TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YÜCEL ÇEVİK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/39312)

 

Karar Tarihi: 12/4/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Yücel ÇEVİK

Vekili

:

Av. Enver Hakan ÖZDEMİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; İdare tarafından hukuka aykırı olarak banka hesaplarına bloke konulması nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 22/11/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Başvuru Konusu Olayın Arka Planı

5. Çevik Konfeksiyon adlı firmanın sahibi olan başvurucu, 18/4/2016 tarihinde Özel Nergis Yükseköğretim Kız Öğrenci Yurdunu (Yurt) demirbaşlarıyla birlikte kiralamıştır.

6. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından başlatılan soruşturma kapsamında Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesince 23/7/2016 tarihinde başvurucu üzerine kayıtlı Yurdun, soruşturma tamamlanıncaya kadar satılmamasına yönelik tedbir kararı verilmiştir. Tedbir kararına karşı başvurucu tarafından yapılan itiraz, Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 5/8/2016 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

7. 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 2. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca 27/7/2016 tarihli Millî Eğitim Bakanı onayı ile Yurt kapatılmıştır.

B. Banka Hesaplarına Tedbir Konulması ve Tam Yargı Davası Süreci

8. Millî Eğitim Bakanlığı nezdinde kurulan komisyon tarafından, Yurdun alacak ve borçlarının tespiti için başvurucunun hesaplarına bloke konulmasının talep edilmesi üzerine, Hazine ve Maliye Bakanlığınca (İdare) 23/8/2016 tarihinde başvurucunun kişisel banka hesaplarına bloke konulmuştur.

9. Başvurucu, bloke işlemi nedeniyle uğradığı zararın tazmini talebiyle 16/12/2016 tarihinde İdareye yaptığı başvuruya cevap verilmemiştir.

10. Bunun üzerine başvurucu 24/3/2017 tarihinde Ankara 13. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) açtığı davada, İdarenin hizmet kusuru sonucu banka hesaplarına konulan bloke nedeniyle maddi zarara uğradığını belirterek şimdilik 5.000 TL maddi zararının ödenmesini istemiştir.

11. Davalı İdare cevap dilekçesinde, 667 sayılı KHK'nın 2. maddesinin (3) numaralı fıkrası ve 17/8/2016 tarihli ve 29804 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 670 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (670 sayılı KHK) "Devir işlemlerine ilişkin tedbirler" başlıklı 5. maddesi ile 670 sayılı KHK'ya istinaden çıkarılan 24/7/2016 tarih ve 29780 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 371 sıra No.lu Millî Emlak Genel Tebliği'n (Tebliğ) "Nakit varlıklar" başlıklı 6. maddesine değinerek işlemin hukuka uygun olduğunu savunmuştur.

12. Mahkemece 26/11/2018 tarihinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Uyuşmazlığa konu olayda, davalı idare tarafından Milli Eğitim Bakanlığı nezdinde kurulan komisyon tarafından kapatılan yurdun sahibi olarak davacının hesaplarına yurdun alacak ve borçlarının tespiti kapsamında bloke konulmasının talep edilmesi üzerine davacının hesaplarına bloke konulduğu ve bloke işleminin Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesinin tedbir kararının hatalı uygulanmasından olmadığı anlaşılmıştır.

Bu durumda, davacının bankalarda bulunan hesabı üzerine incelemeler sonuçlandırılıncaya kadar tedbir mahiyetinde tesis edilen bloke işleminde idarenin sorumluluğunu gerektirecek bir hukuka aykırılıktan sözedilemeyeceği gibi idareye atfedilecek bir kusura da rastlanmadığından dava konusu maddi tazminata hükmedilmesine olanak bulunmamaktadır."

13. Başvurucunun istinaf talebini inceleyen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi (Daire), 2/10/2019 tarihinde istinaf sınırının altında kaldığından bahisle istinaf başvurusunun incelenmeksizin reddine karar vermiştir.

14. Nihai karar 23/10/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 22/11/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Ceza Davası Süreci

15. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliğinden yapılan yargılamada, suçun işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle 24/12/2019 tarihinde verilen beraat kararı 13/12/2021 tarihinde kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Kanun olarak kanunlaşan 667 sayılı KHK'nın "Kapatılan kurum ve kuruluşlara ilişkin tedbirler" kenar başlıklı 2. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"...

