TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN TUNÇ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/1339)

 

Karar Tarihi: 23/5/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Mehmet ALTUNDİŞ

Başvurucu

:

Hasan TUNÇ

Vekili

:

Av. Sibel Sacide TUNÇ

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, 3600 olan emeklilik ek göstergesinin 2200 olarak düzeltilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve uzun süren yargılama nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, kontrol memuru olarak görev yapmakta iken 11/6/1990 tarihinde Selçuk Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. 19/7/1996 tarihinde kendi isteğiyle emekli olan başvurucuya 40 yıl 7 ay 19 günlük hizmetine karşılık gelen 3600 ek gösterge üzerinden 15/8/1996 tarihinde emekli aylığı bağlanmıştır.

3. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) 16/8/2008 tarihli yazıyla sehven 3600 ek gösterge üzerinden emekli aylığı bağlandığını belirterek ek göstergenin 2200 olarak düzeltildiğini, 1/8/2003-30/9/2008 dönemine ilişkin aylık fark tutarları olan 17.518,78 TL'nin adına borç çıkarılarak maaşından 1/4 oranında tahsil edilmesine karar vermiştir. Başvurucunun bu işleme yönelik itirazı SGK'nın 15/10/2008 tarihli işlemiyle reddedilmiştir. Başvurucu 1990 yılında mühendislik fakültesinden mezun olduğunu, emeklilik öncesi görevinin kontrol memuru olup bu unvan altında çalışanların mühendis sıfatına sahip olduğunu belirterek uygulamanın haksız olduğunu belirterek iptal davası açmıştır.

4. Ankara 15. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 13/11/2009 tarihinde dava konusu işlemin fazla yapılan ödemelerin başvurucu adına borç çıkarılması suretiyle maaştan kesinti yapılmasına yönelik kısmının iptaline, ek göstergenin 2200 olarak düzeltilmesine ilişkin kısmına yönelik ise davanın reddine karar vermiştir.

5. Hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Danıştay Onbirinci Dairesi (Daire) 16/9/2014 tarihinde mahkeme kararının ek göstergeye ilişkin hüküm kısmının onanmasına; dava konusu işlemin, başvurucu adına borç çıkarılmasına yönelik kısmının iptali yönündeki hükmün bozulmasına karar vermiştir. Başvurucunun karar düzeltme isteği Daire tarafından 15/12/2015 tarihinde reddedilmiştir.

6. Mahkeme 19/2/2016 tarihinde dava konusu işlemin iptaline ilişkin kısmında ısrar edilmesine, dava konusu işlemin bu kısmının iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde, başvurucu adına borç çıkarılması suretiyle maaştan kesinti yapılmasında hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilmiştir.

7. Hüküm taraflarca temyiz edilmiştir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu (Kurul) 15/3/2018 tarihinde davalının temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanmasına, başvurucunun (davacının) temyiz isteminin ise incelenmeksizin reddine karar vermiştir. Kurul kararında dava konusu işlemin ek göstergenin düzeltilmesine ilişkin kısmına yönelik olarak davanın reddine karar verildiği; davacının kararın bu kısmını temyiz ettiği, temyiz isteminin Daire kararıyla reddedildiği, karar düzeltme talebinin de Dairece reddedilerek kararın bu kısmının kesinleştiği ifade edilmiştir. Karar düzeltme istemi Kurul tarafından 23/10/2019 tarihinde reddedilmiştir.

8. Kurul kararı 6/12/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu 30/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

9. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu, TCDD bünyesinde kontrol memuru olarak görev yapmakta iken eğitimini tamamlayarak mühendis unvanı aldığını belirterek mühendis sıfatıyla uzun bir süre görev yaptıktan sonra ek gösterge rakamının 2200'e düşürülmesinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğinden yakınmıştır.

11. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği bireysel başvurunun başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir.

12. Başvuru konusu yargılamada, Mahkemece 13/11/2009 tarihinde dava konusu işlemin ek göstergenin 2200 olarak düzeltilmesine ilişkin kısmına yönelik davanın reddine karar verilmiştir. Başvurucunun temyizi üzerine Dairenin 16/9/2014 tarihli kararı ile mahkeme kararının ek göstergeye yönelik hüküm kısmı onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme istemi de Dairenin 15/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kurul tarafından da Mahkeme kararının 3600 olan ek göstergenin 2200 olarak düzeltilmesine ilişkin kısmının karar düzeltme talebinin Dairece reddedilmesiyle kesinleştiği belirtilerek, başvurucunun buna yönelik temyiz isteminin incelenmeksizin reddine karar verilmiştir (bkz. § 7).

