TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÖKMEN GİRGİN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/4243)

 

Karar Tarihi: 2/11/2022

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Muhammed Cemil KANDEMİR

Başvurucu

:

Gökmen GİRGİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, baro levhasına yazılma işlemine ilişkin iptal davasında hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanması nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/2/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler ve Olağanüstü Hâl İlanı ve Bu Süreçte Uygulanan Tedbirler

8. Başvuruya konu olaylara ilişkin genel bilgiler ile olağanüstü hal ilanı ve bu süreçte uygulanan tedbirler için bkz. M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 11-19.

B. Başvurucunun Baro Levhasına Yazılma Talebine İlişkin Süreç

9. Başvurucu Yargıtay tetkik hâkimi olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun 4/10/2016 tarihli kararıyla 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname'nin (667 sayılı KHK) 3. maddesine dayanılarak meslekten çıkarılmıştır.

10. Başvurucu, ihraç kararından sonra baro levhasına yazılma talebiyle Ankara Barosuna (Baro) başvurmuştur. Başvurucunun talebi, Baro Yönetim Kurulunun 25/10/2017 tarihli kararıyla kabul edilmiş ve bu karar Türkiye Barolar Birliği (TBB) Yönetim Kurulunca uygun bulunmuştur.

11. Söz konusu karar, Bakanlık tarafından onaylanmayarak bir daha görüşülmek üzere TBB'ye geri gönderilmiştir.

12. TBB Yönetim Kurulu 18/12/2017 tarihli kararıyla önceki kararında ısrar ederek başvurucunun baro levhasına yazılmasına karar vermiştir.

13. Bakanlık, başvurucunun baro levhasına yazılmasına ilişkin TBB kararının iptali talebiyle dava açmıştır. Ankara 10. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) görülen davada başvurucu davalı TBB yanında müdahil olarak yer almıştır.

14. Mahkeme 10/7/2018 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesi şu şekildedir:

"1136 sayılı Avukatlık Kanununda hakim olma niteliğini kaybetmiş olanların, avukatlık mesleğine kabul isteminin reddedileceği hüküm altına alındığından, Yargıtay Tetkik Hakimi olarak görev yapmakta iken meslekte kalmasının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına karar verilen davacının baro levhasına yazılma isteminin reddi gerekirken, aksi yönde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır."

15. Davalı TBB ve başvurucu Mahkeme kararına karşı Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesine (Bölge İdare Mahkemesi) istinaf başvurusunda bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi 27/11/2018 tarihli kararıyla istinaf başvurusunun reddine karar vermiştir.

16. Nihai karar başvurucuya 22/1/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 11/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, 30/1/2020 tarihli ek beyan dilekçesiyle "Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma" suçundan yargılandığı davada verilen beraat kararını ve kesinleşme şerhini sunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

18. İlgili hukuk için bakınız M.B., §§ 34-56.

19. 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun "Avukatlığa kabul şartları" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"Avukatlık mesleğine kabul edilebilmek için:

a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,

b) Türk hukuk fakültelerinden birinden mezun olmak veya yabancı memleket hukuk

fakültesinden mezun olup da Türkiye hukuk fakülteleri programlarına göre noksan kalan

derslerden başarılı sınav vermiş bulunmak,

c) Avukatlık stajını tamamlayarak staj bitim belgesi almış bulunmak,

d) [mülga]

e) Levhasına yazılmak istenen baro bölgesinde ikametgahı bulunmak,

f) Bu Kanuna göre avukatlığa engel bir hali olmamak gerekir."

20. 1136 sayılı Kanun'un "Avukatlığa kabulde engeller" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aşağıda yazılı durumlardan birinin varlığı halinde, avukatlık mesleğine kabul

istemi reddolunur :

....

