TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MEHLİKA BETÜL YEDİKARDEŞ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/42843)

 

Karar Tarihi: 14/12/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucular

:

1. Mehlika Betül YEDİKARDEŞ

 

 

2. Melike BALTACI

 

 

3. Merve BALTACI SHIMELL

 

 

4. Şükriye BALTACI

Başvurucular Vekili

:

Av. Coşkun ATILĞAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kayyıma devredilen şirketlerin hisse devir işlemlerinin muvazaalı olduğunun aksi ispat edilemez kanuni karine hâline getirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 11/12/2019 ve 3/7/2020 tarihlerinde yapılmıştır. Komisyon, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

4. 2020/20550 numaralı başvuru eldeki başvuruyla birleştirilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucular Akfel Commodities Turkey Holding Anonim Şirketinin (Akfel Holding/Şirket) hissedarıdır.

7. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen soruşturma kapsamında Başsavcılığın talebi üzerine İstanbul 13. Sulh Ceza Hâkimliği 1/12/2016 tarihinde Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması ile (FETÖ/PDY) irtibatı ve örgüte finansal desteği bulunduğuna dair tespitler nedeniyle Akfel Holdinge ve bağlı şirketlerine Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun (TMSF) kayyım olarak atanmasına karar vermiştir. Kararda, 6758 sayılı Kanun ile kabul edilen 15/8/2016 tarihli ve 674 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (674 sayılı KHK) 19. maddesinin ikinci fıkrası ve 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 133. maddesi dayanak gösterilmiştir. Kararın gerekçesinde Mali Suçları Araştırma Kurulunca (MASAK) hazırlanan 29/11/2016 tarihli inceleme raporuna atıfta bulunularak Akfel Holdingin %83.74 hissesinin şüpheli M.F.B.ya, %14.78 hissesinin şüpheli M.A.B.ya ait olduğu, diğer 3 hissenin de %0.49 oranında diğer aile fertlerine ait olduğu belirtilmiştir. Raporda ayrıca Şirket tarafından parahavalesi yapılan gerçek ve/veya tüzel kişilerin büyük çoğunluğunun FETÖ/PDY'ye üye olma ve terörizmin finansmanı suçlarından haklarında soruşturma yapılan kişiler oldukları vurgulanmıştır. Bununla birlikte Gelir İdaresi Başkanlığı kayıtlarına göre Şirketin mal veya hizmet alımlarına ilişkin verdiği Form Ba bildirimlerinde bazı şirketlerin yer almadığı dolayısıyla paraların hangi amaçla gönderildiğinin tespit edilemediği ifade edilmiştir. Ayrıca Şirketin hesaplarından FETÖ/PDY ile iltisak veya irtibatları tespit edilerek kapatılan bazı kurumlara havale işlemleri yapıldığının tespit edildiği izah edilmiştir.

8. M.F.B. hakkında İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası açılmıştır. Söz konusu soruşturma ve kovuşturmada başvurucular taraf değildir. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2020/57135 soruşturma numaralı başka bir dosyada, Merve Baltacı Shimmel dışındaki başvurucular hakkında da FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan başlatılan soruşturmanın 17/3/2023 tarihinde takipsizlikle sonuçlandığı anlaşılmaktadır.

9. İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliği 11/2/2019 tarihli kararıyla; Akfel Holding ile Akfel Grubu Baltacı Ailesi ve Akfel Holding ile Akfel Grubu şirketleri tarafından, Akfel Holding ve Akfel Grubu şirketlerinin hisselerine ilişkin yapılmış olan devir ve temlik işlemlerinin muvazaalı kabul edilerek geçersiz sayılması ve söz konusu devirlerin ticaret sicilinden resen terkin edilmesine karar verilmiştir. Kararda 6/2/2018 tarihli ve 7086 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 4. maddesi ile 25/7/2018 tarihli 7145 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un geçici 1. maddesinin üçüncü fıkrası dayanak gösterilmiştir. Kararda özellikle Baltacı Ailesi, Akfel Holding ve Akfel Grubu şirketleri ile ilgili soruşturmanın başladığı 21/5/2014 tarihinden yasal düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihe ve/veya TMSF'nin kayyım olarak atandığı tarihe kadar anılan şirketlerin hisselerine ilişkin yapılmış olan devir ve temlik işlerinin muvazaalı kabul edilerek geçersiz sayılmasına ve söz konusu devirlerin ticaret sicilinden resen terkin edilmesine karar verildiği belirtilmiştir.