13. Bu tespitler ışığında somut olayda, ek göstergenin 2200 olarak düzeltilmesine ilişkin davanın esası hakkında, Dairenin 15/12/2015 tarihinde başvurucunun karar düzeltme istemini reddetmesiyle bu tarihte başvuru yolları tüketilmiştir. Karar düzeltme isteminin reddi kararı nihai karar olup dosyadan başvurucuya bu kararın tebliğ tarihine yönelik bir bilgiye ulaşılamamış olmakla birlikte, başvurucunun en geç Mahkemenin ısrar kararının başvurucuya tebliğ tarihi olan 12/5/2016 tarihinde nihai karardan haberdar olduğu, bu tarihten itibaren otuz günlük başvuru süresi geçtikten sonra 30/12/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşılmıştır.

14. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucu, yargılamanın makul süre içinde tamamlanmamasından şikâyet etmektedir. Bakanlık görüşünde; yapılacak incelemede başvurucunun tutumunun, davanın karmaşıklığının, toplanması ve değerlendirilmesi gereken delillerin çeşitliliğinin, kapsamının ve içeriğinin, olağanüstü hâl ve pandemi koşulları ile somut olayın kendine özgü koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir. Bakanlık görüşüne karşı başvurucu kazanılmış hakların korunması gerektiğini ve yargılamanın makul sürede tamamlanamadığını belirtmiştir.

16. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır.

17. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Dolayısıyla makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik nedenleri incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle,

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın süre aşımı nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

B. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 23/5/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY

1. Mahkemenin sayın çoğunluğu tarafından başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal edilmediğine karar verilmiştir. Aşağıda belirttiğim gerekçelerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.

2. Olay ve olgular mahkemenin gerekçeli kararında özetlenmiştir.

3. Başvurucu 3.600 ek gösterge üzerinden emekli edilmiş 16/8/2008 tarihli SGK yazısı ile ek göstergesinin 2.200 olması nedeniyle emeklilik işlemleri 2200 ek göstergeye indirilerek maaşı ve emeklilik işlemleri gösterge üzerinden yapılmıştır.

4. Başvurucu TCDD bünyesinde Kontrol Memuru olarak görev yapmaktadır. Çalışırken mühendislik fakültesine girerek Mühendislik fakültesini bitirmiştir. Emekli olmadan mühendislik fakültesini bitirmiş emeklilik işlemleri mühendis unvanı gözetilerek sonuçlandırılmıştır.

5. Başvurucu 1997 tarihinde Makine Mühendisliği diplomasına hak kazanmıştır. Çalıştığı tarih itibariyle kadro açılamaması sebebiyle özlük haklarını korunarak ek göstergesi 3.600 ek göstergeye yükseltilmiştir. Emekli edildikten yaklaşık 12 yıl sonra SGK tarafından emeklilik işlemleri 2.200 ek gösterge üzerinden yapılarak emekli maaşı düşürülmüştür.

6. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı"kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

7. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, unvan ve ek gösterge değişikliği sebebiyle mali haklarında oluşan kayıplara yöneliktir. Başvurucunun tüm şikâyetlerinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

8. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, § 54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).

9. Somut olayda başvurucu 11.06.1990tarihinde 657 sayılı Kanunun 67. Maddesi uyarınca çalıştığı kurumda intibakı mühendis olarak yapılmış, en son bireysel başvuru konusu işlemin tesis edildiği tarihe kadar 3.600 ek gösterge rakamı üzerinden emeklilik işlemleri yapılmış ve emekli edilmiştir. Başvurucunun aylık ve diğer mali hakları -bireysel başvuruya konu işlemden önce- mühendis unvanı ve 3.600 ek gösterge rakamı esas alınarak hesaplanmıştır. Dolayısıyla mali haklarının mühendis unvanı ve 3.600 gösterge rakamı esas alınarak hesaplanmasının başvurucu yönünden mülk teşkil ettiği değerlendirilmiştir.

10. Anayasa'nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

11. Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

12. Somut olayda başvurucu TCDD’de çalışırken Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesinden Makine Mühendisi olarak mezun olmuştur. Kuruma başvurarak intibakları ve maaşının yapılmasını talep etmiştir. Başvurucunun başvurusu üzerine başvurucunun talebi 657 DMK’nın 67. Maddesi uyarınca 3.600 ek göstergeye ulaştırılarak 40 yıl 8 ay hizmeti esas alınarak 1. Derecenin 4. Kademesinden 3.600 ek göstergeyle 1996 yılında emekli edilmiştir.