"b) Kesinleşmiş bir disiplin kararı sonucunda hakim, memur veya avukat olma niteliğini kaybetmiş olmak"

21. 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun "Hakimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi" kenar başlıklı 53. maddesi şöyledir:

"Hakim ve savcıların;

a)Bu Kanun hükümlerine göre meslekten çıkarılmaları veya meslekte kalmalarının uygun olmadığına karar verilmesi,

b) Haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunması halleri hariç olmak üzere, mesleğe alınma koşullarından herhangi birini taşımadıklarının sonradan anlaşılması,

c) (Değişik : 22/12/2005 - 5435/23 md.) Görevdeyken, 8 inci maddenin (a), (d) ve (g) bentlerinde yazılı niteliklerden herhangi birini kaybetmeleri,

d) Meslekten çekilmeleri veya çekilmiş sayılmaları,

e) İstek, yaş haddi veya malullük nedenlerinden biriyle emekliye ayrılmaları,

f) Ölümleri,

Hallerinde görevleri sona erer."

22. 2802 sayılı Kanun'un "Disiplin cezaları" kenar başlıklı 62. maddesi şöyledir:

"Hakim ve savcılara; sıfat ve görevleri gereklerine uymayan hal ve hareketlerinin tespit edilmesi üzerine durumun niteliğine ve ağırlık derecesine göre, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca aşağıda yazılı disiplin cezalarından biri verilir :

a)Uyarma,

b) Aylıktan kesme,

c) Kınama,

d) Kademe ilerlemesini durdurma,

e) Derece yükselmesini durdurma,

f) Yer değiştirme,

g) Meslekten çıkarma.

(Değişik: 12/2/1989 – KHK – 360/4 md.; Aynen Kabul 24/1/1990 – 3611/4 md.) Adalet Komisyonu başkanları görev yaptıkları yargı çevresi içindeki hakimlerin; ağır ceza Cumhuriyet başsavcıları ise merkezdeki Cumhuriyet savcıları ile bağlı ilçe Cumhuriyet başsavcı ve Cumhuriyet savcılarının; öğrendikleri disiplin cezasını gerektiren eylemlerini Adalet Bakanlığına bildirirler."

23. 2802 sayılı Kanun'un 63 ila 76 maddelerinde hâkim ve savcılara uygulanacak disiplin cezaları ve süreçleri ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

24. 23/1/2017 tarihli ve 29957 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 685 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 11. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"22.7.2016 tarih ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3'üncü maddesinin birinci fıkrası ile 18.10.2016 tarih ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya dava açabilir."

2. Danıştay İçtihadı

25. Hâkim ve savcıların KHK gereğince ihraç edilmelerine ilişkin kararların hukuki niteliğinin değerlendirildiği Danıştay 5. Dairesinin 10/2/2022 tarihli ve E.2017/3615, K. 2022/397 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Anayasa’nın 139. maddesinde hâkim ve savcıların görevlerinin sona ermesi sonucunu doğuran işlemler, disiplin cezaları ve meslekte kalmalarının uygun olmadığı yönünde verilen kararlar olarak ikiye ayrılmıştır. 24/02/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun "Hâkimlik ve savcılık görevlerinin sona ermesi" kenar başlıklı 53. maddesinde de disiplin cezası niteliğindeki meslekten çıkarma işlemi ile hâkimlik ve savcılık görevinin sona ermesi sonucunu doğuran diğer işlemler ayrı ayrı belirtilmiştir.

Dolayısıyla 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmasına ilişkin kararların, bu kişilere disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu konusunda duraksama bulunmamaktadır."

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Chevrol/Fransa (B. No: 49636/99, 13/2/2003) kararında, Cezayir'de tıp eğitimi alan ve Fransız vatandaşı olan başvurucu, tabip olarak Fransa'da profesyonel faaliyette bulunabilmek için 17/2/1987 tarihinde tabipler tarafından oluşturulan bir derneğe üyelik talebinde bulunmuştur. Başvurucunun mezkur başvurusu ve sonrasında Sağlık Bakanlığına yaptığı on bir başvurunun tamamı reddedilmiştir. Başvurucu, talebinin son olarak 20/3/1996 tarihli kararla reddedilmesi üzerine 3/6/1996 tarihinde Fransız Danıştayına başvurmuştur. Danıştay başvuruyu 9/4/1999 tarihli kararla reddetmiştir. Başvurucu adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla AİHM'e başvuruda bulunmuştur.

