TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HALİDE KOCAUSTAOĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/5137)

 

Karar Tarihi: 18/1/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 4/4/2023 - 32153

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucular

:

1. Halide KOCAUSTAOĞLU

 

 

2. Hamide ÇIVGIN

 

 

3. Billur ÖZTÜRK

 

 

4. Azize İNCE

 

 

5. Ahmet İNCE

Başvurucular Vekili

:

Av. Atiye ÜLKÜ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, kamulaştırmasız el atmaya dayalı tazminat davasının reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/2/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Uyuşmazlığın Arka Planı

5. Başvuru konusu İstanbul ili Şile ilçesine bağlı Korucu köyünde kâin 307, 308, 310 ve 321 parsel sayılı taşınmazlar, Darlık Barajı ve Tesis Alanı inşaatı kapsamında mutlak koruma alanında kaldığından İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü (İdare) tarafından bu taşınmazların kamulaştırılması için kamu yararı kararı alınmıştır.

6. Başvuru konusu taşınmazların kıymet takdirleri 26/6/1986 tarihinde yapılmıştır.

7. Taşınmazların tapu kayıtları incelendiğinde "20/3/1986 tarihinde istimlak şerhi, 9/2/1988 tarihinde 2942 sayılı Yasanın 31/B maddesi gereğince istimlak şerhi ve 24/2/1997 tarihinde Şile Kadastro Hakimliğinin 16/12/1995 tarihli ve E.1994/6, K.1995/11 sayılı ilamı gereğince tescil edilmiştir." açıklamalarının işlendiği anlaşılmıştır.

8. Başvuru konusu taşınmazların baraj suları altında kalmasından sonra başvurucular murisi tarafından diğer hissedarlar ve Maliye Hazinesi aleyhine 19/9/1996 tarihinde Şile Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) mülkiyetin tespiti davası açılmıştır. Başvurucuların murisi Ş.İ.nin 2001 yılında vefat etmesinden sonra 14/9/2005 tarihinde Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilerek başvurucuların ve diğer hissedarların hisseleri tespit edilmiştir.

B. Başvuru Konusu Dava Süreci

9. Başvurucular 18/3/2008 tarihinde İdare aleyhine Mahkemede kamulaştırmasız el atılan taşınmazın bedelinin tahsili talebiyle kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açmıştır.

10. Başvurucular dava dilekçesinde, taşınmazların mülkiyetine ilişkin hukuki ihtilaf devam ederken murislerine ve kendilerine tebligat çıkarılmadan taşınmazlara fiilî olarak el atıldığını iddia etmiştir.

11. İdarenin cevap dilekçesinde; kıymet takdiri yapılıp kamulaştırma bedellerinin bankada bloke edilmesini müteakip başvurucuların annesine 29/2/1988 tarihinde tebliğ edildiği ancak taşınmazların İdare adına tescilinin henüz yapılmadığı ifade edilmiştir.

12. Mahkemece 20/5/2009 tarihinde davanın kısmen kabulüyle 667.844,84 TL kamulaştırmasız el atma bedeline hükmedilmiştir. Bu karar, Yargıtay 5. Hukuk Dairesince (Daire) 1/6/2011 tarihinde bozulmuştur. Daire kararının gerekçesinde, başvuru konusu taşınmazların davalı İdarece kamulaştırıldığı, kamulaştırma işleminin 29/2/1988 tarihinde malikin eşi S.İ.ye noter vasıtasıyla usulüne uygun tebliğ edildiği belirtilmiştir. Ardından 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 14. maddesinde öngörülen otuz günlük hak düşürücü süre içinde davanın açılmadığı izah edilmiştir.

13. Mahkemece bozma kararına uyularak ve bozma kararındaki gerekçe alıntılanarak 16/3/2012 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucuların temyiz talebi üzerine karar, Dairece 31/10/2017 tarihinde onanmış; karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 11/12/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

14. Nihai karar, başvuruculara 9/1/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucular 8/2/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Başvurucu Sabri İnce başvurunun devamı sırasında vefat etmiş, mirasçıları Billur Öztürk, Azize İnce ve Ahmet İnce başvuruya devam etmek istediklerini bildirmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. İlgili hukuk için bkz. Hasan Mutlu, B. No: 2018/22691, 30/6/2021, §§ 22,23; Şevket Karataş [GK], B. No: 2015/12554, 25/10/2018, §§ 20-33.

