TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M. S. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/36166)

 

Karar Tarihi: 30/3/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ayşe Didem ÖZDEMİR AKCA

Başvurucu

:

M. S.

Vekili

:

Av. Ayten İZMİRLİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutuklu olarak ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun hastaneye sevki ve tıbbi işlemler esnasında kelepçe kullanılması nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 1/11/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

8. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

10. Başvurucu; silahlı terör örgütü kurma veya yönetme (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması), başka bir suçun delillerini gizlemek ya da yakalanmamak amacıyla öldürme, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarını işlediği iddiasıyla Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/7/2016 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.

11. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama neticesinde 26/11/2020 tarihinde başvurucunun anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçundan müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hükümle birlikte tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Hüküm, istinaf incelemesi için Ankara Bölge Adliye Mahkemesinde bulunduğundan henüz kesinleşmemiştir.

12. Başvurucu 30/6/2018 günü akşam saatlerinde tutuklu olarak bulunduğu Sincan Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) şiddetli karın ağrısı, ateş ve kusma şikâyetleri ile sırasıyla Kampüs Hastanesi, Sincan Devlet Hastanesi ve Ankara Numune Hastanesine sevk edilerek aynı gün gece saatlerinde Ankara Numune Hastanesi Acil Cerrahi Servisinde akut apandisit tanısı ile apendektomi operasyonu geçirmiştir.

13. Başvuru formunda başvurucu, yürüyecek durumda olmaması sebebiyle koğuştan mahkûm kabule kadar infaz koruma memurlarınca tekerlekli sandalye ile götürüldüğünü, bu aşamadan sonra uzman jandarma personelinin kötü muamelesine maruz kaldığını, hekim tarafından muayene neticesinin anlatıldığı sırada zorla odadan çıkarıldığını, tomografi çekilmesi ve serum verilmesi işlemleri sırasında kelepçelerinin açılmadığını ifade etmiştir.

14. Başvurucu 8/5/2019 tarihli dilekçeyle Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) uzman jandarma personeli hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. Başvurucunun iddiaları özetle şöyledir:

i. 30/6/2018 tarihinde akşam saatlerinde şiddetli karın ağrısı, ateş ve kusma şikâyetiyle acilen hastaneye sevk edilmiştir. Sırasıyla Kampüs Hastanesi, Sincan Devlet Hastanesi ve Ankara Numune Hastanesindeki muayene ve tetkiklerinin ardından aynı gece apandisitinin patlamak üzere olduğu söylenerek acilen ameliyat edilmiştir.

ii. Yapılan işlemler ve sevk sırasında 112 Acil ekibinin ilk müdahalesinin ardından ayakta duramayacak hâldeyken hiçbir mukavemet göstermemesine, talimatlara uymasına rağmen kendisini teslim olan uzman jandarma tarafından sağlık durumu ve kendinde olmadığı dikkate alınmaksızın kelepçelenmiştir.

iii. Kampüs Hastanesinde bulunduğu sırada ağrısı çok şiddetli olduğundan ve kelepçe baskı yaptığından kelepçesinin açılmasını istemiş ancak olumsuz cevap almıştır.

iv. İdrar örneği vermek için tuvalete gittiğinde giriş kapısında uzman jandarma personeli tarafından kadın infaz koruma memuruna “Bu 4. Ağır ya, Akıncı bu.” denilmek suretiyle hedef gösterilmiştir.

v. Kan verdikten sonra kanamasının durması için tampon yapılmasına dahi fırsat verilmeden tekrar kelepçelenmiştir.

vi. Muayeneden sonra acilen Sincan Devlet Hastanesine gönderilmek üzere araca binerken mide bulantısı olduğu için kusma ihtimaline karşı boş çöp torbası istemiş ancak isteği reddedilmiştir.

vii. Sincan Devlet Hastanesine, sonrasında da Numune Hastanesine götürülmesi sırasında araçta oturduğu yerin tekerleklerin üzerinde olması ve ellerinin kelepçeli olması nedeniyle sabit duramamış, bu sebeple sancısı ve mide bulantısı dayanılmaz hâle gelmiştir.

viii. Sincan Devlet Hastanesinde genel cerrahi uzmanı hekimin muayenesi sırasında uzman jandarma içeride kadın infaz koruma memuru olmasına rağmen odada bekleyerek hasta mahremiyetini ihlal etmiş ve hekim muayene sonucunu söylerken de “Hadi hadi sen çık, memur senin yerine dinler.” diyerek zorla kendisini odadan çıkarmıştır.

