TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KEMAL KARANFİL BAŞVURUSU (3)

(Başvuru Numarası: 2019/16064)

 

Karar Tarihi: 20/12/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA

Başvurucu

:

Kemal KARANFİL

Vekili

:

Av. Cahit ÇİFTÇİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, bir mahpusun infaz koruma memurlarınca darbedilmesi ve bu olay bakımından etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/4/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucu hâkim olarak görev yapmakta iken 16/7/2016 tarihinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturması kapsamında gözaltına alınıp tutuklanmış ve Kocaeli 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (Kurum) alınmıştır.

11. Başvuru formuna göre 18/8/2016 tarihinde başvurucu, avukat görüşü sonrası infaz koruma memurlarının şiddet ve iftirasına maruz kalmıştır. Arama yapıldıktan sonra itelenen başvurucunun kolları tutularak sıkılmış, sonrasında başvurucu beton zemine atılmıştır. Eylemler sebebiyle başvurucunun kollarında, omzunda ve dizlerinde ekimozlar oluşmuştur. Darp sonrasında başvurucu, Kurum hekimine götürülmeyip boş bir odaya kapatılmış, beş saat boyunca başvurucuya ilacı verilmemiş, başvurucu getirilen yemeği kaşık ve çatal verilmediği için yiyememiştir. Olaydan altı saat sonra Kurum hekimine götürülen başvurucunun sağlık raporuna darp iddiasıyla ilgili bir not yazılmamıştır. İnfaz koruma memurları tarafından başvurucu hakkında suç uydurularak infaz koruma memurlarını darbettiğine ilişkin gerçek dışı tutanak tutulmuş, Ö. isimli infaz koruma memuru tarafından darbedildiğine ilişkin olarak olaydan dokuz saat sonra Kurum dışından hileli yollarla sağlık raporu alınmıştır.

12. Kurum tarafından düzenlenen 18/8/2016 tarihli tutanakta özet olarak başvurucunun 18/8/2016 günü saat 09.30'da avukat C.Ç. ile görüşmeye başladığı anda görevli memurlara “CMK'ya göre siz burada bizi dinleyemezsiniz çıkın gidin buradan.” diyerek avukat görüşme yerinin kapısını kapatmaya ve görevli memurların görevini yapmasına engel olmaya çalıştığı, yapılan uyarılardan sonra olağan avukat görüşünün devam ettiği, görüşten sonra başvurucunun üst aramasına itiraz ettiği, görevli memurlara rencide ve tahrik edici sözler söylediği, 19... sicil numaralı infaz koruma memurunun göğsüne eliyle sertçe vurduğu, ardından görevlilerin müdahalesinden kurtulmak için görevlileri tekmeyle ve tırnaklayarak yaralamaya çalıştığı, yeteri kadar kuvvet uygulanarak müşahede odasına alındığı, burada agresif hâl ve hareketlerini sürdürerek “Hepinizin Allah belasını versin!” diye bağırdığı ifade edilmiştir.

13. Kurum Hekimliğinin 18/8/2016 tarihli adli muayene raporunda; başvurucunun "görüş dönüşünde görevlilerden biriyle sözlü sonra fiziki tartışma olduğu" biçimindeki şikâyeti rapora yazılarak fizik muayene bulgularının “sağ dirsek ön iç kısımda 3x0,2 cm uyluğunda yüzeysel sıyrık, her iki kolda ve boyunda ağrı olduğu ancak harici bulgu bulunmadığı, sağ omuz üstünde 2x2 hiperemik alan mevcut” şeklinde olduğu tespit edilmiştir.

14. İzmit Seka Devlet Hastanesinin 18/8/2016 tarihli adli raporu ile Ö.Ş.nin darp ve cebir şikâyeti belirtilerek fizik muayene bulgularının “sol el bileği iç lateral bölgede 0,5 cm sıyrık, sağ el bileği iç lateral bölgede 3x0,5 cm yüzeysel sıyrık, sol meme ... 3x2 cm ekimoz” biçiminde olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca raporun durum bildirir geçici hekim raporu niteliğinde olduğu ve kati raporun adli hekim tarafından verileceği belirtilmiştir.

15. Başvurucu hakkında Kurum tarafından başvuruya konu olaylar sebebiyle 29/8/2016 tarihinde 11 gün süre ile hücreye koyma cezası uygulanmasına karar verilmiştir. Disiplin Kurulu Başkanlığınca kararda özet olarak Olay Tutanağı, savunma, kamera görüntüleri ve sağlık raporlarının değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun infaz koruma memurunun önce göğüs bölgesine sert bir şekilde vurduğu, ardından tekmeleme ve tırnaklama suretiyle onu yaraladığı ifade edilerek başvurucunun cezalandırıldığı açıklanmıştır. Kararda; kamera görüntülerinde başvurucunun görevli memura agresif ve sert bir şekilde uzakta durmasını söylediği, “Yasaya aykırı, siz burada bizi dinleyemezsiniz.” diyerek kapıyı sert bir şekilde kapatmaya çalıştığı, “Tutanağımı tut!” dediği, kendinde olmadığını beyan ettiği, sağlık raporunda başvurucunun ve görevli infaz memurunun yaralanmasının olduğunun belirtildiği ifade edilmiştir.