17. 2942 sayılı Kanun’un ''Dava hakkı'' kenar başlıklı 14. maddesinin kamulaştırma tarihinde yürürlükte bulunan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

''Kamulaştırılacak taşınmaz malın sahibi, zilyedi ve diğer ilgililer noter veya köy ihtiyar kurulu aracılığıyla yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere gazete ile yapılan ilan tarihinden veya köy odasına asılmak suretiyle yapılan ilan süresinin bitiminden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda ve takdir olunan bedel ile maddî hatalara karşı da adli yargıda dava açabilirler...''

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Anayasa Mahkemesinin 18/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. Başvurucular, usulüne uygun kamulaştırma işlemi yapılmaksızın ve bedeli ödenmeksizin maliki oldukları taşınmazlara el atılmasından yakınarak kamulaştırmasız el atma nedeniyle açtıkları davanın haksız olarak reddedildiğini iddia etmiştir. Başvurucular hususen kamulaştırma işlemine ilişkin tebligat parçasıyla kamulaştırma bedelinin bloke edildiğine dair belgelerin ibraz edilmediğini vurgulamıştır. Başvurucular ayrıca başvuru konusu taşınmazların diğer hissedarlarının açtıkları davaların kabul edilerek kamulaştırma bedellerinin ödendiğine işaret etmiştir. Başvurucular sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

20. Bakanlık görüşünde, başvuru konusu taşınmazlar hakkında kamulaştırma işlemlerinin başvurucuların murisine 1988 yılında noterden yapılan tebligatla tamamlandığını ve bu tebligata rağmen otuz günlük hak düşürücü süre içinde davanın açılmadığını belirterek başvurucuların taleplerinin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi ve meşru beklenti yönünden değerlendirilmesi gerektiği izah edilmiştir. Ayrıca başvurucuların şikâyetlerinin kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği zikredilmiştir. Öte yandan esas incelemesinde Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği vurgulanmıştır.

21. Başvurucular, Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru formunda belirttiği iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

22. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

23. Anayasa'nın ''Kamulaştırma'' kenar başlıklı 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı ile Müdahalenin Varlığı ve Türü

25. Başvuru konusu olayda el atılan taşınmazlar tapuda başvurucular adına kayıtlıdır. Ancak İdare, taşınmazların 1988 yılında usulüne uygun olarak kamulaştırılarak belirlenen bedelin hak sahipleri adına bankaya depo edildiğini ileri sürmüş ve esas olarak derece mahkemeleri de buradan hareketle davanın reddine karar vermiştir. Bu hâlde öncelikle taşınmazın kamulaştırılıp kamulaştırılmadığının, başka bir anlatımla başvurucular yönünden mülk teşkil edip etmediğinin belirlenmesi önem arz etmektedir.

26. İdarenin kamulaştırma işlemini yaptığı tarihte yürürlükte bulunan 2942 sayılı Kanun’un 14. maddesine göre bu işlemlerin tebliği ile kamulaştırma işlemi tamamlanmakta olup bu aşamadan sonra ilgililerin süresi içinde kamulaştırma işlemine ya da bedele yönelik dava açması gereklidir. Bununla birlikte somut olayda başvurucuların murisi tarafından bedele yönelik açılan bir dava bulunmamakla birlikte taşınmazın mülkiyetinin çekişmeli olması nedeniyle Kadastro Mahkemesindeki yargılamanın sonucuna kadar böyle bir davanın açılma imkânı bulunmamaktadır.

27. Öte yandan İdare kamulaştırmaya dayalı olarak taşınmazların tapusunun iptali ile tescil veya terkine yönelik bir dava açmamıştır. Nitekim başvuru konusu taşınmazların baraj suları altında kalmasından sonra başvurucular murisi tarafından diğer hissedarlar ve Maliye Hazinesi aleyhine 19/9/1996 tarihinde açılan mülkiyetin tespiti davasının kısmen kabulüne karar verilerek başvurucuların ve diğer hissedarların hisseleri tespit edilmiştir. Dolayısıyla bu karara göre oluşturulan tapu kaydına değer verilerek uyuşmazlık konusu taşınmazların başvurucular için mülk teşkil ettiğinin kabulü gereklidir.

28. Somut olayda başvurucuların hissedar olduğu taşınmazların kamulaştırılmasına İdarece karar verilmiş, ardından söz konusu taşınmazlara Darlık Barajı'nın suları altında kalması nedeniyle İdare tarafından el atılmıştır. Dolayısıyla müdahalenin mülkten yoksun bırakmaya ilişkin ikinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

29. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

30. Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine göre mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017,§ 62).

