TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NURULLAH KIRATLI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/372)

 

Karar Tarihi: 3/5/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mehmet Yavuz YAŞAR

Başvurucu

:

Nurullah KIRATLI

Vekili

:

Av. Mustafa ALGAM

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, yabancı dil sınavında alınan puan şüpheli bulunarak eş değer sınava çağrılma nedeniyle eğitim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, ilgili tarihte Dumlupınar Üniversitesi Simav Teknoloji Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

3. Başvurucu, doktora programlarına kabul edilmek için gerekli yabancı dil puanını (81 puan) 2009 yılında girdiği Kamu Personeli Yabancı Dil Tespit Sınavı'nda (KPDS 2009 İlkbahar Dönemi) almıştır. Başvurucu, daha önce girdiği 2006 Üniversiteler Arası Kurul Yabancı Dil Sınavı'nda (ÜDS) Ekim dönemi sınavından 21,25 puan aldığı, 2007 ÜDS-Mart dönemi sınavından 57,5 puan, 2007 ÜDS-Ekim dönemi sınavından 21,25 puan, 2008 ÜDS-Mart dönemi sınavından 26,25 puan almıştır.

4. Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının 3/8/2017 tarihli yazıları ile başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı akademik personelin yabancı dil sınav sonuçlarında anormallikler saptandığından bahisle, konu hakkında inceleme yapılmasını talep edilmesi üzerine Ölçme Seçme Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından inceleme başlatılmıştır.

5. ÖSYM İhbar Değerlendirme Komisyonunca yapılan incelemede, başvurucunun 2002-2009 yılları arasında 13 yabancı dil sınavına katıldığı belirlenmiştir. ÖSYM bu sınavlardan en düşüğünün 21,25 puan, 2009 KPDS ilkbahar dönemi sınavı hariç en yükseğinin ise 57,50 puan olduğunu belirtmiştir. ÖSYM ayrıca başvurucunun girdiği sınav ortalamasının 31,60 puan iken 2009 KPDS İlkbahar Dönemi'nden 81 puan aldığını, dolayısıyla bu sınav sonucunun hayatın olağan akışına aykırı olduğu değerlendirmiştir. Bu tespitlerden hareketle başvurucunun eş değer sınava çağrılmasına yönelik ÖSYM Yönetim Kurulunun 25/10/2017 tarihli kararının alındığı anlaşılmaktadır.

6. ÖSYM Başkanlığı Sınav Hizmetleri Daire Başkanlığı 16/11/2017 tarihli yazısıyla başvurucuyu eş değer sınava çağırmıştır. Yazının ilgili kısmı şöyledir.

"...Sınava katılım sağlamadığınız takdirde, [17/2/2011 tarih ve] 6114 sayılı [Ölçme, Seçme Ve Yerleştirme Merkezi Hizmetleri Hakkında] Kanun'un 9. maddesi 8. fıkrasına göre olağan dışı olarak değerlendirilen sınavınız ve söz konusu sınav kapsamında elde ettiğiniz tüm haklar geçersiz sayılacaktır."

7. Söz konusu çağrı yazısının tebliğ edilmesi üzerine başvurucu, işlemin iptali istemiyle 6/12/2017 tarihinde dava açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde on yıl aradan sonra yabancı dil sınav bilgisinin ölçülmesinin anlamlı olmayacağını, girdiği sınavda olağan dışı bir durum olduğunun somut verilerle ortaya konulamadığını ifade etmiştir. Başvurucu, bu zamana kadar hakkında açılmış hiçbir idari soruşturma bulunmadığını, başvuruya konu sınavda da herhangi bir usulsüzlük yapmadığını ifade etmiştir.

8. ÖSYM açılan davaya karşı verdiği cevap dilekçesinde, başvurucuya ilişkin olarak daha önce İhbar Değerlendirme Komisyonunca hazırlanan "aday değerlendirme raporu"nda yer alan tespitleri tekrar etmekle yetinmiştir.

