TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET KOÇ VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/9885)

 

Karar Tarihi: 8/12/2022

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucular

:

1. Ahmet KOÇ

 

 

2. Aslı YAKAR

 

 

3. Besra KOÇ

 

 

4. Hanifi KOÇ

 

 

5. Muhammet Gökhan KOÇ

 

 

6. Nurcan KABAN

 

 

7. Nurgül AKTEKİN

 

 

8. Nurşen OVALI

 

 

9. Özcan KOÇ

Başvurucular Vekili

:

Av. Ali Hıdır ULUDAĞ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tapu tahsis belgesi verilmesi başvurusuna konu olan gecekondu için tapu verilmesi isteminin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, bu işleme karşı açılan davada yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/3/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucular 4/5/2011 tarihinde ölen M.K.nın mirasçılarıdır. M.K., İzmir ili Narlıdere ilçesi Yeni Kale Mahallesi'nde kâin 13 ada 21 parsel numaralı ve Hazine adına tapuda kayıtlı olan taşınmazın üzerine inşa edilmiş bulunan iki katlı, dört daireli yapı için tapu tahsis belgesi verilmesi amacıyla 31/3/1983 tarihinde Narlıdere Belediyesine başvurmuştur. M.K., 2.000 TL müracaat masrafını da yatırmıştır. M.K. 18/5/1987 tarihli ve 3366 sayılı Kanun'la 24/2/1984 tarihli ve 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılara Uygulanacak Bazı İşlemler ve 6785 sayılı İmar Kanununun Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'da yapılan değişikliklerden sonra 16/7/1987 tarihinde Belediyeye bir kez daha müracaat etmiş ve taşınmazın 336 m²lik kısmı için tapu tahsis belgesi verilmesini istemiştir. Ancak M.K.nın başvurusu neticelendirilmemiştir.

6. M.K.nın Hazineye ait olan taşınmazı haksız yere işgal ettiği gerekçesiyle M.K. adına 2000 yılında düzenlenen ecrimisil ihbarnamesi İzmir 2. İdare Mahkemesinin (İdare Mahkemesi) 25/9/2001 tarihli kararıyla iptal edilmiştir. İptal kararında, Narlıdere Belediyesince gönderilen yazıya dayanılarak taşınmazın 2981 sayılı Kanun'dan yararlandığı belirtilmiş; bu sebeple M.K. adına ecrimisil tahakkuk ettirilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır.

7. Başvurucular sözü edilen taşınmazın 336 m²lik kısmı için tapu verilmesi istemiyle 2/6/2011 tarihinde İzmir Valiliğine (Valilik) başvurmuştur. Valilik 3/6/2011 tarihli işlemle, 31/3/1983 tarihinde yapılan müracaata ait formda M.K.nın, eşinin veya çocuklarının herhangi bir belediye sınırları içinde evinin bulunduğunun belirtilmiş olduğu ve M.K.ya verilmiş bir tapu tahsis belgesinin de bulunmadığı gerekçeleriyle başvuruyu reddetmiştir.

8. Başvurucular ret işleminin iptali istemiyle 26/8/2011 tarihinde İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucular, tapu tahsis belgesi verilmesi için gerekli olan tüm belgelerin teslim edildiğini, müracaat için gereken ödemenin de yapıldığını belirtmiş; tapu tahsis belgesi verilmesi için gereken tüm koşulların sağlandığını savunmuştur.

9. Davalı Valiliğin savunma yazısında; 1983 yılında 2981 sayılı Kanun uyarınca yapılan müracaatın, yeminli büro müracaat formu ile tespit ve değerlendirme formlarının bulunmaması dikkate alınarak sonuçlandırılmadığı, bu sebeple başvurucuların hak sahibi sayılmasının koşullarının oluşmadığı belirtilmiştir.

10. İdare Mahkemesi 6/7/2012 tarihinde oyçokluğuyla işlemi iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucuların murisinin 2981 sayılı Kanun'da aranan asgari şartları sağladığı belirtilmiş; özel teknik bürolara müracaat edilmemiş olsa da yeminli özel teknik bürolara başvurmayan kişilere ait yapıların tespit ve değerlendirme işlemlerinin belediye veya valilikçe tamamlanacağının 2981 sayılı Kanun'da açıkça düzenlendiği ifade edilmiştir. Kararda, 2981 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri karşısında tespit ve değerleme işlemlerinin idarece tamamlanarak hak sahibine tapu tahsis belgesi ve söz konusu yerde ıslah imar planı ya da kadastro planları yapılmış ise tapu belgesi verilmesi gerekirken aksi yönde tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğu vurgulanmıştır. Kararda ayrıca tapu tahsis belgesi verilmesine ilişkin başvuru formunda var olduğu beyan edilen dairenin tapu tahsis belgesi istemine konu yapı olduğu, idare tarafından bunun aksinin ortaya konulamadığı kabul edilmiştir.

