TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BEYZA DEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/1463)

 

Karar Tarihi: 11/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

Beyza DEMİR

Vekili

:

Av. Fetullah Furkan Hakkı BAYRAKTAR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; hamile kişi hakkında uygulanan gözaltına alma ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, hamilelerin tutuklanmasına yönelik hukuki yasağa rağmen tutuklama kararı verilip tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi, ceza infaz kurumunda sunulan sağlık hizmetlerinin yetersiz olması ve ceza infaz kurumundaki tutma koşullarının mahpusun durumuna uygun olmaması nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 15/1/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3.Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tespit edilemeyen bir tarihte, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) üyesi olduğu iddiasıyla başvurucu hakkında bir soruşturma başlatmıştır. Bu soruşturma kapsamında İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliği, bilinen adreslerden kendisine ulaşılamadığı gerekçesiyle başvurucu hakkında yakalama emri düzenlemiştir.

6. Başvurucu 14/9/2018 tarihinde saat 00.20 sıralarında eşi de dâhil dokuz kişi ile birlikte Edirne’nin Elçili köyü sınırlarındaki birinci derecede askerî yasak bölgede yakalanmıştır. Başvurucunun yakalandığı yer Türkiye-Yunanistan sınırına 50 metre mesafededir.

7. Başsavcılık başvurucunun dört gün süreyle gözaltında tutulmasına karar vermiştir. Karar başvurucuya, söz konusu karara karşı sulh ceza hâkimliğine başvurabileceği de hatırlatılarak 14/9/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

8. Başvurucunun ifadesi kollukça müdafii nezaretinde 15/9/2018 tarihinde alınmıştır. İfade sırasında başvurucuya, Bylock uygulamasını kullanmasıyla ilgili olup kullanıcı adı, şifresi ve kişi listesini içeren bir tutanak okunmuştur ancak başvurucu mesaj içeriklerinin kendisine okunmasını istememiştir. Başvurucu, örgüt üyesi olduğuna ve Bylock uygulamasını kullandığına ilişkin iddiayı kabul etmemiş ancak Bylock ile irtibatlı olan telefon numarasının kendi adına olduğunu, kişi listesindeki bazı şahısları tanıdığını beyan edip tedavi olabilmek için yurt dışına çıkmak üzere Edirne’de bulunduğunu öne sürmüştür. İfadesine göre başvurucu, beş aylık gebedir; ülser başlangıcı nedeniyle midesinden rahatsızdır; sağlık durumu nedeniyle kapalı alanda kalamamakta ve ihtiyaçlarını tek başına karşılayamamaktadır.

9. Başsavcılık, başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması talebiyle 17/9/2018 tarihinde sulh ceza hâkimliğine sevk etmiştir.

10. İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğince (Hâkimlik) yapılan sorgusunda kendisine yöneltilen suçlamayı kabul etmeyen başvurucu; nezarethanede tutulduğu sırada kasılmalarının olduğunu, gözaltında kendisine verilen yemekleri yiyemediğini, diyete uygun beslenmesi gerektiğini iddia etmiştir. Hâkimlik, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

“...

Şüphelinin yukarıda açıklandığı üzer FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mensuplarının kullanımı için oluşturulmuş ve münhasıran bu terör örgütünün mensupları tarafından kullanıldığı bilinen ByLock iletişim sistemini yüklemek/kullanmak suretiyle (6... ID numarası, 97407 sinyal, kullanıcı ismi beyza...) örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesi bulunduğu, yine örgütle iltisaklı kurumda çalışması, örgüt tepe yöneticisi ile HTS kaydı delilleri uyarınca, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduğu ve böylelikle silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesi bulunduğu, şüphelinin sınırdan yasak yollarla kaçarken yakalanması nedeniyle somut kaçma şüphesi altında bulunduğu,

Şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti itibari ile Cmk 100.maddesinde sayılan suçlardan oluşu ve iş bu suçun zikrolunan maddenin amir hükmü gereğince bir özel tutuklama sebebinin varlığını kanuni bir karine olarak kabul etmesinden kaynaklanan özel tutuklama sebebinin varlığı, şüphelinin üzerine atılı suçun vasıf ve özellikleri ve süpheli ile ilgili olarak soruşturma dosyası içerisindeki şahsi hale ilişkin bilgilere göre şüpheli hakkında CMK-109/3 maddesinde düzenlenen adlî kontrol tedbirlerinin uygulamasının doğal olarak yetersiz kalacağı, atılı suçun nitelikleri şüphelinin maruz kalacağı ceza tehdidinin alt ve üst sınırı dikkate alındığında, CMK-109/3 maddesinde sayılan tedbirlerin hiçbirinin soruşturmanın selametini sağlamak, delil karartılmasını engellemek ve kaçma şüphesini ortadan kaldırmak için yeterli olamayacağı bu anlamda Adli Kontrol tedbirinin uygulanma olanağının bulunmaması ve bu tedbirin yeterli görülmemesi, ayrıca şüpheli üzerine atılı müsnet suçun ihtiva ettiği cezanın alt ve üst sınırları ve dosyada mevcut delil durumu da gözetilerek şüpheli üzerlerine atılı suçun nitelikleri, bu nitelikleri itibariyle kamu davasına konu edilip kesinleşmiş hükümle sübut bulması halinde kişi ve toplum için yaratmış olacağı tehlikenin büyüklüğü, eylem için yasada hapis cezasının öngörülüyor olması ve yine yasada öngörülen hapis cezalarının miktarı birlikte gözetildiğinde, verilecek bir tutukluluk kararının ölçülü olduğu anlaşıldığından, bu anlamda tutuklama tedbirine müracaat etmede herhangi bir ölçüsüzlük de görülmediğinden ... [tutuklanmasına karar verildi.]

11. Başsavcılık 18/9/2018 tarihinde, silahlı terör örgütüne üye olma suçunu işlediği iddiasıyla başvurucu hakkında İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) kamu davası açmıştır. İddianamede başvurucunun Bylock aracılığıyla yaptığı yazışmalarda örgüt içi evlendirme ve benzeri üst düzey mahrem faaliyetlere dair ifadelerin yer aldığı, 2014-2016 yılları arasında örgütle bağlantılı bir şirket ile vakıfta çalıştığı, üzerine kayıtlı bulunan hat üzerinden örgütün tepe yönetimi olarak adlandırılan grupta yer alan bir şahısla 2010 yılında bir kez iletişim kurduğuna ilişkin kayıt bulunduğu iddia edilmiştir.