9. Davanın görüldüğü Ankara 3. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 9/3/2018 tarihli kararıyla davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle 17/2/2011 tarihli ve 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Hizmetleri Hakkında Kanun'un "Sınav Güvenliği" başlıklı 9. maddesinin (8) numaralı fıkrasındaki düzenleme çerçevesinde eş değer sınava çağırma için olağanüstü bulguların tespit edilmesinin yeterli olduğu, sınavda kopya çekildiği veya sınav sorularının paylaşıldığı gibi hususların sübuta ermesinin gerekmediği, dolayısıyla amacın olağan dışı bulguların bertaraf edilmesi olduğuna işaret edilmiştir. Mahkeme; başvurucunun katıldığı yabancı dil sınavlarına ilişkin sonuçlar ile 2009 KPDS İlkbahar Dönemi sonucunun karşılaştırılmasında olağan dışı olduğunun değerlendirildiğini, bu durumda eş değer sınava çağırılmasına ilişkin ÖSYM Başkanlığı Yönetim Kurulu kararında hukuka aykırılık bulunmadığını değerlendirmiştir.

10. Başvurucu, kararı temyiz etmiştir. Danıştay Sekizinci Dairesince (Daire) incelenen temyiz talebi 9/10/2018 tarihinde reddedilerek kesin olarak onanmıştır.

11. Karara muhalif kalan üye, bir sınavda alınan puan veya sonucun kural dışı bir yolla alındığı iddiasının gerçekliğinin tespit ölçüsünün bu sınavdan yıllar sonra yapılan bir eş değer sınav olamayacağını, bunun ancak sınav belgeleri üzerine, elektronik kayıtlara ya da adli bir tespit bulunması gibi somut bir olguya dayanılarak mümkün olabileceğini ifade etmiştir. Ayrıca şüpheli bulunan sınav ile bir önceki sınav arasındaki zaman diliminin gözönünde bulundurulması gerektiğini, bu sürenin uzun olması durumunda adayın aldığı yabancı dil kurslarıyla ve çalışmasına bağlı olarak puanını önemli düzeyde artırmasının mümkün olabileceğini vurgulamıştır. Muhalif üye ayrıca sınav güvenliğine ilişkin önlemleri almanın idarenin sorumluluğunda olduğunu ve davaya konu sınavın güvenliğinin ihlal edildiğini gösteren herhangi bir somut ve nesnel bulguya rastlanmadan başvurucunun eş değer sınava çağrılmasıyla sorumluluğun ona yüklenemeyeceğini savunmuştur.

12. Nihai karar, başvurucuya 29/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

13. Başvurucu 25/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

14. Başvurucunun eş değer sınav olarak katıldığı Elektronik Yabancı Dil Sınavı (e-YDS) 2018/02 sonucuna göre 2009 KPDS İlkbahar Dönemi sonucu geçersiz sayılmıştır. Bunun üzerine Üniversitelerarası Kurul Başkanlığınca doçentlik başvurusu temelden hukuksuz hâle geldiğinden bahisle başvurucunun doçentlik belgesinin iptaline 31/8/2021 tarihli işlemle karar verilmiştir. Belirtilen işleme karşı açılan dava hâlen derdesttir.

15. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

16. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

17. Başvurucu, eş değer sınavdan yeterli bir puan alamaması hâlinde doktorası ve sonrasında akademik unvanlarının geri alınması gibi mesleki hayatı, itibarı, ailesi ve çevresi ile ilişkileri açısından çok önemli sonuçlar doğuracak bir işleme muhatap olması nedeniyle mağduriyet yaşayacağını ifade etmiştir. Başvurucu; böyle ağır sonuçları olan bir tedbirin ancak ciddi ve somut delillere dayanan bir şüphe nedeniyle uygulanabileceğini ifade ederek özel hayata saygı hakkının ve eğitim hakkının, derece mahkemelerince yapılan yargılamalarda davanın sonucuna etki edecek somut olgulara ilişkin açıklamalarının değerlendirilmemesi ve idarenin işleminin hukuka uygun olup olmadığının yeterli şekilde incelenmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

18. Başvurucunun doktora eğitimine başlaması için sağlaması gereken şartlardan olan yabancı dil yeterlilik sınav sonucu ÖSYM Yönetim Kurulu tarafından olağan dışı olarak kabul edilmiş ve başvurucu eş değer sınava girmek için davet edilmiştir. Başvurucuya gönderilen çağrıda, eş değer sınava katılım sağlanmaması durumunda sınavın ve sınav kapsamında edinilen tüm hakların geçersiz sayılacağı belirtilmektedir.

