TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A. A. T. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/32003)

 

Karar Tarihi: 23/11/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

A.A.T.

Vekili

:

Av. Ayşegül BÖLÜK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; binanın belediye tarafından yıktırılması nedeniyle mülkiyet hakkının, davanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 9/8/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu 1947 doğumlu olup Almanya Federal Cumhuriyeti'nin Aachen şehrinde ikamet etmektedir. Başvurucu 2008 yılından önce Almanya'ya taşındığını ve Almanya'da yaşadığını belirtmektedir.

8. Başvurucu, İstanbul ili Avcılar ilçesi Ambarlı Mahallesi'nde kâin 41 pafta 16953 parsel numaralı taşınmazda bulunan sitedeki bir adet bağımsız bölümün malikidir. Başvurucunun evi 1999 yılında meydana gelen depremden dolayı hasar görmüş ve hasar durumu "orta" olarak tespit edilmiştir. Güçlendirme işlemlerinden sonra 12/2/2001 tarihinde taşınmaz için tekrar yapı kullanma izni düzenlenmiştir.

9. Ancak daha sonraki tarihlerde -meydana gelen heyelanların da etkisiyle- binada çatlaklar oluşması üzerine Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü tarafından binanın durumu incelenerek 2008 yılında rapor tanzim edilmiştir. Avcılar Kaymakamlığının binanın heyelan bölgesinde olduğu ve can güvenliği için hemen tahliye edilmesi gerektiği yönündeki yazısından sonra Avcılar Belediyesi Encümeninin 1/8/2008 tarihli kararıyla binanın yıkımına karar verilmiştir.

10. Yıkım kararı, yıkıma konu evde tebligata çıkarılmış; başvurucunun adreste bulunamaması üzerine 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca ihbarnamenin bir suretinin 9/7/2008 tarihinde evin kapısına asılması ve tebliğ evrakının muhtara teslimi suretiyle tebliğ edilmiştir. Bina 17/8/2008 tarihinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekiplerince yıktırılmıştır.

11. Başvurucu, yıkım işlemini 2/6/2011 tarihinde öğrendiğini belirterek 6/12/2011 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığına ve Avcılar Belediyesine başvurmuş, hukuka aykırı yıkım kararı sebebiyle 44.000 TL tazminat ödenmesini talep etmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yapılan başvuru 16/1/2012 tarihli yazıyla reddedilmiştir.

12. Başvurucu 2/2/2012 tarihinde İstanbul 6. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, emsal bazı kararlardan söz ederek binanın yıkımında idarenin hizmet kusuru bulunduğunu savunmuş ve 44.000 TL maddi tazminatın ödenmesine hükmedilmesini istemiştir.

13. İdare Mahkemesi 15/1/2014 tarihli ara kararıyla Avcılar Belediyesini de hasım mevkiine dâhil etmiştir. Avcılar Belediyesi aynı konuda İstanbul 3. İdare Mahkemesinde de dava açıldığını belirterek derdestlik itirazında bulunmuştur.

14. İdare Mahkemesi 26/12/2014 tarihli kararıyla konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun aynı taleple Avcılar Belediyesine karşı İstanbul 3. İdare Mahkemesinde dava açtığı, anılan Mahkemece bu davada 23/11/2012 tarihinde başvurucu lehine tazminata hükmedildiği ve tazminatın başvurucunun avukatına ödendiği vurgulanmıştır. Kararda, eldeki davanın farklı hasımla mükerreren açıldığı belirtilmiş ve maddi tazminatın da ödendiğine işaret edilerek davanın konusuz kaldığı açıklanmıştır.

15. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde, yıkım işleminden Çevre ve Şehircilik Bakanlığının da kusurunun bulunduğunu ve onun aleyhine de tazminata hükmedilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

16. Danıştay Ondördüncü Dairesi (Daire) 9/3/2017 tarihinde kararı bozmuştur. Bozma kararında, başvurucu yıkım kararından 6/12/2011 tarihinde haberdar olduğunu iddia etmiş ise de 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 39. maddesi uyarınca gerekli işlemlerin tesis edilerek ilgili mevzuat uyarınca kararın tebliğ edildiği ve başvurucunun en geç yıkım işleminin gerçekleştiği 27/8/2008 tarihinde yıkım kararını öğrendiğinin kabulü gerektiği ifade edilmiştir. Bozma kararında, davanın süre aşımından reddi gerektiği belirtilmiştir. Karar düzeltme istemi Dairenin 8/11/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

17. Bozma kararına uyan İdare Mahkemesi 28/2/2018 tarihinde Daire kararındaki gerekçeye atıfla davayı süre aşımından reddetmiştir.

18. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Başvurucu; kendisine tebligat yapılmadığını, Almanya'da ikamet etmesi sebebiyle yıkım kararından haberdar olamadığını belirtmiştir. Başvurucu, zabıta memurlarının 2008 yılında yeterli araştırma yapması hâlinde adresinin Almanya'da olduğunu öğrenmelerinin mümkün olduğunu vurgulamış; 2004 yılında Ambarlı Mahallesi Muhtarlığına adresinin Almanya'da bulunduğuna dair bildirimde bulunduğunu ifade etmiştir. Avcılar Belediyesinin tebligat görevlisinin tapu idaresinden araştırması durumunda adresinin Almanya'da olduğunu tespit edebileceğini belirten başvurucu, tebligatın 27/8/2008 tarihinde yapılmış sayılmasının mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

19. Daire 26/12/2018 tarihinde kararı onamıştır. Karar düzeltme istemi Dairenin 14/6/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 15/7/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 9/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. İdari dava türleri şunlardır:

...

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

..."

21. 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ... gündür."

22. 2577 sayılı Kanun'un 12. maddesi şöyledir:

"İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 nci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır."

23. 7201 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır."

24. 7201 sayılı Kanun'un 21. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kendisine tebligat yapılacak kimse veya yukarıdaki maddeler mucibince tebligat yapılabilecek kimselerden hiçbiri gösterilen adreste bulunmaz veya tebellüğden imtina ederse, tebliğ memuru tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti azasından birine veyahut zabıta amir veya memurlarına imza mukabilinde teslim eder ve tesellüm edenin adresini ihtiva eden ihbarnameyi gösterilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, adreste bulunmama halinde tebliğ olunacak şahsa keyfiyetin haber verilmesini de mümkün oldukça en yakın komşularından birine, varsa yönetici veya kapıcıya da bildirilir. İhbarnamenin kapıya yapıştırıldığı tarih, tebliğ tarihi sayılır."

25. 7201 sayılı Kanun'un 25. maddesi şöyledir:

"Yabancı memlekette tebliğ o memleketin salahiyetli makamı vasıtasiyle yapılır. Bunun için anlaşma veya o memleket kanunları müsait ise, o yerdeki Türkiye siyasi memuru veya konsolosu tebligat yapılmasını salahiyetli makamdan ister.

 (Mülga: 19/3/2003-4829/18 md.)

Yabancı memleketlerde bulunan kimselere tebliğ olunacak evrak, tebligatı çıkaran merciin bağlı bulunduğu vekalet vasıtasiyle Dışişleri Bakanlığıne, oradan damemuriyet havzası nazarı itibara alınarak ilgili Türkiye Elçiliğine veya Konsolosluğuna gönderilir.

 (Ek : 6/6/1985 - 3220/8 md.) Şu kadar ki, Dışişleri Bakanlığının aracılığına lüzum görülmeyen hallerde tebligat evrakı, ilgili Bakanlıkça doğrudan doğruya o yerdeki Türkiye Büyükelçiliğine veya Başkonsolosluğuna gönderilebilir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Anayasa Mahkemesinin 23/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu; yıkım kararından haberdar olduğu kabulünün varsayıma dayandığını, bu nedenle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu, uzun yıllar yurt dışında olduğu hâlde yıkım kararından haberdar olduğu varsayımına dayanılarak hüküm kurulmasının hakkaniyete aykırı olduğunu ve bu durum nedeniyle mülkiyet hakkının, adil yargılanma hakkının, ifade özgürlüğünün, etkili başvuru hakkı ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

28. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, evinin tazminatsız olarak yıkılmasına yöneliktir. Dolayısıyla başvurucunun bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Basri BAĞCI bu görüşe katılmamıştır.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

31. Olayda yıkılan evin mülkiyetinin başvurucuya ait olduğuyla ilgili olarak bir ihtilaf bulunmamaktadır.

Basri BAĞCI bu görüşe katılmamıştır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

32. Somut olayda başvurucunun dairesinin bulunduğu bina, oturulabilir durumda olmadığı ve insan yaşamı için tehlike oluşturduğu gerekçesiyle yıktırılmıştır. Yıkım kararının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Yıkım kararının temel amacı insan yaşamı yönünden risk oluşturan yapıları ortadan kaldırmaktır. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

33. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

34. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

 (1) Kanunilik

35. Somut olaydaki taşınmaz 3194 sayılı Kanun'un 39. maddesi uyarınca yıktırılmıştır. Dolayısıyla yıkımın kanuni dayanağının bulunduğu değerlendirilmiştir.

 (2) Meşru Amaç

36. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yaşam hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anılan madde uyarınca devletin, yetki alanında bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, §§ 50, 51). İnsan yaşamı yönünden risk teşkil eden binanın yıktırılmasının Anayasa'nın 17. maddesiyle devlete yüklenen yaşamı koruma pozitif yükümlülüğünün ifası amacıyla gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yıkım kararının kamu yararına dönük meşru bir amacın bulunduğu değerlendirilmektedir.

 (3) Ölçülülük

37. Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

38. Usule ilişkin güvencelerin varlığı orantılılık değerlendirmesinde önemli bir rol oynayabilir. Bu bağlamda müdahalenin hukuka aykırılığının ileri sürülebileceği veya müdahale nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararların tazmin edilmesinin istenebileceği hukuk yollarının olmaması da bazı durumlarda kişiye yüklenen külfeti ağırlaştıran bir unsur olarak görülebilir. Bu bakımdan kişinin hukuka aykırılık iddialarının bir mahkeme tarafından etkili bir biçimde incelenmesi müdahalenin orantılılığı bakımından ehemmiyet arz etmektedir (D.C., B. No: 2018/13863, 16/6/2021, § 52).

39. Başvurucu, yıkım kararının ve işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek yıkım dolayısıyla uğradığını ileri sürdüğü zararın tazmin edilmesi istemiyle 2/2/2012 tarihinde tam yargı davası açmıştır. Ancak Daire yıkımla ilgili işlemlerin ilgili mevzuat uyarınca tebliğ edildiğini belirterek başvurucunun en geç yıkım işleminin gerçekleştiği 27/8/2008 tarihinde yıkım işlemini öğrendiğinin kabulü gerektiğini ifade etmiştir. Dairenin bozma kararına uyan İdare Mahkemesi davayı süre aşımından reddetmiştir.

40. Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin bu işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemidir. Usulüne uygun işlemlerin kendilerine bağlanan hukuki sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir. Usulüne uygun olarak yapılan tebligat, Anayasa'da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama hürriyetinin önemli güvencelerinden biridir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

41. Can güvenliği yönünden ciddi risk teşkil eden taşınmazların gecikmeksizin yıktırılması devletin Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşamı koruma yükümlülüğü yönünden önem taşımaktadır. Ne var ki hatalı olduğu değerlendirilen yıkım işleminin iptali veya yıkım işleminden kaynaklanan zararların tazmini amacıyla yargı yollarına başvuru imkânının sağlanması mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin anayasal yükümlülüklerin bir gereğidir. Dolayısıyla yıkım kararını yargısal denetimden geçirecek mekanizmaları işletme fırsatının sağlanması için söz konusu kararın ilgilisine usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi gerekmektedir.