12. Başvurucu, müdafii aracılığıyla tutuklama kararına 24/9/2018 tarihinde itiraz etmiştir. Sözü edilen itirazda özetle tutuklamanın hukuka uygun olmadığını, tutuklama kararının gerekçeli olmadığını, kararda deliller ve tutuklama nedeni ile vakıaların açıklanmadığını, kaçmadığını ve saklanmadığını, delillerin karartılması gibi bir tehlikenin bulunmadığını ve tutuklamanın ölçüsüz olduğunu iddia etmiştir. İtirazda ayrıca altı aylık hamile olduğunu, sağlıksız beslenme ve bakımıyla ilgilenecek kimse olmaması nedeniyle bebeğine kavuşamayacağı yönünde endişe taşıdığını ve mide ülseri rahatsızlığının endişesini artırdığını öne sürmüştür.

13. Ceza Mahkemesince düzenlenen 5/10/2018 tarihli Tensip Tutanağı’nda Hâkimlikçe verilen tutuklama kararında yer alan gerekçelerle -bu gerekçeler aynı zamanda Başsavcılığın tutuklama talebinde belirttiği gerekçelerdir- başvurucunun tutukluluk durumunun devamına karar vermiştir.

14. Hâkimlik, başvurucu hakkında dava açıldığı gerekçesiyle başvurucunun tutuklama kararına yönelik itirazını (bkz. § 12) 9/10/2018 tarihinde Ceza Mahkemesine göndermiştir.

15. Tensip zaptının bir örneği başvurucuya 17/10/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Ceza Mahkemesi 2/11/2018 ve 30/11/2018 tarihlerinde tutuklama tedbiri yönünden dava dosyasını incelemiş ve dosya üzerinden başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Anılan kararlara gerekçe olarak başka hususlar yanında tutuklama sebep ve koşullarında herhangi bir değişiklik olmaması, kuvvetli suç şüphesinin varlığına işaret eden somut olgu ve kanıtların (Bylock ve HTS kayıtları ile örgütle bağlantılı işyerinde çalışma olgusu) bulunması ve başvurucuya isnat edilen suçun tutuklama nedeninin var sayıldığı katalog suçlardan olması gösterilmiştir. Ceza Mahkemesine göre başvurucuya isnat edilen suç için kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı başvurucunun kaçma şüphesini somutlaştırmaktadır ve eylemlerinin sübutu halinde başvurucuya verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri dikkate alındığında tutuklama tedbiri ölçülüdür.

17. Başvurucu 13/11/2018 tarihinde Ceza Mahkemesinden tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Bu taleple ilgili dilekçesinde başvurucu; 27 haftalık hamile olduğunu, bu nedenle ceza infaz kurumu koşullarını -bu koşulların ne olduğu ise açıklanmamıştır- kaldıramadığını, ayrıca ülser başlangıcı teşhisi konulduğu için Ceza infaz kurumundaki yemekleri yeme konusunda sıkıntı yaşadığını ve hamileliği sebebiyle çok sınırlı ilaç kullanabildiği için iyileşemediğini iddia etmiştir. Ayrıca verilen vitamin ilaçları midesine iyi gelmediği için bebeğinin gelişiminden endişe ettiğini, defalarca talep etmesine rağmen manavdan istediği meyvelerin getirilmediğini, ani tansiyon düşüklüğü ve kalp çarpıntısı yaşadığı dönemde revire veya hastaneye götürülmediğini, revire gitme isteklerinde hamileliğinin dikkate alınmadığını öne sürmüştür.

18. Ceza Mahkemesinin başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin 2/11/2018 tarihli kararı başvurucuya 20/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, ülser rahatsızlığı, sürekli nüksettiğini ileri sürdüğü idrar yolları enfeksiyonu ve buna bağlı olarak devamlı surette ateşlenmesi nedeniyle ceza infaz kurumunda bulunmasının kendisini ve bebeğini olumsuz yönde etkilediğini iddia ederek anılan karara 23/11/2018 tarihinde itiraz etmiştir. Bu itiraz 30/11/2018 tarihinde İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesince (İtiraz Mercii) reddedilmiştir.

19. Başvurucu 29/11/2019 tarihinde Ceza Mahkemesine bir dilekçe yazarak tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. Yazdığı dilekçede başvurucu, 30 haftalık hamile olduğundan söz edip tutuklanmasının ardından Edirne Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tuvaleti olmayan bir odada sekiz kişiyle birlikte 45 gün süreyle kaldığını iddia etmiş ve tutulduğu Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (İnfaz Kurumu) yaşadığı bazı sorunlardan bahsetmiştir. Buna göre başvurucu 6/11/2018 tarihinde idrar yolları enfeksiyonu nedeniyle doktora muayene olmuş ancak kendisi için yazılan ilaç fayda sağlamamıştır. Bu nedenle başvurucu 20/11/2018 tarihinde kadın hastalıkları birimine yeniden gitmiştir. Muayeneyi yapan doktor, başvurucuyu bir tetkik için hastaneye sevk etmiştir. Başvurucu beş gün sonra hastaneye götürülmüş ancak dosyası unutulduğu için tetkik yapılamadan İnfaz Kurumuna geri götürülmüştür. Başvurucu, acil olarak hastaneye gitmek için dilekçe verse de bir gün sonra hastaneye sevk edilmiştir. Başvurucu 28/11/2018 tarihinde muayene olmuş ancak tetkik yapılacak birime geç götürüldüğü için biyolojik örnek verememiştir. Enfeksiyon ilerlediği için başvurucu ciddi ölçüde rahatsızdır ve ne zaman hastaneye götürüleceğini bilmemektedir. Ülser hastalığı nüksettiği için İnfaz Kurumunda verilen yemekleri yiyemeyen başvurucu, hastalar için servis edilen yemeklerin bakliyat ağırlıklı olması sebebiyle çok az yemekle beslenmektedir. Başvurucunun manavdan sipariş ettiği sebzeler de kendisine teslim edilmemiştir. Rahatsızlığı nedeniyle bir aydır kan ilaçları ile vitaminleri içememektedir. 28/11/2018 tarihinde doktor, başvurucuyu gastroenteroloji ve iç hastalıkları bölümüne sevk etmiştir ancak tahlil için gecikildiğinden başvurucu, sözü edilen bölümlerde muayene olamadan ve örnek veremeden İnfaz Kurumuna dönmek zorunda kalmıştır.