11. Valiliğin temyizi üzerine İdare Mahkemesi kararı, Danıştay Ondördüncü Dairesinin (Daire) 26/4/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Kararın gerekçesinde, 2981 sayılı Kanun'un amacının dar gelirli vatandaşların konut sahibi olabilmesinin sağlanması olduğu vurgulandıktan sonra gecekondu olarak nitelendirilmesi mümkün bulunmayan iki katlı yapı için tapu tahsis belgesi düzenlenerek tapu belgesi verilmesinin 2981 sayılı Kanun'un amacına uygun düşmediği belirtilmiş, bu nedenle davanın reddi gerekirken iptal kararı verilmesinin hukuka uygun düşmediği ifade edilmiştir.

12. Başvurucular bu karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmuştur. Karar düzeltme dilekçesinde başvurucular; 2981 sayılı Kanun'da kat sayısına göre herhangi bir ayrımın yapılmadığını, yapının iki katlı olmasının gecekondu sayılmasına engel olmadığını savunmuştur. Daire 5/6/2014 tarihinde karar düzeltme istemini reddetmiştir.

13. İdare Mahkemesi bozma kararına uyarak 18/9/2014 tarihinde, bozma kararındaki gerekçeyle davayı reddetmiştir. Başvurucular bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde öncelikle taşınmazın 10/3/1975 tarihinde Narlıdere Belediyesinden satın alındığı ileri sürülmüştür. Temyiz dilekçesinde, buna rağmen 1983 yılında tapu tahsis belgesi başvurusunda da bulunulduğu, tapu tahsis belgesi verilmesi için gereken tüm koşulların sağlandığı, nitekim İdare Mahkemesinin 25/9/2001 tarihli kararıyla da bu durumun sabit hâle geldiği ifade edilmiştir. Daire 7/12/2017 tarihinde kararı onamıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 29/1/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Nihai karar 21/2/2019 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

14. 2981 sayılı Kanun'un 2. maddesi şöyledir:

"Bu Kanun; imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilen aşağıda belirtilen yerlerdeki bütün yapıları kapsar;

a) Belediye ve mücavir alan sınırları içindeki yapılar,

b) 6785 sayılı Kanuna 1605 sayılı Kanunla eklenen Ek 7 ve 8 inci maddeler gereğince çıkarılan yönetmeliğin 103 maddesi kapsamına giren alanlardaki yapılar,

c) (b) bendi dışında kalan sanayi, depolama, turistik ve tarımsal yapılar"

15. 2981 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"İmar mevzuatına aykırı yapılar ve gecekondular için yapının bulunduğu yerin valilik veya belediyelerine aşağıdaki esaslara göre müracaat edilir.

Bu Kanun kapsamına giren bütün yapılardan tek maliki olanların sahibi, ... veya bunların vekilleri form dilekçe ile Belediye ve mücavir alan sınırları içinde Belediyelere; Belediye ve mücavir alan sınırları dışında ise valiliğe ... müracaat ederler. ...

...

16/3/1983 tarihli ve 2805 sayılı Kanun gereğince yapılmış olan müracaat işlemleri ayrıca bir ücret alınmadan geçerli olup, hak sahipleri bu Kanuna göre istenilecek belgeleri dosyalarına ilave ederler.

Ancak yeni yapılacak müracaatlar için belediye veya il özel idareler hesabına milli bir bankaya 2.000 TL. Müracaat masrafı olarak yatırılır. Banka şubesi bulunmayan belediyelerde bu bedel belediyeye yatırılır.

...

 (Değişik : 18/5/1987 - 3366/1 md.) Süresi içinde belediye veya valiliğe müracaat eden fakat 2981 sayılı Kanuna göre kurulan yeminli özel teknik bürolara başvurmayan kişilere ait yapıların belediye veya valilikçe tespit ve değerlendirme işlemleri tamamlanır. Ancak bu gibi hallerde 18 inci maddeye göre alınacak harçlar ve ekli cetvele göre tahakkuk ettirilecek

harç iki kat peşin alınır.

