TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İSMAİL MINGIR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/32365)

 

Karar Tarihi: 18/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Mustafa Erdem ATLIHAN

Başvurucu

:

İsmail MINGIR

Vekili

:

Av. Ramazan MINGIR

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kolluk görevlilerinin kasıtlı eylemlerinden dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye olma suçundan 20/7/2016 tarihinde gözaltına alınan başvurucu, askerî makamlarca kolluk birimine teslim edilmiştir. 24/7/2016 tarihinde sulh ceza hâkimliği tarafından başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir. Başvurucu hakkında kamu davası açılmış olup ceza kovuşturması devam etmektedir.

3. Başvurucunun gözaltında bulunduğu 20/7/2016-24/7/2016 tarihleri arasında Gata Tıp Fakültesi Genelkurmay Polikliniği ve Ankara Gazi Mustafa Kemal Devlet Hastanesinden alınan toplam yedi adli muayene raporunun altısında başvurucunun vücudunda herhangi bir darp veya cebir izine rastlanmadığı, birinde ise son muayeneden farklı bir bulguya rastlanmadığı belirtilmiş; ikisinde darp ve cebir izi bulunmadığı kaydının yanında başvurucunun sırt ve boyun ağrısı şikâyeti olduğu rapora işlenmiş, birinde de kelepçeli bölgede zedelenmeye ilişkin olduğu düşünülen ancak tam olarak okunamayan bir notun düşüldüğü görülmüştür.

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle başvurucu 20/7/2016 ile 24/7/2016 tarihleri arasındaki dört günlük süre boyunca tutulmuş olduğu voleybol sahası ve ceza infaz kurumu yerleşkesi içine kurulan çadırdaki tutulma koşullarından yakınmış; uzun süre elleri arkadan kelepçeli olarak aç ve susuz bekletildiğini, kuru asfaltta uyumaya zorlandığını, yumruk ve sıra dayağı şeklinde darbedildiğini, nakiller sırasında elleri arkadan kelepçeli ve başı eğik şekilde yolculuk yaptırıldığını, hakarete maruz kaldığını ve tehdit edildiğini iddia etmiştir.

5. Başvurucu 12/10/2016 tarihinde savcılığa verdiği dilekçeyle gözaltında kötü muameleye maruz kaldığını ileri sürmüş ve şikâyetçi olmuştur.

6. Savcılık başvurucu ile ilgili adli muayene raporlarında kötü muameleyi işaret eden herhangi bir husus bulunmaması, yapılan araştırma neticesinde herhangi bir kamera kaydı bulunmadığının belirtilmiş olması ve soyut iddia dışında bir delil bulunmaması gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı itiraz Sulh Ceza Hâkimliğince reddedilmiş, başvurucu bu kararı kendi beyanına göre 9/8/2019 tarihinde öğrenmiş ve 23/8/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

7. Ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

A. Gözaltında Tutulma Koşullarından Dolayı Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine ilişkin iddia

8. Başvurucu; spor salonunda ve infaz kurumu yerleşkesi içine kurulmuş olançadır içinde gözaltında tutulduğunu, kendisine yeterli yiyecek ve içecek verilmediğini, hijyen koşullarına uygun ortam sağlanmadığını, yatma ve ısınma için gerekli malzemelerin verilmediğini belirterek Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

9. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

10. Anayasa Mahkemesi gözaltında tutulan kişilerin nezarethane tutma koşullarının yetersizliği nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığı yönündeki iddialarıyla ilgili olarak temel ilkeleri ortaya koyduğu ve değerlendirmelerde bulunduğu kararında, şikâyete konu yetersiz koşullardaki tutma hâli sona ermişse idari yargı yolunda açılacak tam yargı (tazminat) davasını etkili bir yol olarak kabul etmiştir (Nebahat Baysal Gül, B. No: 2016/14634, 28/5/2019, §§ 17-31; ayrıca yetersiz miktarda yiyecek ve içecek verilmesi iddiası yönünden bkz. Tuncay Gürsen, B. No: 2016/35379, 15/1/2020, §§ 17-23). Bu başvuruda da anılan içtihatta belirlenen temel ilkeden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

11. Bu durumda 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi dikkate alındığında ulaşılabilir ve tutulma koşullarının standartlara uygun olmaması sebebiyle doğan maddi ve manevi zararların karşılanması bakımından başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen tam yargı davası açma yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.

12. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kolluk Görevlilerinin Kasıtlı Eylemlerinden Dolayı Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine ilişkin iddia

13. Başvurucu; gözaltında uzun süre kelepçeli şekilde tutulduğunu, yumruk ve sıra dayağı şeklinde darbedildiğini, hakaret ve tehdide maruz kaldığını, nakiller sırasında elleri arkadan kelepçeli ve başı eğik şekilde yolculuk yaptırıldığını belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini, delillerin süratle ve düzgün bir şekilde toplanmaması, şüpheli ve tanık beyanlarına başvurulmaması, sağlık raporlarında bulunan eksik ve hataların dikkate alınmaması nedeniyle şikâyeti hakkında yürütülen soruşturmanın etkili olmadığını ileri sürmüştür.

14. Bakanlık; başvurucunun bireysel başvurusunu süresinde gerçekleştirmediğini, savcılığın olayı aydınlatmak için gerekli araştırmayı yaparak olası delillere ulaşmaya çalıştığını, özellikle kamera kayıtlarının temin edilemediğine ilişkin tutanak ve başvurucu hakkında tanzim edilen sağlık raporlarının dosyaya sunulmasının ardından sonuca ulaştığını ve soruşturmanın etkili olduğunu bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında genel olarak başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiştir.

15. Anayasa'nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı" kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz."

16. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri, (...) kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

17. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).

18. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

19. Anayasa’nın 17. maddesi Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete ayrıca kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevi yüklemektedir. Anılan yükümlülük, devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).

20. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde olay hakkında etkili bir soruşturmanın yürütülmesi gerekmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110; Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 25).

21. Başvurucu, gözaltı ve nakiller sırasında uzun süre elleri arkadan kelepçeli şekilde tutulmasından şikâyet etmektedir. Somut olayda başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu şüphesiyle darbe teşebbüsünden yalnızca beş gün sonra gözaltına alındığı, gözaltına alınan kişilerin çokluğu nedeniyle spor salonunda yüzlerce kişiyle birlikte tutulduğu anlaşılmıştır. Bu koşullar altında güvenlik gereği başvurucuya kelepçe takılmasının makul bir tedbir olduğu ve kelepçe takılmasının bu olayda kötü muamele yasağının ihlali için aranan asgari ağırlık derecesini aşan bir muamele olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

22. Yine sağlık raporlarından birinde kelepçenin takıldığı bölgede zedelenmeye ilişkin olduğu düşünülen bir not düşüldüğü görülmüştür. Bu zedelenmenin başvurucunun bileklerine polis tarafından takılan plastik kelepçeden kaynaklandığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi çok sayıda kararında şüphelilere kelepçe takılmasının mevzuattan kaynaklanan bir yöntem olup şüphelilerin kaçmasının ya da başkalarına zarar vermesinin önlenmesi amacını taşıdığını tespit ederek bu uygulamanın niteliğinden kaynaklanan, kelepçe takılmasının doğal sonucu olan olumsuz etkilerin kötü muamelenin asgari bir ağırlık derecesine ulaştığının kabul edilmesi için yeterli görülmeyeceğine karar vermiştir.

23. Başvurucu; gözaltı sırasında sıra dayağı şeklinde ve yumrukla darbedildiğini iddia etmektedir. Başvurucu hakkında gözaltı süresince alınan toplam yedi adli muayene raporunun altısında da başvurucuda darp ve cebir izine rastlanmadığı, birinde ise son muayenesinden farklı bir bulguya rastlanmadığı belirtilmiştir. Başvurucu, maruz kaldığı muamelenin doktorlar tarafından bilinmesine karşın raporlara geçirilmediğini belirtmekte ise de kötü muamele iddialarını destekleyen bir bulgu ortaya koyamamıştır. İleri sürdüğü kötü muameleler sonucunda vücudunda bir yaralanma meydana gelip gelmediği yönünde bir açıklama da yapmamıştır. Yine başvurucunun sözlü şiddet iddialarını destekleyen bir veri dosya kapsamında bulunmamaktadır. Tüm bu tespitlere göre başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına ilişkin savunulabilir bir iddia ortaya koyamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

24. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Gözaltında tutulma koşullarından dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kolluk görevlilerinin kasıtlı eylemlerinden dolayı kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 18/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.