10. Bu kararın infaz işlemlerini yapacak olan kamu kurumlarında tereddütlerinin giderilmesine yönelik olarak 11/2/2019 tarihli kararda tespiti yapılan dönemi kapsayan tüm hisse devirlerinin belirtilmesi ve bu şekilde ilgili kurumlara bildirilmesi Başsavcılıkça talep edilmiştir. Bunun üzerine İstanbul 12. Sulh Ceza Hâkimliği, 4/3/2019 tarihli kararda aynı gerekçeye dayanılarak ayrıca tespit edilen hisse devirleri tek tek belirtilerek, belirtilen hisse devirlerinin ticaret sicilinden resen terkin edilmesine karar vermiştir.

11. Başvurucuların 4/3/2019 tarihli karara yaptıkları itirazı inceleyen İstanbul 1. Sulh Ceza Hâkimliği 24/5/2019 tarihinde itirazı yerinde görmeyerek itirazın reddine karar vermiştir. Başvurucuların benzer itirazları Mahkeme tarafından da 29/6/2020 tarihli duruşmada incelenerek söz konusu taleplerin hükümle birlikte değerlendirilebileceği gerekçesiyle reddedilmiştir.

12. Nihai kararlar, başvurucular vekili tarafından 24/11/2019 ve 29/6/2020 tarihinde öğrenilmiştir. Başvurucular vekili 11/12/2019 ve 3/7/2020 tarihlerinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

13. 674 sayılı KHK'nın 19. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör örgütlerine aidiyeti, iltisakı veya irtibatı nedeniyle Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca şirketlere ve bu Kanun Hükmünde Kararnamenin 13 üncü maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde, kayyım olarak Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu atanır."

14. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla iptal edilen 7086 sayılı Kanun'un 4. maddesi şöyledir:

"4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve haklarına ilişkin olarak soruşturmanın başladığı tarihten bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihe kadar şirket ortakları tarafından yapılmış olan devir ve temlik işlemleri muvazaalı kabul edilerek geçersiz sayılır ve ticaret sicilinden resen terkin edilir."

15. Anayasa Mahkemesinin 30/6/2022 tarihli ve E.2018/137, K.2022/86 sayılı kararıyla iptal edilen 7145 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133 üncü maddesi uyarınca kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve haklarına ilişkin olarak soruşturmanın başladığı tarihten Fonun kayyım olarak atandığı tarihe kadar şirket ortakları tarafından yapılmış olan devir ve temlik işlemleri muvazaalı kabul edilerek geçersiz sayılır ve ticaret sicilinden resen terkin edilir."

16. 5271 sayılı Kanun’un 133. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organının yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur.

(2) Hâkim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücret, şirket bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi halinde; ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hazinesinden karşılanır.

(3) İlgililer, atanan kayyımın işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilirler.

17. Anayasa Mahkemesi 7086 sayılı Kanun'un 4. maddesinin iptali istemini incelemiş ve 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla anılan maddeyi iptal etmiştir. İptal kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

367. Kuralda, 5271 sayılı Kanun’un 133. maddesi gereği kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve haklarına ilişkin olarak soruşturmanın başladığı tarihten, kuralın yürürlüğe girdiği tarihe kadarki süreçte yapılan devir ve temliklerin muvazaalı kabul edilerek iptal edileceği hükme bağlanmıştır.

...

