TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MASİDE OCAK KIŞLAKÇI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/21721)

 

Karar Tarihi: 16/11/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 23/2/2023-32113

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Hasan HÜZMELİ

Başvurucu

:

Maside OCAK KIŞLAKÇI

Vekili

:

Av. Ahmet CİHAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; yapılmak istenen bir etkinliğin yasaklanması ve anılan karara dayanılarak etkinliğe müdahale edilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, müdahale sırasında kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanması nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Emniyet güçlerinin gözetiminde kaybolan kişilerin bulunması ve sorumluluğu olanların tespiti amacıyla 7/5/1995 tarihinden itibaren her cumartesi günü, Galatasaray Meydanı'nda oturma eylemi gerçekleştirip basın açıklaması yapılmıştır.

3. Beyoğlu Kaymakamlığı (Kaymakamlık) 25/8/2018 tarihinde "cumartesi anneleri" olarak anılan grubun haftalık 700. toplantısını gerçekleştireceğine dair birçok sivil toplum kuruluşunun (İnsan Hakları derneği, DİSK, KESK), parti (Halkların Demokratik Partisi, Emek Partisi, Özgürlük Dayanışma Partisi), sol, sosyalist ve marjinal grupların sosyal medyadan çağrılarda bulunduğunu ancak söz konusu etkinlikle ilgili herhangi bir bildirimde bulunulmadığını belirterek ilçe sınırlarında "Cumartesi annelerinin 700. haftasındayız" sloganı ile yapılacak tüm etkinliklerin yasaklanmasına karar vermiştir.

4. Kaymakamlık "kanunlara göre ... herhangi bir bildirimde bulunulmadığından milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla" verdiğini belirttiği yasaklama kararında 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'nun 10. ve 17. maddesi ile 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 32. maddesinin (ç) fıkrasına dayanmıştır.

5. Gözaltında kardeşinin kaybolduğunu, bu nedenle anılan etkinliğe katıldığını belirten başvurucu; yirmi dört yıldır süren bu etkinliğin barışçıl şekilde gerçekleştirildiğini ve yasaklama kararına ilişkin herhangi tebligat yapılmadığını ifade etmiştir. Buna karşın kolluk görevlilerinin orantısız güç kullanarak toplantıyı dağıttığını, anılan müdahale ve gözaltı işlemi sırasında yaralandığını belirterek kötü muamele yasağı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

6. Kolluk görevlilerince düzenlenen Olay Tutanağı'na göre elli kişilik grubun saat 10.00 sıralarında toplanmaya başlaması üzerine kolluk görevlileri, gruba etkinliğin kanuna aykırı olduğunu ve dağılmaları gerektiğini, aksi hâlde müdahale edileceğini ses yükseltici cihazla defalarca ihtar etmiştir. Kolluk görevlileri, ihtara uymayan ve fiziki direniş gösteren grubu zor kullanarak dağıtmış; aralarında başvurucunun da olduğu yirmi üç kişi hakkında yakalama işlemi gerçekleştirmiştir. Müdahale sonrası tekrar toplanarak oturma eylemi yapan ve slogan atan gruba polis aynı şekilde ihtarda bulunduktan sonra süpürme işlemi uygulayıp müdahale etmiştir. Grubun bir kafede bulunan bazı materyalleri polise atması üzerine polis, ikazda bulunduktan sonra gruba biber gazı sıkmıştır. Toplanan grup üyelerinin kenetlenerek oturup slogan atması üzerine aynı yönde ihtarlar sonrası toplumsal müdahale aracıyla gruba tazyiksiz su sıkılmış, toplam yirmi dört kişi hakkında yakalama işlemi gerçekleştirilmiştir. Olaylar sonucunda sekiz polis memuru yaralanmıştır.

7. Kolluk görevlilerince düzenlenen Görüntü İnceleme ve Tespit Tutanağı'na göre başvurucu, kolluk görevlilerinin ihtarlarına rağmen dağılmayan grupta yer almaktadır. Başvurucu aynı tarihte salıverilmiştir. Alınan sağlık raporunda başvurucunun vücudunda darp ve cebir izine rastlanmadığı belirtilmiştir.