19. Eğitim hakkına müdahale olup olmadığının tespiti bakımından başvurucu hakkında tesis edilen işlem yahut karar ile başvurucunun eğitim hakkına yönelik yakın ve kayda değer bir riskin oluştuğunun gösterilmesi yeterlidir. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun eş değer sınava çağrılması şeklinde tesis edilen işlem ile başvurucunun doktora diplomasının geçerliliği üzerinde yakın ve makul bir risk doğduğu açıktır. Bu koşullar altında Anayasa’nın 42. maddesi çerçevesinde başvurucunun eğitim hakkına müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, doktora eğitimine başlaması için gerekli olan yabancı dil sınavında aldığı puanın geçersiz sayılmasına ilişkindir. Bu nedenle başvurucunun iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

22. Eğitim doğası gereği bireylerin ve toplumun ihtiyaçları gözetilerek mekâna ve zamana göre devlet tarafından düzenlenen bir haktır. Eğitimin kalitesinin korunması ve katılımcılar arasında hakkaniyetli bir puan dağılımının yapılabilmesi için sınav güvenliğinin sağlanması devletin yükümlülüklerindendir. Bu bağlamda devlet gerek sınav öncesinde gerekse sınav sonrasında aldığı birtakım tedbir, yaptığı işlem ve uygulamalar ile sınav güvenliğini teminat altına alabilir.

23. Sınav güvenliğinin sağlanması ve kontrolü bakımından adayların yeniden aynı sınava yahut eş değer bir sınava tabi tutulması da idarenin takdir alanı içindedir. Bununla birlikte her somut olay söz konusu müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğinin ortaya konulması şarttır. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).

24. Söz konusu değerlendirmelerde derece mahkemelerinin belirli bir takdir yetkisi bulunmaktadır ancak bu takdir payı, Anayasa Mahkemesinin denetimindedir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, eğitim hakkına yönelik gerçekleşen bir müdahalenin demokratik düzeninin gerekliliklerine uygun olup olmadığı hususuna karar vermede yetki sahibi olan iç hukuktaki son mercidir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Sinan Baran, B. No: 2015/11494, 11/6/2018, § 37).

25. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken idarenin ve derece mahkemelerinin yerini almak değil söz konusu mercilerin takdir yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 42. maddesine uyumluluğunu denetlemektir. Eğitim hakkına yönelik gerekçesiz veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçe ile yapılan müdahaleler Anayasa'nın 42. maddesini ihlal edeceğinden söz konusu müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması şarttır.

26. Eldeki uyuşmazlıkta başvurucunun 2009 yılı İlkbahar Dönemi'nde girdiği KPDS'den 81 puan alarak bir doktora programına kabul edildiği, öğrenimini tamamlayarak doktora diplomasını aldığı, sonrasında ÖSYM tarafından -sınava katılım sağlanmadığı takdirde olağan dışı bulgu gerekçesiyle şüpheli olarak değerlendirilen sınavın ve söz konusu sınav kapsamında elde edilmiş tüm hakların geçersiz sayılacağı belirtilerek- ücretsiz olarak eş değer sınava girmeye davet edildiği görülmektedir.

27. Başvurucu hakkındaki süreç, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığının 3/8/2017 tarihli yazıları ile; başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı akademik personelin yabancı dil sınav sonuçlarında anormallikler saptandığından bahisle başlamıştır. Listede ismi geçen kişiler hakkında, yabancı dil sınavında şaibe veya usulsüzlük araştırması yapılması talep edilmekte olup listenin hangi delil yahut bulgulara istinaden tanzim edildiği gerek idarenin gerekse mahkemenin gerekçesinden anlaşılamamaktadır.

28. ÖSYM, 6114 sayılı Kanun'un 9. maddesinin (8) numaralı fıkrası uyarınca adayları, sınavlardan sonra incelenen belgelerinde, elektronik kayıtlarında veya haklarında yapılan analizlerde olağan dışı bulgulara rastlandığı takdirde eş değer sınava çağırabilir. Anılan Kanun ile bu yetki ÖSYM'ye tanınmış olup söz konusu işlem olağan dışı bulguların ortaya konulması şartına bağlanmıştır.