27. Öte yandan, 30/1/1999 tarihli Fransız Resmî Gazetesi'nde yayımlanan 22/1/1999 tarihli bakanlık emriyle başvurucuya 1997 yılından geçerli olmak üzere Fransa'da doktor olarak çalışma hakkı verilmiştir. Bu karara dayanılarak alınan 12/4/1999 tarihli kararla, başvurucu tabipler tarafından oluşturulan bir derneğe üye olmak suretiyle Fransa'da profesyonel faaliyette bulunabilme hakkını elde etmiştir (Chevrol/Fransa, § 20).

28. AİHM, kararda öncelikle başvuranın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 34. maddesi bağlamında “mağdur” statüsünün olup olmadığını değerlendirmiştir. Mahkeme, başvuranın iddia ettiği ihlalin ulusal makamlarca açıkça veya esasen kabul edilmediğini, başvurucunun 1999 yılında Fransa’da doktorluk yapmaya başlamasının ancak kısmi bir tazmin anlamına geleceğini, tam tazminin sağlanmadığını belirterek başvuranın hâlen mağdur olduğunu iddia edebileceğini değerlendirmiştir (Chevrol/Fransa, §§ 41-43).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 2/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu; hakkında usulüne uygun olarak alınmış ve kesinleşmiş bir disiplin cezası bulunmadığını, meslekten çıkarılmasının disiplin cezasına dayanmadığını, Danıştay kararlarının da bu yönde olduğunu, 667 sayılı KHK'ya dayanılarak meslekten çıkarıldığını, Mahkemenin 1136 sayılı Kanun'u yanlış yorumladığını, Mahkeme tarafından damgalanıp suçlu ilan edildiğini, iddialarının değerlendirilmediğini ileri sürerek masumiyet karinesinin, mahkemeye erişim hakkının, etkili başvuru hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

31. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçundan beraat karar verilmesinin ardından başvurucu tarafından yeniden baro levhasına yazılma talebinde bulunulduğu ve bu talebin kabul edilerek başvurucunun Baro levhasına yazılmasına karar verildiği, söz konusu işlemin iptali istemiyle açtıkları davanın reddedildiği, bu karar karşı istinaf isteminde bulunmadıkları belirtilerek başvurucunun mağdur sıfatının devam etmediği ve bu nedenle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüştür.

2. Değerlendirme

32. Anayasa’nın iddianın incelenmesinde dayanılacak olan "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, M.B. başvurusuna ilişkin kararında Anayasa'nın 36. maddesinin baro levhasına kaydedilmeye ilişkin uyuşmazlıklarda uygulanabilir olduğu sonucuna varmıştır (M.B., §§ 64-78).

