TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ŞAHMERAN SADIK GÜLER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/21911)

 

Karar Tarihi: 12/1/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

Şahmeran Sadık GÜLER

Vekili

:

Av. Cengiz ÖZEN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; kolluk görevlileri tarafından gerçekleştirilen fiziksel şiddet nedeniyle kötü muamele yasağının, suç isnadına ilişkin yargılama sürecinin uzun sürmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Mersin İl Emniyet Müdürlüğüne bağlı kolluk kuvvetleri 22/11/2013 tarihinde devriye olarak görev yaptıkları esnada başvurucu ve yanında bulunan arkadaşından şüphelenmeleri üzerine kimlik kontrolü yapmak istemiş ancak dirençle karşılaşmaları nedeniyle başvurucuyu zor kullanarak resmî ekip otosuna almışlardır. Başvurucunun araca alınması sırasında ve araç içinde arbede yaşanmıştır.

3. Başvurucunun iddiasına göre polis memuru M.A., kendisine fiziksel şiddet uygulamış; sövmüş ve hakaret etmiş, polis memurlarının iddiasına göre de başvurucu memurlara direnmiş ve hakarette bulunmuştur. Olayın akabinde düzenlenen genel adli muayene raporunda başvurucunun göğüs bölgesinde ekimozların olduğu, hayati tehlikesinin bulunmadığı, basit tıbbi müdahale ile tedavi edilebileceği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun olayın ertesi günü özel bir sağlık kurumuna başvurması üzerinde düzenlenen raporda boyun bölgesinde ekimoz tespit edildiği görülmektedir. Diğer taraftan polis memuru M.A.nın da kollarında kızarıklık olduğu genel adli muayene raporu ile kayıt altına alınmıştır.

4. Söz konusu sürece ilişkin olarak olayın hemen akabinde başlatılan soruşturma kapsamında alınan ifadelerde başvurucu ve arkadaşı özetle arsa bakmak için bulundukları alanda kolluk görevlilerinin yanlarına gelerek kimlik sorduklarını, zorla kendisini (başvurucuyu) araca bindirdiklerini, kendisine (başvurucuya) fiziksel şiddet uygulayarak hakaret ettiklerini belirtmiştir. Kolluk görevlileri de ifadelerinde başvurucunun ekip otosu ve üniformalı memurları görmesine karşın görevli memura kimlik sorarak "Polis üniformasını herkes giyiyor, üzerindeki kıyafet 5 TL." demek suretiyle kimlik kontrolüne direndiğini, hakaret ettiğini ileri sürmüştür.

5. Soruşturma sonunda polis memuru M.A. hakkında yaralama ve hakaret, başvurucu hakkında da görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret suçu isnadıyla iddianame düzenlenmiştir (Aynı iddianamede başvurucunun polis merkezine gelen yakınları ve diğer polis memurları hakkında da çeşitli suç isnadlarında bulunulmuş ise de söz konusu isnatların beraat kararı ile neticelenmiş olması ve bireysel başvuruya konu şikâyetin değerlendirmesine bir etkisinin bulunmaması karşısında anılan hususlar ceza yargılaması süreci bağlamında ayrıca detaylandırılmamıştır.).

6. 11/2/2014 tarihli iddianameyi kabul eden Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) 22/12/2014 tarihli kararı ile başvurucunun iddiasını ve adli muayene raporundaki tespiti gerekçe göstererek polis memuru M.A.nın yaralama suçunu işlediği sonucuna ulaşmış ve 4 ay hapis cezasına hükmetmiştir. Ceza Mahkemesi, fiilin başvurucunun tahriki altında gerçekleşmesini, M.A.nın yargılama aşamasındaki davranışlarını takdirî indirim nedeni olarak değerlendirmek suretiyle hapis cezasını 2 ay 15 gün olarak belirlemiş ve cezanın türünü/miktarını, M.A.nın suç işlemeyeceği yönünde oluşan kanaati, giderilecek somut bir zararın bulunmaması hususlarını temel alarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) karar vermiştir. Başvurucu yönünden ise görevli memura mukavemet suçu nedeniyle 3 ay 22 gün hapis cezasına hükmeden Ceza Mahkemesi söz konusu cezanın ertelenmesine hükmetmiştir. Mahkeme, hem M.A. hem de başvurucuya yönelik hakaret suçuna ilişkin isnad yönünden ise yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından beraat hükmü kurmuştur.