ix. Tomografi sırasında kelepçeleri açılmamış, tomografi kelepçeli olarak çekilmiştir. Ağrısının şiddetinden dolayı yürümekte zorlanmasına rağmen elleri kelepçeli olarak arabaya bindirilmek üzere hastane çıkışına kadar yürütülmüştür. Hastane çıkışında infaz koruma memurunun hekimin “Acile yatırın.” dediğini iletmesi üzerine yeniden acil servise götürülmüştür. Acil serviste yatarak tedavi görmekte iken serum takıldığı esnada kelepçe çözülmemiştir.

x. Ameliyat kararı verilmesi üzerine ameliyathane önlüğü giyeceği esnada jandarma uzman personeli infaz koruma memurunun birkaç kez uyarması sonucunda odadan çıkmıştır.

15. Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca 30/7/2019 tarihinde soruşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “...5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 158/6. maddesinde 'İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir.' şeklinde düzenlemeye yer verildiği, olayımızda yukarda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere Merve Duğan'ın rahatsızlanması üzerine Kampüs Hastanesi, Sincan Devlet Hastanesi ve Ankara Numune Hastanesi olmak üzere muayene ve tetkiklerinin yapıldığı, devletin tüm kurum kuruluşlarıyla tutuklunun sıhhatine kavuşabilmesi konusunda seferber olduğu ve en etkin bir şekilde ameliyat yapılmasını sağladığı, ihbar edenin iddiasına konu olayın görevi kötüye kullanma, hakaret, tehdit vb. herhangi bir suça vücut vermediği, şikayet edilen uzman jandarma personeline yönelen eylemin doğru olup olmadığı hususunun idari soruşturmaya konu olabileceği değerlendirilmekle, ihbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması nedeniyle,

Şikayet edilen hakkında, ihbara konu olay nedeniyle kamu adına SORUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA...”

16. Başvurucu; soruşturmaya yer olmadığına dair karar verilebilmesi için şikâyete konu fiilin suç oluşturmadığının açıkça anlaşılması ya da şikâyetin soyut ve genel nitelikte bulunması gerektiğini, olayda her iki şartın da sağlanmadığını belirterek anılan karara itiraz etmiştir.

17. Başvurucunun itirazı Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 23/9/2019 tarihinde reddedilmiş, karar başvurucu vekiline 10/10/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 1/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Muhafızın görevini kötüye kullanmasıkenar başlıklı 295. maddesi şöyledir:

 “(1) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün muhafaza veya nakli ile görevli kişilerin, görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri halinde, görevi kötüye kullanma suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

 (2) Muhafaza veya nakli ile görevli olan kimse, görevinin gereklerine aykırı olarak gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bulunduğu yerden geçici bir süreyle uzaklaşmasına izin verirse; altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

 (3) Gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün bu fırsattan yararlanarak kaçması halinde, kaçmaya kasten imkan sağlama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”

20. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 93. maddesi şöyledir:

 “Yakalanan veya tutuklanan kişilerin nakli

Madde 93- (1) Yakalanan veya tutuklanarak bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir.”

21. 5271 sayılı Kanun'un “İhbar ve şikâyet” kenar başlıklı 158. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(6) İhbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi bir araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşılması veya ihbar ve şikâyetin soyut ve genel nitelikte olması durumunda soruşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilir. Bu durumda şikâyet edilen kişiye şüpheli sıfatı verilemez. Soruşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar, varsa ihbarda bulunana veya şikâyetçiye bildirilir ve bu karara karşı 173 üncü maddedeki usule göre itiraz edilebilir. İtirazın kabulü hâlinde Cumhuriyet başsavcılığı soruşturma işlemlerini başlatır. Bu fıkra uyarınca yapılan işlemler ve verilen kararlar, bunlara mahsus bir sisteme kaydedilir. Bu kayıtlar, ancak Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından görülebilir.”

22. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un “Zorlayıcı tedbirlerin kullanılması” kenar başlıklı 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Hiçbir hâlde zincir ve demire vurmak tedbir olarak uygulanmaz. Kelepçe ve bedensel hareketleri kısıtlayıcı araçlar;

a) Yetkili makamın önüne getirildiğinde çıkarılmak kaydıyla, sevk ve nakil sırasında kaçmayı önlemek için,

b) Hekimin talimat ve gözetiminde olmak üzere tıbbî nedenlerle,

c) Diğer kontrol usûllerinin yetersizliği hâlinde hükümlünün kendisine veya başkalarına zarar vermesine veya eşyayı tahrip etmesine engel olmak için kurum en üst amirinin emriyle,

Kullanılabilir.”