370. Kuralla, 5271 sayılı Kanun’un 133. maddesi gereği kayyım atanan şirketlerde ceza soruşturmasının başladığı tarih ile kuralın yürürlüğe girdiği tarihler arasında hukuk düzeninin öngördüğü şekilde şirket ortaklık pay ve hakkı elde eden kişilerin devir ve temliklerinin geçersiz sayılarak iptal edilmesi, Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkını sınırlandırdığı gibi hukuk düzeninin öngördüğü şekilde geçerli olarak yapılan devir ve temliklerin temelinde yatan işlemlerin (hisse devir sözleşmesi, alacağın temliki vs.) geçersiz sayılması suretiyle Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğü de sınırlandırılmaktadır.

371. Mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca temel haklara sınırlama getiren düzenlemelerin, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.

372. Kuralın millî güvenliğe ve kamu düzenine aykırı faaliyetlerin odağı hâline gelebilecek şirketlerin mal varlığının kaçırılmasının önlenerek bunların anılan faaliyetlerde finanse edilmesini engellemek amacıyla ihdas edildiği dolayısıyla meşru bir amacının olduğu ve bu amacı gerçekleştirmek için elverişli ve gerekli olduğu söylenebilir.

373. Kuralla, kayyım atanan şirketlerde ceza soruşturmasının başladığı tarihten 8/3/2018 tarihine kadarki süreçte şirket ortaklarının pay ve haklarına ilişkin üçüncü kişilerle yaptıkları devir ve temlikler muvazaalı kabul edilerek iptal edilmekte ve resen ticaret sicilinden terkin edilmektedir. Kural, yapıldığı dönemde yürürlükteki hukuk kurallarına göre geçerli olarak varlık kazanmış ve tamamlanmış hukuki işlemlere doğrudan müdahale ederek bu işlemlerin geçerliliğini ortadan kaldırmaktadır.

374. Kural kapsamındaki devir ve temlikler (sözleşmeler), aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karine oluşturulmak suretiyle geçersiz hale getirilmektedir. Başka bir ifadeyle kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve hakkını devralan iyiniyetli üçüncü kişilerin kuralla getirilen kanuni karinenin aksini yani işlemin muvazaalı olmadığını iddia ve ispat etme imkânları bulunmamaktadır. Bu yönüyle kuralın ihdas amacına uygun kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki keyfîlikleri önleyecek yasal güvencelerin temin edilmediği anlaşılmaktadır.

375. Buna göre hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte olan kanun hükümlerine uygun olarak kazanılan şirket ortaklık pay ve hakkının aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karineyle muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören kural, kişilere aşırı bir külfet yükleyerek mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirmektedir.

376. Bu çerçevede kuralın olağan dönemde Anayasa’ya aykırı olduğu yönünde yapılan tespit, kuralların olağanüstü dönemde Anayasa’ya aykırı olup olmadığı hususunda herhangi bir değerlendirmeyi kapsamamaktadır.

377. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

..."

18. Anayasa Mahkemesi 7145 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrasının iptali istemini incelemiş ve 30/6/2022 tarihli ve E.2018/137, K.2022/86 sayılı kararıyla anılan maddenin iptali istemini reddetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...

1015. Şirket ortaklık pay ve haklarının mülkiyet hakkı kapsamında olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Öte yandan Anayasa’nın 48. maddesinin birinci fıkrasında 'Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.' denilmek suretiyle sözleşme özgürlüğü güvenceye bağlanmıştır. Sözleşme özgürlüğü devletin kişilerin istedikleri hukuki sonuçlara ulaşmalarını sağlaması ve bu bağlamda kişilerin belli hukuki sonuçlara yönelen iradelerini geçerli olarak tanıması, onların iradelerinin yöneldiği hukuki sonuçların doğacağını ilke olarak benimsemesi ve koruması anlamına gelmektedir. Sözleşme özgürlüğü uyarınca kişiler, hukuksal ilişkilerini özgür iradeleriyle ve sözleşmelerle düzenlemekte serbesttir. Sözleşme özgürlüğü, sözleşme yapma serbestisinin yanı sıra yapılan sözleşmelere dışarıdan müdahale yasağını da içerir.

