TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSAMETTİN UĞUR BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2020/14791)

 

Karar Tarihi: 15/11/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ayşenur TUNCER

Başvurucu

:

Hüsamettin UĞUR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucunun ailesine yazdığı mektupların Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'ne (UYAP) kaydedilmesi, telefon görüşmelerinin dinlenmesi ve kaydedilmesi ile mektubun sakıncalı bulunarak alıkonulması nedenleriyle özel hayata saygı hakkının ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan hükümözlü olarak Keskin T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) kalmaktadır.

A. Mektubun Sakıncalı Bulunmasına İlişkin Süreç

9. Başvurucunun ailesine yazdığı 27/1/2020 ve 19/2/2020 tarihli iki mektup Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Kurulu (Disiplin Kurulu) tarafından tamamı sakıncalı olarak değerlendirilerek alıkonulmuştur. Kararlarda mektupların 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun 'un 68. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) 91. maddesinin üçüncü fıkrası hükümleri gerekçe gösterilerek sakıncalı olduğu değerlendirmesine yer verilmiştir. Sakıncalı bulunan mektuplar incelendiğinde başvurucunun yargılandığı davaya, Ceza İnfaz Kurumu uygulamalarına ve infaz hâkimliği kararlarına ilişkin eleştiri ve görüşlerini dile getirdiği görülmüştür.

10. Başvurucu, Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine (İnfaz Hâkimliği) şikâyette bulunmuştur. Başvurucu şikâyet dilekçesinde mektupların sakıncalı olduğu belirtilen kısımlarında yargılandığı dosyaya ilişkin bazı tespitlerde bulunduğunu belirtmiştir. Kararlarda mektuplarda yer alan ifadelerin kişi ve kuruluşları nasıl paniğe yönelteceğine ilişkin değerlendirmelere yer verilmediği gibi kararlarla birlikte mektupların sakıncalı bulunan kısımlarının çizilmiş fotokopi nüshasının kendisine verilmediğini vurgulamıştır. Başvurucu ayrıca duruşma açılmak suretiyle en azından Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile dinlenmek istediğini belirtmiştir.

11. İnfaz Hâkimliği 28/2/2020 ve 4/3/2020 tarihlerinde başvurucunun şikâyetini kısmen kabul ederek mektuplardaki sakıncalı görülen kısımların okunamayacak şekilde çizilerek alıcısına gönderilmesine ve şikâyet konusu kararların iptaline karar vermiştir. Kararlarda ayrıca başvurucunun duruşma açılarak dinlenmesi talebinin 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 6. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkiminin, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar vereceğine ilişkin hükmü gereğince reddedildiği belirtilmiştir. Başvurucunun bu kararlara yönelik itirazı Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/3/2020 ve 18/3/2020 tarihli kararlarıyla reddedilmiştir.

12. Başvurucu, nihai hükümleri 14/4/2020 ve 31/3/2020 tarihlerinde öğrendikten sonra 4/5/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Mektupların UYAP'a Kaydedilmesi ile Telefon Görüşmelerinin Dinlenmesi ve Kaydedilmesine İlişkin Süreç

13. Başvurucu, ailesine yazdığı mektupların UYAP'a kaydedilmesi ile telefon görüşmelerinin dinlenmesi ve kaydedilmesi uygulamasının hukuka aykırı olduğunu, özel ve aile hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini ve bu uygulamanın kaldırılması gerektiğini ileri sürmüştür.

14. İnfaz Hâkimliği 28/2/2020 tarihli kararıyla başvurucunun şikâyetinin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; başvurucunun Tüzük'ün 91. maddesinin (2) numaralı fıkrasında hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgrafların; mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetleneceğinin düzenlendiği belirtilmiştir. Ayrıca 5275 sayılı Kanun 'un 66. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlülerin, Cumhurbaşkanınca çıkarılan yönetmelikte belirlenen esas ve usullere göre idarenin kontrolündeki ücretli telefonlar ile görüşme yapılabileceği, telefon görüşmesinin idarece dinleneceği ve kayıt altına alınacağının hüküm altına alındığı vurgulanmıştır. Başvurucunun bu karara yönelik itirazı, Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/3/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

15. Başvurucu, nihai hükmü 31/3/2020 tarihinde öğrendikten sonra 4/5/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

16. Ulusal ve uluslararası mevzuat ile içtihatlar için bkz. Ümit Karaduman, B. No: 2020/20874, 2/2/2022, §§ 17-40, Eşref Köse, B. No: 2017/38098, 3/6/2020, §§ 19-35.

