TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ASİYE SARI VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/40153)

 

Karar Tarihi: 8/2/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucular

:

1. Asiye SARI

 

 

2. Hanımcuk ASLAN

 

 

3. Hava DİNÇ

 

 

4. Kemal SARI

 

 

5. Mehmet SARI

 

 

6. Mutlu SARI

Başvurucular Vekili

:

Av. Oktay YAVUZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamulaştırmadan arta kalan kısmın değerinin düşük hesaplanması, hükmedilen kamulaştırma bedelinin yetersiz olması ve değer kaybına uğratılması nedenleriyle mülkiyet hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/12/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucular, Trabzon'un Merkez/Ortahisar ilçesi Erdoğdu Mahallesi'nde kâin 693 ada 15 (daha sonra 409) parsel sayılı başvuru konusu taşınmazın hissedarıdır.

6. Karayolları Genel Müdürlüğü (İdare) tarafından söz konusu taşınmazın 69,58 m² yüz ölçümündeki kısmının yol olarak kullanılmak üzere kamulaştırılmasına karar verilmiştir. Tarafların kamulaştırma bedeli hususunda uzlaşmaya varamamaları üzerine İdare, başvurucular aleyhine 30/9/2014 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili istemiyle Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

7. Mahkemeye sunulan cevap dilekçesinde başvurucular, taşınmazın kalan bölümünün de kamulaştırılmasını talep etmiştir. Başvurucular ayrıca aynı mahallede kâin 469 ada 19 parsel sayılı taşınmaz için Trabzon 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2014/121 sayılı dosyasına sunulan bilirkişi raporunda metrekare birim fiyatının 6.600 TL olarak tespit edildiğini bildirmiştir. Başvurucular kendi taşınmazlarının özelliklerini belirterek metrekare birim fiyatının en az 10.000 TL olarak esas alınmasını istemiştir.

8. Mahkemece taşınmaz mahallinde yapılan birinci keşif sonrası birinci bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 19/2/2015 tarihli raporda:

i. Taşınmazın arsa niteliğinde imar planı dâhilinde kadastro parseli olduğu dikkate alınarak emsal karşılaştırma yöntemiyle metrekare birim fiyatı 3.000 TL olarak belirlenmiştir.

ii. Raporda, kamulaştırmadan arta kalan 23,89 m² yüz ölçümündeki kısmın imar mevzuatına göre parsel derinliği ve cephe hattı itibarıyla tek başına bina yapımına elverişli olmadığı açıklanarak bu kısmın da kamulaştırılması gerektiği vurgulanmıştır.

iii. Raporda ayrıca kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısmın imar mevzuatına göre tek başına bina yapımına elverişli olmadığı ancak komşu parseller ile tevhit imkânı bulunduğundan kamulaştırmadan arta kalan kısımda %15 oranında değer düşüklüğü oluşacağı ifade edilmiştir.

iv. Sonuç olarak taşınmazın üzerindeki yapı bedeli de hesap edilerek toplam 343.078,11 TL kamulaştırma bedeli tespit edilmiştir.

9. Rapora yapılan itirazlar üzerine Mahkemece ikinci bir bilirkişi heyeti tayin edilerek ikinci keşif icra edilmiştir. Bu heyet tarafından düzenlenen 23/3/2015 tarihli raporda, birinci bilirkişi heyeti raporundan farklı olarak taşınmazın metrekare birim fiyatı 3.065 TL olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısmın imar mevzuatına göre tek başına bina yapımına elverişli olmadığı ancak komşu parseller ile tevhit imkânı bulunduğundan kamulaştırmadan arta kalan kısımda %20 oranında değer düşüklüğü oluşacağı ifade edilmiştir. Neticede taşınmazın üzerindeki yapı bedeli de hesap edilerek toplam 364.036,52 TL kamulaştırma bedeli tespit edilmiştir.