29. ÖSYM Yönetim Kurulu 21/2/2018 tarihli kararı ile eş değer sınav uygulaması ve değerlendirmesine ilişkin usul ve esaslara dair yapılacak değerlendirme yönünden bir yöntem belirlemiştir. İlgili kararda, adayın girdiği aynı kapsamdaki tüm sınavların puan ortalamaları, olağan dışı artışlar, madde güçlüğü ve sınavın ayırt ediciliği gibi veriler çerçevesinde bir analiz yapılacağı belirtilmektedir. Yine aynı kararın (5) numaralı bendinde Olağandışılık Araştırma Komisyonu ve İhbar Değerlendirme Komisyonunun (Komisyon) gerekli görülen hâllerde incelenen sınava ilişkin kapalı döneme intikal eden ve baskı öncesi aşamada iptal edilen soruları da gözönünde bulundurarak adayların soru kitapçıklarını ve cevap anahtarlarını inceleyebileceği belirtilmektedir.

30. Söz konusu incelemenin sınav güvenliğine ilişkin bir işlem olduğu hususunda şüphe bulunmamaktadır. Sınav güvenliğine ilişkin alınacak tedbirlerin devletin yükümlülüğünde olduğu ve bu hususta takdir marjının oldukça geniş olduğu da açıktır. Bununla birlikte devlet, birey nazarında hukuk güvenliği ilkesini zedeleyebilecek işlemlerden kaçınmakla da yükümlüdür. Bu doğrultuda özellikle geriye yönelik olarak yapılacak denetim işlemleri yönünden sınavın denetimine neden olan şüphe, sınavın üstünden geçen süre, denetim sonucu ortaya çıkan olağan dışı bulguların niteliği eğitim hakkına yapılacak müdahalenin zorunlu bir sosyal ihtiyaca karşılık gelip gelmemesi noktasında yapılacak değerlendirme yönünden büyük önem arz etmektedir. Nitekim bireylerle kendilerine düşen yükümlülükleri öngörme ve davranışlarını ayarlama imkânını vermeyen norm ve uygulamaların hukuk güvenliği ilkesini zedeleyeceği açıktır. Hukuksal durumların takdirindeki belirsizlik, temel haklar alanında getirilen güvenceleri işlevsiz kılabilir (benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Sara Akgül [GK], B. No: 2015/269, 22/11/2018, § 108).

31. Bu açıklamalar ışığında değerlendirilmesi gereken ilk husus başvurucunun sınavının hangi sebeple incelemeye alındığını bilebilecek durumda olup olmadığına ilişkindir. Bireysel başvuru dosyasının tetkikinden ve başvurucunun açıklamalarından başvurucunun sınavının hangi sebeple incelemeye alındığını bilebilecek durumda olmadığı anlaşılmaktadır. Başvurucu hakkındaki ihbar içeriğinin ciddiyetinin başvurucunun sınav sonucu üzerinde şüpheye yol açıp açmadığının değerlendirilmediği görülmüştür.

32. İdarenin iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğünün olduğu Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında ifade edilmiştir (mülkiyet hakkı kapsamında bkz. Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68; Ayten Yeğenoğlu, B. No: 2015/1685, 23/5/2018, § 44; eğitim hakkı kapsamında bkz. Şehmus Altuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/2021, § 54). İyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu bahis mevzusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Şehmus Altuğrul, § 54). İdari işlemler hukuka uygunluk karinesinden faydalanır. Bu kabul neticesinde kişiler söz konusu işlemlere dayanarak pek çok hak veya menfaate sahip olabilirler. Dolayısıyla aksi yöndeki bir iddia sonucunda ortaya çıkabilecek kapsamlı sorunlar gözönünde bulundurulduğunda söz konusu iddianın ciddi bir şekilde temellendirilmesi iyi yönetişim bağlamında tutarlılığın bir gereğidir. Somut olayda olduğu gibi çeşitli güvenlik tedbirleri çerçevesinde gerçekleştirilmiş, geçerliliği uzun yıllar boyunca tüm kamusal makamlarca kabul edilmiş, kişilere akademik yeterlilik elde etmeleri noktasında önemli hak veya menfaatler sağlamış bir sınavla ilgili olarak kişinin şüpheli sonuçlar elde ettiği yönünde ortaya atılan iddianın ciddi bir şüpheye yol açıp açmadığının tartışılmadığı açıktır (Özcan Bayrak, B. No: 2019/14060, 3/11/2022, § 56).