 (3) Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen yapı, oluşum veya gruplara ya da terör örgütlerine üyeliği veya iltisakı ya da bunlarla irtibatı belirlenen ve ekli listelerde yer almayan özel ve vakıf sağlık kurum ve kuruluşları, özel öğretim kurum ve kuruluşları ile özel öğrenci yurtları ve pansiyonları, vakıflar, dernekler, vakıf yükseköğretim kurumları, sendikalar, federasyonlar ve konfederasyonlar, ilgili bakanlıklarda bakan tarafından oluşturulacak komisyonun teklifi üzerine bakan onayı ile kapatılır. Bu fıkra kapsamında kapatılan kurum ve kuruluşlar hakkında da ikinci fıkra hükümleri uygulanır.

..."

17. 8/3/2018 tarihli ve 7091 sayılı Kanun olarak kanunlaşan 670 sayılı KHK'nın "Devir işlemlerine ilişkin tedbirler" kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan Kanun Hükmünde Kararnameler gereğince kapatılan ve Vakıflar Genel Müdürlüğüne veya Hazineye devredilen kurum, kuruluş, özel radyo ve televizyonlar, gazete, dergi, yayınevi ve dağıtım kanallarının her türlü taşınır, taşınmaz, malvarlığı, alacak ve hakları ile belge ve evraklarının (devralınan varlık);her türlü tespit işlemini yapmaya, kapsamını belirlemeye, idare etmeye, avans dahil her türlü alacak, senet, çek ve diğer kıymetli evraka ilişkin olarak dava ve icra takibi ile diğer her türlü işlemi yapmaya, devralınan varlıklarla ilgili olup kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle tevsik edilen borç ve yükümlülükleri tespite ve hiçbir şekilde devralınan varlıkların değerini geçmemesi, ek mali külfet getirmemesi, kefaletten doğmaması ve Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ/PDY)’ne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olmayan kişilerle gerçek mal veya hizmet ilişkisine dayanması şartıyla bu varlıkların değerlendirilmesi suretiyle bunları uygun bir takvim dahilinde ödemeye, kapatılan kurum ve kuruluşların taahhüt ve garanti ettiği ancak vermediği mal ve hizmet bedellerinin ödemesini durdurmaya veya ödemeye, tahsili mümkün olmadığı anlaşılan veya tahsilinde ve takibinde yarar bulunmayan hak ve alacaklar ile taahhüt ve garantilerin tahsilinden vazgeçmeye, her türlü sulh işlemini yapmaya, devralınan varlıklarla ilişkili kredi veya gerçek bir mal veya hizmet ilişkisine dayanan borçlar nedeniyle konulmuş ve daha önce kaldırılmış takyidatları kredinin veya borcun ödenebilmesini sağlamak amacıyla kaldırıldığı andaki koşullarla tekrar koydurmaya ve ihyaya, menkul rehinleri dikkate almaya, devralınan varlıklara konulan takyidatların sınırlarını belirlemeye ve kaldırmaya, finansal kiralama dahil sözleşmelerin feshine veya devamına karar vermeye, devralınan varlıkların idaresi, değerlendirilmesi, elden çıkarılması için gerekli her türlü tedbiri almaya, gerektiğinde devralınan varlıkların tasfiyesi veya satışı amacıyla uygun görülen kamu kurum ve kuruluşlarına devretmeye, devir kapsamında olmadığı belirlenen varlıkları iadeye, kapatılanların gerçek kişiye ait olması halinde devralınacak varlıkların kapsamını belirlemeye, tereddütleri gidermeye, uygulamaları yönlendirmeye, bütün bu işlemleri yapmak amacıyla usul ve esasları belirlemeye, vakıflar yönünden Vakıflar Genel Müdürlüğü, diğerleri yönünden Maliye Bakanlığı yetkilidir.

..."

18. Tebliğ'in "Nakit varlıklar" kenar başlıklı 6. maddesi şöyledir:

"(1) Kapatılan kurum ve kuruluşların bankalar ve diğer finans kuruluşlarındaki (kiralık kasaları dâhil) tüm hesapları önce bloke edilerek, tespit edilen mal varlığından Türk Lirası ve döviz cinsinden para olanlar derhal, diğerleri (çekler vb.) usulüne uygun şekilde nakde çevrildikten sonra muhasebe birimlerinin veznesine veya banka hesabına yatırılır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 12/4/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu, İdare tarafından kişisel banka hesaplarına bloke işlemi uygulanması suretiyle gerçekleştirilen tedbirin hukuksuz olduğundan yakınmaktadır. Başvurucu bu ölçüsüz tedbir kararı nedeniyle maddi zararlarının oluştuğunu ancak Mahkemece hukuka aykırı olarak davanın reddedildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık görüşünde, avukat marifetiyle 5.000 TL talepli olarak açılan davanın reddine dair kararın istinaf sınırının altında kalmasına rağmen başvurucu tarafından istinaf yoluna başvurulduğunu ve başvurunun süresinde yapılmadığına dikkat çekilmiştir. Ayrıca başvuru yollarının tüketilmesi kriteri yönünden dikkate alınması gereken İdarenin bloke işleminin iptali davası açıldığının başvurucu tarafından belirtilmediğine vurgu yapılmıştır. Bununla birlikte Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

22. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

a. Uygulanabilirlik Yönünden

23. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik, veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

24. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar vermiş, daha sonra da OHAL birçok kez uzatılmıştır. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. OHAL ilanı nedenlerinin başında darbe teşebbüsü gelmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 224, 226). OHAL ilanı ile darbe teşebbüsünden kaynaklanan tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu değerlendirilen Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasından (FETÖ/PDY) kaynaklanan tehdit ve tehlikenin de bertaraf edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229). Nitekim darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin kamu makamlarınca ve soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal temellere dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 216).

25. Başvurucunun banka hesaplarına bloke işleminin/tedbirinin uygulandığı tarihte Türkiye'de OHAL yönetim usulü yürürlüktedir. Başvurucunun kiraladığı Yurdun FETÖ/PDY ile iltisaklı/irtibatlı olması nedeniyle 667 sayılı KHK uyarıca kapatılan Yurdun alacak ve borçlarının tespiti kapsamında Millî Eğitim Bakanlığı nezdinde kurulan komisyonun talebi üzerine başvurucunun banka hesaplarına bloke konulmuştur. Ancak uygulanan tedbir OHAL döneminden sonra da devam etmiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan bloke işleminin/tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 13. maddesi kapsamında yapılacak, Anayasa'nın 15. maddesi yönünden bir değerlendirme yapılmayacaktır.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

27. Bloke işlemi uygulanan banka hesaplarının başvurucu adına olduğu anlaşıldığından mülkün varlığı noktasında tartışma bulunmamaktadır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

28. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Bu bağlamda mülkün ekonomik değerini azaltan veya mülkten umulan ekonomik faydadan mahrum kalınmasına neden olan kamusal işlemlerin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir (Sema Tomruk, B. No: 2019/3157, 24/11/2021, § 31).

29. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

30. Somut olayda başvurucunun banka hesaplarına söz konusu inceleme bitinceye kadar bloke konulması işlemiyle başvurucunun mevduat ve kredi kartı hesaplarına erişimi ve tasarruf etmesi kısıtlanmıştır. Buna göre başvurucunun, banka hesaplarındaki mevduatlarını ve kredi kartlarını kullanamamasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir. Bu çerçevede mülke erişimin engellenmesi biçiminde tezahür eden müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

31. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

32. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Bu bağlamda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.

 (1) Genel İlkeler

33. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

34. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

35. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

36. Hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2014/183, K.2015/122, 30/12/2015, § 5). Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını; ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; E.2010/80, K.2011/178, 29/12/2011).

37. Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruda derece mahkemelerince benimsenen yorumlardan birine üstünlük tanıması veya derece mahkemelerinin yerine geçerek hukuk kurallarını yorumlaması bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmaz (Mehmet Arif Madenci, B. No: 2014/13916, 12/1/2017, § 81).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

38. Başvuru konusu olayda önce başvurucunun kiraladığı Yurdun, Başsavcılık tarafından başlatılan soruşturma tamamlanıncaya kadar satılmamasına yönelik tedbir kararı verilmiş, ardından 667 sayılı KHK 2. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca 27/7/2016 tarihli Millî Eğitim Bakanı onayı ile Yurt kapatılmıştır.