23. 5275 sayılı Kanun'un “Nakillerde alınacak tedbirler” kenar başlıklı 58. maddesi şöyledir:

 “(1) Hükümlülerin kuruma veya başka bir yere götürülüp getirilmesi sırasında, halkla bir araya gelmelerine ve başkaları tarafından görülmelerine engel olacak tedbirler alınır.

 (2) Hükümlü, havalandırma ve ışık durumu yetersiz araçlarla, eziyet verici veya onur kırıcı şekilde nakledilemez. Nakil sırasında alınacak tedbirler, hükümlünün firarını önleyici ve yukarıdaki fıkrada yazılı engelleri gerçekleştirici sınırları aşamaz, birbirleriyle ve görevlilerle herhangi bir tartışmaya girmelerini engelleyici boyutları geçemez.”

24. 5275 sayılı Kanun'un “Tutukluların yükümlülükleri” kenar başlıklı 116. maddesi şöyledir:

 “(1) Bu Kanunun; yüksek güvenlikli kapalı ceza infaz kurumları, hapis cezasının infazının hastalık nedeni ile ertelenmesi, kuruma alınma ve kayıt işlemleri, hükümlüler ile yakınları ve ilgililerin bilgilendirilmesi, cezayı çekme, güvenlik ve iyileştirme programına ve sağlığın korunması kurallarına uyma, bina ve eşyaların korunması, kapıların açılmaması ve temasın önlenmesi, oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar, arama, disiplin cezalarının niteliği ve uygulanma koşulları, kınama, bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma, ücret karşılığı çalışılan işten yoksun bırakma, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma veya kısıtlama, ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma, hücreye koyma, çocuk hükümlüler hakkında uygulanabilecek disiplin tedbirleri ve cezaları, disiplin soruşturması, disiplin cezasını gerektiren eylemlerin tekrarı, disiplin cezalarının infazı ve kaldırılması, yönetim tarafından alınabilecek tedbirler, zorlayıcı araçların kullanılması, ödüllendirme, şikâyet ve itiraz, nakiller, disiplin nedeniyle nakil, zorunlu nedenlerle nakil, hastalık nedeniyle nakil, nakillerde alınacak tedbirler, avukat ve noterle görüşme hakkı, kültür ve sanat etkinliklerine katılma, ifade özgürlüğü, kütüphaneden yararlanma, süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı, telefonla haberleşme hakkı, radyo, televizyon yayınları ile internet olanaklarından yararlanma hakkı, mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı, bu Kanunda sayılan günlerde dışarıdan gönderilen hediyeyi kabul etme hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, muayene ve tedavi istekleri, hükümlülerin beslenmesi, iyileştirme programlarının belirlenmesi, hükümlülerin sayısı ve uygulanacak güvenlik tedbirleri, eğitim programları, öğretimden yararlanma, muayene ve tedavileri, sağlık denetimi, hastaneye sevk, infazı engelleyecek hastalık hâli, kendilerine verilen yiyecek ve içecekleri reddetmeleri, ziyaret, yabancı hükümlüleri ziyaret, ziyaret ve görüşlerde uygulanacak esaslar, beden eğitimi, kütüphane ve kurslardan yararlanma konularında 9, 16, 21, 22, 26 ilâ 28, 34 ilâ 53, 55 ilâ 62, 65 ilâ 76 ve 78 ila 88 inci maddelerinde düzenlenmiş hükümlerin tutukluluk hâliyle uzlaşır nitelikte olanları tutuklular hakkında da uygulanabilir.”

25. 17/12/1983 tarihli ve 18254 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği'nin 45. maddesinin (f) bendi şöyledir:

 “Ceza infaz kurumlarının ve tutukevlerinin dış korumalarını sağlayıcı önlemleri alır. Tutuklu ve hükümlülerin sevk ve nakilleriyle muhafazalarını sağlar.”