20. Ceza Mahkemesinin başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına ilişkin 30/11/2018 tarihli kararı başvurucuya 6/12/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucu, müdafii aracılığıyla Ceza Mahkemesine gönderdiği 25/12/2018 tarihli dilekçede ilk ayından itibaren hamileliğinin sorunlu geçtiğini iddia etmiştir. Dilekçeye konulan teşhislere, yapılan tahlillere ve verilen ilaçlara ait birtakım belgeleri eklemiştir. Sözü edilen belgelerde hamilelik sürecinin başvurucuya olan etkisine ilişkin herhangi bir açıklama bulunmamaktadır.

22. Başvurucu 25/12/2018 tarihinde yapılan duruşmada sekiz aylık hamile olduğunu, İnfaz Kurumunda yeteri kadar beslenemediğini ve doktor kontrollerinin yeterince sağlanamadığını iddia ederek tahliyesine karar verilmesini istemiştir. Ceza Mahkemesi bahsi geçen duruşma sonunda silahlı terör örgütüne üye olma suçundan başvurucunun neticeten 7 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

23. Başvurucu, müdafii aracılığıyla Ceza Mahkemesince verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur.

24. Başvurucu 31/12/2018 tarihinde bizzat, 1/1/2019 ve 2/1/2019 tarihlerinde ise müdafileri aracılığıyla tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara itiraz etmiştir. Başvurucu bizzat yaptığı itirazda; 35 haftalık hamile olduğunu, midesinden rahatsız olduğunu, kansızlık sorunu yaşadığını, ayrıca koğuşların kalabalık ve soğuk, hastaneye geliş gidişlerin ise uzun ve sıkıntılı olması sebebiyle yeni doğmuş bir bebeği İnfaz Kurumunun koşullarında büyütmesinin mümkün olmadığını iddia etmiştir. Müdafii aracılığıyla yaptığı itirazlarda ise özetle tıbbi destekle ve ilk kez hamile kaldığını, doktorun söylediğine göre zorlu bir doğumun kendisini beklediğini, kadın doğum uzmanı doktorlar ile aile hekimlerinin yaptıkları muayeneler nedeniyle düzenlenen raporlarda gebelik durumu, kansızlık, vitamin eksikliği, üriner sistem enfeksiyonu, reflü hastalığı (gastro özofajial) ve dispepsiye yer verildiğini, bu rahatsızlıklar sebebiyle kendisinin ve bebeğinin yaşamından endişe duyduğunu, 13/12/2004tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 116. maddesinin yollamasıyla tutuklular hakkında da uygulanabilecek olan aynı Kanun'un 16. maddesi (4) numaralı fıkrası (Bu düzenlemeye İlgili Hukuk” bölümünde yer verilecektir.) gereğince tutuklu kalmaması gerektiğini iddia etmiştir.

25. Başvurucu 15/1/2019 tarihinde başvuru yapmış ve tutukluluk durumunun sonlandırılmasına yönelik tedbir kararı verilmesini istemiştir. Anayasa Mahkemesince 23/1/2019 tarihinde yapılan toplantıda başvurucunun tahliyeye yönelik tedbir talebinin reddine ancak Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun sağlık durumuna uygun koşulların sağlanarak sağlık hizmetlerine erişiminin sağlanması yönünde gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmiştir.

26. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi (İstinaf Dairesi) 21/2/2019 tarihinde başvurucunun istinaf istemini reddetmiş ve başvurucunun tutukluluk durumunun devamına karar vermiştir. Başvurucu ve müdafileri anılan karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuş ancak Yargıtay 16. Ceza Dairesi, İstinaf Dairesince verilen kararı 4/11/2019 tarihinde onamıştır.

27. İnfaz Kurumu ile yapılan yazışmalara göre;

i. İnfaz Kurumunda mesai saatleri içinde bir aile hekimi, bir diş hekimi, bir psikiyatri uzmanı doktor ve beş sağlık memuru görev yapmaktadır. Haftanın bir günü kadın hastalıkları uzmanı doktor ile ebe infaz kurumuna gelmektedir. Revir biriminde sağlık bölümü mezunu dört infaz ve koruma memuru çalışmaktadır. Mesai saatleri dışında ise acil durumlarda 112 Acil aranmakta, daha acil hâllerde ise 112 Acil görevlileri beklenmeksizin mahpus en yakın hastaneye ring araçları ile sevk edilmektedir.

ii. Başvurucu; gebeliliği nedeniyle6/11/2018 ve 20/11/2018 tarihlerinde infaz kurumunda, 28/11/2018, 11/12/2018, 7/1/2019, 12/1/2019 ve 15/1/2019 tarihlerinde ise Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde (Araştırma Hastanesi) muayene edilmiştir. 12/1/2019 tarihli muayene için başvurucu 112 Acil aracılığıyla Araştırma Hastanesine götürülmüştür. Muayene ile ilgili belgelerde başvurucunun ve/veya bebeğinin sağlığı ile ilgili olumsuz bir husus belirtilmemiştir.

iii.27/11/2018 tarihinde başvurucunun gebelik izlemleri yapılmıştır.

iv. Başvurucuya dispepsi (sindirim güçlüğü), anemi (kansızlık), üriner (idrar oluşum ve boşaltılması ile ilgili) enfeksiyon (mikroptan ileri gelen hastalık), dermatit (deri yangısı) ve reflü (vücut ileti sistemlerindeki sıvının normalin tersi yönde akması) tanıları nedeniyle 31/10/2018, 6/11/2018, 7/11/2018, 14/11/2018, 26/11/2018, 14/12/2018, 20/12/2018 ve 31/12/2018 tarihlerinde çeşitli ilaçlar için, farklı tarihlerde ise bebek bezi, hasta yatak örtüsü gibi eşya için reçete yazılmıştır.

v. Başvurucu 6/11/2018, 13/12/2018 ve 7/1/2019 tarihlerinde tahliller için örnekler vermiştir. 6/12/2018 tarihinde başvurucuya endoskopi yapılmıştır.