1016. Kuralla, 5271 sayılı Kanun’un 133. maddesi gereğince kayyım atanan şirketlerde ceza soruşturmasının başladığı tarih ile TMSF’nin kayyım olarak atandığı tarihler arasında hukuk düzeninin öngördüğü şekilde şirket ortaklık pay ve hakkı elde eden kişilerin devir ve temliklerinin geçersiz sayılarak iptal edilmesi, Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkını sınırlandırdığı gibi hukuk düzeninin öngördüğü şekilde geçerli olarak yapılan devir ve temliklerin temelinde yatan işlemlerin (hisse devir sözleşmesi, alacağın temliki vs.) geçersiz sayılması suretiyle Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme özgürlüğüne de sınırlama getirilmektedir.

1017. Kuralın millî güvenliğe ve kamu düzenine aykırı faaliyetlerin odağı hâline gelme şüphesi bulunan şirketlerin mal varlığının kaçırılmasının önlenerek bunların anılan faaliyetlerin finanse edilmesinde kullanılmasını engellemek amacıyla ihdas edildiği dolayısıyla meşru bir amacının olduğu ve bu amacı gerçekleştirmek için elverişli ve gerekli olduğu anlaşılmaktadır.

1018. Kuralla, kayyım atanan şirketlerde ceza soruşturmasının başladığı tarihten TMSF’nin kayyım olarak atandığı tarihe kadarki süreçte şirket ortaklarının pay ve haklarına ilişkin üçüncü kişilerle yaptıkları devir ve temlikler muvazaalı kabul edilerek iptal edilmekte ve resen ticaret sicilinden terkin edilmektedir. Kural belirli bir dönemde yapılan ve o dönemde hukuken varlık kazanmış ve tamamlanmış hukuki işlemlere yönelik müdahale öngörmektedir.

1019. Kural kapsamında işlemin yapıldığı dönem şartları (ceza soruşturmasının başlaması) muvazaanın varlığının ortaya konulmasında yeterli bir olgu olarak görülmüş ise de kuralda kişilerin somut olay koşullarında devir işleminin geçerli hukuki nedenlere dayandığını ispat etmesini engelleyen herhangi bir durum öngörülmemiştir.

1020. Dolayısıyla kuralda kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve hakkını devralan iyiniyetli üçüncü kişilerin muvazaanın olgusal temelini oluşturan gerçek iradeye aykırı işlem tesis edildiğinin aksini iddia ve ispat etme imkânlarının olmadığı söylenemez. Bu yönüyle kuralın ihdas amacına uygun kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki keyfîliği önleyecek yasal güvencelerin bulunduğu anlaşılmaktadır.

1021. Bu açıdan hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte olan kanun hükümlerine göre kazanılan şirket ortaklık pay ve hakkının muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören kuralla mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamanın ölçüsüz olmadığı söylenemez.

1022. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir."

19. Anayasa Mahkemesi 7082 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 12. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkralarının iptali istemini incelemiş ve 31/5/2023 tarihli ve E.2018/77, K.2023/105 sayılı kararıyla anılan fıkraları iptal etmiştir. İptal kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

260. Dava konusu kurallar ile 7086 sayılı Kanun’un 4. maddesi benzer niteliktedir. Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararıyla söz konusu maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline hükmedilmiştir.

261. Anılan kararın gerekçesinde kural kapsamındaki devir ve temliklerin (sözleşmeler), aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karine oluşturulmak suretiyle geçersiz hâle getirildiği, başka bir ifadeyle kayyım atanan şirketlerde ortaklık pay ve hakkını devralan iyiniyetli üçüncü kişilerin kuralla getirilen kanuni karinenin aksini yani işlemin muvazaalı olmadığını iddia ve ispat etme imkânlarının bulunmadığı, bu yönüyle kuralın ihdas amacına uygun kullanılmasını sağlayacak ve bu konudaki keyfîlikleri önleyecek yasal güvencelerin temin edilmediği; hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümlerine uygun olarak kazanılan şirket ortaklık pay ve hakkının aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karineyle muvazaalı olduğunun kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören kuralın, kişilere aşırı bir külfet yükleyerek mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirdiği belirtilmiştir (AYM, E.2018/81, K. 2021/45, 24/6/2021, §§ 369-376) .