17. Ayrıca 5275 sayılı Kanun’un "Hükümlünün telefon ile haberleşme hakkı" kenar başlıklı 66. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kapalı ceza infaz kurumlarındaki hükümlüler, tüzükte belirlenen esas ve usullere göre idarenin kontrolündeki ücretli telefonlar ile görüşme yapabilirler. Telefon görüşmesi idarece dinlenir ve kayıt altına alınır. Bu hak, tehlikeli hâlde bulunan ve örgüt mensubu hükümlüler bakımından kısıtlanabilir..."

18. Tüzük'ün "Telefonla görüşme hakkı" kenar başlıklı 88. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kapalı kurumda bulunan hükümlüler, belgelendirmeleri koşuluyla eşi, üçüncü dereceye kadar kan ve kayın hısımları ve vasisi ile telefon görüşmesi yapabilir.

 (2) Telefonla görüşmeleri aşağıda belirtilen esaslara göre yapılır:

a) Hükümlüler, haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakılma veya kısıtlama cezası ile hücreye koyma cezasının infazı sırasında olmamak koşuluyla, idarenin kontrolünde bulunan ve kurumun uygun yerlerine yerleştirilen telefonlardan yararlandırılır,

...

g) Hükümlünün, kurumun güvenliğini tehlikeye düşüren, suç oluşturan veya bir suça azmettirme ya da yardım etme sonucunu doğurabilecek konuşmalarda bulunduğu dinleme sırasında belirlendiğinde, görüşme derhâl kesilir. Bu hâlde hükümlü hakkında adlî veya idarî soruşturmaya esas olacak işlemler kurum en üst amiri tarafından yapılır,

...

(4) Kapalı kurumlarda bulunan hükümlülerin, bu maddede belirtilen yakınları ile yaptığı telefon görüşmeleri, idare tarafından dinlenir ve elektronik aletler ile kayda alınır."

19. 29/3/2020 tarihli ve 31083 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) "Telefonla görüşme hakkı" kenar başlıklı 74. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"(3) Kapalı kurumlarda bulunan hükümlülerin, bu maddede belirtilen yakınları ile yaptığı telefon görüşmeleri, idare tarafından dinlenir ve elektronik aletler ile kayda alınır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 15/11/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

21. Başvurucu hükümözlü olması nedeniyle yargılama giderlerini karşılayacak gelirinin olmadığını belirterek adli yardım talebinde bulunmuştur.

22. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013, §§ 22-27) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Mektupların UYAP'a Kaydedilmesi Nedeniyle Haberleşme Hürriyeti ile Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

23. Başvurucu kendisine gönderilen ve kendisinin göndermek istediği mektupların UYAP'a kaydedilmesi ve kalıcı olarak saklanması nedeniyle özel hayata saygı hakkının, haberleşme hürriyetinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Bakanlık görüşünde; 25/6/2021 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 17/6/2021 tarihli ve 7328 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5275 sayılı Kanun'un "Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı" kenar başlıklı 68. maddesinde değişiklik ve eklemeler yapıldığı belirtilmiştir. Söz konusu değişikliğin ardından Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 4/8/2021 tarihli genel bir yazı ile yeni düzenlemenin uygulanması ile ilgili yeni usul ve esasların belirlendiği belirtilmiştir. Ayrıca inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını tekrar etmiştir.

26. Başvuru özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti yönünden incelenmiştir.

27. Başvurunun temeli, başvurucuya gönderilen veya başvurucunun göndermek istediği tüm mektupların İnfaz Kurumu idaresi tarafından UYAP sistemine kaydedilmesine ilişkindir. Bireyin kişisel verilerinin ve bu verilerin korunmasına dair menfaatinin özel yaşamı kapsamında olduğu açıktır. Haberleşme içeriklerinin ve biçimin kaydı şeklinde gerçekleşen müdahalenin haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin özel bir biçimi olduğu hususunda da tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla mahremiyet hakkı ve bu alana ilişkin bilgilerin gizliliğinin korunması ile haberleşmenin denetlenmesine ilişkin iddia Anayasa’nın 20. ve 22. maddeleri çerçevesinde özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti kapsamındadır (Ümit Karaduman, § 49).