39. Daha sonra bu Başsavcılık soruşturmasından bağımsız olarak Millî Eğitim Bakanlığı nezdinde kurulan komisyon tarafından, Yurdun alacak ve borçlarının tespiti için başvurucunun hesaplarına bloke konulmasının talep edilmesi üzerine, İdare tarafından 23/8/2016 tarihinde başvurucunun kişisel banka hesaplarına bloke konulmuştur. Başvurucu bloke işlemi nedeniyle uğradığı zararın tazmini talebiyle İdareye yaptığı başvuruya cevap verilmemesi üzerine bloke nedeniyle uğradığını iddia ettiği maddi zararın ödenmesi için dava açmıştır. Mahkemece başvurucunun banka hesapları üzerindeki incelemeler sonuçlandırılıncaya kadar bloke konulması işleminde hukuka aykırılıktan söz edilemeyeceği gibi İdareye atfedilecek bir kusura da rastlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararda özellikle bloke işleminin Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/7/2016 tarihli tedbir kararının hatalı uygulanmasından kaynaklanmadığı da vurgulanmıştır. Ayrıca ne İdare savunmasında ne de Mahkeme gerekçesinde bloke işlemi tesis edilen banka hesaplarının başvurucunun şahsi hesabı olmadığının ifade edilmediğine işaret etmek gerekir.

40. Bununla birlikte ne soruşturma tamamlanıncaya kadar satılmamasına yönelik tedbir kararı verilen dosyada ne de başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliğinden yapılan soruşturma ve kovuşturma dosyasında başvurucunun banka hesaplarına bloke konulmasına yönelik tedbir kararı verilmediğine de dikkat çekmek gerekir.

41. Başvurucu, kişisel banka hesaplarına bloke işlemi uygulanması suretiyle gerçekleştirilen tedbirin kanuni dayanağının bulunmadığını iddia etmiştir. Mahkemece, bloke işleminin kanuni dayanağı açık bir şekilde belirtilmemiş ise de İdarenin savunmasında belirttiği şekilde 667 sayılı KHK'nın 2. maddesinin (3) numaralı fıkrası ve 670 sayılı KHK'nın 5. maddesi ile Tebliğ'in 6. maddesine değinilerek bloke işleminde hukuka aykırılıktan söz edilemeyeceği açıklanmıştır. Bu atıflara göre Mahkemenin bloke işleminin kanuni dayanağı olarak dolaylı olarak 667 sayılı KHK'nın 2. maddesinin (3) numaralı fıkrası ve 670 sayılı KHK'nın 5. maddesi ile Tebliğ'in 6. maddesini esas aldığı anlaşılmıştır.

42. Kuşkusuz hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. Bu bağlamda öncelikle TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir.

43. Bu noktada öncelikle Mahkemece müdahalenin hukukiliğine dayanak olarak gösterilen 7091 sayılı Kanun olarak kanunlaşan 670 sayılı KHK'nın 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası irdelenmelidir. Anılan maddede genel olarak olağanüstü hâl kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan ve Hazineye devredilen kurum ve kuruluşların her türlü taşınır, taşınmaz, mal varlığı, alacak ve hakları ile ilgili olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Hazinenin çeşitli işlemler yapmaya yetkili olduğu belirtilmiştir. Ancak bu kurum ve kuruluşların sahipleri veya kiralayanlarının banka hesaplarının bloke edilebileceğine dair açık bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir.

44. Öte yandan Mahkemece hukuki dayanak olarak gösterilen Tebliğ'in 6. maddesine bakıldığında kapatılan kurum ve kuruluşların bankalar ve diğer finans kuruluşlarındaki tüm hesapların bloke edileceği belirtilmiş ise de söz konusu düzenlemenin Tebliğ olması nedeniyle şeklî manada kanunilik şartını taşımadığı tartışmadan varestedir.

45. Bu durumda bizatihi 667 sayılı KHK gereğince kapatılan yurtların sahipleri veya kiralayanlarının banka hesaplarının bloke edilebileceğine dair açık/şeklî bir kanuni düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktır.

46. Sonuç olarak söz konusu bloke işleminin mülkiyet hakkının korunması yönünden öngörülemez ve keyfî durumlara yol açtığı ve müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunmadığı kabul edilmiştir.

47. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit edildiğinden Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen diğer unsurlar olan meşru amaç ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

49. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

50. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

51. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

52. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 2 yıl 7 ay 9 günlük yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.

53. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

54. Başvurucu, ayrıca silahların eşitliği ilkesiyle adil yargılanma hakkı ve hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya ait banka hesaplarına bloke işlemiyle tedbir konulması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmış ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verildiğinden söz konusu şikâyetler yönünden bu aşamada inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. Giderim Yönünden

55. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 50 TL maddi tazminat talebinde bulunmuştur.

56. Başvuruda mülkiyet hakkı yönünden ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

57. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 13. İdare Mahkemesine (E.2017/887, K.2018/2339) GÖNDERİLMESİNE,

D. Tazminat talebinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/4/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.