262. Dava konusu kurallar açısından söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmadığından 7086 sayılı Kanun’un 4. maddesinin Anayasa’ya uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kurallar yönünden de geçerlidir.

263. Açıklanan nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 14/12/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

21. Başvurucular, tarafı olmadıkları soruşturma dosyasında bağımsız ve tarafsız olmayan sulh ceza hâkimlikleri tarafından Anayasa aykırı düzenlemelere dayanılarak ve gerekçesiz olarak hukuka aykırı karar verilmesinden ve bu kararların kendilerine tebliğ edilememesinden yakınmaktadır. Başvurucular bu gerekçelerle masumiyet karinesi ile kanunsuz suç ve ceza olmaz, silahların eşitliği, hukuki güvenlik ve eşitlik ilkeleri ile adil yargılanma, gerekçeli karar, savunma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

22. Bakanlık görüşünde, Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri ile somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınmasının faydalı olacağı belirtilmiştir.

23. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında işlem tarihinde haklarında soruşturma olmadığını, Merve Baltacı Shimmel haricindeki başvurucular hakkındaki soruşturmanın da takipsizlikle sonuçlandığını beyan etmiştir. Başvurucular ayrıca müdahalenin beş yılı aşkın zamandır devam etmesini ayrıca şikâyet konusu yaparak başvuru formundaki beyanlarını yinelemiştir.

B. Değerlendirme

24. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucuların temel şikâyeti hisse devirlerinin muvazaalı kabul edilmesine yöneliktir. Sulh Ceza Hâkimlikleri devrin muvazaalı olup olmadığı yönünde bir inceleme yapmadan doğrudan kanuni düzenlemelere atıf yaparak karar verdikleri gözetildiğinde başvurucuların şikâyetlerinin Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararında, incelemenin Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılmadığı gözetildiğinde eldeki bireysel başvuruda da Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında bir inceleme yapılmayacaktır.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

27. Geçersiz kabul edilen şirket hisselerinin başvurucular adına kayıtlı olması mülkün var olduğu sonucuna ulaşılması için yeterli görülmüştür.

a. Genel İlkeler

28. Etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlama) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlanması olarak tanımlanabilir (Y.T. [GK], B. No: 2016/22418, 30/5/2019, § 47; Murat Haliç, B. No: 2017/24356, 8/7/2020, § 44).

29. Öte yandan şikâyetlerin esasının incelenmesine imkân sağlayan ve gerektiğinde uygun bir telafi yöntemi sunan etkili hukuk yollarının olması ilgililere etkili başvuru hakkının sağlanmasının bir gereğidir. Buna göre kişilerin mağduriyetlerinin giderilmesi amacıyla öngörülen yargı yollarının mevzuatta yer alması yalnız başına yeterli olmayıp bu yolun aynı zamanda pratikte de başarı şansı sunması gerekir. Söz konusu yola başvurulabilmesi için öngörülen koşullar somut olaylara tatbik edilirken dayanak işlem, eylem ya da ihmallerden kaynaklanan savunulabilir nitelikteki iddiaların bu doğrultuda geniş şekilde değerlendirilmesi, koşulların oluşmadığı sonucuna ulaşılması durumunda ise bu durumun yargı makamları tarafından ilgili ve yeterli gerekçelerle açıklanması gerekir (İlhan Gökhan, B. No: 2017/27957, 9/9/2020, §§ 47, 49).

30. Anayasa'nın 35. maddesinde "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." hükmüne yer verilerek mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa'nın 5. maddesi ise insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel amaç ve görevleri arasında saymıştır. Mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin bu haklara müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz. Anayasa’nın 5. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde 35. maddesi uyarınca devletin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Bu pozitif yükümlülükler kimi durumlarda özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklar da dâhil olmak üzere söz konusu temel hakların korunması için belirli tedbirlerin alınmasını gerektirmektedir (AYM, E.2019/40, K.2020/40, 17/7/2020, § 37; AYM, E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13; Türkiye Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, §§ 34-38; Eyyüp Boynukara, B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-41; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 43).