 (Ek : 18/5/1987 - 3366/1 md.) 2981 sayılı Kanuna göre kurulan yeminli özel teknik bürolar, kendilerine intikal eden müracatlara ilişkin tespit ve değerlendirme işlemlerine ait dosyaları en geç 7 Eylül 1987 tarihine kadar tamamlayarak sonuçlandırması için belediye, hazine, özel idare veya vakıflar idaresine teslim etmekle ve bu idareler de, kendilerine intikal eden dosyaları, intikal tarihinden itibaren en geç 3 ay içinde sonuçlandırmakla görevli ve sorumludurlar.

Yukarıda belirtilen müracaatların usulüne uygun yapılmasını temin için valilik veya belediyelerce yeterli bürolar kurulur ve gerekli her türlü tertip ve tedbirler alınır."

16. 2981 sayılı Kanun'un 10. maddesinin (a) fıkrası şöyledir:

"a) Bu Kanun hükümlerine göre hazine, belediye, il özel idaresine ait veya Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği arsa veya araziler üzerinde, gecekondu sahiplerince yapılmış yapılar, 12 nci madde hükümlerine göre tespit ettirildikten sonra, kayıt maliki kamu kuruluşunca bu yer hak sahibine tahsis edilir ve bu tahsisin yapıldığı tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilerek ilgilisine 'Tapu Tahsis Belgesi' verilir.

Tapu tahsis belgesi, ıslah imar planı veya kadastro planları yapıldıktan sonra hak sahiplerine verilecek tapuya esas teşkil eder.

 (Ek : 18/5/1987 - 3366/4 md.) Ancak islah imar planı veya kadastro planları ile belirlenen alanlarda tapu tahsis belgesi yerine hak sahiplerine doğrudan tapuları verilebilir."

17. 2981 sayılı Kanun'un 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Tapu tahsis belgesi verilen gecekondular hakkında aşağıdaki uygulamalar yapılır.

a) (Değişik : 22/5/1986 - 3290/6 md.) Bu Kanun gereğince arsa tahsis edilecek kimselerin; kendisinin veya eşinin veya reşit olmayan çocuğunun oturduğu belediye ve mücavir alan sınırı içinde ev yapmaya müsait arsaya veya bir eve veya apartmanın bağımsız bir bölümüne veya bir bölümü iş yeri olarak kullanılan bir yapıya sahip bulunmaması gerekir.

…"

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Anayasa Mahkemesinin 8/12/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

19. Başvurucular, murisin tüm şartları yerine getirerek başvuru yapmış olmasına rağmen tapu verilmemesinin 2981 sayılı Kanun'dan kaynaklı meşru beklentilerinin ihlal edilmesine yol açtığını ileri sürmüştür. Başvurucular, murisin Narlıdere Belediyesinden 1975 yılında 35.000 TL bedel ödeyerek satın aldığı taşınmaz için 1983 yılında da imar affı başvurusunda bulunduğunu belirtmiş; kanuni şartları taşıdıkları hâlde tapu verilmemesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. Başvurucular ayrıca Dairenin bozma kararının gerekçesiz olması sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini savunmuştur.

2. Değerlendirme

20. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların şikâyetinin özü, imar affına konu edilen yapı için koşulları oluştuğu hâlde tapu verilmemesine yöneliktir. Bu nedenle başvurucuların tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi uygun bulunmuştur.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

23. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

24. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).

25. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 49-54).

26. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında tapu tahsis belgesinin, taşınmazın mülkiyetinin elde edileceğine dair meşru beklenti oluşturan bir kanun hükmünün veya yerleşik yargısal içtihadın bulunmadığı vurgulanarak Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına ilişkin korumadan yararlandırılmasının mümkün olmadığı kabul edilmiştir (Ayşe Öztürk, B. No: 2013/6670, 10/6/2015 § 60; Mehmet Anduse, B. No: 2013/6821, 3/2/2016, §§ 37-57; Süleyman Üstün, B. No: 2013/6767, 4/2/2016, §§ 59-61). Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi Osman Ukav (B. No: 2014/12501, 6/7/2017) kararında tapu tahsis belgesine dayalı tescil koşullarının dava tarihi itibarıyla sağlandığının derece mahkemesince tespit edildiğini dikkate alarak başvurucunun, uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini edinme yönünde meşru bir beklentisinin mevcut olduğu sonucuna ulaşmıştır (Osman Ukav, §§ 51-59). Anayasa Mahkemesi Mehmet Ukav (B. No: 2015/12898, 29/11/2018) kararında da aynı yaklaşımını sürdürmüştür (aynı kararda bkz. §§ 30-32).

