TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TUNCAY ÇİÇEK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/23742)

 

Karar Tarihi: 19/3/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

Tuncay ÇİÇEK

Vekili

:

Av. Murat ÖZVERİ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında ıslah talebinin zamanaşımından dolayı reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, işçi olarak çalışmaktayken 9/11/2002 tarihinde iş kazası geçirmiş ve yaralanmıştır.

3. Başvurucu, Kocaeli 3. İş Mahkemesinde (Mahkeme) 21/4/2006 tarihinde iş kazası nedeniyle asıl işverene karşı fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 1.000 TL maddi tazminat talepli dava açmıştır.

4. Başvurucu 2/3/2007 tarihli dilekçeyle alt işverene karşı da 1.000 TL maddi tazminat talepli, 4/5/2012 tarihli dilekçeyle de 60.000 TL manevi tazminat talepli dava açmıştır.

5. Başvurucunun açtığı davalar Kocaeli 3. İş Mahkemesinde (açılan ilk dava dosyası üzerinde) birleştirilmiştir.

6. Mahkeme 19/6/2012 tarihli kararla asıl işveren yönünden davanın reddine, alt işveren yönünden ise; 14.348,31 TL maddi tazminatın, 45.000 TL manevi tazminatın işverenden alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Karar gerekçesinde; başvurucunun ıslah dilekçesi ile maddi tazminat istemini artırarak toplam 74.348,31 TL talep ettiği belirtilmiştir. Başvurucunun iş göremezlik derecesinin % 43,20 olarak tespit edildiği, davalıların olayın oluşumunda %80 kusurlu olduğu belirtilerek Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan ve istenebilecek maddi zararının 14.348,31 TL olduğu ifade edilmiştir. Karar tarihi itibarıyla otuz dört yaşında olan başvurucunun genç yaşta geçirdiği kaza nedeniyle meydana gelen zarardan dolayı yaşadığı ve bundan sonra yaşaması muhtemel ruhsal sorunlar, iyileşme süresinin uzunluğu, yaşamının geri kalanını sakat bir insan olarak sürdürmek zorunda kalması nedeniyle 45.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

7. Temyiz üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 9/4/2013 tarihinde bozma kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde; hükme dayanak alınan bilirkişi raporunda bilirkişinin iş güvenliği uzmanı olmadığı ve maddi olayın belirlendiği ceza mahkemesince alınan kusur raporu dikkate alınmadan karar verilmesi nedeniyle eksik inceleme yapıldığı belirtilmiştir.

8. Bozma kararı sonrası Mahkeme tekrar bilirkişi incelemesi yaptırmış, 4/4/2014 tarihli hesap raporunda başvurucunun maddi zararı 176.919,67 TL olarak hesaplanmıştır.

9. Başvurucu, 11/4/2014 tarihli dilekçeyle 162.571,36 TL maddi tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte ödenmesiyle istemiyle Kocaeli 4. İş Mahkemesinde ek dava açmış açılan bu davada Kocaeli 3. İş Mahkemesinde (açılan ilk dava dosyası üzerinde) birleştirilmiştir.

10. Mahkeme 13/5/2014 tarihli kararla asıl işveren yönünden davanın reddine, alt işveren yönünden ise; 176.919,67 TL maddi tazminatın, 45.000 TL manevi tazminatın işverenden alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde; 4/4/2014 tarihli hesap raporunda başvurucunun maddi zararının 176.919,67 TL olarak hesaplandığı, başvurucunun da bu hesaplama doğrultusunda 11/4/2014 tarihinde ek dava açarak talepte bulunduğu, davalı tarafın ise ek dava dilekçesinin tebliğinden sonra süresi içinde zamanaşımı definde bulunduğu ifade edilmiştir. Olay tarihi 9/11/2002 ise de başvurcunun sürekli iş göremezlik oranının 7/1/2006 tarihinde kesinleştiği, son kontrol muayene tarihinin 7/1/2006 olduğu dikkate alındığında başvurucunun zararı bu tarih itibarıyla öğrenmiş olduğu kabul edilmiş, on yıllık zamanaşımı süresinin bu tarihten itibaren dikkate alınması gerektiği belirtilerek ek davanın süresi içinde açıldığı ifade edilmiştir.