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kısıtlama yöntemlerinden biri olan kelepçeleme, yasal yakalama ya da tutuklama ile bağlantılı olarak uygulandığında ve koşulların makul olarak gerektirdiğinden daha fazla güç kullanma ya da kamuya teşhir içermediğinde genellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesinde düzenlenen işkence yasağı kapsamında bir sorun teşkil etmez (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 56; Öcalan/Türkiye [BD], B. No: 46221/99, 12/5/2005, § 182; Gorodnitchev/Rusya, B. No: 52058/99, 24/5/2007, §§ 101, 102, 105, 108; Mirosław Garlicki/Polonya, B. No: 36921/07, 14/6/2011, §§ 73-75).

27. AİHM, Henaf/Fransa (B. No: 65436/01, 27/11/2013) kararında ceza infaz kurumunda bulunan başvurucunun hastaneye nakli sonrası gece yatağa zincirlenmesi hususunu Sözleşme'nin 3. maddesi kapsamında incelenmiştir. Ceza infaz kurumu idaresi takdir yetkisini refakat eden memurlara bırakmış, özel bir yüksek güvenlik uyarısı yapmamıştır. Başvurucuya iki polis memurunca kelepçe takılmış, hastanede gece boyunca ayak bileklerinden birini karyolaya bağlayan zincir takılmıştır. AİHM kelepçelemenin kanuna uygun bir gözaltıyla bağlantılı olarak yapıldığı ve makul olarak gerekli kabul edilebilecek düzeyi aşan ölçüde güç kullanımı veya kamuya açıklık söz konusu olmadığı takdirde normalde 3. madde anlamında bir sorun teşkil etmeyeceğini belirtmiştir. Bu bağlamda kişinin kaçma veya yaralanma ya da bir zarara yol açma tehlikesi ile tıbbi tedavi için hastaneye transfer edilmesinin özel koşullarının değerlendirilmesinin önemli olduğu açıklanmıştır.

28. AİHM, tehlikelilik ile ilgili olarak başvurucuyla çeşitli hükümlerin bulunduğunu ancak bunların hiçbirinin şiddet eylemlerine yönelik olmadığını dikkate almıştır. Başvurucunun ceza infaz kurumunda geçici bir psikolojik rahatsızlık sebebiyle yol açtığı tek bir eylemi dışında huzursuzluğa da yol açmadığını, bu eylemin de şiddet içermediğini vurgulamıştır (Henaf/Fransa, § 50). Ayrıca ceza infaz kurumu müdürünün başvurucunun normal koşullarda sevk edilebileceğine dair yazısına da dikkati çeken AİHM, başvurucunun oluşturduğu iddia edilen tehlikenin iki polis memuru oda dışında nöbet tutarken onu yatağa zincirlemeyi haklı göstermediğini kabul etmiştir (Henaf/Fransa, §§ 51, 52). Mevcut davada başvurucunun yaşını, sağlık durumunu, güvenlik riski oluşturduğuna dair ciddi bir endişe uyandıran bir davranışının olmamasını, ceza infaz kurumu müdürünün yazısını gözeten AİHM, iki polis memurunun da oda dışında nöbet tutması nedeniyle başvuruya konu kısıtlamaların getirilmesinin güvenlik ihtiyacıyla karşılaştırıldığında orantısız olduğu kanaatine varmıştır (Henaf/Fransa, § 56). AİHM başvurucunun mahremiyetinin korunması argümanının da olayın koşullarında zincirle yatağa bağlanmasını haklı göstermediğini belirtmiştir (Henaf/Fransa, § 58). AİHM sonuç olarak ulusal makamların başvurucuya yönelik davranışlarının Sözleşme'nin 3. maddesindeki hükümlere uygun olmadığı, mevcut davadaki kısıtlamaların insanlık dışı bir muamele anlamına geleceği sonucuna varmıştır (Henaf/Fransa, § 59).