27. Somut olayda başvurucuların murisinin 31/3/1983 tarihinde yaptığı ve 16/7/1987 tarihinde de yinelediği tapu tahsis belgesi verilmesi yönündeki müracaatı idari makamlarca neticelendirilmemiştir. Dolayısıyla başvurucuların murisi adına düzenlenmiş bir tapu tahsis belgesi bulunmamaktadır. Bununla birlikte 2981 sayılı Kanun'un 10. maddesinin (a) fıkrasına 3366 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle eklenen fıkra gözetildiğinde, bazı hâllerde şartları varsa tapu tahsis belgesi yerine hak sahiplerine doğrudan tapularının da verilebileceği anlaşılmaktadır. Nitekim İdare Mahkemesinin 6/7/2012 tarihli kararında da başvuruculara tapu tahsis belgesi ve söz konusu yerde ıslah imar planı ya da kadastro planları yapılmış ise tapu verilmemesi hukuka aykırı bulunurken bu hükümden hareket edildiği görülmektedir. Dolayısıyla 2981 sayılı Kanun uyarınca hak sahiplerine tapu verilebilmesi için öncelikle tapu tahsis belgesi düzenlenmesi şartının bulunmadığı değerlendirilmektedir.

28. Bu durumda Anayasa Mahkemesince incelenecek husus başvuruculara 2981 sayılı Kanun uyarınca tapu verilmesinin koşullarının oluşup oluşmadığıdır. İdare Mahkemesinin 6/7/2012 tarihli kararında başvurucuların murisinin 2981 sayılı Kanun uyarınca hak sahibi sayılabilmesi için gereken tüm koşulları sağladığı değerlendirilmiştir. Söz konusu kararda, özel teknik bürolara müracaat edilmesinin hak sahibi olarak kabul edilmeye engel teşkil etmediği zira 2981 sayılı Kanun'un 7. maddesine göre yeminli özel teknik bürolara başvurmayan kişilere ait yapıların tespit ve değerlendirme işlemlerinin belediye veya valilikçe tamamlanacağının düzenlendiği ifade edilmiştir. İdare Mahkemesinin 6/7/2012 tarihli iptal kararı Daire tarafından bozulmuş ise de Daire kararında İdare Mahkemesinin bu değerlendirmesi aleyhine bir görüş ifade edilmemiştir. Dolayısıyla başvurucuların 2981 sayılı Kanun uyarınca tapu tahsis hak sahipliği koşullarını taşımadıkları sonucuna ulaşılmasını gerektirecek hiçbir neden bulunmamaktadır. Bu itibarla başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu değerlendirilmiştir.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

29. Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

30. Başvurucuların 2981 sayılı Kanun uyarınca tapu tahsis belgesi ya da şartları varsa tapu belgesi verilmesi yönündeki taleplerinin reddedilmesi mülkiyet hakkına müdahale oluşturmuştur. Meşru beklentinin karşılanmaması biçiminde tezahür eden müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

31. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

32. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Bu bağlamda öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir.

33. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkelerin düzenlendiği Anayasa'nın 13. maddesinde de hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği temel bir ilke olarak benimsenmiştir. Buna göre mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır (Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49).

34. Müdahalenin kanuna dayalı olması öncelikle şeklî manada bir kanunun varlığını zorunlu kılar. Şeklî manada kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından Anayasa'da belirtilen usule uygun olarak kanun adı altında çıkarılan düzenleyici yasama işlemidir. Hak ve özgürlüklere müdahale edilmesi ancak yasama organınca kanun adı altında çıkarılan düzenleyici işlemlerde müdahaleye imkân tanıyan bir hükmün bulunması şartına bağlıdır. TBMM tarafından çıkarılan şeklî anlamda bir kanun hükmünün bulunmaması hakka yapılan müdahaleyi anayasal temelden yoksun bırakır (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510, 18/10/2017, § 56).

35. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

36. Somut olayda Valilik; 31/3/1983 tarihinde yapılan müracaata ait formda M.K.nın, eşinin veya çocuklarının herhangi bir belediye sınırları içinde evinin bulunduğunun belirtilmiş olduğu ve M.K.ya verilmiş bir tapu tahsis belgesinin bulunmadığı gerekçeleriyle başvuruyu reddetmiştir. Buna karşılık Dairenin bozma kararına uyan İdare Mahkemesi 18/9/2014 tarihli kararıyla, başvurucuların murisine ait yapının gecekondu niteliğinde bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Gerekçesi İdare Mahkemesince aynen benimsenen Dairenin bozma kararında, 2981 sayılı Kanun'un amacının dar gelirli vatandaşların konut sahibi olabilmesinin sağlanması olduğu vurgulanmış ve başvurucuların murisine ait iki katlı yapının gecekondu olarak nitelendirilemeyeceği, bu nedenle söz konusu yapı için tapu tahsis belgesi düzenlenerek tapu verilmesinin 2981 sayılı Kanun'un amacına uygun düşmediği belirtilmiştir.

37. Başvuruculara tapu tahsis belgesi ya da şartları varsa tapu belgesi verilmemesinin nihai gerekçesini Dairenin bozma kararındaki gerekçe oluşturduğundan kanunilik incelemesinin bu gerekçe üzerinden yapılması gerekmektedir. 2981 sayılı Kanun'un 2. maddesine bakıldığında, sözü edilen Kanun'un imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilen ve üç bent hâlinde sayılan yapıları kapsadığı anlaşılmaktadır. Anılan maddedeki "imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilen ... yapıları" ibaresi özellikle dikkati çekmekte ve maddede, yapıdaki kat ve daire sayısıyla ilgili olarak herhangi bir sınırlamanın yer almadığı gözlemlenmektedir. Ayrıca Kanun'a tabi olan yapıların gecekondularla sınırlandırılmadığı da göze çarpmaktadır. Nitekim Kanun'un müracaat esaslarını düzenleyen 7. maddesinin birinci fıkrasında imar mevzuatına aykırı yapılar ve gecekondular için başvuru yapılabileceği belirtilerek bu husus pekiştirilmektedir (Ercan Mumcu ve diğerleri, B. No: 2019/37721, 19/10/2022, § 35).

38. Dairenin bozma kararındaki gerekçesi dikkatli bir şekilde incelendiğinde 2981 sayılı Kanun'daki açık bir hükümden değil, Kanun'un gerekçesinden yararlanılarak tespit edilen amacından hareket edildiği görülmüştür. Kanunun gerekçesinin kanunda yer alan hükümlerin anlam ve kapsamının yorumlanmasında dikkate alınması tabiidir. Ancak kanunun gerekçesinden tespit edilen amacından hareketle kanunda açıkça öngörülmeyen bir kısıtlamanın ihdas edilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesini zedeleyebilir (benzer değerlendirme için bkz. Ercan Mumcu ve diğerleri, § 36).

39. 2981 sayılı Kanun'da hak sahibi sayılabilme yönünden imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilen yapılarda kat ve daire sayısı bakımından bir ayrım yapılmasına imkân veren herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı gözetildiğinde Dairenin yorumunun yeni bir şart ihdası niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir. Hak ve özgürlükleri kısıtlayan hükümlerin kanun koyucunun muradının, dolayısıyla kanunun olağan anlamının ötesine geçilerek genişletici yorumlara tabi tutulması hukuk devleti ilkesinin bir güvencesi olan öngörülebilirliği aşındırır. Dairenin 2981 sayılı Kanun'un imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilen yapılar arasında kat sayısı yönünden ayrım yapıldığı şeklindeki yorumunun öngörülebilir olmadığı sonucuna varılmıştır (benzer değerlendirme için bkz. Ercan Mumcu ve diğerleri, § 37).

40. Bu durumda başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Varılan sonuca göre müdahalenin meşru bir amacının bulunup bulunmadığının veya ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

42. Başvurucular, yargılamaların makul süre içinde tamamlanmaması nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

44. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45-47).

45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

46. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında yaklaşık 7 yıl 5 ay 3 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

48. Başvurucular; ihlalin tespit edilmesini, mülkiyet hakkı ihlali yönünden yargılamanın yenilenmesine, makul sürede yargılanma hakkı ihlali yönünden ise 200.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

49. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

50. Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

51. Öte yandan makul sürede yargılanma hakkı yönünden ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 27.000 TL manevi tazminatın başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İzmir 2. İdare Mahkemesine (E.2014/1169, K.2014/1076) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvuruculara net 27.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 8/12/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.