TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATMA DAYAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/27789)

 

Karar Tarihi: 7/12/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucular

:

1. Fatma DAYAN

 

:

2. Güli AKGÖZ

 

:

3. Necla DENİZ

 

:

4. Süleyman DAYAN

Başvurucular Vekili

:

Av. Mehmet Nuri YILDIZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; terör olayları sebebiyle uğranılan manevi zararların tazmin edilmesi talebine dayalı olarak açılan davalarının reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Tüm başvurular 2/8/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Aynı vekil tarafından aynı iddialarla yapılan 2019/28200, 2019/28211 ve 2019/28219 sayılı bireysel başvuru dosyalarının aynı maddi olaya ilişkin olduğu anlaşılmıştır.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden ulaşılan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucular, ikamet ettikleri Hakkari'nin Çukurca ilçesinin Çağlayan köyünden terör olaylarına bağlı olarak 1995 yılında göç etmek zorunda kalmaları nedeniyle uğradıklarını iddia ettikleri manevi zararların tazmini için 1/8/2009 tarihinde İçişleri Bakanlığına başvurmuştur. Tüm başvurucuların taleplerinin 20/8/2009 tarihinde aynı yazı ile reddedilmesi üzerine başvurucular işlemlerin iptali ile manevi zararların tazmini için Van 1. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) iptal ve tam yargı davası açmışlardır.

7. Başvurucular; dilekçelerinde özetle köylerinden terör olayları nedeniyle ayrılmalarının bir insanın başına gelebilecek en büyük felaketlerden biri olduğunu, olaylar öncesinde aileleriyle birlikte köylerinin doğal habitatlarında mutlu, huzurlu ve mütevazı bir hayat içinde tarım ve hayvancılıkla yaşamlarına devam ettiklerini, göç ile birlikte çok zor koşullarda aç, sefil, hasta ve mutsuz şekilde sağlıksız bir hayat sürdürdüklerini, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun kapsamında sadece maddi tazminata ilişkin düzenlemenin bulunduğunu manevi zararın yasa kapsamında bulunmadığını, terör olayları sonucu ortaya çıkan zararların özel ve olağan dışı özellikleri dikkate alınıp oluşan zararın hukukun genel hükümleri kapsamında tazmin edilmesi gerektiğini ileri sürerek işlemlerin iptali ile talep ettikleri manevi tazminatın idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

8. Farklı tarihlerde verilen adli yardım taleplerinin reddi ile davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararların Danıştay Onbeşinci Dairesi tarafından bozulması üzerine davaları esastan inceleyen İdare Mahkemesi, davaların reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi gerekçesinde, manevi tazminat istemlerinin sosyal risk ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu ilke ile idarenin faaliyet alanında meydana gelmekle birlikte yürütülen kamu hizmetinin doğrudan sonucu olmayan toplumsal nitelikli riskin gerçekleşmesi sonucu oluşan zararların topluma pay edilerek giderilmesinin amaçlandığı belirtilmiştir. Ardından dava konusu olaylarda başvurucuların güvenlik gerekçesiyle köylerinden göç etmesi veya ettirilmelerinin başvuruculara özel olarak yönelen bir eylem veya işlem niteliğinde olmadığı, özünde sosyal risk ilkesi bulunan dava konusu uyuşmazlığa sebep olan hususun yoğunlaşan terör eylemlerinin varlığından kaynaklandığı, başvurucuların yaşamlarını devam ettirdikleri köyün güvenlik gerekçesiyle boşaltılan bölge olduğu, köyün boşaltılmaması hâlinde daha büyük zararların meydana gelmesinin kaçınılmaz olduğu vurgulanmıştır. İdare Mahkemesince 5233 sayılı Kanun'un esas itibarıyla, maddi zararların tazmini bakımından sosyal risk ilkesinin yasalaşmış hâli olduğu, Kanun'da manevi zararların karşılanmasının öngörülmediğine dikkat çekilerek başvurucuların aileleri ile birlikte terör olayları nedeniyle göç etmek zorunda kaldıklarından bahisle uğradıklarını ileri sürüdükleri manevi zararlarının karşılanmasına yasal imkân bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

9. Bu gerekçeyle farklı tarihlerde verilen kararlar Danıştay Onuncu Dairesi tarafından onanmış ve karar düzeltme başvuruları da8/5/2019 tarihinde reddedilmiştir.