11. Temyiz üzerine Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 1/4/2015 tarihinde bozma kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde;

-Uyuşmazlık konusu bu tür davalarda 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 146. maddesi gereğince on yıllık zamanaşımı süresinin failin ve zararın öğrenildiği tarihten başlatılması gerektiğine değinilmiştir. Bedensel zararın gelişim gösterdiği durumlarda ise zamanaşımına başlangıç olarak, hastalık seyrinin yani gelişiminin tamamlandığı tarihin esas alınması gerektiği ifade edilmiştir.

-Somut olayda kuyruk sokumu ve kalça kemiği kırılan başvurucu bakımından değişen ve gelişen bir durumun olmadığı, 22/4/2004 tarihinden itibaren çalışabileceğine ilişkin 12/2/2004 tarihli raporla birlikte zararın öğrenildiği belirtilmiştir. Bu durumda 11/4/2014 tarihinde açılan ek davada süresi içerisinde zamanaşımı defi ileri sürüldüğünden davanın reddedilmesi gerekirken anılan dava ile talep edilen miktarı da kapsar biçimde maddi tazminat talebinin kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu sonucuna varılmıştır.

12. Bozma kararı sonrası Mahkeme 20/10/2015 tarihli kararla maddi tazminat yönünden direnme kararı vermiştir. Asıl işveren yönünden davanın reddine, alt işveren yönünden ise; 176.919,67 TL maddi tazminatın, 40.000,00 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme karar gerekçesinde; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun (Hukuk Genel Kurulu) verdiği bir karara atıf yapmış on yıllık zamanaşımı süresinin başlangıç tarihinin kazanın meydana geldiği tarih veya maluliyete ilişkin düzenlenen ancak kesinleşmemiş olan raporun değil, maluliyetin kesin olarak tespit edildiği tarih olarak dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır.

13. Temyiz istemi üzerine dosya Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmiş 10/5/2017 tarihli kararla ek maddi tazminat talebi için açılan davadaki talep edilen miktar yönünden zamanaşımı gerçekleştiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

14. Bozma kararı sonrası Mahkeme 19/7/2018 tarihli kararla asıl işveren yönünden davanın reddine, alt işveren yönünden ise; 14.348,31 TL maddi tazminatın, 40.000 TL manevi tazminatın işverenden alınarak başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

15. Temyiz istemini Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 21/5/2019 tarihinde reddetmiştir.

16. Başvurucu kararı 18/6/2019 tarihinde öğrenmiş, 8/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

18. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu; maluliyet ve iş kazasına ilişkin gerekli tespitlerin geç yapıldığını, bilirkişi raporunun da geç alındığını, Hukuk Genel Kurulu'nun kararına göre zamanaşımı süresinin başlangıcında zararı doğuran olayın değil zarar miktarının öğrenilmeye başlanılmış olmasının dikkate alınması gerektiğini ancak bu durumlar gözetilmeden karar verildiğini, alınan raporu takiben ek dava açtığını, ıslah talebinin zamanaşımı nedeniyle reddedilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

20. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

21. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni (Sözleşme) yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 34).

22. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

23. Dava açmayı imkânsız kılacak ya da aşırı zorlaştıracak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvurma için belli sürelerin öngörülmesi hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27). Bu nedenle usul kurallarını uygularken mahkemelerin yargılamanın hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten ve kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak aşırı esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).

24. Başvuru konusu olayda başvurucu 9/11/2002 tarihinde meydana gelen bir iş kazasında yaralanmış ve %43,20 oranında meslekte kazanma gücünü kaybetmiştir. Başvurucu 21/4/2006 tarihinde asıl işverene karşı 1.000 TL, 2/3/2007 tarihinde de alt işverene karşı 1.000 TL maddi tazminat talepli dava açmıştır. Açılan davalar ilk dava dosyası üzerinde birleştirilmiştir. 4/4/2014 tarihinde 176.919,67 TL zararın olduğuna ilişkin hesap bilirkişisinden rapor alınmış, başvurucu rapor üzerine 11/4/2014 tarihinde ek dava açarak talebini artırmıştır. Mahkeme ek davayla müddeabihin artırılması talebinin zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle dikkate alınmayacağını belirterek asıl işveren yönünden davanın reddine, alt işveren yönünden ise 14.348,31 TL maddi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