vi. Başvurucunun tutulduğu koğuşta toplam 12 oda mevcuttur ve her odada tuvalet bulunmaktadır. Banyo ve mutfak ortak alanda yer almaktadır. 21/1/2019 tarihi itibarıyla başvurucunun odasında iki mahpus, koğuşunda ise 26 mahpus kalmaktadır. Koğuş içinde havalandırma alanları bulunmaktadır. İnfaz kurumunun fiziki yapısı nedeniyle koğuşlar24 saat gün ışığı almaktadır ve koğuştaki ısı yeterlidir.

vii. 21/1/2019 tarihi itibarıyla İnfaz Kurumunda annelerinin yanlarında kalan0-6 yaş arası çocuk sayısı 72’dir. İnfaz Kurumu içinde mesai saatlerinde 0-2 yaş grubu çocukların anneleriyle birlikte gidebilecekleri bir kreş, 2-6 yaş grubu çocukların eğitim görebilecekleri bir anaokulu bulunmaktadır. 0-6 yaş grubu çocukların mama, bebe bisküvisi, süt, yumurta, bebek bezi vb. temel ihtiyaçları haftanın her günü düzenli olarak İnfaz Kurumuna teslim edilmektedir.

viii. Başvurucu, yaşam koşullarıyla ilgili bir şikâyetini 21/1/2019 tarihine kadar İnfaz Kurumuna iletmemiştir.

ix. Doğumlar İnfaz Kurumunda değil hastanelerde yapılmaktadır.

28. Nüfus kaydına göre başvurucunun bebeği 25/1/2019 tarihinde dünyaya gelmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

29. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hakimliği Kanunu’nun “İnfaz hâkimliklerinin görevleri” kenar başlıklı 4. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “İnfaz hâkimliklerinin görevleri şunlardır :

1. Hükümlü ve tutukluların ceza infaz kurumları ve tutukevlerine kabul edilmeleri, yerleştirilmeleri, barındırılmaları, ısıtılmaları ve giydirilmeleri, beslenmeleri, temizliklerinin sağlanması, bedensel ve ruhsal sağlıklarının korunması amacıyla muayene ve tedavilerinin yaptırılması, dışarıyla ilişkileri, çalıştırılmaları gibi işlem veya faaliyetlere ilişkin şikâyetleri incelemek ve karara bağlamak.

...”

30. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hâkimliğine şikâyet ve usulü” kenar başlıklı 5. maddesinin başvuru tarihinde yürürlükte olan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

“Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde hükümlü ve tutuklular hakkında yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlerin kanun veya diğer mevzuat hükümlerine aykırı olduğu gerekçesiyle bu işlem veya faaliyetlerin öğrenildiği tarihten itibaren onbeş gün, herhalde yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde şikâyet yoluyla infaz hâkimliğine başvurulabilir.

Şikâyet, dilekçe ile doğrudan doğruya infaz hâkimliğine yapılabileceği gibi; Cumhuriyet başsavcılığı veya ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürlüğü aracılığıyla da yapılabilir. İnfaz hâkimliği dışında yapılan başvurular hemen ve en geç üç gün içinde infaz hâkimliğine gönderilir. Sözlü yapılan şikâyet, tutanağa bağlanır ve bir sureti başvurana verilir.

...

Şikâyet yoluna başvurulması, yapılan işlem veya faaliyetin yerine getirilmesini durdurmaz. Ancak, infaz hâkimi giderilmesi güç veya imkansız sonuçların doğması ve işlem veya faaliyetin açıkça hukuka aykırı olması koşullarının birlikte gerçekleşmesi durumunda işlem veya faaliyetin ertelenmesine veya durdurulmasına karar verebilir.”

31. 4675 sayılı Kanun’un “İnfaz hâkimliğince şikâyet üzerine verilen kararlar” kenar başlıklı 6. maddesinin başvuru tarihinde yürürlükte olan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

 “...

Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında re’sen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır...

İnfaz hâkimi, inceleme sonunda şikâyeti yerinde görmezse reddine; yerinde görürse, yapılan işlemin iptaline ya da faaliyetin durdurulmasına veya ertelenmesine karar verir.

...

İnfaz hâkiminin kararlarına karşı şikâyetçi veya ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından, tebliğden itibaren bir hafta içinde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hükümlerine göre acele itiraz yoluna gidilebilir.

İtiraz, infaz hakimliğinin kurulduğu yer ağır ceza mahkemesine yapılır. İnfaz hâkimi aynı zamanda bu mahkemenin üyesi olduğu takdirde itirazla ilgili karara katılamaz.”

32. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Silâhlı örgüt” kenar başlıklı 314. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde [Bu bölümlerde Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar ile Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar yer almaktadır] yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”

33. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Gözaltı” kenar başlıklı 91., “Yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesi” kenar başlıklı 94. ve “Yakalama emri ve nedenleri” kenar başlıklı 98. maddelerinin ilgili kısmı şöyledir:

“Madde 91

(1) ... [Y]akalanan kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için gözaltına alınmasına karar verilebilir. (Değişik ikinci cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.) Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez.(Ek cümle: 25/5/2005 – 5353/8 md.) Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.

 (2) Gözaltına alma, bu tedbirin soruşturma yönünden zorunlu olmasına ve kişinin bir suçu işlediği şüphesini gösteren somut delillerin varlığına bağlıdır.

 (3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.

...

 (5) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı, yakalanan kişi, müdafii veya kanunî temsilcisi, eşi ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır bulundurulmasına karar verilir.

...

 (7) Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en geç bu süreler sonunda sulh ceza hâkimi önüne çıkarılıp sorguya çekilir. Sorguda müdafii de hazır bulunur.

Madde 94

 (1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılır.

 (2) Yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde yakalandığı yer adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme tarafından bu kişinin sorgusu yapılır veya ifadesi alınır.

...

Madde 98

 (1) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/10 md.) Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir...

...”

34. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama nedenleri” kenar başlıklı 100. maddesinin başvuruya konu edilen dönemde yürürlükte olan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.

b) Şüpheli veya sanığın davranışları;

1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,

2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,

Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.

 (3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:

a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;

...

11. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315),

...