10. Başvurucular her bir karara karşı süresi içerisinde ayrı ayrı bireysel başvurularda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

11. İlgili hukuk için bkz. Cemia Tutkal ve Diğerleri, B. No: 2016/5030, 27/2/2020, §§ 13-17).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

12. Anayasa Mahkemesinin 7/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

13. Başvurucular, yaşam hakkının tehlikeye girmesi nedeniyle yaşadıkları köyü terk etmeye mecbur kaldıklarını, aileleriyle birlikte insanca yaşama koşullarından yoksun kaldıklarını, köylerinde özgür bir şekilde yaşayamadıklarını, özel hayatın ve aile hayatının korunması haklarının ihlal edildiğini, 2009 yılında açılan davanın yaklaşık on yıl sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini, terör riskinin devam etmesi ve köyün askeri yasak bölgede bulunması nedeniyle köylerine geri dönemedikleri için mülkiyet hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

14. Bakanlık görüşünde; İdare Mahkemesinin dava konusu maddi olay ve tazminat verilebilmesi için gereken şartları değerlendirerek talebin reddine karar verdiği, başvurucunun tutumunun, davanın karmaşıklığının, toplanması ve değerlendirilmesi gereken delillerin çeşitliliğinin, kapsamının ve içeriğinin dikkate alınması gereken belirleyici unsurlar arasında yer aldığı, adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken olağanüstü hâl koşulları ile mevzuat, ilgili içtihatlar ve somut olayın kendine özgü koşullarının göz önünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

15. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Manevi tazminat isteminin reddedilmesi ile ortaya çıkan temel sorun başvurucuların mahkemeye etkili erişiminin engellenmesi olduğundan başvurucuların manevi tazminat istemi hakkındaki iddiasının adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmesi uygun görülmüştür (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Mehmet Emin Timurtaş, B. No: 2014/2008, 22/11/2017, § 46).

17. 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminat ödenmesine ilişkin benzer iddialar daha önce bireysel başvurulara konu olmuştur. Anayasa Mahkemesi; terör ve terörle mücadele kapsamında gerçekleşen zararlara ilişkin manevi tazminat taleplerinin karşılanması için 5233 sayılı Kanun’da hüküm bulunmamakla birlikte idare hukukunun genel hükümleri kapsamında başvurucuların anılan talep hakkına sahip olduklarını, 5233 sayılı Kanun'un maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir kanun olduğunu, 6/1/1982 ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 12. ve 13. maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanındığını belirterek idareye yaptıkları başvuru ve açtıkları davayı tazminat hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Özden Sayar ve Deren Dilara Sayar, B. No: 2013/4022, 13/4/2016, §§ 51-76).

18. Anayasa Mahkemesinin anılan içtihadına göre başvurucuların idare mahkemelerinde açtıkları davaların niteliği ve manevi tazminata ilişkin taleplerinin dile getiriliş biçimleri özel önem taşır. Bir başka deyişle tazminat talepli davanın genel hükümler çerçevesinde 2577 sayılı Kanun'un ilgili maddelerinde belirtilen usullere göre mi açıldığı yoksa manevi tazminat talebinin 5233 sayılı Kanun'a mı dayandırıldığının ortaya konulması gerekir. Manevi tazminat başvurusunun 5233 sayılı Kanun'a dayandırılması hâlinde sadece maddi zararların tazminini öngören 5233 sayılı Kanun uyarınca kurulan ve faaliyette bulunan Komisyonun manevi tazminata hükmetmesi beklenemez. Dolayısıyla Komisyona başvurunun ardından açılan davanın 5233 sayılı Kanun'a dayandırılması ve genel hükümlere göre tam yargı davası açılmaması durumlarına ilişkin yapılan başvurular Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilemez bulunmuştur (Seydağa Tekin, B. No: 2015/3968, 21/2/2019, §§ 41-47; Ali Ekber Çeçi ve diğerleri, B. No: 2015/5463, 23/1/2019, §§ 42-48). Manevi tazminat taleplerinin genel hükümlere dayandırılması hâlinde ise bu taleplerin başta 2577 sayılı Kanun olmak üzere ilgili kanunların usul hükümleri çerçevesinde incelenmesi gerekir. Zira 5233 sayılı Kanun manevi tazminat öngörmemesine rağmen genel hükümlere göre manevi tazminat talebini engelleyen bir hüküm de içermemektedir. Nitekim 5233 sayılı Kanun'dan bağımsız olarak genel hükümlere göre açılan manevi tazminat talepli davaların 5233 sayılı Kanun'a atıfla reddedilmesine ilişkin başvurularda Anayasa Mahkemesi başvurucuların mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (örnek olarak bkz. Azmi Okyay ve diğerleri, B. No: 2015/9747, 22/1/2019, §§ 31-40).