28. Mahpusların yazışmalarının özel hayata dair mahrem kalmasını istediği konular ile kişisel veri kapsamında kalacak bilgileri içerebileceği gözetildiğinde mahpusun temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasını içeren kanunların konuyla ilgili temel esasları ve ilkeleri belirleyecek nitelikte olması gerektiği de vurgulanmalıdır. Bu kapsamda kanun veya ilgili kanuna dayanan mevzuatın özellikle yazışmaların sistematik olarak kaydedilmesinin kapsamına ve mektup ile içeriğindeki mahrem bilgiler ile kişisel verilerin muhafazasına ilişkin esasları belirlemesi beklenir. Bununla birlikte mahpusların yazışmalarının tutulma süresi, bu yazışmalara üçüncü kişilerin erişimi ile içeriğindeki verilerin kullanılması, imhası ve verilerin gizliliğinin sağlanması hususlarına ilişkin muhataplarının yetki aşımı ve keyfîliğe karşı yeteri kadar güvenceye sahip olmalarını sağlayacak açık ve detaylı kuralları içermesi gerekmektedir (Ümit Karaduman, § 69).

29. Anayasa Mahkemesi Ümit Karaduman kararında özetle, UYAP sistemine kaydın yukarıdaki ilke bağlamında kanuni dayanağı olmadığı gerekçesiyle ihlal kararı vermiştir. 17/6/2021 tarihli ve 7328 sayılı Kanun'la mektupların UYAP'a kaydına ilişkin 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'da değişiklik yapılmıştır. Ancak somut olay bağlamında müdahale tarihi gözetildiğinde söz konusu kararda ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum olmadığı görülmüştür.

30. Açıklanan gerekçelerle başvurunun özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Mektubun Alıkonulması Nedeniyle Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

31. Başvurucu; ailesine yazdığı mektubun kısmen sakıncalı bulunarak alıkonulduğunu, sakıncalı bulunan ibarelerin hangi nedenle sakıncalı olduğunun tartışılmadığını belirterek ifade hürriyeti, haberleşme hürriyeti ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

32. Bakanlık görüşünde inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü koşullarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında sakıncalı görülerek alıkonulan mektuplarında hakaret, tehdit, korku ve panik oluşturacak ifadelerin bulunmadığını, ceza infaz kurumunda işlenen suçlar, hak ihlalleri ve bunlara karşı duyarsız kalan yargı mensuplarını eleştirdiğini, böylelikle ifade ve eleştiri hakkını kullandığını belirtmiştir.

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, başvurucunun ailesinden olan S.U. ve Y.N.U.ya göndermek istediği mektupların sakıncalı görülen kısımlarının okunamayacak şekilde çizilerek alıcısına gönderilmesine ilişkin olduğundan iddianın Anayasa'nın 22. maddesi kapsamındaki haberleşme hürriyeti yönünden incelenmesi gerekir.

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

35. Tutuklu ve hükümlülerin mektuplarının denetlenmesi ve alıkonulması suretiyle haberleşme hürriyetine yapılan müdahalelerin kanuniliği, meşru amacı, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu ve ölçülülüğünün denetiminde gözetilmesi gereken genel ilkeler Anayasa Mahkemesince birçok kararda ayrıntılı olarak açıklanmıştır (bkz. Ahmet Temiz, B. No: 2013/1822, 20/5/2015, §§ 37-68; Muhittin Pirinççioğlu (3), B. No: 2017/34566, 10/3/2020, §§ 44-57; Cihat Ayik ve Hacı Ali Baştürk, B. No: 2017/31506, 10/3/2020, §§ 44-57).

36. Somut olayda İnfaz Kurumu, başvurucunun ailesinden olan kişilere göndermek istediği iki ayrı mektubun sakıncalı olduğunu değerlendirerek alıkonulmasına karar vermiştir. İnfaz Hâkimliği ise 28/2/2020 ve 4/3/2020 tarihli kararlarıyla başvurucunun mektuplarındaki sakıncalı görülen kısımların okunamayacak şekilde çizilerek alıcısına gönderilmesine ve söz konusu Disiplin Kurulu kararlarının iptaline karar vermiştir. Sonuçta kamu makamları tarafından başvurucunun haberleşme hürriyetine bir müdahalede bulunulduğu açıktır.

37. Başvurucunun göndermek istediği mektupların sakıncalı bulunan kısımlarının okunamayacak şekilde çizilerek alıcısına gönderilmesi nedeniyle başvurucunun haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğu konusunda ise herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır (ayrıntılı açıklama için bkz. Ahmet Temiz, §§ 46, 55; Muhittin Pirinççioğlu (3), §§ 45, 47).