16. Başvurucu; gıyabında tutulan tutanak ile olayın tek ve asıl suçlusu olarak gösterildiğini, olayın tüm ayrıntılarının kamera kayıtlarından tespitinin mümkün olduğunu belirterek disiplin cezası uygulanması kararına itiraz etmiştir.

17. Başvurucunun itirazını inceleyen Kocaeli İnfaz Hâkimliğince 13/12/2016 tarihinde disiplin cezasının iptaline karar verilmiştir. Karar gerekçesinde özetle kamera kayıtları incelendiğinde başvurucu ile görevliler arasında avukat görüş mahallinin önünde bir konuşma yaşandığı, bu sırada görevlilerin ani bir şekilde olaya müdahale ederek başvurucuyu yere yatırdıkları ve kontrol altına aldıkları, başvurucunun görevlilere vurduğuna ya da tekme attığına dair görüntü tespit edilemediği belirtilmiştir.

18. Başvurucu, başvuruya konu olaya ilişkin olarak kötü muamelede bulunan infaz koruma memurlarının tespit edilerek cezalandırılması talebiyle 19/8/2016 tarihinde Kandıra Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç ihbarında bulunmuştur. Başvurucu, ihbar dilekçesinde özetle 18/8/2016 günü avukat görüşmesi sonrası yapılan üst aramasında infaz koruma memurunun çıkarmasını söylediği ayakkabısını daha sonra ters çevirmesini istemesi üzerine “Sen ara.” dediğini, kendisini iteleyerek kenara geçmesini istediğini, neden itelediğini sorunca yanındaki iki görevliyle birlikte kolunu çevirmeye başladıklarını, infaz koruma başmemuru ve yanındaki beş altı infaz koruma memurunun üzerine çullandığını, nefessiz kalınca “İmdat işkence var!” diye bağırdığını, kollarını ve boynunu sertçe kıvırarak kendisini boş bir koğuşa aldıklarını, doktora gitmek istediğini söylediği hâlde olaydan beş altı saat sonra doktora götürüldüğünü, kolundaki sıyrıkları gösterdiğini, üzerindeki giysileri çıkarmadan doktorun muayene etmesi sebebiyle ekimozları sonradan aynaya baktığında fark ettiğini, koğuşta tek başına kaldığı sırada sabah kullandığı ilacının öğle üzeri verildiğini ancak su verilmediği için ilacını vaktinde alamadığını, gelen öğle yemeğini temiz tabak kaşık ve temizlik malzemesi bulunmadığı için yiyemediğini belirtmiştir.

19. Kurum Müdürü, aynı olaya ilişkin olarak başvurucu hakkında adli işlem başlatılması talebiyle 22/8/2016 tarihinde suç ihbarında bulunmuştur. Dilekçede 18/8/2016 tarihli tutanak (bkz. § 12) içeriği aktarılarak olayla ilgili adli işlem yapılması talep edilmiştir.

20. Başvurucu; başvuru konusu olaya ilişkin olarak 25/11/2016 tarihinde infaz koruma memuru Ö.Ş. ile 73..., 13..., 19... sicil numaralı infaz koruma memurları ve infaz koruma memuru Ö.Ş.nin yaralanmasına ilişkin adli rapor tanzim eden Seka Devlet Hastanesinde görevli hekim M.Ç. hakkında iftira, resmî belgede sahtecilik ve suç uydurma suçlarından ceza soruşturması başlatılması için ihbarda bulunmuştur. Yine aynı olaya ilişkin olarak başvurucu 29/12/2016 tarihinde İnfaz Koruma Başmemuru S. hakkında tehdit ve görevi kötüye kullanma suçlarından ceza soruşturması başlatılması için şikâyette bulunmuştur.

21. Başsavcılık tarafından başvuruya konu olaya ilişkin soruşturmaların birleştirilmesine karar verilmiştir.

22. Birleştirme işlemi sonrasında soruşturma kapsamında olay yeri inceleme uzmanı polis memuru bilirkişiden alınan 11/7/2017 havale tarihli bilirkişi raporunda (6) numaralı kameranın kaydettiği görüntülerde “kamera saatine göre 08:48:47'de, kamera açısına göre koridor sonu sol taraftaki bir kapıdan kıyafetinden infaz koruma memuru olduğu anlaşılan bir görevlinin koridora çıktığı ve yönünü kapıya doğru döndüğü, aynı kapıdan sivil giyimli bir şahsın çıktığı, görevli memurun sivil şahsı el ile üst aramasını yaptığı esnada koridorun sağ tarafındaki açık olan kapıdan çıkan bir görevlinin yanlarına geldiği, sivil şahsın daha sonra ayakkabısını giyerek üç görevli memur ile birlikte yürüyerek koridor sonuna doğru yürüyerek gittiği, koridor sonuna yakın saat 08:49:22'de sivil şahıs ile görevli memurların koridorda durarak konuşmaya başladıkları, konuşma esnasında görevli memurların sivil şahsın her iki koluna girmeye çalıştığı esnada şahıs ile görevliler arasında küçük çaplı bir arbede yaşandığı, görevli memurların şahsı koridora yüzüstü yatırmak suretiyle etkisiz hale getirdikleri, ellerini arkada birleştirip şahsı ayağa kaldırarak koridor sonuna doğru yürüyerek götürdükleri, kamera saatine göre 08:50:40 itibarı ile kaydın son bulduğu” ve “izlenilen altı adet görüntü dosyasında görevli memurların veyahut üçüncü bir şahsın görüntülerdeki sivil şahıs olarak tarif edilen şahsa veyahut başka bir şahsa herhangi bir vurma, çarpa, dövme vb darp konusu olduğunu gösterir herhangi bir görüntüye rastlanılmadığı” tespit edilmiştir.