7. Başvurucunun, 22/12/2014 tarihli hükmün, M.A. hakkında kurulan HAGB kısmına yönelik itirazı Mersin 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 4/3/2015 tarihinde reddedilmiş ve hüküm bu yönden kesinleşmiştir. Diğer taraftan başvurucunun, hakaret suçuna ilişkin M.A. hakkında kurulan beraat hükmü ve kendisi hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen hükme yönelik temyiz istemi ise Yargıtay 18. Ceza Dairesi tarafından 8/1/2019 tarihinde reddedilerek anılan kısım yönünden hüküm kesinleşmiştir.

8. Başvurucu, Yargıtay ilamını 28/5/2019 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 25/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Komisyon tarafından başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu, kolluk kuvveti tarafından fiziki ve sözlü şiddete uğradığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

11. Başvurunun bu kısmı kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

12. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan, maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü öncelikle negatif yükümlülük olarak kamu otoritelerinin kişilerin fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirdiği gibi ayrıca pozitif yükümlülük olarak devlete kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Devletin kötü muamele yasağı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin ayrıca usule ilişkin yönü bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü, her kötü muamele olayının sorumlularının belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, insan onurunu koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve kamu görevlilerinin veya diğer bireylerin kötü muamele niteliğindeki fiilleri nedeniyle hesap vermelerini, maddi ve manevi varlığa yönelik ağır saldırıların cezasız kalmamasını sağlamaktır. Cezasızlık; işkence ve kötü muamele fiillerine yönelik olarak sorumluların adalet önüne çıkarılmaması, işledikleri suçla orantılı bir biçimde cezalandırılmaması veya mahkûm edildikleri cezanın infazının sağlanmaması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Cezasızlığın önlenmesi durumunda bir yandan mağdurlar açısından gerekli giderim sağlanırken bir yandan yeni ihlallerin gerçekleşmesini engelleyecek caydırıcı bir etki ortaya çıkması mümkün olacaktır. İşlenen suç ile verilen cezalar arasında orantısızlık olması ya da hiç ceza verilmemesi durumunda, bu tür eylemlerin önlenmesini sağlayabilecek caydırıcı bir etki ortaya koymaktan oldukça uzak kalınmakta, kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin idari ve yasal mevzuat aracılığıyla korunması hususundaki pozitif yükümlülüğün yerine getirilememesi sonucu doğmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014; Süleyman Deveci, B. No: 2013/3017, 16/12/2015).

13. Başvurucu, dilekçesinde kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasını hem fiziksel hem de sözlü şiddeti kapsayacak şekilde ileri sürmüştür. Sürece bakıldığında sözlü ve fiziki saldırı iddialarının aynı yargısal süreçte ele alınmakla beraber farklı kanun yollarında ve bunun bir sonucu olarak farklı tarihlerde kesinleştiği görülmüştür (bkz. § 7). Fiziksel şiddet ve hakaret iddiasına konu eylemlerin aynı vakanın içinde gerçekleşmiş olması, bu iddialara ilişkin nitelemenin eylemlerin bir bütün olarak ele alınması suretiyle yapılması yönündeki gereklilik ve dahası insan hakları yargısı bağlamında kötü muamele iddiasına dair incelemenin yapılabilmesi için ceza soruşturmasının şikâyete konu tüm eylemler yönünden bir bütün olarak kesinleşmiş olması zorunluluğu dikkate alındığında fiziksel şiddete ilişkin HAGB kararının 2015 yılında kesinleşmesinin başvuru süresine bir etkisinin olmadığı değerlendirilmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

14. Yargısal süreçte başvurucunun kolluk kuvveti tarafından fiziksel saldırıya maruz bırakıldığı yargı makamları tarafından kabul edilmiş ve sorumlu belirlenmiştir. Bununla birlikte mahkeme fiziksel şiddetin faili olan kamu görevlisi hakkında verdiği hapis cezasına ilişkin hükmün açıklanmasını geri bırakmıştır.