10. Ortahisar Belediye Başkanlığının (Belediye) 14/10/2015 tarihli yazısı sonrasında birinci bilirkişi heyeti tarafından verilen 18/11/2015 tarihli ek bilirkişi raporunda:

i. Belediyenin söz konusu yazısı esas alınarak başvuru konusu taşınmazla ilgili imar planı değişikliğinin 30/5/2015 tarihinde kesinleştiği vurgulanmıştır.

ii. Raporda başvuru konusu taşınmazın imar durumuyla ilgili olarak taşınmazın kamulaştırmadan arta kalan kısmında inşaat alanın azalması ve oldukça küçülmesi haricinde bir kısıtlılık durumunun söz konusu olmadığı belirtilmiş ve bu sebepler dikkate alınarak ilk raporda takdir edilen %15 değer düşüklüğünün oluşacağı ifade edilmiştir.

11. İkinci bilirkişi heyeti tarafından verilen 18/11/2015 tarihli ek bilirkişi raporunda ise birinci bilirkişi heyetinin ek raporundaki aynı gerekçelerle kamulaştırmadan arta kalan kısım için ilk raporda takdir edilen %20 değer düşüklüğünün oluşacağı ifade edilmiştir.

12. Mahkeme 11/12/2015 tarihinde davanın kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde:

i. Kamulaştırmadan arta kalan 23,89 m² yüz ölçümündeki kısmın daha önce Trabzon 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2011/45, K.2013/186 sayılı kararıyla kamulaştırıldığına işaret edilmiştir. Ardından taşınmazın 69,58 m² yüz ölçümündeki kısmın tamamının kamulaştırılması için dava açılmış ise de bu alan içindeki 23,89 m² yüz ölçümündeki kısmın daha önce kamulaştırılması nedeniyle 45,69 m² yüz ölçümündeki kısmının kamulaştırılmasına hükmedildiği belirtilmiştir.

ii. İkinci bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan 23/3/2015 tarihli raporun mevzuat ve içtihatlar ile dosya içeriğine ve fiilî duruma uygun olması nedeniyle hükme esas alındığı açıklanmıştır. Neticede daha önce kamulaştırılan 23,89 m² yüz ölçümündeki kısma ilişkin bedel düşüldükten sonra kalan 290.813,67 TL kamulaştırma bedeline 31/1/2015 tarihinden itibaren karar tarihine kadar yasal faiziyle birlikte hükmedildiği vurgulanmıştır.

13. Başvurucular karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde, taşınmazın bedelinin düşük takdir edildiği ileri sürülmüştür. Dilekçede aynı bölgedeki başka taşınmazlar için belirlenen metrekare birim fiyatlarının 6.600 TL, 7000 TL, 7.270 TL, 7.350 TL ve 8.000 TL şeklinde olduğu belirterek taşınmazın değerinin emsallerine göre düşük belirlendiği vurgulanmıştır. Başvurucular, kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısım için imar izni verilmeyeceğinin aşikâr olduğunu belirterek %20 değer düşüklüğünün mağduriyeti gidermediğini ifade etmiştir.

14. Belediye İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 31/1/2018 tarihli yazısında, İdarenin 18/5/2017 tarihli yazısıyla başvuru konusu parseli de kapsayan alanda çalışma yapıldığından yapılaşma izni verilmemesi talebi dikkate alınarak imar durumunun düzenlenemediği belirtilmiştir. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan araştırmada bu yazının başvuruculara tebliğ edildiğine dair bilgi ve belgeye rastlanmamıştır. Bununla birlikte karar düzeltme dilekçesinde bu yazıdan söz edildiğinden başvurucuların karar düzeltme talep tarihinde bu yazıdan haberdar olduğu kabul edilmiştir.

15. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi (Daire) 6/11/2018 tarihli kararıyla usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.

