği vurgulanmıştır. Ayrıca başvurucunun taşınmazın rayiç değerini değil ancak ödediği bedelin güncellenmiş hâlini talep edebileceği savunulmuştur.

13. Asliye Hukuk Mahkemesi 1/12/2011 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, sertifikanın ilçe bölümünün boş olduğu hatırlatılmış; başvurucunun talebinin özellikle İkitelli'deki arsanın rayiç değerinin ödenmesiyle sınırlı olduğu dikkate alındığında davanın reddi gerektiği belirtilmiştir.

14. Karar, Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (Daire) tarafından 24/1/2013 tarihinde bozulmuştur. Bozma kararının gerekçesinde; sözleşmenin ifasında objektif bir kusursuzluk hâlinin bulunmadığı, dolayısıyla sözleşmenin geçersiz olmadığı, idarenin tazmin yükümlülüğü altında olduğu belirtilmiştir. Uyuşmazlık noktasının zararın hangi usulle belirleneceğine yönelik olduğunun vurgulandığı kararda, arsa edinme sertifikası talep formunun ilgili bankadan getirtilerek incelenmesi, başvurucunun İkitelli'den arsa talebinde bulunduğunun tespit edilmesi hâlinde ifa umudunun ortadan kalkması sebebiyle İkitelli'deki arsanın rayiç değerinin 5/9/2003 tarihi itibarıyla hesaplanması gerektiği, buna karşılık başvurucunun İkitelli'den arsa talep ettiğinin ispatlanamaması hâlinde ise 17/11/1989 tarihinde ödediği 2.000.000 (eski) TL'nin ifa umudunun ortadan kalktığı 5/9/2003 tarihi itibarıyla iadesinin gerektiği açıklanmıştır.

15. Bozma kararına uyan Asliye Hukuk Mahkemesi bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Gayrimenkul değerleme uzmanı bilirkişi tarafından hazırlanan ve 22/5/2017 tarihini içeren raporda, 17/11/1989 tarihinde ödenen 2.000.000 (eski) TL'nin değeri, yabancı para birimlerindeki değişim oranı, külçe altın fiyatlarındaki değişim oranı ile TEFE endeksine göre belirlenen tutarların ortalamasının alınması suretiyle sertifikanın iptal tarihi -5/9/2003- itibarıyla 1.441,76 TL, dava tarihi -19/12/2008- itibarıyla da 2.212,53 TL olarak belirlenmiştir.

16. Asliye Hukuk Mahkemesi 21/12/2017 tarihinde davayı kısmen kabul ederek 2.212,53 TL'nin dava tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; bankadan gelen kayıtlar, başvurucunun sunduğu sertifika örneği ve dosyaya sunulan gazete haberleri dikkate alındığında İkitelli'den arsa verileceğinin taahhüt edildiğinin ispatlanamadığı belirtilmiştir. Bu durumda başvurucunun İkitelli'deki arsanın rayiç değerini talep edemeyeceği, başvurucuya ancak ödediği bedelin güncel değerinin iade edilmesine hükmedilebileceği açıklanmıştır. Bilirkişi tarafından yapılan hesaplamanın esas alındığı kararda, başvurucunun ödediği 2.000.000 (eski) TL'nin dava tarihi itibarıyla değeri olan 2.212,53 TL'nin başvurucuya ödenmesi gerektiği ifade edilmiştir.

17. Karar, Dairenin 13/11/2018 tarihli kararıyla onanmış; karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 21/3/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 15/4/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 24/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. 29/4/1969 tarihli ve 1164 sayılı Arsa Üretimi ve Değerlendirilmesi Hakkında Kanun'un 1. maddesinin ilk hâli şöyledir:

"Arsaların aşırı fiyat artışlarını önlemek amacı ile tanzim alış ve satışları yapmak, konut, sanayi ve turizm bölgeleri ve kamu tesisleri için arazi ve arsa sağlamak üzere; imar ve iskân Bakanlığına bağlı, kamu tüzel kişiliğini haiz ve döner sermayeli «Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü» kurulmuştur."