42. Somut olayda tebligat işlemi, başvurucunun yıkılan adresinde yapılmaya çalışılmış ancak başvurucunun adresinde bulunmaması üzerine ihbarnamenin bir örneği kapıya yapıştırılmış ve tebliğ evrakı Ambarlı Mahallesi Muhtarlığına bırakılmak suretiyle tebligat işlemi gerçekleştirilmiştir. Derece mahkemelerinde ileri sürdüğü iddialara göre başvurucu 1999 depreminden sonra söz konusu adreste hiç oturmamış, Almanya'ya taşındığını 2004 yılında Ambarlı Mahallesi Muhtarlığına bildirmiştir. Başvurucu ayrıca Avcılar Belediyesinin tebligat memurunun tapu idaresinde araştırma yapması hâlinde ikamet adresinin Almanya'da olduğunu anlayabileceğini iddia etmiştir. İdare Mahkemesi ve Danıştay kararları incelendiğinde başvurucunun bu iddialarına yönelik herhangi bir değerlendirme yapıldığı görülememektedir.

43. Başvurucunun ileri sürdüğü iddiaların ciddi olduğunun altı çizilmelidir. Başvurucunun tebligatın yapıldığı adreste yaşamadığının ve Almanya'da yaşamaya başladığının resmî makamların bilgisinde olduğunun anlaşılması hâlinde söz konusu adresin başvurucunun bilinen adresi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Başvurucunun belirtilen iddialarının araştırılmaması evinin yıkılmasına ilişkin işlemin hukuka aykırılığını denetlettirme ve gerekirse tazminat elde etme fırsatından başvurucuyu mahrum bırakmıştır.

44. Sonuç olarak başvurucunun 2008 yılında Almanya'da yaşadığı ve bunun kamu makamlarının bilgisinde bulunduğu iddiaları araştırılmadan, yıkılan evde yapılan tebligatın geçerli kabul edilmesi başvurucunun mülkiyet hakkıyla ilgili iddiaları mahkeme önünde tartıştırma imkânından mahrum kalmasına yol açmış, can güvenliğinin korunmasındaki kamusal yarar ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasındaki bireysel yarar arasındaki dengeyi başvurucu aleyhine bozmuştur. Bu durum başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi orantısız kılmıştır.

45. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Basri BAĞCI bu görüşe katılmamıştır.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

46. Başvurucu, yargılamanın makul süre içinde tamamlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45-47).

49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

50. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında yaklaşık 7 yıl 6 ay 8 gün devam eden yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

52. Başvurucu; ihlalin tespiti ile 300.000 TL maddi, 100.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

53. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

54. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

55. Varılan ihlal sonucu, davanın otomatik olarak kabulü gerektiği biçiminde anlaşılmamalıdır. İhlal kararı davanın süre aşımından reddi yönündeki gerekçeye ilişkin olup ihlal kararının gereği yerine getirildikten sonra ne yönde karar verileceği yargı mercilerinin takdirindedir.

56. Öte yandan mülkiyet hakkına ilişkin ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

57. Makul sürede yargılanma hakkı yönünden ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında 31.500 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Basri BAĞCI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Basri BAĞCI'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 6. İdare Mahkemesine (E.2018/47, K.2018/290) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 31.500 TL manevi tazminatın ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/11/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Mülkiyeti başvurucuya ait olan taşınmaz, 1999 yılında yaşanan depremde hasar gördüğünden ve tehlike arz ettiğinden bahisle belediye tarafından yıkılmıştır. Başvurucu yıkım öncesi kendisine usulüne uygun tebligat yapılmadığını belirterek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı aleyhine tam yargı davası açmıştır.

Yargılamayı görmekte olan İstanbul 6. İdare Mahkemesi aynı konuda belediyenin davalı olduğu bir yargılama sürecinin İstanbul 3. İdare Mahkemesinde görüldüğünü ve davacı lehine tazminata hükmedildiğini öğrenmekle, bakmakta olduğu dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir.

Başvurucu, lehine neticelenen davada almış olduğu tazminat miktarının ne kadar olduğu ve buna mukabil ne kadarlık bir tazmin edilmemiş bir mal varlığı değerinin bulunduğundan bahisle mülkiyet hakkının varlığına dair bir veri sunmamıştır.

Cemal Günsel Kararı ([GK], B. No: 2016/12900) doğrultusunda başvurunun temellendirilmediğini ve kabul edilemez olduğunu değerlendirdiğimizden çoğunluğun aksi yöndeki kararına iştirak edilmemiştir.

Üye

Basri BAĞCI