16. Başvurucular, kararın düzeltilmesi yoluna başvurmuştur. Başvurucular temyiz dilekçesindeki gerekçelere ilaveten İdarenin yapılaşma izni verilmemesi talebi sonrasında Belediyenin imar durumunu düzenleyemeyeceğine dair yazısına göre imar iznin verilmeyeceğine dikkat çekmiştir. Başvurucular bu nedenle kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısmın da kamulaştırılması gerektiğini ileri sürmüştür. Karar düzeltme istemi, Dairenin 9/10/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

17. Nihai karar 4/11/2019 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucular 2/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. İlgili hukuk için bkz. Hasan Mutlu, B. No: 2018/22691, 30/6/2021, §§ 22-23.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 8/2/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kamulaştırmadan Arta Kalan Alanın Değer Kaybına İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

20. Başvurucular, kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısmın imar mevzuatına göre yapılaşmaya uygun olmadığını belirterek bu taşınmaz kısmının değer kaybının düşük hesaplanmasından yakınmıştır. Başvurucular bu noktada Belediye İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 31/1/2018 tarihli yazısında da söz konusu taşınmazda yapılaşmaya izin verilmeyeceğinin açıklandığını vurgulamıştır. Başvurucular bu nedenle gerçek kamulaştırma bedeline hükmedilmediğini belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kamulaştırmadan arta kalan alanın kamulaştırılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

22. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

23. Anayasa'nın ''Kamulaştırma'' kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."

24. Somut olayda başvurucuların maliki oldukları taşınmaz kamulaştırılmıştır. Taşınmaz mal varlığının Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucuların maliki olduğu taşınmazın mülkiyetinin devletin üstün buyurma gücüne dayanılarak Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012).

25. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

26. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

27. Kamulaştırmanın usul ve esasları 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda düzenlenmiştir. Somut olayda, kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun bırakmanın kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca başvuruya konu taşınmazdan yol geçirilmesinde kamu yararı amacının bulunduğu açıktır.

28. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

29. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 48).

30. Mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etki eden esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanması gerekmektedir (Kamil Darbaz ve GMO Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).

31. Başvurucular, kamulaştırmadan arta kalan kısmın da kamulaştırılması gerektiğini cevap dilekçesinde dile getirmiştir.

32. Birinci bilirkişi heyeti tarafından hazırlanan raporda, kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısmın imar mevzuatına göre tek başına bina yapımına elverişli olmadığı ancak komşu parseller ile tevhit imkânı bulunduğundan kamulaştırmadan arta kalan kısımda %15 oranında değer düşüklüğü oluşacağı ifade edilmiştir. Aynı gerekçelerle ikinci bilirkişi heyeti raporunda kamulaştırmadan arta kalan kısımda %20 oranında değer düşüklüğü oluşacağı belirtilmiştir. Başvurucular, kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısım için imar izni verilmeyeceğinin aşikâr olduğunu belirterek hesaplanan değer düşüklüğünün mağduriyeti gidermediğini belirterek bilirkişi raporlarına itiraz etmiştir.

33. İki bilirkişi heyetinden Belediyenin taşınmazın imar durumuna ilişkin 14/10/2015 tarihli yazısı sonrasında alınan ek raporlarda ise taşınmazın imar durumuyla ilgili olarak taşınmazın kamulaştırmadan arta kalan kısmında inşaat alanın azalması ve oldukça küçülmesi haricinde bir kısıtlılık durumunun söz konusu olmadığı belirtilmiş ve bu sebepler dikkate alınarak ilk raporlarında açıklanan değer düşüklüğünün oluşacağı ifade edilmiştir.

34. Mahkemenin 11/12/2015 tarihli kararında, kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısımla ilgili olarak ikinci heyet bilirkişi raporundaki %20 değer düşüklüğü dikkate alınarak yapılan hesaplama hükme esas alınmıştır. Başvurucular, karara karşı temyiz dilekçelerinde kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısım için imar izni verilmeyeceğinin aşikâr olduğunu belirterek %20 değer düşüklüğünün mağduriyeti gidermediğini vurgulamıştır. Daire 6/11/2018 tarihinde ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.