25. Anayasa Mahkemesi somut başvuruya benzer nitelikteki iddiaları Çetin Akboğa [GK] (B. No: 2019/430, 23/3/2023) kararında incelemiştir. Anılan karara konu olayda, 5/1/2005 tarihinde gerçekleşen iş kazasından sonra 6/8/2007 tarihinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla 2.000 TL maddi tazminat talepli dava açılmıştır. Bilirkişi incelemesi sonucu maddi zarar 121.312,31 TL olarak belirlenmiş ve 8/11/2016 tarihli dilekçe ile maddi tazminat talebi bilirkişi raporundaki tutar kadar artırılmıştır. İlk derece mahkemesi de başvurucunun davasını kabul etmiş ise de Bölge Adliye Mahkemesi, iş kazasının meydana geldiği 5/1/2005 tarihinden itibaren başlayan zamanaşımının ıslah dilekçesinin sunulduğu 8/11/2016 tarihinde dolduğu gerekçesiyle bilirkişi raporu doğrultusunda artırılan maddi tazminat kısmı yönünden davayı reddetmiştir.

26. Anılan başvuruda davanın ıslah ile artırılan kısmının reddedilmesini mahkemeye erişim hakkı kapsamında inceleyen Anayasa Mahkemesi, davaya konu zararın tespit edilmesinin belli bir uzmanlık gerektirdiğine, bu nedenle zararın boyutunun belirlenebilmesi için derece mahkemelerince bilirkişi raporu alınmasına karar verildiğine dikkat çekmiş ve zararının tamamını yargılamanın başlangıcında bilmesinin başvurucudan beklenemeyeceğini, bu sebeple başvurucunun tüm zararı için tazminat talep edemediğini belirtmiştir (Çetin Akboğa § 68).

27. Anayasa Mahkemesi anılan kararda yaptığı değerlendirmede; zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden dava açıldığı tarihte başvurucunun zararın miktarını bilebilmesinin mümkün olmadığı hususu dikkate alınmadan karar verilmesinin, başvurucunun bilirkişi raporuyla belirlenen tazminat tutarının tamamını talep edebilme imkânını ortadan kaldırdığı; başvurucunun bilirkişi raporundan sonra artırdığı alacak talebinin zamanaşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin yorumun başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla karşılaştırıldığında orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşmıştır (Çetin Akboğa §§ 73, 74).

28. Anılan kararda ayrıca; Türk hukukunda belirsiz alacak davasına ilişkin düzenlemenin kabulünden önceki döneme ilişkin olarak açılan kısmi davalarda başvurucuların zararın miktarını dava tarihi itibarıyla öğrenebilmelerinin kendilerinden beklenemeyeceğine dair AİHM'nin ihlal kararlarına da dikkat çekilmiştir (Çetin Akboğa § 69).

29. Somut olay yukarıda yer verilen ilkeler bakımından değerlendirildiğinde başvurucunun iş kazası nedeniyle oluşan maluliyet durumunun ve uğradığı zararın davanın açıldığı tarihte belirli olmadığı, bu hususların yargılama sırasında olaya ilişkin alınan bilirkişi raporları neticesinde öğrenildiği anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucu da zararın öğrenilmesinden sonra ıslah talebinde bulunmuştur.

30. Yukarıda yer verilen tespitler ışığında başvuruya konu olay değerlendirildiğinde başvurucunun ıslaha konu dava değerinin artırılan kısmı yönünden davanın zamanaşımından reddedilmesine ilişkin uygulamanın başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin hedeflenen meşru amaçla karşılaştırıldığında orantısız olduğu, dolayısıyla müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

32. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesinden şikâyet etmektedir.

33. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

34. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

35. Başvurucu 420.000 TL maddi ve 30.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

36. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

37. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçları bakımından yeterli bir giderim oluşturduğundan başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kocaeli 3. İş Mahkemesine (E.2018/69, K.2018/447) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.164,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/3/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.