31. Anayasa Mahkemesi, daha önce çeşitli kararlarında kamulaştırmasız el atma yoluyla yapılan müdahalelerin kanuni bir dayanağı bulunmadığından mülkiyet hakkının ihlaline yol açtığını kabul etmiştir (Celalettin Aşçıoğlu, B. No: 2013/1436, 6/3/2014; Mustafa Asiler, B. No: 2013/3578, 25/2/2015; İbrahim Oğuz ve diğerleri, B. No: 2013/5926, 6/10/2015; Şevket Karataş).

32. Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasında kamulaştırmanın taşınmazın gerçek karşılığının ödenmesi şartıyla kullanılabilecek bir yetki olduğu hükme bağlanmıştır. Gerçek karşılığının ödenmesi Anayasa'nın 46. maddesiyle maliklerin lehine olarak getirilen özel bir güvence mahiyetindedir. Dolayısıyla taşınmazın gerçek karşılığı ödenmeden yapılan kamulaştırma işlemleri Anayasa'nın 46. maddesinin birinci fıkrasındaki gerçek karşılığın ödenmesi güvencesine aykırı olacaktır (Kübra Yıldız ve diğerleri [GK], B. No: 2018/32734, 28/7/2022, § 61).

33. Somut olayda başvurucular malik oldukları söz konusu taşınmaza davalı İdare tarafından usulüne uygun bir kamulaştırma yapılmadan el atıldığı ve taşınmazın bedelinin ödenmediği iddiasıyla İdare aleyhine tazminat davası açmıştır. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de Daire tarafından söz konusu karar bozulmuştur. Bozma kararında taşınmazların kamu yararı kararı alınarak kamulaştırıldığı, kamulaştırma tebligatının başvurucuların murisine tebliğ edildiği belirtilmiştir. Netice itibarıyla kamulaştırmanın adli ve idari yönden kesinleştiği açıklanarak başvurucuların kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı olarak bedel talep hakları bulunmadığı sonucuna varılmış ve Mahkemece bozma ilamına uyularak davanın reddine karar verilmiştir (bkz. §§ 9-13).

34. Derece mahkemelerince taşınmazların kamulaştırıldığı kabul edilmiş ise de başvurucular kendilerine herhangi bir bedelin ödenmediğini iddia ederken İdare tarafından kamulaştırma bedelinin ödendiği ortaya konulamamıştır. Ayrıca Mahkemece 1988 yılında kamulaştırılan taşınmazlara ilişkin kamulaştırma bedelinin ödenip ödenmediği ve ödendi ise hangi tarihte ödendiği gerekçeli kararda tartışılarak açıklığa kavuşturulmamıştır.

35. Nihayetinde başvuruya konu davada başvurucular, dava konusu taşınmazlara fiilen el atılmasına rağmen kendilerine herhangi bir bedel ödenmediğini ileri sürerek iddialarını somut bir temele dayandırmıştır. Bu bilgiler çerçevesinde Anayasa'nın 46. maddesinde öngörülen gerçek karşılığının ödendiği hususu başvuruya konu yargılama çerçevesinde tespit edilemediğinden geçerli bir kamulaştırmadan söz edilmesi mümkün görülmemiştir. Sonuç olarak başvurucuların taşınmazına yönelik müdahalenin Anayasa'nın 13., 35. ve 46. maddeleri ile 2942 sayılı Kanun'da belirtilen usule uymadığı ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanunilik ilkesini ihlal ettiği kanaatine ulaşılmıştır.

36. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucular, yargılamanın uzun sürmesi sebebiyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).

40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41, 45).

41. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında 10 yıl 8 ay 23 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

43. Başvurucular, ihlalin tespitiyle maddi talepler saklı kalmak kaydıyla yeniden yargılama yapılmasını talep etmiştir.

44. İncelenen başvuruda; başvurucuların taşınmazına yönelik müdahale kanunilik ölçütünü karşılamaması nedeniyle mülkiyet hakkının ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Mülkiyet hakkına ilişkin ihlal, İdarenin eyleminden kaynaklanmıştır. Anayasa ile güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlaline yol açıldığının bilinerek idari anlamda gerekli tedbirlerin alınması ve benzeri nitelikte yeni ihlallere yol açılmaması için kararın bir örneğinin taşınmaza el atılmasından sorumlu İdare olan İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğüne de gönderilmesi gerekir. Bunun yanında ihlalin ve sonuçlarının başvuru öncesi mahkemelerce de giderilemediği tespit edilmiştir.

45. Dolayısıyla başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

46. Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiası yönünden tazminat talebinde bulunmadığından ihlalin tespitiyle yetinilmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Şile Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/92, K.2012/74) GÖNDERİLMESİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğüne GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.