38. Somut olayda yapılan yargılama bir bütün halinde incelendiğinde İnfaz Hâkimliği, Disiplin Kurulu kararlarına dayanak yapılan ilgili mevzuatı gözeterek mektupların sakıncalı bulunan kısımlarının çizilmek suretiyle gönderilmesine karar vermiştir. İnfaz Hâkimliğinin, anılan kararlarda mektupların çizilen kısımlarının neden sakıncalı olduğuna dair mevzuat kapsamında değerlendirme yaparak yeterli ve ilgili gerekçeyle ulaştığı sonucu açıkladığı, çizilen kısımların mektubun bütünlüğünü bozacak nitelikte olmadığı görülmüştür. Bununla birlikte varılan sonuçta ve değerlendirmede bir takdir hatası ya da keyfîlik içerdiğinin söylenemeyeceği gözetildiğinde devletin pozitif yükümlülüklerine uygun bir yargılama yapıldığı kanaatine ulaşılmıştır.

39. Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu olan mektuplarda sakıncalı bulunan kısımların okunamayacak şekilde çizilerek alıcısına gönderilmesi şeklindeki müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun ve ölçülü olduğu sonucuna ulaşıldığından Anayasa'nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

D. Telefon Görüşmelerinin Dinlenmesi ve Kaydedilmesi Nedeniyle Haberleşme Hürriyeti ile Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

40. Başvurucu, telefon görüşmelerinin dinlenmesi ve kaydedilmesinin ölçülülük ilkesine aykırı olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları çerçevesinde tartışılmadığını belirterek haberleşme hürriyeti ile özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

41. Bakanlık görüşünde, 5275 sayılı Kanunun 66. maddesinde ve Tüzük'ün 88. maddesinde hükümlünün telefon ile haberleşme hakkına ilişkin usul ve esasların ayrıntılı olarak belirlendiği ifade etmiştir. Ayrıca inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

42. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

43. Anayasa'nın 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.

...

Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.”

44. Anayasa'nın 22. maddesi şöyledir:

"Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır.

Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, karar kendiliğinden kalkar.

İstisnaların uygulanacağı kamu kurum ve kuruluşları kanunda belirtilir."

45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özünün telefon görüşmelerinin dinlenmesi ve kaydedilmesine yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Haberleşme içeriklerinin ve biçimin, kaydı şeklinde gerçekleşen müdahalenin haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin özel bir şekli olduğu hususunda da tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla mahremiyet hakkı ve bu alanla ilgili bilgilerin gizliliğinin korunması ile haberleşmenin denetlenmesine ilişkin eldeki başvurunun Anayasa’nın 20. ve 22. maddeleri çerçevesinde özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyeti yönünden ve birlikte incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıla özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

47. Anayasa Mahkemesi Mehmet Koray Eryaşa kararında (B. No: 2013/6693, 16/4/2015) ceza infaz kurumunda bulunan mahpusların haberleşmelerinin denetlenmesinin haberleşme hürriyetine müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir. Somut olayda da ceza infaz kurumunda hükümözlü olarak bulunan başvurucunun dış dünyayla iletişimini sağlayan telefon görüşmelerinin kurum idaresi tarafından dinlenerek kaydedildiği, dolayısıyla denetlendiği açıktır. Anılan denetleme şeklinin başvurucunun özel hayatına saygı hakkına ve haberleşme hürriyetine müdahale oluşturduğu kabul edilmiştir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

48. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

49. Yukarıda belirlenen müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 20. maddesini ihlal edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, meşru amaç taşıma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluk ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir (Kemal Karanfil, B. No: 2017/24776, 24/5/2018, § 55).

 (1) Genel İlkeler

50. Anayasa uyarınca temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamaların öncelikle kanunla öngörülmüş olması gerekir. Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasının ancak kanunla yapılacağına ilişkin 13. maddesi, bir kanun hükmü olmaksızın yürütme ve idarenin bir hak ve hürriyeti ilk elden düzenleyici işlemle sınırlamasına izin vermez (Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014; § 87; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 73; Ümit Karaduman, § 54-55).

51. Ayrıca temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır. Kanunla sınırlama ölçütü sınırlamanın erişilebilirliğini, öngörülebilirliğini ve kesinliğini ifade etmekte; böylece uygulayıcının keyfî davranışlarının önüne geçtiği gibi kişinin hukuku bilmesine de yardımcı olmakta; bu yönüyle hukuk güvenliği teminatı sağlamaktadır (Halime Sare Aysal [GK], B. No: 2013/1789, 11/11/2015, § 62; Fatih Saraman [GK], B. No: 2014/7256, 27/2/2019, § 66; Turgut Duman, B. No: 2014/15365, 29/5/2019, § 66).