31. Devletin pozitif yükümlülükleri nedeniyle mülkiyet hakkı bakımından koruyucu ve düzeltici bazı önlemler alması gerekmektedir. Koruyucu önlemler mülkiyete müdahale edilmesini önleyici; düzeltici önlemler ise müdahalenin etkilerini giderici, diğer bir ifadeyle telafi edici yasal, idari ve fiilî tedbirleri kapsamaktadır. Mülkiyet hakkına müdahalenin malik üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçların mümkünse eski hâle döndürülmesi, mümkün değilse malikin zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif yükümlülüklerinin bir gereğidir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 46, 48).

32. Devletin taşınmaz mülkiyetinin kaybı sonucunu doğuran kamu gücü işlemlerinin hukuka aykırılığı iddialarını ileri sürebileceği, gerekirse mülkten yoksun bırakan işlemin sonuçlarını telafi edebilecek başvuru yollarının oluşturulması Anayasa'nın 40. maddesinin gereğidir.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

33. Somut olayda mahkemelerce başvurucuların hisse devirlerinin muvazaalı olmadığı iddiası, 7086 sayılı Kanun'un 4. maddesi ile 7145 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrasına dayalı olarak davanın esası incelenmeden reddedilmiştir. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi 24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararında yukarıda alıntılanan 7086 sayılı Kanun'un 4. maddesini Anayasa'nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırı görerek iptal etmiştir. Bu kararda söz konusu devirlerin, aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karine oluşturulmak suretiyle geçersiz hâle getirildiği vurgulanmıştır. Böylelikle hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümlerine uygun olarak kazanılan şirket ortaklık pay ve hakkının aksinin iddia ve ispat edilmesi mümkün olmayan kanuni bir karineyle muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören kuralın, kişilere aşırı bir külfet yükleyerek mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne orantısız ve dolayısıyla ölçüsüz bir sınırlama getirdiği sonucuna varılmıştır. 7145 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (3) numaralı fıkrasının iptaline ilişkin 30/6/2022 tarihli ve E.2018/137, K.2022/86 sayılı kararında da benzer şekilde hukuki ilişkinin kurulduğu tarih itibarıyla yürürlükte olan kanun hükümlerine göre kazanılan şirket ortaklık pay ve hakkının muvazaalı olduğu kabul edilerek ortadan kaldırılmasını öngören kuralla mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğüne getirilen sınırlamanın ölçüsüz olduğu ifade edilmiştir (bkz. §§ 17, 18).

34. Dolayısıyla anılan iptal kararları doğrultusunda hisse devrinin geçersiz sayılmasına ilişkin kararlara karşı açılan davanın esasının incelenmemesi nedeniyle somut olayın koşullarında mevcut davanın etkili bir başvuru yolu olma kapasitesini yitirdiği değerlendirilmiştir. Bu itibarla söz konusu devir işlemine ilişkin olarak aksi ispat edilemeyen bir karineden hareketle bu devir işleminin muvazaalı olmadığının ortaya konulması imkânının kaldırılmış olması mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlaline yol açmıştır.

35. Açıklanan gerekçeyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

VI. GİDERİM

36. Başvurucular, ihlalin tespiti ile yeniden yargılamaya hükmedilmesini talep etmiştir.

37. Başvuruda tespit edilen ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

38. Bu ihlal kararının başvurucu tarafından açılan davanın esasıyla ilgili herhangi bir değerlendirme içermediği vurgulanmalıdır. Anayasa Mahkemesinin yukarıda belirttiği ihlal gerekçelerini giderecek şekilde yeniden yapılacak yargılamada ilgili uyuşmazlık hakkında gereken kararı vermek Mahkemenin takdirindedir.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2020/41) GÖNDERİLMESİNE,

D. 811,50 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.611,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.