35. Başvurucu, uyuşmazlığın davacı ya da davalı sıfatıyla tarafı olmayıp yargılama sürecine davalı yanında müdahil sıfatıyla katılmıştır. İlgili kişilerin mahkemeye erişim hakkı kapsamında davaya katılımının sağlanmasının gerekçeli karar hakkı, silahların eşitliği ilkesi, savunma hakkı gibi güvencelerle örtüşen, bu güvencelerin gerçekleşmesini sağlayan bir gereklilik olduğu izahtan varestedir. Yargılama sürecine dair güvencelerin ihlalinin müdahili de etkileyeceği dikkate alındığında müdahilin adil yargılanma hakkının sürece dair diğer güvencelerinden faydalandırılmayacağı veya bu güvencelere ilişkin şikâyette bulunamayacağı söylenemez. Aksi yaklaşımın sonuca etkili iddialarda bulunulabilmesi, savunma yapılabilmesi, delil ileri sürülebilmesi adına sağlanan mahkemeye erişimin etkinliğini zedeleyeceği, anlamsız ve içerikten yoksun kılacağı ve bunun yanında bireysel başvurunun temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla da bağdaşmayacağı açıktır (benzer değerlendirmeler için bkz. Cengiz İnş. San. ve Tic. A.Ş. ve Mirax Tur. İnş. Tic. A.Ş. [GK],B. No: 2015/7846, 26/6/2019, §§ 29, 36). Bu belirlemeler ışığında davanın sonucundan etkileneceği öngörülerek yargılama sürecine müdahil olarak dâhil edilen başvurucunun adil yargılanma hakkının sürece dair güvencelerine yönelik ihlal iddiaları bakımından mağdur statüsünün bulunduğu, kişi bakımından yetki koşulunu sağladığı sonucuna ulaşıldığından adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden değerlendirilmesine geçilmiştir.

36. Bakanlık, başvurucunun baro levhasına avukat olarak yazıldığını belirtmiş ve mağdur statüsünün kalmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu hakkında beraat kararı verilmesinden sonra baro levhasına yazılması işleminin iptali talebiyle Bakanlığın tekrar dava açtığı her ne kadar istinaf başvurusunda bulunmasa da başvuranın iddia ettiği ihlalin Bakanlıkça kabul edilmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca, başvuranın şikâyete konu yargılama sürecinin başladığı tarihten çok sonra baro levhasına yazıldığı görülmektedir. Son olarak, başvurucunun daha sonra tekrar yaptığı başvuru üzerine baro levhasına yazılmasının, KHK'ya dayanılarak meslekten çıkarılmasının kesinleşmiş bir disiplin cezası şeklinde yorumlanması nedeniyle yargılamanın adil olmadığı iddiasını ortadan kaldırmadığı değerlendirilmektedir. Bu çerçevede Bakanlığın iddiası Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Chevrol/Fransa kararındaki ilkeler (bkz. §§ 27-29)ile değerlendirildiğinde başvurucunun mağdur statüsünün ortadan kalktığı söylenemez. Bu sebeple başvurunun incelenmesinin sürdürülmesinde başvurucunun hukuki yararının bulunduğu değerlendirilmektedir.

37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

38. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır ( M.B.,§ 80).

39. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

40. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

41. Adil yargılanma hakkı, hukuk kuralının davanın başvurucu lehine sonuçlanmasını temin eden yorumunun esas alınmasını güvence altına almamaktadır. Uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması -yukarıda belirtildiği gibi- derece mahkemelerinin takdirindedir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlarken Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen ve Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesini gözönünde bulundurmaları gerekir. Esasen hukuk devleti ilkesi Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanmasında dikkate alınması zorunlu olan bir ilkedir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğinin yorumlanmasında da hukuk devletinin gerekleri gözetilmelidir (M.B.,§ 84).

42. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).

43. Başvurucuların medeni haklarıyla ilgili uyuşmazlıklarda uygulanan hukuk kurallarının açıkça keyfî veya hakkın tesliminden kaçınacak (adaleti hiçe sayacak) biçimde yorumlanması usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getireceğinden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilebilir. Zira bu hâlde, derece mahkemesinin yorumunun başvurucu tarafından öngörülmesi mümkün olmayıp hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanması hukuk devleti ilkesini örseler. Özellikle hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı hükümlerin geniş yoruma tabi tutulması keyfîliğe ve bireylerin kendilerini hukuk karşısında güvensiz hissetmelerine yol açar (M.B., § 86).