52. Bunun yanında Anayasa’nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasının üçüncü cümlesinde kişisel verilerin “ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla” işlenebileceği belirtilmiş, aynı fıkranın dördüncü cümlesinde ise kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usullerin “kanunla” düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına yapılan müdahalelerde dikkate alınacak öncelikli ölçüt, müdahalenin kanuna dayalı olmasıdır (Ümit Karaduman, § 56; Arif Ali Cangı [GK], B. No: 2016/4060, 17/9/2020 § 72).

53. Kanunun yukarıda belirtilen gerekliliklere uygun olduğunun söylenebilmesi için yeterince ulaşılabilir olması, vatandaşların belirli bir olaya uygulanabilir nitelikteki hukuk kurallarının varlığı hakkında yeterli bilgiye sahip olabilmesi, ayrıca ilgili normun keyfîliğe karşı uygun bir koruma sağlaması, yetkili makamlara verilen yetkinin genişliğini ve icra edilme biçimlerini yeterli bir netlikte tanımlaması gerekmektedir (Halime Sare Aysal, § 63; Fatih Saraman, § 67; Turgut Duman, § 68).

54. Bununla birlikte ilgili kanuni düzenlemenin söz konusu sınırlamaya ilişkin temel çerçeveyi ortaya koymakla birlikte özellikle uygulama koşulları ve usule ilişkin ayrıntıları düzenleyici işlemlere bırakması mümkündür. Ancak bu ihtimalde de söz konusu düzenleyici işlemin yine muhataplarınca ulaşılabilir olması ve içeriği hakkında ilgilileri yeterince aydınlatacak nitelik ve açıklıkta olması gerekmektedir (Halime Sare Aysal, § 66).

55. Buradan hareketle kişisel verilerin kayıt, muhafaza ve kullanımını içeren tedbirlerin kapsamını ve uygulanmasını düzenleyen ve özellikle süre, stoklama, kullanım, üçüncü kişilerin erişimi, verilerin gizliliği, bütünlüğü ve imhası konusundaki prosedürlere ilişkin olarak muhataplarının yetki aşımı ve keyfîliğe karşı yeteri kadar güvenceye sahip olmalarını sağlayacak açık ve detaylı kuralların belirlenmesinin söz konusu gerekliliklere temel oluşturduğu açıktır (Bülent Kaya [GK], B. No: 2013/2941, 11/5/2016, § 64; Ümit Karaduman, § 62).

56. Bu kapsamda ilgili sisteme bilgilerin girilmesi, müdahaleye temel oluşturan meşru amaçları taşıma şartına bağlı olmalı ve söz konusu yasal düzenleme, hangi bilgilerin kayıt altına alınabileceği, hangi yetkililere iletilebileceği, böyle bir iletimin hangi koşullarda mümkün olabileceği ve bilginin ilgili makamlara iletilmesi hususunda izlenecek usul konusunda açık ve ayrıntılı hükümler içermelidir. Söz konusu sisteme ilişkin düzenleme; bilgi toplama, kaydetme ve bilgiyi ilgili makamlarla paylaşma veya sair şekilde kullanma konusunda yetkili makamlara tanıdığı takdir yetkisinin kullanılma tarzı ve alanı bakımından vatandaşlara yeterince öngörüde bulunma olanağı sağlamak durumundadır (Bülent Kaya, § 66; Ümit Karaduman, § 63).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

57. Telefon görüşmelerinin dinlenmesi ve kaydedilmesi uygulamasının 5275 sayılı Kanunun 66. maddesi, Tüzüğün 88. maddesi ve Yönetmeliğin 74. maddesine dayanılarak tesis edildiği görülmüştür. Anılan düzenlemeler gözetildiğinde ceza infaz kurumuna mahpusların telefonlarını dinleme ve kaydetme yetkisi verildiği, bu bağlamda mahpusların telefon görüşmelerinin infaz kurumunca dinlendiği ve kaydedilmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Belirtilen mevzuat hükümleri birlikte değerlendirildiğinde infaz kurumuna tanınan denetim yetkisi kapsamında mahpusların telefon görüşmelerinin kural olarak dinlenip kaydedilmesine olanak sağlayan yasal düzenlemenin mevcut olduğu söylenebilir. Bununla birlikte "Genel İlkeler"de belirtildiği üzere (bkz. §§ 50-51) temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin kanunların şeklen var olması yeterli değildir. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirmekte olup bu noktada kanunun niteliği önem kazanmaktadır.