13. Başvurucunun unvanının ve ek göstergesinin değiştirilmesine bağlı olarak mali haklarında kayıplar meydana gelmiştir. Somut olayın koşulları gözetildiğinde başvurucunun unvan ve ek gösterge rakamının değiştirilmesinin aynı zamanda mülkiyet hakkına da müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir. Mülke erişimin engellenmesi biçiminde tezahür eden müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi uygun görülmüştür.

14. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

15. 30. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

16. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin en önemli unsurlarından biridir (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60). Kanunun varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının sonucunu öngörebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince erişilebilir ve öngörülebilir kuralların bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44).

17. Somut olayda başvurucunun unvanı ve ek göstergesi değiştirilmiş, buna bağlı olarak aylığı ve diğer mali haklarında azalma meydana gelmiştir.

18. Başvurucunun unvanının ve ek göstergesinin değiştirilmesi 1990 tarihinde yapılan emeklilik ve öncesi intibak işleminin hatalı olmasına dayandırılmıştır. Başvurucu çalıştığı kurumda Kontrol Memuru olarak çalışmaktadır. Üniversiteyi bitirdikten sonra intibak işlemlerini Mühendislik kadrosuyla yapılması için Kuruma müracaat etmiştir. Kurum tarafından 657 sayılı Kanun’un 67. Maddesi uyarınca 3.600 ek göstergeye ilişkin mali hakları kendisine verilmiştir. 1/11/1990 tarihli 20692 sayılı resmi gazetede yayınlanan TKGM 3 nolu cetvele göre Kontrol Memuru Kontrol Mühendisi teknik hizmetler sınıfından yer alır düzenlemeleri göz önüne alınarak şahıs fiilen çalıştığı ve mevzuata göre hak ettiği Kontrol Mühendisi unvanı üzerinden emeklilik işlemleri yapılmıştır. Başvurucunun bu işlemleri yaparken hatalı ya da idareyi yanlış yönlendirici bir tutumundan söz edilmemiştir. İdare daha sonra kendi yaptığı işlemleri hatalı olduğundan bahisle on iki yıl sonra iptal etmiştir.

19. Hatalı intibak işlemlerinin düzeltilmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesinde kamu makamlarının ve başvurucunun hatalı işlemin tesisine katkı derecelerine de bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda başvurucunun kusurunun veya hilesinin bulunup bulunmadığı büyük önem taşımaktadır.

20. İdarenin iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir husus söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68). İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde idarenin hatalı işlem karşısındaki tutumunun yanında işlemin fark edilmesinde geçen süre de göz önünde bulundurulur (hatalı sosyal güvenlik ödemeleri yönünden benzer değerlendirme için bkz. Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016, § 71).

21. Somut olayda başvurucunun İdareyi yanıltması veya İdarenin yanılmasına sebebiyet verecek davranışlarda bulunması söz konusu değildir. Başvurucunun mezun olduğu mühendislik diplomasına ilişkin olarak İdareye sunduğu belgelerin sahteliği veya yanıltıcı bilgi içerdiği iddia edilmemiştir. İdare, başvurucunun sunduğu belgeleri inceleyip değerlendirip başvurucuyu makine mühendisi olarak görev yaptığı unvanda 3.600 ek göstergeyle intibakını yaptırmış ve kontrol mühendisi olarak da emekli etmiştir. Başvurucunun tüm intibak ve emeklilik işlemlerini bu unvanı esas alarak gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla başvurucunun intibakının makine mühendisi olarak yapılmasının hatalı olduğu kabul edilse bile bunda başvurucunun hiçbir kusuru bulunmamaktadır.

22. Öte yandan başvurucunun intibak işleminde var olduğu ileri sürülen hatanın tespit edilmesinde geçen yaklaşık on iki yıllık süre oldukça uzundur. Bu süre boyunca başvurucunun intibak işleminin düzeltilmesi hususunda İdarece herhangi bir girişimde bulunulmadığı gözlemlenmiştir. Ayrıca başvurucunun durumunu tespit etmek için derin bir araştırmaya ihtiyaç duyulmayacağı da açıktır.

23. Sonuç olarak başvurucunun intibakının hatalı olduğu kabul edilse bile hatanın yapılmasında başvurucunun hiçbir kusurunun mevcut olmadığı ve aradan geçen on iki yıl boyunca İdarenin bunu düzeltmek için hiçbir girişimde bulunmadığı gözetildiğinde başvurucunun intibakının düzeltilmesindeki kamu yararı ile mülkiyet hakkının korunmasındaki bireysel yarar arasındaki adil dengenin bozulduğu ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.

Üye

 Selahaddin MENTEŞ