19. Somut olayda 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesine göre manevi tazminat talebiyle açılan dava, sosyal risk ilkesi kapsamında değerlendirilerek reddedilmiştir (kararın özeti için bkz. § 8).

20. Tazminat hukukunun genel prensiplerine göre açılan manevi tazminat istemli davada 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesinin son fıkrasındaki ve 2577 sayılı Kanun’un 2. ve 13. maddelerindeki açık düzenlemeler ile Danıştay ve Anayasa Mahkemesi içtihatları dikkate alındığında manevi tazminat talebi hakkında idare hukukunun genel hükümleri kapsamında inceleme yapılarak bir karar verilmesi yoluyla başvurucuların mahkemeye erişimine olanak sağlanmalıdır.

21. Açtıkları manevi tazminat davasını tazminat hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum kalan başvurucuların mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulduğu açıktır. Yukarıdaki belirtilen ilkeler ışığında yapılan incelemede başvurucuları manevi tazminat davasını tazminat hukukunun genel hükümlerine göre inceletme imkânından mahrum bırakan müdahale yönünden içtihatlardan (birçok karar arasından bkz. Mehmet Emin Timurtaş; Emir Ağgül ve diğerleri, B. No: 2014/16320, 21/11/2017) ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığı ve ölçüsüz müdahalenin başvurucuların mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

23. Başvurucular, karmaşık bir dosya olmamasına karşın idari ve yargısal sürecin çok uzun sürdüğünü belirterek makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

24. Bakanlık görüşünde, mevcut başvuruda inceleme yapılırken Anayasa, mevzuat, ilgili içtihatlar ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınmasının faydalı olacağı belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

26. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

27. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41, 45).

28. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında tüm başvurucuların 1/8/2009 tarihinde İçişleri Bakanlığına başvuruları ile başlayan sürecin Danıştay Onuncu Dairesinin 8/5/2019 tarihli kararı ile yaklaşık 9 yıl 9 ay sonra sona ermesi nedeniyle bu sürenin makul olmadığı sonucuna varılması gerekir.

29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmına ilişkin olarak Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

30. Başvurucular; yaşama saygı gösterilmesi hakkı, özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkı, etkili başvuru hakkı ve mülkiyet hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

31. Başvurucuların mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiştir. Bu kapsamda yeniden yargılama kararı ile birlikte önceki mahkeme kararları ortadan kalkmış olacaktır. Bu nedenle başvurucunun ileri sürdüğü diğer ihlal iddialarının bu aşamada inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

32. Başvurucular ihlalin tespiti ve tazminat taleplerinde bulunmuştur.

33. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için ihlal edildiğine karar verilen her iki hak yönünden ayrı değerlendirilme yapılması gerekmektedir. Mahkemeye erişim hakkı yönünden verilen ihlal kararı yönünden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Mahkemeye erişim hakkının ihlali yönünden yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talepleri kabul edilmemiştir.

34. Makul sürede yargılanma hakkının ihlaline yönelik olarak sadece ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuların her birisine taleple bağlı kalınarak ayrı ayrı net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine, tazminata ilişkin diğer taleplerin reddine karar verilmesi gerekir.

35. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harcın başvurucuların her birisine ayrı ayrı;9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan vekalet ücretinin ise başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvuruların BİRLEŞTİRİLMESİNE,

B. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi nedeniyle başvuruculara AYRI AYRI net 40.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

E. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Van 1. İdare Mahkemesine (E.2013/2122, K.2015/963; E.2014/1179, K.2015/1659, E.2015/24, K.2015/1731, E.2015/268, K.2015/1733) GÖNDERİLMESİNE,

F. 364,60 TL harcın her bir başvurucuya AYRI AYRI ve 9.900 TL vekâlet ücretinin ise başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.