23. Başsavcılık tarafından alınan 28/12/2018 havale tarihli ek bilirkişi raporunda (6) numaralı kameranın kaydettiği görüntülere göre “08:49:22'de sivil şahıs ile görevli memurların koridorda durarak konuşmaya başladıkları, konuşma esnasında görevli memurların sivil şahsın her iki koluna girmeye çalıştığı, sivil şahıs görevli personellerden birini göğüs bölgesine eli ile iteklemesi neticesinde görevli personelin geriye doğru sendelediği, bunun üzerine diğer görevlilerinde şahsın etrafını çevirmek suretiyle hareketlerini kontrol altına almaya çalıştığı, sivil şahsın saldırgan tutumundan kaynaklı hareketlerinin devam etmesi üzerine görevli memurların şahsı koridora yüz üstü yatırmak suretiyle etkisiz hale getirdikleri, sivil şahsın ellerini arkada birleştirip ayağa kaldırarak koridor sonuna doğru yürüyerek götürdükleri, kamera saatine göre 08:50:40 itibarı ile kaydın son bulduğu” tespit edilmiştir.

24. Başvurucu 24/11/2016 tarihinde Başsavcılık tarafından alınan ifadesinde özet olarak olay günü avukatı ile görüş esnasında kamera kaydının da yapıldığı ortamda yanlarına infaz koruma memurunun oturduğunu, infaz koruma memuruna uzakta durmasını söylediğini ve sinirlenerek dinlememesi için kapıyı hafifçe ittiğini, bu tavrına sinirlendiklerini, bu şekilde görüşmeye razı olduğunu, görüşmeden sonra yanlarında bulunan infaz koruma memurunun agresif şekilde kendisini aramaya çalıştığını, ayakkabısını çıkarıp ters çevirmesini söylediğini, ayakkabısını çıkarıp memura “Kontrol et!” dediğini, memurun sinirlenerek “İleri geç!” dediğini, kendisini iteklemesi üzerine bunu yapmaması gerektiğini söylediğini, bunun üzerine infaz koruma memurlarının kollarından sıkıca tutmaya ve sıkmaya başladıklarını, başmemurdan talimat alarak kendisini yere yatırdıklarını, kafa, kol ve vücuduna ayakları ve dizleriyle bastırdıklarını, kollarını ters çevirip çok sert şekilde kıvırdıklarını belirtmiştir. Başvurucu, “İşkence var!” diye bağırmaya başladığını, kendisini kaldırıp kolları arkadan kıvrılmış biçimde götürerek boş bir koğuşa aldıklarını, doktora götürülmesini istediği hâlde altı saat sonra götürdüklerini, doktorun yanında dört tane infaz koruma memuru olması sebebiyle işkenceye ilişkin beyanlarının tutanağa geçirilmediğini, doktorun üstünü çıkartmadan muayene ettiğini, kollarındaki sıyrık ve morarmaları söylediğini ve söylediklerin infaz koruma memurlarından birinin yazdığını, banyo yaparken vücudundaki morlukları gördüğünü, ertesi gün boynunun ağrıması üzerine doktorun boyun fıtığından şüphelenerek kendisine bir beyin cerrahına acilen gitmesini söylediğini, üç ay sonra sevkinin yapıldığını ifade etmiştir.

25. Soruşturma kapsamında infaz koruma memuru Ö.Ş. Başsavcılık tarafından 27/10/2016 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde özet olarak olay günü Kurumda infaz koruma memuru arkadaşı O.K. ile birlikte başvurucu ile avukatı arasındaki konuşmaları dinlemek üzere onların yanında bulunan sandalyelere oturduğunu, başvurucunun “CMK'ya göre burada duramazsınız.” diyerek demir kapıyı oturduğu sandalyeye çarptığını, avukatın başvurucuyu yatıştırdığını, görüşmeden sonra üst araması yaptıklarını, ayakkabılarının aranacağı sırada başvurucunun ayakkabısını çıkarıp kendisine fırlattığını, tedirgin olduğu için eğilip ayakkabının içine bakmadığını, ayakkabıya yukarıdan bakarak giyebileceğini söylediğini, gideceği sırada beklemesini, dedektör ile arama yapacağını söylediğini ve“bir saniye” diyerek omzuna dokunduğunu, o arada başvurucunun “Sen beni arayamazsın!” diyerek avucunun içi ile göğsüne sert bir şekilde vurduğunu belirtmiştir. Ayrıca, infaz koruma memuru O.nun başvurucunun koluna girdiğini, başvurucunun bu defa kolunu bilek kısmından sıkı bir şekilde tekrar tutarak kanattığını ve tekme attığını, sesler üzerine Başmemur S.K.nın geldiğini, başvurucuyu normal kuvvet kullanarak etkisiz hâle getirdiklerini, başvurucunun yürürken “İşkence var!” diye bağırmaya başladığını, ağzını kapatarak müşahedeye götürdüklerini, “Hepinizin Allah belasını versin!” diye bağırdığını ifade etmiştir. Başsavcılık tarafından 12/11/2018 tarihinde şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde Ö.Ş. özet olarak başvurucunun ittirmesi ve fiziki müdahalede bulunması nedeniyle orantılı ve kademeli olarak sınırı aşmadan başvurucuya karşı zor kullandığını, başvurucunun sözleri ve davranışlarıyla tahrik edici bir üslup takındığını, buna rağmen yetki aşımı ile sonuçlanan herhangi bir eylem gerçekleştirmediğini, olay sebebiyle yaralandığı için önce Kurumda, sonra Kurum dışında muayene olarak rapor aldığını, olaydan birkaç gün sonra başvurucunun helallik istediğini belirtmiştir.