15. Kötü muamele yasağına ilişkin ihlaller ile ortaya çıkan mağduriyetin giderildiğinden söz edilebilmesi için yargı mercilerinin öncelikle ihlali açıkça ortaya koyması/hukuki sorumluluğu tespit etmesi ve bu durumu etkili bir giderim -ve aynı zamanda eylemle orantılı bir ceza- ile karara bağlaması gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015; Cezmi Demir ve diğerleri).

16. Somut süreçte yargı makamları tarafından maddi vaka tespit edilip sorumlu belirlendiğinden incelemenin kapsamı, HAGB hükmünün eylemle orantılılığı, caydırıcılığı, yeterli giderim sağlayıp sağlamadığı ve cezasızlığa yol açıp açmadığı hususlarına münhasır olarak yapılacaktır. Bu denetim kötü muamele yasağının hem maddi hem de usul boyutu için belirleyicidir.

17. Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden HAGB kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının düşürülmesi sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla kişi hakkında verilen HAGB kararı, ceza niteliğinde olmayıp kişiyi ceza tehdidi altında bırakmaktan ibarettir. Somut olayda olduğu gibi suçu işlediği mahkemece kabul edilen kişinin cezalandırılması ancak denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi şartına bağlanmakta, böylelikle sorumluluğu mahkeme kararıyla sabit olan eylemi -yeni bir suç işlemediği takdirde- fiilî olarak cezasız kalmaktadır. Kanun koyucunun işlediği suçtan dolayı kişinin tekrar topluma kazandırılması amacıyla getirdiği bu cezasızlık kurumunun uygulanıp uygulanmayacağı değerlendirilirken her olayın somut koşulları çerçevesinde suçun niteliği ve mağdurun söz konusu suçtan etkilenme derecesiyle orantılı olarak yaptırımın caydırıcılığı hususunun da gözardı edilmeden yorumlanması gerekmektedir (benzer değerlendirmeler için bkz. Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 30; E.A. [GK], B. No: 2014/19112, 17/5/201, § 60).

18. Mağdurun korunması ile failin cezalandırılması arasında makul bir ilişki olması orantılılığın bir gereğidir. Diğer bir ifadeyle hukuka aykırı eylem ile yaptırım arasında adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygunluk bulunmalıdır. Yargılamaya konu fiil, yargı kararıyla da tespit edildiği üzere kamu gücü kullanan bir kolluk görevlisi tarafından kasıtlı olarak bir vatandaşa karşı uygulanan fiziksel şiddet olup, bu fiziksel şiddet sonucu başvurucunun göğsünde ve boynunda ekimozlar meydana gelmiştir. Fiilin muhatabı olan kişinin kimlik kontrolüne direnmesi ise yargı makamlarının cezanın miktarını tayin konusunda dikkate aldıkları bir husus olup mevcut durumda değerlendirmeye konu olan HAGB hükmüne bir etkisi gerekçeden de anlaşıldığı üzere söz konusu değildir. Mahkemenin HAGB hükmüne ilişkin gerekçesi, giderilecek bir zararın oluşmaması ve sanığın suç işlemeyeceği yönünde bir kanaat oluşmasıdır.