29. AİHM, muayene sırasında uygulanan güvenlik tedbirlerini incelediği Filiz Uyan/Türkiye (B. No: 7496/03, 8/1/2009, §§ 32-35) kararında, uygulanabilir farklı seçenekler bulunduğu hâlde başvuranın kelepçelerinin jinekolog tarafından yapılan muayene sırasında ısrarla çıkarılmamasının ve üç erkek güvenlik görevlisinin bir paravanın arkasına geçerek odada bulunmasının orantısız güvenlik tedbiri teşkil ettiğini, bu tür muayeneler geçirmesi gereken ve terörle ilgili suçlardan mahkûm edilen tüm tutuklular için katı gereklerin mevcut olduğunu, katı tedbirlerin mahkûmun arz ettiği riske ve gerçekleştirilecek muayenenin türüne bağlı olarak esnek ve daha pratik bir yaklaşıma izin vermediğini, başvuranın jinekolojik muayenesinde söz konusu tedbirleri gerektirecek ölçüde güvenlik riski olduğunun kanıtlanmadığını değerlendirmiştir. AİHM, muayene gerçekleştirilmemiş olsa bile yukarıda kaydedilen güvenlik koşullarının başvuranın utanmasına, sıkıntı duymasına ve onurunun kırılmasına yol açtığı sonucuna ulaşarak Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Anayasa Mahkemesinin 30/3/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucu, ceza infaz kurumunda rahatsızlanması üzerine acilen hastaneye sevk edilmesi sırasında yürüyecek durumda olmaması sebebiyle koğuştan mahkûm kabule kadar infaz koruma memurları tarafından tekerlekli sandalye ile götürüldüğünü, bu aşamadan sonra kötü muameleye maruz kaldığını, uzman hekimin teşhisini öğrenmesine engel olunduğunu, tomografi sırasında ve sonrasında serum verilirken kelepçelerinin açılmadığını, yapılan suç duyurusu üzerine etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

32. Bakanlık görüşünde,

i. Kötü muamele yasağından söz edilebilmesi için başvuruya konu eylemlerin gerekli olan asgari ciddiyet seviyesine ulaşmadığının değerlendirildiği, Başsavcılığın başvuru konusu eylemlerin suç oluşturmadığı yönündeki değerlendirmesinden ayrılmayı gerektiren kuvvetli bir neden olmadığının düşünüldüğü, başvurucunun başvuru formunda tomografi çekilirken ya da serumu takılırken kelepçesinin çıkarılmamasının kendisinde nasıl bir yaralanmaya ya da önemli tıbbi bir zarara neden olduğu hususunda bir açıklama yapmadığı ve destekleyici bir delil sunmadığı,

ii. Başvuru konusu olayın yaşanmasından yaklaşık bir yıl sonra yapılan şikâyet hakkında Başsavcılığın 5271 sayılı Kanun'un 158. maddesinin (6) numaralı fıkrasına dayanarak verdiği soruşturmaya yer olmadığına dair kararda başvuru konusu olayla ilgili olarak neden soruşturma açılmasına gerek olmadığını keyfîlikten uzak bir biçimde açıkladığı, etkili soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç değil araç yükümlülüğü olduğu,

iii. Başvuruya konu olay nedeniyle kötü muamele yasağının hem maddi hem de usul yükümlülüğü bakımından ihlal edildiği iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.

33. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında sancıları sebebiyle yürüyemeyecek hâlde olmasına rağmen kelepçelendiğini, sağlık durumu ile bilgi almasının engellendiğini, kaçmasını önlemek için alınan bir dizi tedbirin temelinde bilinçli olarak eziyet çektirme kastı olduğunu, hastane personelinin uyarısına rağmen kelepçeli olarak tomografi çekilmesine sebebiyet verilip bu durumun izah edilemediğini, olay sebebiyle çektiği acıların ötesinde manevi zarar meydana geldiğini, kötü muamele yasağı hususunda zamanaşımı söz konusu olmadığını belirtmiştir.

B. Değerlendirme

34. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

35. İşkence ve kötü muamele yasağına ilişkin şikâyetlerin devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü bireyleri işkence, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken devletin pozitif yükümlülüğü hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün alanında kalan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır (benzer yöndeki inceleme usulünü içeren kararlar için bkz. Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 75; Mehmet Şah Araş ve diğerleri, B. No: 2014/798, 28/9/2016, § 64; Mustafa Rollas, B. No: 2014/7703, 2/2/2017, § 49).

36. Somut olayda başvurucu; hastaneye sevk, teşhis ve tedavi işlemleri sırasında güvenlik açısından gerekli olmadığı hâlde kelepçe kullanılması nedeniyle kötü muamele yasağının, şikâyeti neticesinde soruşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi nedeniyle de anılan yasak kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünün kötü muamele yasağı kapsamında kaldığı değerlendirildiğinden iddiaların bütün olarak anılan yasak kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

37. Kamu makamları tarafından olaya ilişkin ceza soruşturması başlatılmamış olması dikkate alındığında maddi yönden inceleme yapılabilecek bilgi ve kanıt bulunmadığından kötü muamele yasağının usul boyutu kapsamında değerlendirme yapılacaktır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

39. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

40. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).