26. Soruşturma kapsamında infaz koruma memuru O.K. Başsavcılık tarafından 27/10/2016 tarihinde müşteki sıfatıyla alınan ifadesinde özet olarak olay günü Kurumda infaz koruma memuru arkadaşı Ö.Ş. ile birlikte başvurucu ve avukatı arasındaki konuşmaları dinlemek üzere hazır bulundukları sırada başvurucunun “Burada duramazsınız!” diyerek demir kapıyı Ö.Ş.nin oturduğu sandalyeye çarptığını, başmemura haber verdiğini, başvurucu sakinleşince görüşün devam ettiğini, görüşten sonra arama sırasında başvurucunun Ö.Ş.nin göğsüne sert bir şekilde vurduğunu ve onu kolundan tuttuğunu, başvurucuyu kollarından tutarak etkisiz hâle getirmeye çalıştıklarını, bu sırada Ö.ye iki tane, başmemura bir tane tekme salladığını, başvurucuyu yere yatırdıklarını ve müşahedeye götürdüklerini, başvurucunun “Hepinizin Allah belasını versin!” diye bağırdığını ifade etmiştir.

27. Soruşturma kapsamında İnfaz Koruma Başmemuru S.K. Başsavcılık tarafından 27/10/2016 tarihinde tanık sıfatıyla alınan ifadesinde özet olarak olay günü kurul toplantısında olduğunu, başvurucunun kamera kaydı ve memur refakatine karşı çıktığının bildirilmesi üzerine avukat görüşme odasına geldiğini, durumu avukat ile birlikte izah edince görüşmenin devam ettiğini, toplantıya döndüğünü, tekrar görüşme yerine doğru gittiğinde başvurucunun üst aramasına itiraz ettiğini, ayakkabısını fırlatarak Ö.Ş.ye yumruk ve tekme attığını, Ö.Ş.nin kolunu tırnakladığını, kollarını arkasına alarak müşahede odasına götürülen başvurucunun burada “Hepinizin Allah belasını versin!” diye bağırdığını ifade etmiştir.

28. Adli Tıp Kurumu Kocaeli Şube Müdürlüğünün 19/12/2016 tarihli raporunda başvurucunun yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.

29. Adli Tıp Kurumu Kocaeli Şube Müdürlüğünün 6/9/2017 tarihli raporunda Ö.Ş.nin yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu belirtilmiştir.

30. Soruşturma sonucunda Başsavcılık tarafından 6/2/2019 tarihinde başvurucu hakkında kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret suçundan; infaz koruma memurları Ö.Ş., O.K. ve S.K. hakkında zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama, işkence, iftira, resmî belgede sahtecilik suçundan ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. İnfaz koruma memuru Ö.Ş.nin yaralanmasına ilişkin adli rapor tanzim eden hekim M.Ç. hakkında ise işleme konmama kararı verilmiştir. Aynı soruşturma kapsamında 12/2/2019 tarihinde tanzim olunan iddianame ile başvurucunun görevi yaptırmamak için direnme suçundan cezalandırılması istemi ile Kandıra Asliye Ceza Mahkemesinde başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır.

31. Ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın ilgili kısmı şöyledir:

 “...olayda dosyaya alınan görev belgelerine göre infaz ve koruma personeli oldukları anlaşılan müşteki şüpheliler [S.K.], [Ö.Ş.] ve [O.K.nın] zor kullanma yetkilerini kullanma koşullarının oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise gerekenden fazla kuvvet kullanıp kullanmadıklarının, dolayısıyla üzerlerine atılı zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığının irdelenmesi gerekmektedir:

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 256. maddesinde düzenlenen zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçunun oluşabilmesi için her şeyden önce failin zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi olması, zor kullanma yetkisinin kullanılmasını gerektirecek bir nedenin bulunması, kullanılan zorun kamu görevlisinin görevi sırasında ve görevinin gereği olması, görevin gerektirdiği ölçünün dışında zor kullanılması ve bu zor kullanımının kasta dayanması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Zor kullanma, kişilerin kendilerine düşen belirli bir yükümlülüğün gereklerine uygun davranmamaları halinde, bu yükümlülüğün gereklerine uygun davranmalarını sağlamak amacıyla güç kullanılmasıdır. Ancak zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinde, direnen kimseye zarar verme, onu ızdıraba, acıya sevk etme gibi bir kast bulunmamalıdır. Zor kullanandaki kast, sadece zor kullanmaya neden olan fiilleri orantılı bir şekilde etkisiz hale getirme amacına yönelik olmalıdır. Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, kanun ve diğer mevzuatın tayin ettiği hallerde görevin yerine getirilmesinin gerektirdiği ölçü ve oranda kişilere karşı zor kullanması hukuka uygunluk nedenini oluşturmaktadır. Dolayısıyla, kamu görevlisinin görevinin gerektirdiği ölçüde kullandığı zor nedeniyle bir kişi yaralanmış olsa dahi, eylem hukuka uygun sayılacağı için suç teşkil etmeyecektir. Konuya ilişkin yukarıda yazılı bulunan düzenlemeler, açıklanan hususlar ve soruşturma dosyasında yer alan tüm bilgi belgeler ile hassaten yukarıda zikredilen bilirkişi tespit tutanağı ile hekim raporları içeriği birlikte değerlendirildiğinde, müşteki şüpheliler [S.K.], [Ö.Ş.] ve [O.K.ya] atılı zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçu bakımından; adı geçenlerin 5237 sayılı TCK’nun 24/1-2. maddesinde düzenlenen kanunun bir hükmünü veya yetkili merciden verilen, yerine getirilmesi görev gereği zorunlu olan emri icra ettikleri ve bu icra sırasında aşırılığa kaçmadıkları, görevlerini yaptıkları esnada kamu görevinin gerektirdiği ölçüde kuvvet kullandıkları, bu anlamda zor kullanma yetkisine ilişkin sınırı aştıklarının düşünülemeyeceği, dolayısıyla TCK'nun 256/1 delaleti ile TCK'nun 86/2 ve 86/3-d maddesinde düzenlenen suçun unsurları itibariyle oluşmadığı ve dosya içerisindeki hekim raporlarına göre basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte yaralandığı anlaşılan müşteki şüpheli Kemal Karanfil'de meydana gelen yaralanmanın şüphelilerin kanun tarafından verilen zor kullanma yetkisini yukarıda izah edilen çerçeve içerisinde kullandıkları sırada gerçekleştiğinin kabulü gerektiği ve adı geçenin yaralanmasının mahiyeti göz önüne alındığında zor kullanma yetkisinin kullanılması sırasında herhangi bir sınır aşımı ve orantısızlık bulunmadığı, açıklanan nedenlerle ve müşteki şüpheli Kemal Karanfil'in olay sırasındaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurulduğunda olayda hukuka uygunluk sebebinin bulunduğu, dolayısıyla müşteki şüpheliler [S.K.], [Ö.Ş.] ve [O.K.] tarafından tanzim olunan olay tutanağının maddi gerçek ile uyumlu olduğu ve bu nedenle adı geçenlere atılı iftira ve resmi belgede sahtecilik suçlarının unsurları itibariyle oluşmadığı, müşteki şüpheliler [S.K.], [Ö.Ş.] ve [O.K.nın] eylemlerinin yukarıda izah edildiği üzere zor kullanma yetkisinin kullanılması kapsamında gerçekleştirilen hukuka uygun eylemler olduğunun kabul edilmesi karşısında adı geçenlere atılı işkence suçunun oluştuğundan da söz edilemeyeceği, kaldı ki müstekar Yargıtay içtihatlarına göre işkence suçunun oluştuğundan söz edebilmek için işkence suçunun hareket unsuru olarak gösterilen eylemlerin sistematik ve belli bir süreç içinde işlenmesi gerektiği, vaki olayın ise her şeyden önce belirtilen koşulları taşımadığı, yine müşteki şüpheli Kemal Karanfil'in diğer müşteki şüphelilere yönelik olarak söylediği iddia edilen “Allah belanı versin” şeklindeki beddua niteliğinde olan sözlerin, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı, son olarak müşteki şüpheli Kemal Karanfil'in şikayet edilen [M.Ç.] hakkındaki iddialarının 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 4. maddesinin 3. fıkrasında yer alan koşulları taşımadığı, müştekinin iddialarının suç işlendiği varsayımından ibaret olduğu, ayrıca iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanmadığı anlaşılmak ve değerlendirilmiş olmakla...”

32. Başvurucu; ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yapmış olduğu itirazında şüphelilerin beyanlarının gerçeğe aykırı olduğunun kamera görüntüleri ile ispatlandığını, eksik inceleme ile karar verildiğini belirtmiştir.