44. Anayasa Mahkemesi Kenan Özteriş (B. No: 2012/989, 19/12/2013) kararında, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin (AYİM) yorumunun 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 95. maddesinin açık hükmüne aykırılık teşkil ettiğini belirterek olayda başvurucu hakkında verilen mahkûmiyetin tecil edilmesinin sonuçları ile ilgili açık bir kanun hükmü bulunduğu ve bu hükme verilecek olağan anlam belli olduğu hâlde AYİM İkinci Dairesinin açık olan kanun hükmüne olağanın dışında farklı bir anlam verip buna göre uygulama yaptığı ve böylece kararın öngörülemez nitelikte olup bariz takdir hatası içerdiği gerekçesiyle Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmıştır (M.B. § 87).

45. Benzer şekilde Anayasa Mahkemesi Mehmet Geçgel (B. No: 2014/4187, 18/4/2019) kararında, başvurucu hakkında hükmedilen cezanın 21/12/2000 tarihli ve 4616 sayılı 23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşlenen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun kapsamında ertelenmiş olması nedeniyle hakkında ceza hukuku ilkelerine göre mahkûmiyet hükmü bulunmamasına rağmen idare mahkemesinin ortada gerçek bir mahkûmiyet varmış gibi değerlendirme yaparak başvurucunun tazminat talebini reddettiği kararının bariz takdir hatası içerdiği kanaatine ulaşmış ve başvurucunun hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (M.B., § 88).

ii. İlkelerin Uygulanması

46. Somut olaydaki dava, başvurucunun baro levhasına yazılması işlemine karşı Bakanlık tarafından açılmıştır. Davada çözüme kavuşturulması gereken temel mesele başvurucunun baro levhasına kaydolma, diğer bir ifadeyle avukatlık mesleğine kabul şartlarını taşıyıp taşımadığıdır. Bu şartlar 1136 sayılı Kanun'un 3. maddesinde düzenlenmiştir. Avukatlık mesleğine kabul şartlarından biri de, anılan maddenin birinci fıkrasının (f) bendinde yer alan 1136 sayılı Kanun'a göre avukatlığa engel bir hâlin bulunmamasıdır. Avukatlığa kabulde engel durumlar ise 1136 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasında sekiz bent hâlinde sayılmıştır.

47. Mahkemenin iptal kararında, başvurucunun KHK'ya dayanılarak HSYK kararı ile meslekten çıkarıldığı, başvurucunun 1136 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan, kesinleşmiş bir disiplin kurulu kararı ile hâkim olma niteliğini kaybettiğinden avukatlık mesleğine kabul şartını taşımadığı gerekçesine dayanılmıştır.

48. 1136 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer alan, başvurucunun kesinleşmiş bir disiplin kurulu kararı ile hâkim olma niteliğini kaybetmesine ilişkin değerlendirmenin öncelikli olarak derece mahkemelerince yapılması gerekmekle birlikte derece mahkemelerinin yorumunun açıkça öngörülemez olduğunun veya hakkın teslimini açıkça reddedecek şekilde hatalı bulunduğunun tespiti durumunda usule ilişkin güvencelerin de anlamsız hâle geleceği gerekçesiyle söz konusu durumun etkilerini incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir (kamu hizmeti kavramının avukatlığı kapsayıp kapsamadığı değerlendirmeleri yönünden benzer değerlendirmeler için bkz. M.B., § 97).

49. 1136 sayılı Kanun'un 5. maddesinin (b) bendindeki avukatlığa engel hâlin ortaya çıkması için, hâkimlik niteliğinin kesinleşmiş disiplin kararı sonucunda kaybedilmesinin gerektiği anlaşılmaktadır.

50. Mahkeme, başvurucunun KHK gereğince HSYK kararı ile ihraç edilmesini kesinleşmiş bir disiplin kararı olarak değerlendirmiştir. Somut başvuruda, Mahkemenin vardığı bu sonucun ilgili mevzuatın hakkın tesliminden kaçınacak ölçüde öngörülemez bir biçimde yorumlanmasına dayanıp dayanmadığı tespit edilmelidir.