8. Başvurucu, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına hukuka aykırı şekilde ve orantısız güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri ile kolluk görevlilerinin amiri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 10/9/2018 tarihinde suç duyurusunda bulunmuştur. Müşteki sıfatıyla verdiği ifadesinde olay tarihinde polisin kendisini darbederek gözaltına aldığını, ellerini arkadan birleştirmek suretiyle kelepçe taktığını ve hakaret ettiğini ileri sürmüş ancak şikâyet tarihi itibarıyla vücudunda yaralanmaya dair herhangi bir izin kalmadığını belirtmiştir.

9. Olaya ilişkin görüntülerin yer aldığı tüm dijital kayıtları, sağlık raporlarını, zor kullanan kolluk görevlilerinin tespitine dair tüm bilgi ve belgelerin dosya kapsamına gönderilmesini talep eden Cumhuriyet Başsavcılığı, anılan delilleri değerlendirerek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Kararda kolluk görevlilerinin yetkileri dâhilinde güç kullanarak toplantıyı dağıttıklarını, ayrıca kolluk görevlilerinin yaralama ve hakaret suçunu işlediklerine yönelik soyut beyan dışında herhangi bir delil elde edilemediğini belirtmiştir. Başvurucunun anılan karara yaptığı itirazı, İstanbul Sulh Ceza Hâkimliği 2/5/2019 tarihinde kesin olarak reddetmiştir.

10. Başvurucu, nihai kararı 1/5/2019 tarihinde öğrendikten sonra 19/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

11. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

12. Bireysel başvuru sonrası başvurucu, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından düzenlenen 6/9/2019 tarihli raporu göndermiştir. Anılan raporda başvurucunun fiziksel ve ruhsal yakınması ile bulguların uyumlu olduğu, tespit edilen dört yaralanmasının künt travmatik nitelikte olduğu, sağ omuzundaki bulguların elleri arkadan kelepçelendiği kelepçe takıldığı beyanını desteklediği, başvurucudaki psikiyatrik tanı ile anılan müdahale arasında nedensellik bağı bulunduğu belirtilerek müdahalelerin kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

13. Başvurucu; kendisi dâhil katılanların birçoğunun kolluk güçlerince yerlerde sürüklenerek zorla gözaltına alındığını, yaklaşık yedi saat araçta bekletildiklerini, temel ihtiyaçların karşılanmasına izin verilmediğini, sıkılan gazın ve sıcağın etkisi ile gözaltı aracının içinde nefes almakta güçlük çektiğini, darbedildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, sorumlu olan kolluk güçleri hakkındaki soruşturmanın etkisiz olduğunu ve şikâyetin sonuçsuz kaldığını belirterek kötü muamele yasağı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde ilk olarak başvurunun süre aşımı nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği ileri sürülmüştür. Ayrıca başvurucunun kötü muameleye uğradığına dair her türlü şüpheden uzak, makul kanıtların soruşturma dosyası kapsamında bulunmadığı ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

14. Başvuru, kötü muamele yasağının ihlali kapsamında incelenmiştir.

15. Kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emareleri ve delilleri sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir. Bu kapsamda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan yetersiz açıklamaları, iddialarının delillerle desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu, kötü muamelenin yapıldığı yer, zaman ve diğer konulardaki çelişkili ifadeleri gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemeyecektir. Bu gibi durumlar -iddiaların güçlü bir dayanak ile birlikte yetkili merciler nezdinde dile getirilmemesi- söz konusu olduğunda mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, §§ 45, 46).

16. Başvurucu, toplantıya müdahale ve gözaltı işlemi sırasında fiziksel şiddete uğradığını ileri sürmüş ise de olay günü başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporunda herhangi bir darp ve cebir izine rastlanmadığının tespit edildiği görülmüştür.. Dolayısıyla raporun içeriği başvurucunun darbedildiği iddialarını destekler mahiyet değildir.