58. Bu durumda mahpusların telefon görüşmelerinin özel hayata dair mahrem kalmasını istediği konular ile kişisel veri kapsamında kalacak bilgileri içerebileceği gözetildiğinde mahpusun temel hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasını içeren kanunların konuyla ilgili temel esasları ve ilkeleri belirleyecek nitelikte olması gerektiği de vurgulanmalıdır. Bu bağlamda kanun veya ilgili kanuna dayanan mevzuatın telefon görüşmelerinin dinlenerek kaydedilmesinin kapsamına ve bu görüşmelerin içeriğindeki mahrem bilgiler ile kişisel verilerin muhafazasına ilişkin esasları belirlemesi beklenir. Bununla birlikte mahpusların telefon görüşme kayıtlarının tutulma süresi, bu kayıtlara üçüncü kişilerin erişimi ile içeriğindeki verilerin kullanılması, imhası ve verilerin gizliliğinin sağlanması hususlarına ilişkin muhataplarının yetki aşımı ve keyfîliğe karşı yeteri kadar güvenceye sahip olmalarını sağlayacak açık ve detaylı kuralları içermesi gerekmektedir (benzer değerlendirme için bkz. Ümit Karaduman, § 69).

59. Somut olaydaki uygulamanın dayanağı olan mevzuatta sadece telefon görüşmesinin idarece dinleneceği ve kayıt altına alınacağının düzenlendiği görülmektedir. Bu düzenlemenin mahpusun özel hayatına ilişkin mahrem kalmasını istediği bilgileri ile kişisel verilerinin kaydedilerek muhafaza edilmesine imkân sağladığı anlaşılmaktadır.

60. Bu bağlamda başvuru konusu uygulamayla mahkûmiyete konu suçun özelliği ya da tutuklu ile hükümlünün ceza hukuku bağlamındaki statülerine göre farklılık öngörülmeden, tüm telefon görüşmelerinin sistematik bir şekilde kaydedildiği vurgulanmalıdır. Bununla birlikte mahpusun kaydedilen telefon görüşmelerinin ne kadar süreyle sistemde saklı tutulacağı, bunların üçüncü kişilerin erişimine ve kullanımına hangi şartlarda açılacağı, infaz kurumu tarafından hangi mercilerle paylaşılabileceği ile kişisel verilerin ve mahremiyetin nasıl korunacağı hususlarında açık bir düzenlemenin mevcut olmadığı görülmüştür. Bu durumda mahpusun mahrem kalmasını istediği bilgileri ile kişisel verileri içerebilecek görüşme kayıtlarının muhafazasını ve kullanımını içeren tedbirlerin kapsamını, uygulanmasını, idarenin takdir yetkisinin sınırlarını düzenleyen, bununla birlikte muhataplarının yetki aşımı ile keyfîliğe karşı yeteri kadar güvenceye sahip olmalarını sağlayacak niteliğe ve açıklığa sahip kuralların mevcut olmadığı söylenebilir. Bu açıklamalar çerçevesinde somut olayda özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetine yapılan müdahalenin kanuni dayanağının olmadığı sonucuna varılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ümit Karaduman, § 71).

61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde güvence altına alınan mahremiyetin ve kişisel verilerin korunmasını isteme bağlamında özel hayata saygı hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

62. Yukarıda yer verilen tespitler uyarınca başvuruya konu müdahalenin kanunilik koşulunu sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

VI. GİDERİM

63. Başvurucu; ihlalin tespiti, tüm sonuçlarının ortadan kaldırılması ve 130.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

64. Başvurucu hâlen ceza infaz kurumunda bulunduğundan tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

65. Öte yandan tazminat talep ettiği ve ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 5.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VII. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. 1. Telefon görüşmelerinin dinlenmesi ve kaydedilmesi ile mektupların UYAP'a kaydedilmesi iddiaları yönünden Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ve Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Sakıncalı mektubun alıkonulması nedeniyle Anayasa’nın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin özel hayata saygı hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Kırıkkale İnfaz Hâkimliğine (E.2020/290, K.2020/455) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesine (2020/307 D. İş, 2020/306 D. İş, 2020/334 D. İş) ve Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 15/11/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.