33. Nazara alınması gereken bir diğer konu ise başvurucunun incelemeye alınan sınavının üstünden geçen süredir. Başvurucunun 2009 yılı İlkbahar Dönemi'nde girdiği sınav hakkındaki inceleme işlemleri 2018 yılında, evrakın Komisyona devredilmesiyle başlamıştır. Başvurucunun 9 yılı aşkın bir süre önce katıldığı söz konusu sınava ilişkin sonuç belgesinin bu süreçte sunulan kamusal makamlarca kabul edilerek başvurucunun akademik bir derece olan doktoraya başlamasını sağladığı açıktır. Kanunda öngörülen olağan dışı bulgulara rastlanması kriteri, sınav sonrası yapılacak tüm incelemeler yönünden getirilmekle birlikte başvurucunun oldukça uzun zaman sonra ortaya atılan bir iddia sonucunda eş değer sınava çağrılabilmesi için bu kriterin son derece katı bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Başka bir ifade ile kriterin sağlanması için basit ve soyut bir şüphe yeterli olmayıp başvurucunun sınavda usulsüzlük yaptığının, yapılan bir usulsüzlüğe ortak olduğunun veya sonuçlarından faydalandığı bir usulsüzlüğün yapılmasına göz yumduğuna ilişkin bulgunun somut olarak ortaya konulması şarttır.

34. Başvurucu, son iki sınavı arasındaki puan farkını sınavlar arasında geçen süre ve bu esnada aldığı yabancı dil kurslarıyla dil yeteneğini geliştirmesi ile açıklamaktadır. Bununla birlikte raporda başvurucunun katıldığı sınavların ortalamasının ve başvurucunun katıldığı son iki sınavdaki başarı grafiğinden başka bir hususun dikkate alınmadığı görülmektedir. Başvurucuya sınavda usulsüzlük yaptığına ilişkin açık bir suçlamada bulunulmadığı ve başvurucunun ilgili artışla alakalı açıklamalarının tümüyle anlamsız veya görülmemiş bir durum olarak değerlendirilmesinin de mümkün olmadığı gözetildiğinde eş değer sınava çağrılma için kanun tarafından aranan olağan dışı bulgulara rastlanması kriterinin -özellikle sınavın üzerinden geçen süre dikkate alındığında- karşılanmış olduğu söylenemez (Özcan Bayrak, § 58).

35. Gerek idare gerekse Mahkeme tarafından ortaya konulan gerekçede, başvurucunun eş değer sınava çağrılması ile ilgili olarak girdiği sınavların ortalaması ve son iki sınavı arasındaki puan farkı dışında başka hiçbir tespite yer verilmediği, ilgili tespitin kanun tarafından aranan olağan dışı bulgu kriterini karşılamaya yeterli olup olmadığının yukarıdaki değerlendirmeler ışığında tartışılmadığı anlaşılmıştır. Bu açıklamalar doğrultusunda başvurucunun eş değer sınava çağrılması sureti ile eğitim hakkına yapılan müdahalenin idarece ve yargılama makamlarınca, zorunlu bir toplumsal ihtiyaca karşılık geldiğinin ortaya konulamadığı sonucuna ulaşılmıştır.

36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

37. Eğitim hakkı yönünden ihlal kararı verildiğinden başvurucunun özel hayata saygı ve adil yargılanma hakları kapsamındaki şikâyetleri yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmamıştır.

III. GİDERİM

38. Başvurucu; ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 10.000 TL maddi 500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

39. Başvurucunun eğitim hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

40. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

41. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Eğitim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin eğitim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3. İdare Mahkemesine (E.2017/3417, K.2018/601) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan 10,194,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Danıştay Sekizinci Dairesi (E.2018/4962, K.2018/5502) ile Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.