35. 5271 sayılı Kanun’un “Tutuklama kararı kenar başlıklı 101. Maddesinin başvuruya konu edilen dönemde yürürlükte olan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re’sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.

 (2) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;

a) Kuvvetli suç şüphesini,

b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,

c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,

gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.

...

36. 5271 sayılı Kanun’un "Tazminat istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

...”

37. 5271 sayılı Kanun’un "Tazminat isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.”

38. 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nun 3. ve 5. maddelerinin ilgili kısmı ile 3713 sayılı Kanun’a 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle eklenen geçici 19. maddesinin başvuruya konu olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Madde 3

26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320 nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır.

Madde 5

3 ve4 üncü maddelerde yazılı suçları işleyenler hakkında ilgili kanunlara göre tayin edilecek hapis cezaları veya adlî para cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur. Bu suretle tayin olunacak cezalarda, gerek o fiil için, gerek her nevi ceza için muayyen olan cezanın yukarı sınırı aşılabilir...

...

Geçici Madde 19

Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl süreyle; 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar veya örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar bakımından:

a) Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren kırk sekiz saati, toplu olarak işlenen suçlarda dört günü geçemez. Delillerin toplanmasındaki güçlük veya dosyanın kapsamlı olması nedeniyle gözaltı süresi, birinci cümlede belirtilen sürelerle bağlı kalmak kaydıyla, en fazla iki defa uzatılabilir. Gözaltı süresinin uzatılmasına ilişkin karar, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine yakalanan kişi dinlenilmek suretiyle hâkim tarafından verilir. Yakalama emri üzerine yakalanan kişi hakkında da bu bent hükümleri uygulanır.

...”

39. 5275 sayılı Kanun’un “Hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi” kenar başlıklı 16. maddesinin (4) numaralı fıkrasının başvuru tarihinde yürürlükte olan hâli şöyledir:

 “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır. Çocuk ölmüş veya anasından başka birine verilmiş olursa, doğumdan itibaren iki ay geçince ceza infaz olunur.”

40. 5275 sayılı Kanun’un 57. maddesi uyarınca hastaneye sevki zorunlu görülen hükümlü, bulunduğu yere en yakın tam teşekküllü devlet veya üniversite hastanesinin hükümlü koğuşuna yatırılır.

41. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün muayene ve tedavi istekleri” kenar başlıklı 71. maddesi şöyledir:

 “Hükümlü, beden ve ruh sağlığının korunması, hastalıklarının tanısı için muayene ve tedavi olanaklarından, tıbbî araçlardan yararlanma hakkına sahiptir. Bunun için hükümlü öncelikle kurum revirinde, mümkün olmaması hâlinde Devlet veya üniversite hastanelerinin mahkûm koğuşlarında tedavi ettirilir.”

42. 5275 sayılı Kanun’un “Hükümlünün muayene ve tedavisi” kenar başlıklı 78. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Kurumun sağlık koşullarının düzenlenmesi, hükümlünün acil veya olağan muayene ve tedavisi kurumun hekimi tarafından yapılır. Genel veya hastalık nedeniyle yapılan tüm muayene ve tedavi sonuçları, sağlık izleme kartına işlenir ve dosyasında saklanır.”

43. 5275 sayılı Kanun’un 80. maddesine göre hükümlünün sağlık nedeniyle hastaneye sevkine gerek duyulduğunda durum, kurum hekimi tarafından bir raporla derhâl ceza infaz kurumu yönetimine bildirilir.

44. 5275 sayılı Kanun’un 116. maddesine göre bu bölümde (bkz. §§ 39-43) bahsi geçen 5275 sayılı Kanun maddelerinin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

45. Anayasa Mahkemesinin 11/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi

46. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.

47. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

48. Başvurucu 5275 sayılı Kanun’un 116. maddesinin yollamasıyla aynı kanunun 16. maddesinin (4) numaralı fıkrasının hamile birinin gözaltına alınmasını ve tutuklanmasını yasakladığını, ayrıca hamile olmasına rağmen üç gün süreyle gözaltında tutulup tutuklanmasının keyfi ve ölçüsüz olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

49. Anayasa’nın “Kişi hürriyeti ve güvenliği kenar başlıklı 19. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü ve beşinci fıkraları şöyledir:

 “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

Şekil ve şartları kanunda gösterilen:

Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir. Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

...

Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal (…)(1) ve savaş hallerinde uzatılabilir.

50. Başvurucunun iddialarının gözaltına alma işlemi ile tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik olduğu görülmüştür. Bu nedenle söz konusu iddialar Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ve iki başlık altında incelenecektir.

a. Gözaltı İşleminin Hukuki Olmadığına İlişkin İddia Yönünden

51. Gözaltı işleminin hukuki olup olmadığının değerlendirilmesinde kullanılan genel ilkeler Hasan Akboğa kararında ([GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019, §§ 43-56) belirtilmiştir. Söz konusu ilkelere göre gözaltı işleminin hukukiliğinin tespitinde başvurucu hakkında uygulanan koruma tedbirinin kanuni dayanağı bulunup bulunmadığı, suçun işlendiğine dair somut belirtinin olup olmadığı, tedbire meşru bir amaç için başvurulup başvurulmadığı (tedbirin amacının meşru olup olmadığı) ve ulaşılmak istenen amaca nazaran tedbirin ölçülü olup olmadığı değerlendirilmelidir.

52. Başvurucu, soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyeliği suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun’un 91. maddesi ile 3713 sayılı Kanun’a 7145 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle eklenen geçici 19. maddesindeki hükümler çerçevesinde gözaltına alınmıştır (3713 sayılı Kanun’a 7145 sayılı Kanun’un 13. maddesiyle eklenen geçici 19. maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ilişkin ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/06/2022, §§ 264-291). Dolayısıyla başvurucunun gözaltına alınmasının kanuni dayanağı bulunmaktadır.