19. HAGB kararı verilebilmesi için objektif ve subjektif koşullar bulunmaktadır. Şüphesiz bu durumun takdiri hâkimlere ait olmakla birlikte değerlendirme yapılırken sanığın devlet görevlisi olduğu ve kasıtlı bir şiddet eylemi gösterdiği gözönünde tutularak bu husus karar gerekçesinde tartışılmalı ve buna uygun bir takdir hakkı kullanıldığı kararda gösterilmelidir. Ceza yargılaması neticesinde ulaşılan hükümde, HAGB hükmü için sanığın kamu görevlisi olması ve eylemin kasıtlı fiziksel şiddet olmasına karşın HAGB hükmü kurulmasını hukuki bir zemine oturtacak nitelikte bir değerlendirmenin varlığından söz edilemeyeceği açıktır. Kasıtlı bir fiziksel şiddet eylemine ilişkin bulunan suç için yasal zorunluluğun var olmadığı ve bu konuda tam bir takdir yetkisi bulunduğu hâlde sanık hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmayacağı kanunda açıkça belirtilen HAGB müessesesinin uygulanmasıyla hâkimlerin takdir yetkilerini kasıtlı fiziksel şiddet eyleminin hiçbir şekilde hoş görülemeyeceğini göstermek yerine bu eylemin sonuçlarını olabildiğince aza indirgemek yönünde kullandıkları, bu nedenle sanık açısından caydırıcılık ile mağduriyet açısından giderim sağlanmadığı, başvurucunun mağdur sıfatının devam ettiği kanaatine ulaşılmıştır.

20. Diğer taraftan başvurucu, hakaret ve aşağılama iddiasında bulunmuş ise de başvurucunun sözlü şiddete ilişkin kötü muamele iddialarını destekleyen bir veriyi gerek yargı mercii önünde gerekse bireysel başvurusunda savunulabilir bir iddia olarak ortaya koyamadığı görüldüğünden hakaret temelinde ileri sürdüğü iddianın ayrıca bir değerlendirmeye konu edilmesine gerek görülmemiştir.

21. Bu bağlamda, kamu görevlisi hakkında ihlale ilişkin olarak uygun ve yeterli bir giderim sağlamayan HAGB kararı verilmesinin kötü muamele yasağı bağlamında maddi yükümlülüğünün ihlal edildiğinin derece mahkemesince kabul edildiği anlamına gelmediği, cezasızlık sonucunu doğurarak sanığın cezadan muaf tutulduğu izlenimini yarattığı ve benzer ihlallerin önüne geçebilmek amacıyla caydırıcılığın sağlanması için devletin sorumluların uygun ve yeterli cezalarla cezalandırılmalarını sağlayabilecek nitelikte bir ceza soruşturması yürütme konusundaki yükümlülüklerine açıkça aykırılık oluşturduğu sonucuna ulaşıldığından kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, hakaret suçu isnadıyla sanık konumunda olduğu yargılamanın altı yıl gibi bir sürede kesinleşmesinin makul sürede yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

24. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır. Ayrıca ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, §§ 29, 34).

25. Somut süreçte yargılama başvurucunun 22/11/2013 tarihinde gözaltına alınması ile başlayan 8/1/2019 tarihinde kesin olarak sonuçlanmıştır. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında beş yılı aşan bir süreye yayılan yargılamanın makul sürede tamamlanmadığı sonucuna varmak gerekir.

26. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

27. Aleyhine yöneltilen hakaret suçu isnadına ilişkin olarak başvurucunun yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının Ahmet Sağlam, (B. No: 2013/3351, 18/9/2013) kararı doğrultusunda açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle, özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin iddiasının Hikmet Kopar ve diğerleri ([GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72) kararı doğrultusunda başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

28. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve 250.000 TL manevi tazminata hükmedilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucu tazminat talebinde bulunurken açıkça ve münhasıran kötü muamele yasağının ihlali iddiasını temel almıştır. Başvurucu, adil yargılanma hakkının ihlali iddiası bağlamında bir tazminat talebinde bulunmamıştır.

29. Başvuruda tespit edilen kötü muamele yasağına dair hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

30. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş olmakla birlikte başvurucunun bu konuda bir tazminat talebi bulunmadığından adil yargılanma hakkı yönünden ihlalin tespit ile yetinilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması ve başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının maddi ve usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 4. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2014/140, K.2014/810) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.