19. 1164 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ilk hâli şöyledir:

"Bu Genel Müdürlük;

Konut, sanayi ve turizm bölgeleri ve çeşitli kamu hizmet ve tesisleri icin anlaşma, devir, satmalına yolu ile ve benzeri şekillerde arazi ve arsa sağlamaya,

Arsa stoku ve tanzim satışları yapmaya,

Sağladığı arazi ve arsaları Bakanlıkça tesbit edilecek esaslara göre plânhyarak, olduğu gibi veya alt yapı tesislerini lasmen veya tamamen ikmal ederek veya ettirerek ihtiyaç sahiplerine satmaya, kiralamaya, mübadeleye, irtifak hakkı tesis etmeye yetkilidir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 17/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu; Yargıtayın yerleşik içtihadının taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi yönünde olduğunu, kendi davasında ödediği bedelin güncel değerinin ödenmesinin yerleşik içtihada aykırı olduğunu, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, devletin vadettiği taşınmazı teslim etmediği gibi ödenen tazminatın da çok düşük olduğunu belirtmiş ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

22. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, teslim edilmeyen taşınmazın rayiç değerinin ödenmemesine yöneliktir. Dolayısıyla başvurucunun bu başlık altındaki bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

24. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

25. Meşru beklenti, objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

26. Somut olayda başvurucu, TOKİ tarafından verilen sertifikayla İkitelli'deki bir arsayı edinme hakkını elde ettiğini ileri sürmüştür. Ancak yapılan yargılama sonucunda TOKİ'nin başvurucuya bir adet arsa teslim etme yükümlülüğü altına girdiği yargı mercilerince kabul edilmekle birlikte bunun İkitelli'de olması yönünde bir zorunluluğun bulunmadığı değerlendirilmiştir. Yargı mercileri sertifika talep formunda İkitelli'den arsa talep edildiğine dair bir ibarenin bulunmamasını, başvurucuya verilen sertifikada da ilçe bölümünün boş olmasını gözeterek TOKİ'nin İkitelli'den arsa satma taahhüdü altına girmediği sonucuna varmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi ve Yargıtayın ulaştığı kanaatin keyfî ve temelsiz olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda başvurucuya yeterince imkân tanındığı hâlde İkitelli'den taşınmaz verildiğinin taahhüt edildiği iddiasını ispatlayamadığı sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun İkitelli'den taşınmaz satın alma biçiminde bir hakkının bulunmadığı kanaatine varılmıştır.

27. Bununla birlikte başvurucunun 17/11/1989 tarihinde 2.000.000 (eski) TL bedel ödemek suretiyle temin ettiği sertifikayla İstanbul'da bir arsa satın alma hakkını haiz olduğu yargılama mercilerince de kabul edilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun İkitelli'de olmasa da İstanbul'da bir arsa teslim alma hakkının bulunduğu açıktır. Bu hakkın başvurucu yönünden Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaat olduğu kabul edilmiştir.

28. Başvurucunun sertifikasının iptal edilmesi mülkiyet hakkına müdahale oluşturmaktadır. Sertifikanın iptal edilmesi biçimindeki müdahale mülke erişimin engellenmesi mahiyeti taşıdığından müdahalenin birinci kural kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

29. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

30. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

31. Başvurucunun sertifikasının iptal edilmesinin sebebi, 25/10/2002 tarihinde gerçekleştirilen kura çekilişinde İstanbul'un Gaziosmanpaşa ilçesi Taşoluk beldesinde bulunan arsa başvurucuya isabet ettiği hâlde başvurucunun arsa bedelinin bakiye kısmını ödeme yükümlülüğünü ifa etmemesidir. Başvurucunun sertifikanın iptaline ilişkin işlemi dava konusu ettiğine dair bir bilgi bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Başvurucunun bu işlemin hukuka aykırı olduğuyla ilgili bir iddiasının da bulunmadığı gözetildiğinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğunun kabulü gerekmektedir.

32. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 53).

33. TOKİ tarafından başvurucuya arsa satışının amacı, aşırı fiyat artışlarını önlemektir. Ancak arsa satışının bedeli karşılığında yapıldığı anlaşılmaktadır. Başvurucunun çekilişte kendisine isabet eden arsanın bakiye bedelini ödememesi üzerine sertifikanın iptal edildiği görülmüştür. Bu durumda sertifikanın iptalinde Hazinenin zarara uğramasının önlenmesi amacının etkili olduğu değerlendirilmiştir. Bunun da kamu yararına yönelik meşru bir amaç teşkil ettiği hususunda kuşku bulunmamaktadır.

34. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

35. Başvurucunun taşınmazın aynen teslimi yönünde bir talebinin bulunmadığı da gözetildiğinde elverişlilik ve gereklilik kriterleri yönünden bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir. İnceleme, orantılılık ölçütüyle sınırlı tutulmuştur.