51. Anayasa Mahkemesi; 667 sayılı KHK'nın 3. ve 4. maddeleri kapsamında kamu görevinden veya meslekten çıkarmanın, adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile millî güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran bir olağanüstü tedbir niteliğinde olduğunu, bu kapsamda yapılacak değerlendirmenin adli suç veya disiplin suçu niteliğindeki somut bir eylemin soruşturulması mahiyetinde olmadığını, burada ulaşılacak kanaatin cezai sorumluluğun tespitinden bağımsız olduğunu belirtmiştir (Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 69; Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, § 103).

52. Danıştay 5. Dairesinin hâkim ve savcıların KHK gereğince ihraç edilmelerine ilişkin kararlarında, 667 sayılı KHK'nın 3. maddesi uyarınca hâkim ve savcıların meslekte kalmalarının uygun olmadığı ve meslekten çıkarılmalarına ilişkin kararların disiplin cezası verilmesine ilişkin kararlardan ayrı nitelikte olduğu hususunda duraksama bulunmadığı vurgulanmıştır (bkz. § 25).

53. Şu hâlde başvurucunun 667 sayılı KHK'nın 3. maddesine dayanılarak meslekten çıkarılmasının kesinleşmiş bir disiplin cezası şeklinde yorumlanması oldukça zorlama ve öngörülemez olduğu, dolayısıyla usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirdiği kanaatine varılmıştır.

54. Türk hukukunda hak ve özgürlükleri sınırlayıcı düzenleme yapma yetkisi yasama organına aittir. İdari ve yargısal makamların hak ve özgürlükleri sınırlandıran kuralları geniş yorumlaması, kanun koyucunun ihdas etmediği bir sınırlama getirmeleri durumunu ortaya çıkarabilir. Hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil eden bu durum uyuşmazlıklarda uygulanacak hukuk kurallarının öngörülebilir olmasını zorunlu kılan adil yargılanma hakkına da zarar verebilir. Bu sakıncaların ortaya çıkmaması için derece mahkemelerinin hak ve özgürlükleri sınırlandıran kurallara ilişkin yorum yaparken yorumun, kuralın kapsamını genişletici nitelikte olmaması, öngörülebilir sınırlar içinde kalması hususunda ihtiyatlı davranmaları önem taşımaktadır. Aksi halde ortaya çıkacak keyfî uygulamalar bireyleri güvencesiz duruma düşürür (M.B., § 104).

55. 1136 sayılı Kanun'un lafzı, Anayasa Mahkemesinin kanun hükmünde kararnamelerde öngörülen meslekten çıkarma tedbirlerinin hukuki niteliğine ilişkin kararları ve Danıştay içtihatları ışığında değerlendirildiğinde başvurucunun avukatlık mesleğine kabul edilme şartlarını taşımadığı yolunda ulaşılan kanaatin kanun hükmünün öngörülebilir olmayan genişletici yorumuna dayandığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu yorum başvurucunun medeni hakkıyla ilgili olarak açılan davada usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirmiş ve başvurucu aleyhine karar verilmesinde belirleyici olmuştur. Dolayısıyla bunların bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediği kanaatine varılmıştır.

56. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır.

B. Diğer İhlal İddiaları

57. Başvurucu ayrıca kamu görevinden ihraç edilen başka meslek sahipleri özel sektörde çalışabilirken kendisinin serbest avukatlık yapamaması nedeniyle eşitlik ilkesinin ve çalışma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı şikâyeti yönünden ulaşılan sonuç gözetildiğinde başvurucunun bu iddialarının ayrıca incelenmesine gerek görülmediğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

58. Başvurucu yeniden yargılanma ve tazminat talebinde bulunmuştur.

59. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

60. Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebi kabul edilmemiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Diğer ihlal iddialarının incelenmesine YER OLMADIĞINA,

C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 10. İdare Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE (E.2018/59, K.2018/1640),

E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

F. 364,60 TL başvuru harcından oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.