17. Ayrıca olay günü gözaltından salıverilen başvurucu, yaklaşık on beş gün sonra Cumhuriyet Başsavcılığına müracaat etmiş ve beyanında yaralanmasına dair herhangi bir iz kalmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte olay tarihinden yaklaşık bir yıl sonra TİHV tarafından düzenlenen tıbbi değerlendirme raporunda, başvuruya konu olay nedeniyle meydana gelen yaralanmaların tespiti dikkat çekicidir. Başvurucu, hiçbir aşamada kötü muamele iddiasını derhâl kamu makamlarına iletmesine ve başkaca sağlık raporu almasına engel teşkil eden bir durumun varlığını ileri sürmemiştir. Olay tarihi ile raporun düzenlenme tarihi arasındaki sürenin uzunluğu da gözetildiğinde anılan raporun tespit edilen yaralanmalar dışında bir olguyu temellendirdiğinin kabulünün mümkün olmadığı değerlendirilmiştir. Başka bir deyişle TİHV tarafından düzenlenen sağlık raporundaki tespitlerin başvurucunun ileri sürdüğü darp iddiasını tıbbi olarak destekleyen bir delil olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir.

18. Dolayısıyla başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair iddialarını makul bir açıklamayı destekleyen bir kanıt unsuruna ya da delil başlangıcına dayandırmadığı görülmüştür. Ayrıca olaydan on beş gün sonra yaptığı suç duyurusu üzerine iddia ettiği olası yaralanmaların tespit edilmesinin olanaksız hâle geldiği husus da birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddiasının olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

19. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

20. Başvurucu; kardeşinin gözaltında kaybolduğunu, kayıp kişilerin akıbetlerinin açıklanması ve adalet arayışı nedeniyle diğer kayıp kişilerin yakınları ile birlikte yirmi dört yıldır her hafta toplanarak oturma eylemi ve basın açıklaması yaptıklarını, etkinliğin barışçıl nitelikte olduğunu, bu zamana kadar yapılan toplantılarda hiçbir şiddet hareketinin yaşanmadığını belirtip slogan dahi atılmadığını vurgulamıştır. Anılan amaçla yapılmak istenen 700. haftalık toplanmanın idarece yasaklandığını, kararın taraflarına tebliğ edilmediğini, ayrıca haksız ve orantısız şekilde toplantıya müdahale edildiğini, bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bakanlık görüşünde; toplantının bildirim verme yükümlülüğüne uyulmadan gerçekleştirildiği, ihtara rağmen grubun dağılmadığı, katılımcıların kolluk görevlilerine sözlü ve fiziki saldırılarda bulunması sonucu polislerin yaralandığı, bu nedenle müdahalenin kamu düzenini sağlamaya yönelik ve gerekli olduğu vurgulanmıştır. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddiaları yinelemiştir.

21. Başvuru, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmiştir.

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir. 2911 sayılı Kanun'un 17., 23. ve 24. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden bir inceleme yapılacaktır (bu konuda genel ilkeler için bkz. Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 32; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, §§ 37-46).

23. Somut olayda Kaymakamlık, kanunen yapılması gereken bildirimin yapılmaması nedeniyle başvuruya konu etkinliği yasaklamış; kolluk görevlileri de bu karara dayanarak toplantıya müdahale etmiştir. Yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının ve orantılı olduğunun ispatı kural olarak müdahale eden idare ve müdahaleyi denetleyen yargı merciine düşmektedir. Bu doğrultuda idarenin bildirim yükümlülüğüne uyulmaması nedeniyle verilen yasaklama kararı ve bu karara dayanılarak yapılan müdahalenin demokratik toplum düzenindeki gerekliliği hususunda değerlendirme yapılmalıdır (bildirim usulü ve uygulanmasının amacı ile sınırlamanın niteliği ve bu yükümlülüğe aykırılık hâlinde sorumluluğa yönelik ilkeler için bkz. Selma Elma, B. No: 2017/24902, 4/7/2019, §§ 41-47; Gülistan Atasoy ve diğerleri [GK], B. No: 2017/15845, 21/1/2021, §§ 57, 58; Dilan Ögüz Canan, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 52; bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin tek başına toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahaleyi haklı kılmadığına ilişkin kararlar için bkz. Selma Elma § 47/i; Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18/4/2018, § 60; kanunda öngörülen koşullar tümüyle karşılanmadan yapılan toplantının tek başına toplantının barışçıllığını ortadan kaldırmadığına ve müdahale için yeterli olmadığına ilişkin kararlar için bkz. Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, § 69; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 57; barışçıl toplantıya devletin sabır ve hoşgörü göstermesine yönelik kararlar için bkz. Osman Erbil, § 54; Dilan Ögüz Canan, § 38; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017 § 81; Sevinç Hocaoğulları, § 43). Ayrıca başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kamu düzeni arasında adil bir denge kurulmalı, buna ilişkin hususlar ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulmalıdır (İsmail Sarıkabadayı ve diğerleri, B. No: 2016/23696, 8/6/2021, § 45).