36. Orantılılık sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasını, diğer bir ifadeyle amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Bu bağlamda sertifikanın iptal edilmesinin başvurucunun kaçınılmaz olanın ötesinde zarara uğramasına yol açıp açmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucunun arsa bedelinin bir kısmını [2.000.000 (eski) TL] ödediği görülmektedir. Sertifikanın iptal edilmesi haklı görülebilse de başvurucuya yükletilen külfetin hafifletilebilmesi ve kamu menfaati ile bireysel yarar arasındaki dengenin kurulabilmesi için sertifika alınırken ödediği bedelin başvurucuya iadesi gerekmektedir. Nitekim somut olayda da başvurucunun ödediği 2.000.000 (eski) TL'nin dava tarihi itibarıyla güncellenerek yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine hükmedilmiştir. Başvurucunun güncellemeyle ilgili olarak bilirkişi raporuna yönelik bir şikâyeti de bulunmadığı gözetildiğinde kamu yararı ile bireysel yarar arasında adil dengenin kurulduğu sonucuna ulaşılmıştır.

37. Sonuç olarak başvurucunun sertifikasının iptal edilmesinin -başvurucunun fiili ve ödediği bedelin tazminine hükmedildiği de dikkate alındığında- başvurucuya katlanması gerekenin ötesinde bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu kanaatine varılmıştır.

38. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.

Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden yeni bir başvuru numarasına kaydedilmek üzere başvurunun AYRILMASINA OYBİRLİĞİYLE ,

B. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Kenan YAŞAR'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Yargılama giderlerinin AYRILAN DOSYADA KARARA BAĞLANMASINA 17/11/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY GEREKÇESİ

1. Yukarıda belirtilen bireysel başvuruya ilişkin olarak 17.11.2022 tarihinde verilen karara, Başvurucunun, “Mülkiyet hakkının” ihlal edildiği düşüncesi ile iştirak edilmemiştir.

2. Başvurucu, Toplu Konut İdaresi Başkanlığının (TOKİ) yaptığı ilana istinaden 17/11/1989 tarihinde E Tipi Arsa Edinme Sertifikası (sertifika) satın almıştır.

3. Başvurucu devlete güvenerek sertifikayı satın aldığını ancak TOKİ'nin bu taahhüdünü ifa etmediğini ifade ederek TOKİ aleyhine tazminat davası açmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi bankadan gelen kayıtlar, başvurucunun sunduğu sertifika örneği ve dosyaya sunulan gazete haberleri dikkate alındığında İkitelli'den arsa verileceğinin taahhüt edildiğinin ispatlanamadığı belirtilmiştir. Kararda; bu durumda başvurucunun İkitelli'deki arsanın rayiç değerini talep edemeyeceği, başvurucuya ancak ödediği bedelin güncel değerine hükmedilebileceği açıklanmıştır. Bilirkişi tarafından yapılan hesaplamanın esas alındığı kararda, başvurucunun ödediği 2.000.000 (eski) TL'nin dava tarihi itibarıyla değeri dikkate alınarak günümüz değeri ile 2 TL'nin başvurucuya ödenmesi gerektiği ifade edilmiştir.

4. Somut olayda TOKİ tarafından verilen sertifikada “İkitelli” yazmasa dahi “İstanbul” yazmaktadır. Eğer “İkitelli” yazmış olsa nasıl buradaki bir arsanın bedeli tazminat olarak başvurucuya ödenecek ise İstanbul yazması durumunda da “İstanbul”daki bir arsanın bedelinin ödenmesi gerekir.

5. Sertifikada ilçe ismi belirtilmemesi idarenin kusurudur. İdarenin kusurundan kaynaklı ortaya çıkan zarara başvurucunun tek başına katlanması beklenemez.

6. İdarenin başvurucuya ait sertifikayı iptali ile o günkü ödediği bedelin bugüne uyarlanması ile başvurucuya ödenecek tazminat 2 TL olarak belirlenmiştir. Bu tazminat miktarı bugün için hiçbir anlamı olmayan bir miktardır. İdarenin başvurucunun sertifikasını iptali ölçülü bir müdahale değildir. Kaldı kisertifika iptali haklı görülse bile hükmedilen bedel, paranın enflasyon karşısında yitirilen tutarı karşılamaması nedeniyle başvurucunun menfi zararını karşılar nitelikte değildir.

7. Başvuru formunda belirtildiği üzere benzer konularda ifanın imkansız olduğu durumlarda rayiç bedelin ödenmesine karar verilmiştir.

8. Hukuki belirlilik ve hukuk güvenliği açısından başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik müdahale haklı görülemez.

9. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan “Mülkiyet hakkının” ihlal edildiği düşüncesi ile çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir.

Üye

 Kenan YAŞAR