33. Başvurucunun ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına itirazını inceleyen Kocaeli 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 14/3/2019 tarihinde dört şüpheli hakkında verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar yapılan itirazın kesin olarak reddine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde “dosya içeriği itibari ile şikâyetçi vekilinin itiraz dilekçesinde soruşturmadaki iddialarını tekrar ettiği ancak kamu davasının açılmasının gerektirebilecek olaylar ve delilleri birlikte gösteremediği, buna dayalı olarak ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın da usul ve yasaya uygun bulunduğu” ifade edilmiştir. Karar başvurucu vekiline 1/4/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

34. Başvurucu 30/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

35. Başvurucu hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan Kandıra Asliye Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında yapılan yargılama neticesinde 19/12/2019 tarihinde başvurucunun 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “...Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde her ne kadar sanık savunmasında, iddianame ile üzerine atılı görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediğini inkar etse de katılan anlatımlarını doğrulayan tanık beyanlarına dikkat edildiğinde, infaz koruma memuru olan katılanın eline aldığı dedektör ile sanığın üzerini aramak amacıyla sanığa yöneldiğinde, sanığın eliyle müştekinin göğüs bölgesine sert bir şekilde vurmak suretiyle görevini yapmasına engel olduğu sabit olmuştur.

Sanık savunmasında, hakkında olay nedeniyle cezaevi idaresi tarafından kendisine yönelik olarak uygulanan disiplin kararının olaya ilişkin kamera görüntülerinin net olmadığı nedeniyle Kocaeli İnfaz Hakimliğinin 2016/4200 Esas 2016/5746 Karar ve 13/12/2016 tarihli kararı ile kaldırıldığını beyan etmiş olsa da kararın incelenmesinde Hakimliğin gerekçesinin sanığın görevli memurlara vurduğuna veya tekme attığına dair herhangi bir görüntü tespit edilemediğine dayandığı anlaşılmıştır.

İnfaz Hakimliklerince verilen kararlar iddianameye konu suçun işlenip işlenmediğine yönelik ve işin esasına ilişkin olmayıp suçun gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda olaya ilişkin tüm deliller ayrıntılı olarak değerlendirilip incelenmediğinden maddi ceza hukuku anlamında kesin hüküm teşkil etmediğinden sanığın bu yöndeki savunmasına mahkememizce itibar edilmemiştir.

Mahkememizce olaya ilişkin kamera görüntülerini içerir CD hakkında bilirkişi raporu tanzim ettirilmiş, düzenlenen raporda her ne kadar olayın oluş şeklini gösteren ayrıntılı görüntülere rastlanılmamış ise de sanığın İKM'lere yönelik olarak direnç gösterdiği şeklindeki belirlemenin dinlenen tanık anlatımları ile uyumlu olduğu anlaşıldığından TCK'nın 265. maddesinde 'görevi yaptırmamak için direnme' başlığıyla 'seçimlik hareketli' ve 'amaçlı bir fiil' olarak düzenlenen ve görevin yapılmasını önleme maksadıyla kamu görevlisine karşı gelinmesi eylemleri cezalandırılan suç tipinde; hareketin 'cebir veya tehdit' şeklindeki icrai davranışlarla işlenebileceğinin öngörüldüğü göz önüne alındığında; sanığın iddianame kapsamında, üzerinin aranmasını engellemeye yönelik olarak katılanın göğüs bölgesine vurduğunun tanık anlatımları, doktor raporu ve tüm dosya kapsamı ile sabit olduğundan üzerine atılı suçu işlediğine yönelik mahkememizde tam bir vicdani kanı oluşmakla eylemine uyan ve TCK'nın 265/1 maddesinde düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği sabit olduğundan cezalandırılmasına karar verilmiş, cezanın sanığın geleceği üzerindeki olası etkileri lehine takdiri indirim nedeni sayılarak TCK'nın 62. maddesine göre cezasında indirim yapılmış, CMK'nın 231/5-6 maddelerinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair hükümlerin hakkında uygulanmasını talep etmediğinden sanık hakkında CMK’nın 231/5-6 maddesi uygulanmamış ardından sanık hakkında hükmedilen kısa süreli hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilerek mahkememizce aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ”

36. Başvurucunun mahkûmiyet hükmüne yaptığı itiraz Sakarya Bölge Adliye Mahkemesince “kararda usule ve esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı, delillerde ve işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığı, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğu, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tiplerine uyduğu” gerekçesiyle 2/11/2020 tarihinde esastan kesin olarak reddedilmiş ve hüküm kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

37. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama" kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) (Ek fıkra: 31/3/2005 - 5328 S.K./4.mad) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

 (3) Kasten yaralama suçunun;

...

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

...

İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

38. 5237 sayılı Kanun'un "Zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması" kenar başlıklı 256. maddesi şöyledir:

"Zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisinin, görevini yaptığı sırada, kişilere karşı görevinin gerektirdiği ölçünün dışında kuvvet kullanması hâlinde, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır."

39. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un “Kurumların iç güvenliği” kenar başlıklı 33. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Kurumların iç güvenliği, Adalet Bakanlığına bağlı infaz ve koruma görevlileri tarafından sağlanır. İç güvenlik görevlileri, gerektiğinde dış güvenlik görevlileri ile işbirliği yapar.”

B. Uluslararası Hukuk

40. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:

"Madde 3 - İşkence yasağı

Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz."

41. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğine ilişkin içtihatlarını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

42. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30; Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007, §§ 35, 37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88, 90).