53. Suçun işlendiğine dair somut belirtinin olup olmadığına gelince başvurucunun soruşturma kapsamında FETÖ/PDY üyeliğinden gözaltına alındığı anlaşılmaktadır. Somut olayın koşullarında başvurucu hakkında soruşturma mercilerince değinilen olgu ve delillerin somut suç belirtisi olarak kabul edilmesinin mümkün olduğu değerlendirilmiştir. Ayrıca suç işlediği hakkında somut belirtinin bulunduğu tespit edilen başvurucunun yakalanmasının amacının bu suç şüphesine ilişkin soruşturma işlemlerinin yürütülmesini ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasını temin etmek olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hülya Kar [GK], B. No: 2015/20360, 27/2/2019, § 20; Hasan Akboğa § 63; Hüseyin Talaz, B. No: 2017/26769, 15/12/2020, § 46). Bu sebeple başvurucunun yakalanmasının ve sonrasında uygulanan gözaltı tedbirinin anayasal açıdan meşru bir amaca dayanmadığı söylenemez.

54. Son olarak başvurucu hakkındaki gözaltı tedbirinin ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Yakalama ve gözaltının ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesinde; yakalama tedbirine başvurulmasının gerekçesi, kamu makamlarının ve başvurucunun tutumu gözönünde bulundurulur (Hasan Akboğa, § 64).

55. Somut olayda soruşturma makamları başvurucuya bilinen adreslerinden ulaşamadığı için başvurucu hakkında 5271 sayılı Kanun’un 98. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca yakalama emri düzenlenmiş ve başvurucu birinci derecede askerî yasak bölgede, Türkiye-Yunanistan sınırına sadece 50 metre mesafede yakalanmıştır. Ayrıca 5271 sayılı Kanun’da hamile şüphelilerin gözaltına alınmasını yasaklayan bir norm bulunmamaktadır. Bu bakımdan isnat edilen suçun niteliği, işin önemi, silahlı terör örgütüyle bağlantısı olduğu değerlendirilen kişilerle ilgili yapılan soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık özellik arz ettiği ve başvurucunun tutumu dikkate alındığında, başvurucu hakkında gözaltı tedbirine başvurulmasının ölçülü olmadığını söylemek mümkün görünmemektedir.

56. Açıklanan gerekçelerle gözaltı işleminin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Tutuklama Tedbirinin Hukuki Olmadığına İlişkin İddia Yönünden

i. Kabul Edilebilirlik Yönünden

57. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan tutuklama tedbirinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Esas Yönünden

 (1) Genel İlkeler

58. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

59. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

60. Başvurucu, FETÖ/PDY ile bağlantısının bulunduğu iddiasıyla silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Bununla birlikte başvurucu, 5275 sayılı Kanun’un 116. maddesinin yollamasıyla aynı Kanun'un 16. maddesinin (4) numaralı fıkrasının hamile birinin tutuklanmasını yasakladığını, bu nedenle tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunmadığını öne sürmüştür.

61. 5275 sayılı Kanun’un 116. maddesinde hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi ile ilgili 16. madde -bu düzenleme hamile şüphelileri de içermektedir- de dâhil olmak üzere 5275 sayılı Kanun’un bazı maddelerinin tutuklular hakkında da uygulanabileceği belirtilmiştir. Ne var ki ne bu düzenleme ne de Türk hukuk mevzuatındaki başka bir hukuki düzenleme hamile olan bir şüphelinin tutuklanmasını yasaklamaktadır (hamile şüphelinin tutuklanmasına engel bir norm bulunmadığı yönündeki değerlendirme için bkz. Seher Arslan Köken, B. No: 2017/5808, 7/9/2021, § 56). O hâlde başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır. Bu durumda kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

62. Tutuklama kararında belirtilen suç işlendiği yönündeki kuvvetli belirtiler; başvurucunun Bylock kullanması, daha önce örgütle iltisaklı kurumda çalışması ve örgütün üst düzey yöneticilerinden biriyle iletişimde bulunmasıdır (bkz. § 10).

63. Başvurucu hakkında düzenlenen iddianamede başvurucunun Bylock aracılığıyla yaptığı yazışmalarda örgüt içi evlendirme ve benzeri üst düzey mahrem faaliyetlere dair ifadelerin yer aldığı, 2014-2016 yılları arasında örgütle bağlantılı bir şirket ile vakıfta çalıştığı ve üzerine kayıtlı bulunan hat üzerinden örgütün tepe yönetimi olarak adlandırılan grupta yer alan bir şahısla 2010 yılında bir kez iletişim kaydının mevcut olduğu iddia edilmiştir (bkz. § 11).

64. Anayasa Mahkemesi birçok kararında Bylock uygulamasını kullanmanın tutuklamanın hukukiliği bağlamında FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olduğu sonucuna varmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 106, 267; Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 74).

65. Somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Bu itibarla başvurucu yönünden isnat edilen edilen suçun işlendiğine dair kuvvetli belirtilerin soruşturma dosyasında bulunduğu yönündeki değerlendirmelerin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

66. Kuvvetli belirtiyle ilgili saptama sonrasında tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

67. Hâkimlikçe verilen tutuklama kararında tutuklama nedeni olarak kaçma şüphesine dayanıldığı görülmüştür. Bu itibarla tutuklamanın meşru amacının bulunup bulunmadığı belirlenirken kaçma şüphesine ilişkin somut bir olgunun olup olmadığı değerlendirilmelidir (benzer değerlendirmeler için bkz. Salih Sayğılı, B. No: 2019/35167, 13/1/2021, § 49).

68. Somut olayda Başsavcılık, hakkında yürütülen soruşturma kapsamında başvurucuya bilinen adreslerinden ulaşamamıştır. Bu sebeple İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliğince başvurucu hakkında yakalama emri düzenlenmiş ve başvurucu, eşi de dâhil dokuz kişi ile birlikte Edirne'nin Elçili köyü sınırlarındaki birinci derecede askerî yasak bölgede yakalanmıştır. Başvurucunun yakalandığı yer Türkiye-Yunanistan sınırına yalnızca 50 m mesafededir (bkz. §§ 5, 6). Bu sebeple başvurucu yönünden kaçma şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin bulunduğu açıktır.

69. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü olup olmadığının belirlenmesi de gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa’nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, § 151).

70. Başvurucu, hamile olması nedeniyle tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığını ileri sürmüştür ancak hamilelik durumunun tutuklama tedbirini tek başına ölçüsüz kılmadığı açıktır. Ayrıca terör suçlarının soruşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bıraktığı için kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin suçlarla -özellikle organize olanlar olmak üzere- etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214). Özellikle darbe teşebbüsüyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturmaların kapsamı ve niteliği ile FETÖ/PDY’nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme gibi) dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 350). Bu bakımdan somut olayın özellikleri dikkate alındığında başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olmadığı söylenemeyecektir.