24. Müdahaleye dayanak olan yasaklama kararında toplantı için bildirim yapılmamasının kamu düzenini ne şekilde bozacağına veya başkalarının hak ve özgürlüklerini nasıl zedeleyeceğine dair hiçbir açıklamada bulunulmaması nedeniyle idarenin bu kanaate nasıl ulaştığı anlaşılamamıştır.

25. Öte yandan idare, bildirimin amacının anılan hakkın etkin bir şekilde kullanılması için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğunu da gözetmemiştir. Nitekim yapılmak istenen etkinlik, yaklaşık yirmi dört yıl boyunca belirli zaman ve yerde yapılmakta olup idarenin bu etkinliğin yapılacağına ilişkin olarak önceden bilgisi olmadığı söylenemez. Barışçıl bir eylem söz konusu olduğunda ise idarenin -somut olayın koşullarına göre toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının etkin kullanımını sağlamaya yönelik pozitif yükümlülükleri gereği- toplantının gerçekleştirilmesi için tedbir alması gerekirken otomatik olarak yasaklama yoluna gittiği görülmüştür. Nitekim idare, yasaklama kararında kamu düzeni bozulması, bozulma tehlikesi veya başkalarının haklarının korunması gerekliliği gibi zorlayıcı şartlar olduğunu ortaya koymamıştır. İzah edilen sebeplerle idarenin etkinliği yasaklama kararı için dayanak gerekçelerinin haklı ve ikna edici olduğu söylenemez.

26. Diğer yandan başvurucunun da içinde yer aldığı grubun kaybolan yakınlarının bulunması ve kamuoyunda farkındalık yaratılması amacına yönelik oturma eylemi ve basın açıklaması yapmak istemesi demokratik bir toplumda saygı ile karşılanmalıdır. Dosyaya sunulan bilgi ve belgelere göre kolluk görevlilerine bazı cisimlerin atılmasının polisin gerekli olmadığı hâlde toplantıya müdahale etmesi ve aralarında başvurucunun da bulunduğu bir kısım katılımcının yakalanması sonrası gerçekleştirildiği anlaşılmıştır (bkz. § 6). Toplantıya müdahale esnasında katılımcıların gerçekleştirdiği hukuka aykırı eylemlere yönelik bazı yaptırımlar uygulanabilir ise de bu durum, toplantıya kolluk görevlilerince yapılan hukuka aykırı müdahaleyi hukuka uygun hâle getirmez. Bu doğrultuda kolluk görevlilerinin somut olayda etkinliğe müdahale etmesini gerektirecek makul sebep ortaya koymadan ve anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik tolerans göstermeden gruba müdahale ettiği sonucuna varılmıştır.

27. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muhterem İNCE bu görüşe katılmamıştır.

III. GİDERİM

28. Başvurucu, ihlalin tespiti ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

29. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Bununla birlikte kararın bir örneğinin Beyoğlu Kaymakamlığına gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

30. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Anayasa'nın 34. maddesinde düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muhterem İNCE'nin karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Beyoğlu Kaymakamlığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu, yapılmak istenen bir etkinliğin yasaklanması ve yasaklama kararına istinaden etkinliğe müdahale edilmesinin toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Mahkememiz oybirliğiyle, yasaklama kararının 2911 sayılı Kanun’un 17., 23. ve 24. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşıladığı ve müdahalenin kamu düzenin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna ulaşmıştır. Bununla birlikte Mahkememiz çoğunluğu, yasaklama kararının ve toplantıya müdahalenin demokratik bir toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığını belirterek toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır. Çoğunluğun bu yöndeki görüşüne katılmıyorum

2. Kamuoyunda “cumartesi anneleri” olarak bilinen grubun haftalık 700. toplantısını gerçekleştireceğine dair birçok sivil toplum kuruluşu ile sol, sosyalist ve marjinal grupların sosyal medyadan çağrılarda bulunan, ancak söz konusu etkinlikle ilgili herhangi bir bildirimde bulunulmaması nedeniyle Beyoğlu Kaymakamlığı, 25/8/2018 tarihinde ilçe sınırlarında “Cumartesi annelerinin 700. Haftasındayız” sloganı ile yapılacak tüm etkinliklerin yasaklanmasına karar vermiştir. Kaymakamlık yasaklama kararını, “kanunlara göre ... herhangi bir bildirimde bulunulmadığından milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla” verdiğini belirmiş, kararında 2911 sayılı Kanunu’nun 10. ve 17. maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 32. maddesinin (ç) fıkrasına dayanmıştır.