35. Kararın temyiz edilmesinden sonra Belediye İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 31/1/2018 tarihli gönderilen yazısında, İdarenin 18/5/2017 tarihli yazısıyla başvuru konusu parseli de kapsayan alanda çalışma yapıldığından yapılaşma izni verilmemesi talebi dikkate alınarak imar durumunun düzenlenemediği belirtilmiştir. Başvurucular, Belediyenin bahsi geçen imar durumunu düzenleyemeyeceğine dair yazısına göre imar izninin verilmeyeceğinin anlaşıldığını, buna göre kamulaştırmadan arta kalan 91,31 m² yüz ölçümündeki kısmın da kamulaştırılması gerektiğini ileri sürerek karar düzeltme talebinde bulunmuştur.

36. Somut olayda bilirkişi raporlarının sunulduğu tarih itibarıyla başvuru konusu taşınmazla ilgili yapılaşma yasağının bulunmadığı kabul edilerek kamulaştırmadan arta kalan alanın değer düşüklüğü hesaplanmıştır. Bununla birlikte temyiz aşamasında yargılama devam ederken Belediye İmar ve Şehircilik Müdürlüğünün 31/1/2018 tarihli yazısı düzenlenmiştir. Bu yazıya göre başvuru konusu taşınmazın imar durumunun İdarenin talebi doğrultusunda yapılaşma izni verilmemesi için düzenlenmediği anlaşılmaktadır.

37. Başvurucular imar durumuyla ilgili Belediyenin söz konusu yazısından da bahsederek ve dilekçe ekinde de sunarak karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Ancak Dairece bu hususta herhangi bir değerlendirmede bulunulmaksızın talebin reddine karar verilmiştir. Kuşkusuz kamulaştırma bedeli tespit edilirken taşınmaz hakkında yapılaşma yasağı bulunup bulunmaması, taşınmaz değerini önemli oranda etkileyen unsurlardandır.

38. Buna göre somut olayın koşulları altında taşınmazın imar durumuyla ilgili Belediyenin bahsi geçen yazısına göre taşınmazın yapılaşma yasağı kapsamında olup olmadığının belirlenmesi Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının gerekliliklerindendir.

39. Dolayısıyla somut olayda, Daire kararının başvurucuların davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyette olan iddia ve itirazlarına cevap verecek nitelikte yeterli ve ilgili bir gerekçe içermediği anlaşılmıştır.

40. Bu çerçevede idari ve yargısal sürecin bütününe bakıldığında mülkiyet hakkının korunmasında usule ilişkin güvencelerin somut olayda yerine getirilmediği, başvurucuların bu güvencelerden yararlandırılmadığı sonucuna varılmıştır. Bu sebeple başvurucuların mülkiyet hakkı ile müdahalenin dayandığı kamu yararı arasında olması gereken adil denge, başvurucular aleyhine bozulmuş olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.

41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Metrekare Değerinin Düşük Olduğuna İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

42. Başvurucular, Mahkemenin hükme esas aldığı ikinci bilirkişi heyetince düzenlenen raporda taşınmazın metrekare birim değeri olarak tespit edilen 3.065 TL'nin düşük olduğu yolundaki itirazlarının derece mahkemelerince karşılanmadığından yakınmıştır. Başvurucular, Mahkemeye ibraz ettikleri emsal bilirkişi raporlarının dikkate alınmadığından şikâyet etmiştir. Bilirkişi raporlarının gerekçesiz olduğunu iddia eden başvurucular, Mahkemece bunların hükme esas alınmasının hak kaybına yol açtığını savunmuştur. Başvurucular tüm bunların mülkiyet hakkını, adil yargılanma hakkını ve eşitlik ilkesini ihlal ettiğini ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

44. Başvurucular, düşük metrekare fiyatı üzerinden ikinci bilirkişi heyetince hazırlanan rapor esas alınarak belirlenen kamulaştırma bedelinin düşük olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucular ayrıca yargılama sırasında sundukları emsallerin dikkate alınmadığını savunmuştur. Vurgulanmalıdır ki taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).

45. Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporunda başvuru konusu taşınmazın metrekare birim fiyatı belirlenirken aynı bölgede bulunan bir taşınmaz emsal alınmış ve başvuruculara ait taşınmazın nitelikleri dikkate alınarak metrekare birim fiyatı 3.065 TL olarak tespit edilmiştir. Mahkemenin de bu rapordaki görüşü benimsediği anlaşılmıştır. Başvurucular, bu birim fiyatın düşük olduğunu ileri sürmekte ise de bilirkişi raporundaki tespitlerden hangisine itiraz ettiklerini açıklamamıştır. Öte yandan Mahkemenin gerekçeli kararında başvurucuların emsal olarak gösterdiği taşınmaz birim fiyatlarının neden dikkate alınmadığı açıklanmamış ise de gerekçe yükümlülüğünün tarafların her türlü iddialarının karşılanması gerektiği anlamına gelmediği hatırlanmalıdır. Derece mahkemelerinin uyuşmazlığın esasına etkili iddiaları karşılaması yeterlidir. Teknik bir mesele olan kamulaştırma bedelinin hesaplanmasına ilişkin uyuşmazlıklarda mahkemelerin bilirkişi raporuna atıfla karar vermesi tek başına kararın gerekçesiz olduğu anlamına gelmez. Bilirkişi raporuna atıf yapılmasının -özellikle raporda ciddi bir eksikliğin bulunmadığı veya başvurucuların rapora yönelik itirazlarının esaslı olmadığı hâllerde- ilgili ve yeterli gerekçe standardını karşıladığı kabul edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Hasan Mutlu, § 37).

46. Başvuru formu incelendiğinde başvurucuların emsal gösterdiği taşınmazların hangi yönleriyle dikkate alınması gerektiğini açıklamadığı görülmektedir. Başvurucuların salt emsal olarak gösterdiği taşınmazlar için başka mahkemelerce belirlenen bedelin dikkate alınmadığına vurgu yaptığı anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki inceleme yetkisinin sınırları ve niteliği gözetildiğinde başvurucuların bu iddiasına yönelik daha öte bir inceleme yapılmasına yetecek verilerin başvurucular tarafından temin edilmediği görülmektedir. Bu durumda bilirkişi raporuna atıfla verilen kararın ilgili ve yeterli gerekçe standardını karşılamadığı sonucuna ulaşılmasını gerektiren bir neden bulunmamaktadır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Hasan Mutlu, § 38).

47. Sonuç olarak somut başvuruya konu olayda kamulaştırma yoluyla başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle başvuruculara yüklenen külfetin taşınmazın gerçek bedelinin ödenmesi suretiyle telafi edildiği ve bu suretle kamu yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkı arasında makul ve hakkaniyete uygun bir dengenin kurulduğu anlaşılmıştır. Bu durumda bedel tespiti boyutuyla mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

48. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların kamulaştırma bedeline esas metrekare değerinin yetersiz olduğuna yönelik şikâyeti bakımından mülkiyet hakkının ihlali iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kamulaştırma Bedelinin Değer Kaybına Uğratıldığına İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

49. Başvurucular, Mahkemece en yüksek mevduat faizi yerine yasal faize hükmedildiğini ve kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasındaki enflasyon farkının giderilmediğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

50. Başvuruya konu olayda uygulanacak ilkeler Anayasa Mahkemesinin Mehmet Akdoğan ve diğerleri (B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 41-65) ile Ali Şimşek ve diğerleri (B. No: 2014/2073, 6/7/2017, §§ 58-69) kararlarında belirtilmiştir.

51. Buna göre kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi ve ayrıca ödenen bedelin tespitinde esas alınan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen dönemde gerçekleşen enflasyona nispetle taşınmazın hissedilir derecede değer kaybetmemiş olması gerekir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 59). Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).

52. Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı hususunda bir sonuca varmak için derece mahkemelerince tespit edilen gerçek değer ile başvuruculara yapılan ödemelerin enflasyon etkisi arındırılmış sonuçlarının karşılaştırılması gerekmektedir. Elde edilmek istenen kamu yararı ile başvurucuların mülkünden mahrum kalması arasında makul dengenin sağlanıp sağlanmadığını ve müdahalenin ölçülü olup olmadığını tespit etmede önemli olan, yapılan ödemelerin değer kaybının toplam bedele oranı üzerinden başvurucuların maruz kaldığı yükü belirlemektir (Ali Şimşek ve diğerleri, § 66).

53. Aynı yöndeki şikâyete ilişkin başvuru konusu olayda da bu ilkelerden ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

54. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamında -kural olarak- faiz işletilip işletilmemesi, faiz oranları veya faizin işletilme tarihleri ya da dönemleriyle ilgili hukuk kurallarını yorumlama görevi bulunmamaktadır. Bu görev esas itibarıyla derece mahkemelerine düşmektedir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin söz konusu hukuk kurallarının yorumunun mülkiyet hakkı bağlamında sonuçlarını incelemek durumundadır.

55. Ödenen tutarların enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi yani kamulaştırma bedeline hak kazanılan tarih ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi edecek biçimde faiz uygulanması, kamulaştırma bedelinin enflasyon karşısında değer kaybetmesini önleyebilecek bir araçtır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 42).

56. Somut olayda yargılama makamlarının 30/9/2014 tarihi itibarıyla başvurucuların tazminata hak kazandığını tespit ettiği ve 31/1/2015 tarihinden itibaren karar tarihine kadar tazminata yasal faiz işletilmesine karar verdiği görülmektedir (bkz. § 12). Ayrıca başvurucuların kamulaştırma bedelinin ödenmediğine ya da karar tarihinden farklı bir tarihte ödendiğine dair iddiaları bulunmadığından kamulaştırma bedelinin karar tarihi itibarıyla ödendiği kabul edilmiştir.

57. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre başvuruculara ödenmesi gereken 290.813,67 TL tutarındaki kamulaştırma bedelinin 2015 yılı Ocak ayı itibarıyla değer kaybını telafi edecek fark 30.782,77 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemelerince başvurucuların alacağına 31/1/2015 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiş olup bu doğrultuda başvuruculara 22.516,15 TL tutarında faiz ödemesi yapıldığı görülmektedir. Bu durumda başvurucuların alacağında meydana gelen değer kaybı %2,84'tür.

58. Sonuç olarak somut olayda taşınmaz maliklerine ödenen faizin aradan geçen sürede kamulaştırma bedelinin uğradığı değer kaybını çok büyük ölçüde karşıladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda tespit edilen düzeyde küçük bir farklılığın ise (%10'dan daha az) hesaplama yöntemi sebebiyle oluşabilecek yanılma farklılığı (hata marjı) kapsamında kaldığı değerlendirilmelidir. Bu durumda kamulaştırma bedelinin ödenmesi sürecindeki gecikmenin -bu sürede uğranılan zararın karşılanması amacıyla ödenen faiz miktarı da gözetildiğinde- müdahalenin başvuruculara şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna varılmıştır.

59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

D. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

60. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

61. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

62. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50-52).

63. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

64. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 5 yıl 9 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

65. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

E. Giderim Yönünden

66. Başvurucular, ihlalin tespit edilmesi ile yargılamanın yenilenmesine ve tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

67. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

68. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin (bkz. 24-41) sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Öte yandan mülkiyet hakkı yönünden ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

69. Somut olayda ayrıca makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Makul sürede yargılanma hakkı yönünden ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 24.000 TL manevi tazminatın başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kamulaştırmadan arta kalan alanın değer kaybının düşük hesaplanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Metrekare değerinin yetersiz olması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Değer kaybı nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Trabzon 3. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2014/690, K.2015/900) GÖNDERİLMESİNE,

D. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle net 24.000 TL manevi tazminatın başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Yargıtay 5. Hukuk Dairesine GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/2/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.