41. Anayasa'nın 17. maddesi ve Sözleşme'nin 3. maddesinde belirli bir yasal muamele kapsamında, bir yakalamayı gerçekleştirmek için güç kullanımı yasaklanmamıştır. Ancak sınırları belli bazı durumlarda, sadece kaçınılmaz ve asla aşırı olmaması koşuluyla güvenlik güçleri tarafından fiziksel güce başvurulmasının kötü muamele olmadığı kabul edilmektedir. Ayrıca kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurmak kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiiller, prensip olarak Sözleşme’nin 3. maddesinde belirtilen yasağı ihlal edecektir. Bu bağlamda AİHM, suçla mücadeleye özgü, inkâr edilemez zorlukların bireylerin vücut dokunulmazlığı açısından sağlanacak korumaya sınırlar koymasını haklı kılamayacağını belirtmektedir (Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 81, 82).

42. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında devletin pozitif yükümlülükleri bulunmaktadır. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usule ilişkin boyutu çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak, kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda, bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

43. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu olanaklı olmazsa madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

44. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan burada yer verilen değerlendirmeler hiçbir şekilde Anayasa’nın 17. maddesinin başvuruculara üçüncü tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma, cezalandırma hakkı ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmemektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 113).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

45. Başvurucu, tutuklu olarak bulunduğu ceza infaz kurumunda rahatsızlanması üzerine acilen hastaneye sevk edilmesi, hastanede yapılan muayene, tomografi çekilmesi ve serum verilmesi işlemleri sırasında gerekli olmadığı ve sağlık durumu elvermediği hâlde kelepçe kullanıldığını beyan etmektedir. Başsavcılık tarafından verilen soruşturmaya yer olmadığına dair kararda, şikâyete konu olayın görevi kötüye kullanma, hakaret, tehdit gibi herhangi bir suça vücut vermediği, şikâyet edilen uzman jandarma personeline yönelen eylemin doğru olup olmadığı hususunun idari soruşturmaya konu olabileceği değerlendirildiğinden ihbar ve şikâyet konusu fiilin suç oluşturmadığının herhangi araştırma yapılmasını gerektirmeksizin açıkça anlaşıldığı ifade edilmiştir (bkz. § 15).

46. Öncelikle, başvurucunun iddialarının, tıbbi belgelerden başvurucunun 30/6/2018 tarihinde akşam saatlerinde rahatsızlanarak tutuklu bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundan sırasıyla Kampüs Hastanesi, Sincan Devlet Hastanesi ve Ankara Numune Hastanesine sevk edildiği ve aynı gün gece saatlerinde acil olarak yatışı yapılıp apandisit operasyonu geçirdiği hususunun anlaşıldığı dikkate alınarak savunulabilir olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

47. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturmanın yapılması gerekmektedir.

48. Somut başvuruda yetkili makamlarca başvuruya konu olayın gerçekleşme koşullarına ilişkin herhangi bir inceleme yapılmaksızın soruşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği görülmüştür. Kararda, başvurucunun Başsavcılık tarafından delil yokluğu ve benzeri gerekçelerle reddedilmeyen kelepçelenme iddiası dışındaki nakil aracında yaşanan sarsıntı sonucu acı çekmesine yol açan bazı tutum ve davranışlar sergilenmesi, kan verme işleminden sonra kanama durmadan kelepçelenmesi ve serum takılması işlemlerinin kelepçeli olarak yapılması iddiaları ile diğer iddiaları yönünden idari soruşturmaya işaret edilmiştir. Başvurucunun kötü muamele yasağı kapsamında savunulabilir olduğu değerlendirilen bu iddiaları bakımından soruşturma başlatma yükümlülüğüne aykırı hareket edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

50. Dosyada soruşturma makamı tarafından verilen kararın niteliği dikkate alınarak bu aşamada kötü muamele yasağının maddi boyutu yönünden inceleme yapılmasının mümkün olmadığı değerlendirilmiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

51. Başvurucu ihlalin tespiti, yeniden soruşturma ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

52. Başvuruda, kelepçe kullanımı nedeniyle kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturmaya yer olmadığına dair kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır.

53. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden soruşturma sürecinde yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan kararın ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına (ihbar dosya No: 2019/1338) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

54. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının usul boyutuyla ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 60.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığına (İhbar Dosya No: 2019/1338) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 60.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.