43. AİHM, sağlıklı olarak gözaltına alınan bir kişinin serbest bırakıldığı sırada yaralanmış olması hâlinde bu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda geçerli bir açıklama getirmenin devletin yükümlülüğünde olduğunu belirtmiştir (Selmouni/Fransa, § 87). AİHM aynı prensibin özgürlüğünden yoksun olan ve ceza infaz kurumu yönetiminin kontrol ve sorumluluğunda bulunan ceza infaz kurumunda tutulan kişiler için de uygulanacağını belirtmektedir. AİHM'e göre ceza infaz kurumundaki bir kişi üzerinde fiziksel güce başvurulması -bu kişinin kendi eylemi kesinlikle gerekli kılmadığı sürece- insan onuruna zarar verir ve prensip olarak Sözleşme'nin 3. maddesini ihlal eder (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 31866/96, 10/10/2000, § 54).

44. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye, B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

45. Anayasa Mahkemesinin 20/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

46. Başvurucu; avukat görüşü sonrası infaz koruma memurlarının şiddet ve iftirasına maruz kaldığını, kollarının tutularak sıkıldığını ve beton zemine atıldığını, beş saat boyunca ilacının verilmediğini, kaşık ve çatal verilmediği için yemek yiyemediğini, olaydan altı saat sonra Kurum hekimine götürüldüğünü ancak sağlık raporuna darp iddiasının yazılmadığını, infaz koruma memurları tarafından hakkında suç uydurularak gerçek dışı tutanak tutulduğunu, soruşturma kapsamında alınan son bilirkişi raporunun tebliğ edilmediğini belirterek kötü muamele yasağı, adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

47. Bakanlık görüşünde; başvurucunun 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 16/7/2016 tarihinde görevden uzaklaştırılan, sonrasında ise meslekten çıkarılan eski bir hâkim olduğu, Ankara 20. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/10/2017 tarihli kararı ile FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan hakkında tahliye kararı verildiği ve aynı gün başvurucunun tahliye edildiği, 18/8/2016 tarihinde avukatı ile görüştüğü esnada görüş odasında bulunan infaz koruma memuruna görüşü takip etmesinin hukuka aykırı olduğunu söyleyerek avukat görüş odasının kapısını kapatmaya çalıştığı, sonrasında sakinleşerek görüşmeye devam ettiği, görüş bitiminde üst aramasının yapıldığı esnada arama işlemine karşı çıktığı, kendisine ve çevresine zarar vermemesi için infaz koruma memurlarının orantılı güç kullanarak başvurucuyu tedbir amaçlı olarak müşahede odasına yerleştirdiği, başvurucunun sakinleştikten sonra odasına alındığı, olay sebebiyle başvurucu hakkında uygulanan disiplin cezasının İnfaz Hâkimliğince iptal edildiği, infaz koruma görevlileri hakkında başlatılan idari soruşturma neticesinde disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verildiği belirtilmiştir.

48. Bakanlık görüşünde; infaz koruma memurları hakkında görevi kötüye kullanma suçundan, başvurucu hakkında ise görevi yaptırmamak için direnme suçundan ceza soruşturması başlatıldığı, başvurucunun kötü muameleye ilişkin iddialarının Başsavcılık tarafından araştırıldığı, başvurucunun iddialarını destekler nitelikte dosyada başvurucuya işkence ve kötü muamelede bulunulduğuna dair delil bulunmadığı, görevli infaz koruma memurlarının başvurucuya yasal zor kullanma sınırları içinde müdahalede bulunduğu gerekçeleriyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme yetkisinin ikincilliği bağlamında soruşturma neticesinde varılan kanaatten ayrılmayı gerektirir bir husus bulunmadığının değerlendirildiği ifade edilmiştir.

49. Bakanlık görüşünde ayrıca kötü muamele iddiasının gerçekliğini tespit için soruşturma kapsamında delil kaybı yaşanmaksızın bütün deliller toplanıp incelendikten sonra kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, Cumhuriyet savcısının başvurucunun iddiaları üzerine kendisinden beklenen oranda büyük bir titizlikle ve süratle hareket ettiği, atılması gereken her türlü adımı attığı, iddiaların gerçekliğini ortaya çıkartmak hedefiyle her türlü ve objektif delillerin temini cihetine gittiği, başvurucunun soruşturmaya dahlinin sağlandığı, elde edilen delil ve bilgilerin kapsamlı ve nesnel bir analizi ile neticeye ulaşıldığı ve usul yükümlüğünün gereğinin özenle yerine getirildiğinin düşünüldüğü bildirilmiştir.

B. Değerlendirme

50. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

51. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının kötü muamele yasağı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Genel ilkeler

52. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmış; üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

53. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

54. Bununla birlikte her kötü muamele iddiasının Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının getirdiği korumadan ve Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerden yararlanması beklenemez. Bu bağlamda kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğinin tespit edilebilmesi için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerekir. Bu kapsamdaki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşabilir. Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken ilgililerin süreçteki tutumları da dikkate alınmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 95).

55. Aynı şekilde bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).

56. Tutuklu ve hükümlüler ceza infaz kurumu yönetiminin sorumluluk ve kontrolüne tabidir. Özgürlüklerinden yoksun olan bu kişilerin kötü muameleye maruz kaldıklarını iddia etmeleri durumunda vücutlarında bir yaralanma tespit edilmişse söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu konusunda makul bir açıklama getirme yükümlülüğü devlete aittir. Özellikle iddiaların doktor raporlarıyla desteklendiği hâllerde kötü muamele yasağının ihlali bakımından açık sorunlar ortaya çıkabilir (Süleyman Deveci, B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 89-91; Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 95; Serdar Avci, B. No: 2015/19474, 9/1/2020, § 56).