3. Anayasa Mahkemesi, toplantı hakkının bildirim usulüne bağlanabileceğini daha önceki kararlarında belirtmiştir. Söz konusu bildirimin amacı toplantı, yürüyüş veya diğer gösterilerin düzgün bir şekilde yapılmasını güvence altına almak için yetkililere makul ve uygun tedbir alma imkânı sağlamak olduğu sürece genel olarak hakkın özüne dokunmaz. Bildirim usulünün uygulanmasının amacı, toplantı hakkının etkin şekilde kullanılması imkânını sağlamaktır (Dilan Ögüz Canan [GK], B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 39; Ali Rıza Özer ve diğerleri, [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 122). Toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklanan kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamlar bu tehditleri bertaraf etmek amacıyla tedbirler alabilirler. Bu tedbirlere aykırı toplantılar düzenlenmesi, bu tür toplantılara katılınması veya bu tür toplantılarda suçlar işlenmesi hâlinde de ceza verilebilir (Dilan Ögüz Canan, § 40; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, [GK], B. No:2014/920, 25/5/2017, § 81).

4. Somut olayda başvurucunun da içinde olduğu 50 kişilik bir grup, bildirim yükümlülüğüne aykırı olarak 25/8/2018 tarihinde İstanbul ili Galatasaray meydanında oturma ve toplanma eylemi gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Kolluk görevlileri, eylemin kanunsuz olduğunu bildirerek gruba dağılmaları yönünde sözlü bildirimde bulunmuşlar, fakat gösteriye katılanların sözlü ve fiziki saldırıda bulunarak karşılık vermeleri üzerine sekiz kolluk görevlisi olayda yaralanmış; dolayısıyla gösteri, kamu düzenini bozan bir evreye dönüşmüş, barışçıl olmaktan çıkmıştır. Başvurucu da kolluk görevlilerinin ihtarlarına rağmen dağılmayan grubun içinde yer almaktadır. Toplantıya katılanların dağılmamaları üzerine gerçekleştirilen müdahalenin, bozulan kamu düzeninin tekrar teminini sağlamaya yönelik olduğu görülmektedir. Kolluk görevlileri, kanunun verdiği yetki çerçevesinde görev ve yetki kullanımında bulunmuşlardır.

5. Başvurucu tarafından toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına hukuka aykırı şekilde ve orantısız güç kullanarak müdahalede bulunan kolluk görevlileri ve kolluk görevlilerinin amiri hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş; Başsavcılık, kolluk görevlilerinin yetkileri dâhilinde güç kullanarak toplantıyı dağıttıklarını, ayrıca kolluk görevlilerinin yaralama ve hakaret suçunu işlediklerine yönelik soyut beyan dışında herhangi bir delil elde edilemediği gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Mahkememiz de oybirliğiyle, başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin olarak savunulabilir bir iddianın olmadığı sonucuna ulaşarak açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle anılan şikâyet yönünden kabul edilemezlik kararı vermiştir (bkz.§§ 17, 18). Dolayısıyla, toplantıyı dağıtmaya ve sonlandırmaya yönelik yapılan müdahalenin ölçülü ve orantılı olduğu görülmektedir.

6. Öte yandan kolluk görevlileri tarafından yapılan tüm ikazlara rağmen eylemlerine devam eden grubun kolluk mensuplarına yönelik olarak slogan atmış olmaları, kafede bulunan bazı isimleri fırlatmaları sonrasında sekiz polis memuru yaralanmıştır. Toplantının barışçıl olmaktan çıkmış olduğu da dikkate alındığında yapılan müdahale, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygundur.

7. Sonuç olarak, başvurucunun Anayasa’nın 34.maddesinde korunan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmediği kanaatini taşıdığımdan çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

Üye

 Muhterem İNCE