71. Açıklanan gerekçelerle tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

72. Başvurucu 5275 sayılı Kanun’un hamile bir kişinin tutuklanmasını yasakladığını, buna rağmen tutuklandığını ve tutukluluk hâlinin devam ettirildiğini, ayrıca İnfaz Kurumunda küçücük bir alanda ve çok sayıda mahpusun bulunduğu uygunsuz bir ortamda kalmaya zorlandığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Başvurucuya göre hamileliğinin ağır şartları ve Ceza İnfaz Kurumu koşulları dikkate alındığında başvurucuya insanlık dışı muamelede bulunulmuştur. Başvurucu anılan iddiasıyla ilgili olarak özellikle şu iddialarda bulunmuştur:

i. Hâkimlikçe, Ceza Mahkemesince ve İtiraz Merciince karar verilirken hamilelik hâli dikkate alınmamıştır. Hâlbuki riskli bir hamilelik süreci geçirmektedir. İnfaz Kurumunun koşulları nedeniyle bu riskli süreç hem kendisi hem bebeği için ölümle sonuçlanabilir.

ii. Tutulduğu koğuş 8-10 kişilik olmasına rağmen koğuşta 25 kişi tutulmaktadır. Koğuşta kullanılabilecek iki banyo vardır ancak bu banyolar rutubetli ve küflüdür. Banyo giderlerinden böcek gelmektedir. İnfaz Kurumu şartlarında plastik terlik zorunlu olduğundan düşme tehlikesi geçirmiştir. Dinlenebileceği uygun bir ortam bulunmamaktadır. Verilen yatak ve plastik sandalye yarar sağlamaktan ziyade zarar vermektedir. Koltuk, minder ve yastık bulunmamaktadır. Çamaşır makinesi olmadığı için çamaşırlarını yıkamak için başkasına ihtiyaç duymaktadır. İnfaz Kurumunda verilen yemekler genelde kokmuş ve bozuktur. İnfaz Kurumunda cankurtaran bulunmamaktadır. İnfaz Kurumunun bulunduğu bölgedeki trafik ve hasta yoğunluğu, cankurtaranın İnfaz Kurumuna gelmesi için gerekli zaman, koğuşundan çıkarılması ile cankurtarana götürülmesi arasında geçecek süre ve hastaneye götürülmesi için gerekli vakit dikkate alındığında tıbbi müdahalede bulunulması oldukça uzun bir zaman alacaktır. Bir habere göre doğum için hastaneye götürülen bir kadın, yoğunluk nedeniyle tıbbi müdahale gecikince hastaneye geldiği kamyonetin içinde doğum yapmıştır (Başvuru formuna ekli haberden sözü edilen kadının mahpus olmadığı anlaşılmıştır.).

iii. Gözaltında tutulduğu yerin sağlıksız olması nedeniyle enfeksiyona yakalanmış, İnfaz Kurumunun şartları nedeniyle enfeksiyon artmış ve tedavisi yaptırılmamıştır. Kendisi ve bebeği yeterli ve düzenli sağlık hizmeti alamamıştır. Bebeğinin gelişimi için gerekli vitamin, protein, mineral vb. destekten yoksundur. Talebine rağmen bebeğin sağlık durumunun tespitiyle ilgili testler (haftalık kan ve idrar testi vs) ve detaylı ultrason muayenesi yapılmamıştır. Suyu geldiği için9/1/2019 tarihinde ısrarla hastaneye götürülmesini talep etmiştir. Israrları üzerine kendisini 11/1/2019 tarihinde saat 14.15 sıralarında kontrol eden infaz koruma başmemuru, doğumun böyle olamayacağını söyleyerek koğuşuna göndermiştir. Belirtiler devam edince aynı gün saat 19.15 sıralarında hastaneye götürülmüştür. Yapılan muayenede enfeksiyonun doğumu riskli hâle getirdiği ve bir hafta sonra tekrar gelmesi gerektiği söylenmiştir. Bebeğiyle birlikte hayata tutunması mucizeye kalmıştır. Sağlık hizmetinden yararlanmak için aşması gereken zorlu engeller bulunmaktadır.

73. Başvurucu; tutuklanamayacağına dair yasal düzenlemeye rağmen tutuklandığını ve tutukluluk hâlinin devam ettirildiğini, hamileliğin doğasından kaynaklanan zorluklar bulunduğunu, mahpus olmayan hamile kadınların yaşamının bile risk altında bulunduğunu, İnfaz Kurumunda tutulmasının kendisinin ve bebeğinin yaşamı için ciddi risk oluşturduğunu belirterek karşı karşıya kaldığı yaşamsal risk nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

74. Bakanlık görüşünde, başvurucunun infaz hâkimliğine İnfaz Kurumundaki tutulma koşullarıyla ilgili bir başvuru yapmadığı belirtilmiş; İnfaz Kurumunun havalandırma, yatak, doğal ışık, temizlik ve hijyen ile sağlık imkânları hakkında bilgiler verilmiştir.

2. Değerlendirme

a. İddiaların Hukuki Tavsifi ve İncelemenin Kapsamı Yönünden

75. Başvurucu, gözaltında tutulduğu yerde enfeksiyona yakalandığından söz etse de sağlık durumuyla ilgili şikâyetlerini İnfaz Kurumundaki koşullar çerçevesinde dile getirmiş; Edirne’deki kolluk birimlerine bağlı nezarethaneler yönünden bir iddiada bulunmamıştır. Ayrıca başvurucu, İnfaz Kurumunda tutulmasının bebeğinin yaşamı için ciddi risk oluşturduğunu öne sürse de netice olarak karşı karşıya kaldığı yaşamsal risk nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğinden yakınmıştır. Bu sebeple gözaltı süreci ve başvuru tarihinde henüz doğmamış olan bebek yönünden bir değerlendirme yapılmayacaktır.

76. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

77. Başvurucunun şikâyetlerinin özü hamilelerin tutuklanmasına yönelik hukuki yasağa rağmen tutuklama kararı verilmesine ve tutukluluğunun devam ettirilmesine, İnfaz Kurumunda sunulan sağlık hizmetlerinin yetersizliğine ve İnfaz Kurumlarındaki tutma koşullarının başvurucunun durumuna uygun olmadığına yöneliktir. Ayrıca başvuru, yaşam hakkı yönünden ayrı bir mesele ortaya çıkarmamaktadır. Bu nedenle başvurucunun bütün iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerekli ve yeterlidir.

78. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:

 “Herkes, ...maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

...”

79. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri ... kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

80. Tutuklu veya hükümlü olan başvurucuların sağlık durumlarının tahliyeyi/infazın durdurulmasını gerektirdiğine, ceza infaz kurumlarının koşullarının sağlık durumlarına uygun olmadığına ya da tutuldukları süre zarfında kendilerine sunulan sağlık hizmetlerinin yeterli olmadığına yönelik şikâyetlerinin incelenmesi sırasında kullanılan ilkeler pek çok kararda belirtilmiştir (birçok karar arasından bkz. Murat Karabulut, B. No: 2013/2754, 18/2/2016, §§ 56-66; Sabri Kaya, B. No: 2014/8482, 29/6/2016, §§ 49-62; Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016, §§ 68-80; Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016, §§ 36-45).

81. Sözü edilen ilkeler mevcut başvuru yönünden de uygulanabilir niteliktedir. Bu nedenle başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerinin özü (bkz. § 77) dikkate alınarak ihlal iddialarının kabul edilebilirliği üç başlık altında incelenecektir.

i. Başvurucunun Hamile Olmasına Rağmen Tutuklanmasına ve Tutukluluk Hâlinin Devam Ettirilmesine İlişkin İddiası Yönünden

82. Anayasa’nın 17. maddesi veya başka bir maddesi herhangi bir hastalıktan muzdarip kişilere tutuklanmayacakları yönünde mutlak bir güvence bahşetmez. Bununla birlikte tutukluların var olan rahatsızlıklarından kaynaklanan acılarının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma yönünden bir risk doğması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlali söz konusu olabilir (Yusuf Özmen, B. No: 2019/13637, 30/6/2021, § 110). Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, hamile olan birinin tutuklanmasının kötü muamele yasağını ihlal edebilme ihtimalini peşinen reddetmediği gibi hamilelikten kaynaklanan rahatsızlıkların yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması veya artma yönünden bir risk doğması, bu durumun başvurucunun yaşamını tehdit etmesi hâlinde Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlali söz konusu olabileceğini gözardı etmez ancak başvuru dosyasında başvurucunun hamilelikten kaynaklanan rahatsızlıklarının yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı arttığına, bu yönde bir risk oluştuğuna ve bu durumun başvurucunun yaşamını tehdit ettiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Başvuru dosyasında başvurucunun riskli bir hamilelik süreci yaşadığı yönünde de veri yoktur. Ayrıca ifade etmek gerekir ki Türk hukuk mevzuatındaki herhangi bir düzenleme, hamile olan bir şüphelinin tutuklanmasını yasaklamamakta (bkz. § 61); hamile bir şüphelinin tutuklanması veya tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi de tek başına kötü muamele teşkil etmemektedir.

83. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun hamile olmasına rağmen tutuklanması ve tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

ii. Sunulan Sağlık Hizmetlerinin Yetersiz Olduğuna İlişkin İddia Yönünden

84. Başvurucu özetle bir yandan İnfaz Kurumunun şartları nedeniyle enfeksiyonunun arttığını, tedavisinin yaptırılmadığını, diğer yandan kendisi ve bebeği için yeterli ve düzenli sağlık hizmeti alamadığını iddia etmiştir.

85. Başvuru dosyasında mevcut belgelerden başvurucunun sözü edilen enfeksiyon nedeniyle muayene olduğunu ve kendisine reçete yazıldığı anlaşılmıştır (bkz. § 27/iv). Bu nedenle başvurucunun tedavisinin yaptırılmadığına ilişkin iddiasını, sunulan sağlık hizmetlerinin yetersizliğini ifade etmek için dile getirdiği sonucuna varılmıştır.

86. Başvurucu, yakındığı hususlar hakkında tutukluların tıbbi muayene ve tedavileri ile ilgili işlem ve faaliyetlere yönelik şikâyetleri incelemekle görevli infaz hâkimliğine şikâyette bulunduğuna dair herhangi bir belge sunmamış; bahsi geçen yolun etkisiz olduğunu da ileri sürmemiştir. Bu nedenle başvurucunun hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeden bireysel başvuru yaptığı kanaatine varılmıştır (tutukluya sunulan sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğuna ve ceza infaz kurumlarındaki tutma koşullarının başvurucunun sağlık durumuna uygun olmadığına ilişkin iddiaların infaz hâkimliğine başvurulmadığı için kabul edilemez bulunduğu örnek başvuru için bkz. Sibel Çapraz, B. No: 2017/19418, 12/1/2021, §§ 129-137).

87. Açıklanan gerekçelerle İnfaz Kurumunda sunulan sağlık hizmetlerinin yetersiz olması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

iii. İnfaz Kurumundaki Tutma Koşullarının Başvurucunun Durumuna Uygun Olmadığına İlişkin İddia Yönünden

88. Sunulan sağlık hizmetlerinin yetersiz olduğuna ilişkin iddia hakkında yapılan değerlendirmeler, İnfaz Kurumundaki tutma koşullarının başvurucunun durumuna uygun olmadığına yönelik iddia için de geçerlidir zira infaz hâkimliği, hükümlü ve tutukluların yerleştirilmelerine, barındırılmalarına, beslenmelerine ve temizliklerinin sağlanmasına ilişkin şikâyetleri incelemekle de görevlidir. Başvurucu, infaz hâkimliğine yakındığı hususlarla ilgili başvuru yaptığına ilişkin herhangi bir belge sunmamıştır.

89. Açıklanan gerekçelerle İnfaz Kurumundaki tutma koşullarının başvurucunun durumuna uygun olmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Gözaltı işleminin hukuki olmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Başvurucunun hamile olmasına rağmen tutuklanması ve tutukluluk hâlinin devam ettirilmesi dolayısıyla kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Ceza infaz kurumunda sunulan sağlık hizmetlerinin yetersiz olmasından dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Ceza infaz kurumundaki tutma koşullarının başvurucunun durumunauygun olmaması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 11/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.