57. Anayasa'nın 17. maddesi ceza infaz kurumunda güvenliği sağlamak, düzeni korumak ve suç işlenmesini önlemek için güç kullanımını yasaklamamaktadır. Ancak bu kapsamda sınırları belli bazı durumlarda, mevzuata uygun olarak ve sadece kaçınılmaz hâllerde aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller prensip olarak kötü muamele yasağını ihlal edecektir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).

2. İlkelerin Olaya Uygulanması

58. Başvurucu 18/8/2016 tarihinde infaz koruma memurlarınca darbedildiğini, bu hususta etkisiz bir şekilde yürütülen ceza soruşturmasından netice alınamadığını ileri sürmektedir.

59. Somut olayda Kurumunda avukat görüşü sonrasında yapılmak istenen üst arama işlemine direnen başvurucuya infaz koruma memurları tarafından zor kullanılmak suretiyle müdahale edilmiştir. Başvurucunun müdahale neticesinde basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde yaralandığı hekim raporu ile tespit edilmiştir. İnfaz koruma memurlarının fiziksel müdahalesinin varlığı Başsavcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda da açıkça belirtildiğinden bu hususta herhangi bir tereddüt yoktur.

60. Başvurucunun infaz koruma memurlarının müdahalesi sonucu yaralandığı Başsavcılık tarafından kabul edilmek suretiyle soruşturma yürütülmüş ancak kuvvet kullanımının gerekli ve orantılı olması nedeniyle suç unsurunun tespit edilmediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Kararda güç kullanımının gerekli ve orantılı olduğu değerlendirilerek hukuka uygunluk gerekçesine dayanılmış, güç kullanmak için bir haklı (hukuka uygun) neden bulunduğu ve bu güç kullanımının da orantısız olmadığı değerlendirilmiştir.

61. Başvuruya konu olayda üst arama işleminin gerçekleştirilmesi sırasında direnç gösteren başvurucuya bedenî kuvvet kullanılarak fiziksel müdahalede bulunulmuştur. Kurum içinde disiplinin sağlanmasına yönelik her türlü tedbirin alınması gerektiği konusunda şüphe yoktur. Başvurucunun arama işlemine gösterdiği direnç ortadan kaldırılarak geçici süreliğine müşahede odasına alınması şeklinde uygulanan tedbir bu bağlamda makul görünmektedir. Ayrıca başvurucunun üst aramasına direnmesi nedeniyle somut olayda infaz görevlilerince zor kullanmanın kaçınılmaz hâle geldiği kamu makamlarınca ortaya konulmuştur.

62. Müdahalenin gerekli olduğu ortaya konulduktan sonra ikinci aşamada olayın niteliğine göre müdahalenin orantılı olup olmadığı ele alınmalıdır. İnfaz koruma memurlarınca yapılmak istenen üst aramasına direnen başvurucunun fiziki müdahale neticesinde basit tıbbi müdahale ile giderilecek düzeyde yaralandığı, yaralanmasının ağırlığı da dikkate alındığında koridorda yüzüstü yatırılarak kontrol altına alınması ve ayağa kaldırılarak elleri arkada birleştirilmek suretiyle götürülmesi şeklinde uygulanan gücün orantılı olduğu sonucuna varılmıştır.

63. Açıklanan gerekçelerle başvurucuya yapılan müdahaleyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi boyutunun ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

64. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturmanın yapılması gerekir.

65. Kurumda meydana gelen olaya ilişkin olarak başvurucu hakkında adli muayene raporları alınmış, başvurucunun yaralanması tespit edilmiştir. Başvuruya konu olayda, gerektiği hâlde Başsavcılıkça toplanmayan herhangi bir delilin varlığı başvurucu tarafından ortaya konulamamıştır. Başvurucunun suç ihbarı üzerine infaz koruma memurları hakkında derhâl ceza soruşturması başlatılmıştır. Dolayısıyla Başsavcılık tarafından makul özenle delillerin toplandığı, olayın aydınlatılması bakımından ciddiyetle araştırma yapıldığı söylenebilmektedir. Bu bağlamda yukarıda yapılan ayrıntılı değerlendirmeler doğrultusunda Başsavcılıkça elde edilen delillerin hukuki olarak yorumlanmasında Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında korunan hakkı zedeleyecek mahiyette bir değerlendirme yapılmadığı ve soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediğini gösterir herhangi bir bulguya rastlanmadığı açıkça anlaşılmıştır.

66. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

67. Diğer taraftan başvurucu, müşahede odasında yemek yiyemediğini ve ilacını kullanamadığını ileri sürmüş ancak soruşturma ve bireysel başvuru aşamasında somut açıklamalarda bulunmamıştır. Başvurucu bunun gibi iddialarını destekleyen herhangi bir veriyi soruşturma mercileri ve Anayasa Mahkemesine iletmeyip bireysel başvuru dosyasına da sunmamıştır. Bu durumda en nihayetinde varılan sonuca göre diğer ihlal iddiaları ile ilgili olarak ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 20/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.