TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

M.Ç. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/15359)

 

Karar Tarihi: 13/4/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

M.Ç.

Vekili

:

Av. Vedat ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması dolayısıyla hükmedilen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, tazminat davasının uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/5/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan bir soruşturma kapsamında29/9/2009 tarihinde gözaltına alınmış; 1/10/2009 tarihinde silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır.

6. Başvurucu hakkındaki dava, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2009/182 sayılı dosyasında görülmeye başlanmıştır.

7. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi 3/2/2011 tarihli kararıyla başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiştir.

8. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi 21/11/2011 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.

9. Bozma üzerine dava, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/35 sayılı esasına kaydedilmiştir.

10. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi 11/3/2014 tarihinde, görevsizlik kararı vermiştir. Görevsizlik kararı üzerine dava Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/172 sayılı esasına kaydedilmiştir. Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesi 1/4/2014 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar vermiştir.

11. Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/4/2016 tarihli kararıyla davacının öldürmeye teşebbüs suçundan beraatine, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma suçundan beraatine, silahlı terör örgütünün propagandasını yapma suçundan açılan davanın ertelenmesine, genel güvenliği kasten tehlikeye sokma suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına, mala zarar verme suçundan neticeten 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, izinsiz tehlikeli madde bulundurma suçundan neticeten 4 yıl 2 ay hapis ve 5 gün karşılığı 100 TL adli para cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmasına, silahlı terör örgütü adına suç işleme suçundan neticeten 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

12. Beraat, davanın ertelenmesi, hüküm verilmesine yer olmadığı kararları temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Mahkûmiyet kararlarının temyiz incelemesi devam etmektedir.

13. Başvurucu, yargılama devam ederken 14/2/2014 havale tarihli dilekçesiyle uzun süredir tutuklu olduğunu belirterek 4/12/2004 tarihli ve 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi uyarınca 50.000 TL manevi tazminat ödenmesi talebiyle dava açmıştır.

14. Başvurucu 17/2/2014 tarihinde de tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının, tutuklu devam edilen yargılamanın makul sürede bitirilmemesi nedeniyle adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.

15. Bu dava Adana 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/3/2014 tarihli kararıyla başvurucu hakkındaki ceza davasının devam ettiği gerekçesiyle reddedilmiştir.

16. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesi 28/9/2015 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.

17. Bozma kararı üzerine Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesi 30/6/2016 tarihli ve E.2016/73, K.2016/329 sayılı kararıyla başvurucunun davasını kısmen kabul ederek başvurucuya 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir.

18. Anayasa Mahkemesi 26/10/2016 tarihli ve 2014/2557 başvuru numaralı kararında; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden yaptığı değerlendirmede, tutuklu olarak yargılanmaktayken başvurucunun tazminat yoluna başvurduğunu ve bu başvuru yolunun sonucunu beklemeksizin bireysel başvuruda bulunduğunu ifade ederek başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

19. Başvurucu ilk derece mahkemesinin verdiği karara karşı 11/7/2016 tarihinde süre tutum dilekçesi yoluyla temyiz isteminde bulunmuştur. Gerekçeli kararın 28/7/2016 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu aynı tarihte gerekçeli temyiz dilekçesini sunmuştur.

20. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2/3/2020 tarihinde süresinde olmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Davacı vekilinin yüzüne karşı 30/6/2016 tarihinde verilen hükmü CMUK’un 310/1. maddesinde öngörülen yasal bir haftalık süre geçtikten sonra 11/7/2016 ve 28/7/2016 tarihlerinde temyiz ettiği ve davalı vekilinin temyiz dilekçesinin tebliğinden sonra da katılma yoluyla da hükmü temyiz etmediğinin anlaşılması karşısında; 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 317. maddesi gereğince temyiz isteminin isteme uygun olarak reddine ... [karar verildi.]"

21. Başvurucu 8/5/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 23/3/2005 tarihli ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un "Temyiz ve karar düzeltme" kenar başlıklı 8. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır."

23. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun başvuruyla ilgili ve o dönem yürürlükte bulunan 310. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir."

24. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"Bu Kanun;

a) Ceza hukuku kapsamındaki soruşturma ve kovuşturmalar ile özel hukuk ve idare hukuku kapsamındaki yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı,

b) Mahkeme kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği,

iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılmış başvuruları kapsar."

25. 6384 sayılı Kanun'un28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesiyle değiştirilen "Anayasa Mahkemesinde bulunan bazı bireysel başvurular hakkında Komisyona müracaat" kenar başlıklı geçici 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

" (1) Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri kapsamında olup, münhasıran 9/3/2023 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan bireysel başvurular, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Komisyon tarafından incelenir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Anayasa Mahkemesinin 13/4/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

27. Başvurucu, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle açılan tazminat davasında hükmedilen tazminat miktarının yeterli olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Bakanlık, başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açtığı davanın sonucunda verilen hükme karşı süresi içinde temyiz talebinde bulunmadığını, bu durumun başvuru yollarının tüketilmesi açısından dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle açtığı davada hükmedilen tazminatın yetersiz olması olduğundan iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin -yedinci fıkrasında yer alan güvence de dikkate alınmak suretiyle- dokuzuncu fıkrası kapsamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelenmesi gerekir.

30. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

31. Bir kanun yoluna başvurulmuş olması tek başına bu yolun tüketildiği anlamına gelmez. Bir kanun yolunun tüketildiğinden söz edilebilmesi için öncelikle usulüne uygun bir başvuru yapılması, yapılan başvurunun sonucunun beklenmesi ve inceleme süresince öngörülmüş olan yöntem, biçim, süre ve diğer koşullara uygun hareket edilmesi gerekir (Özlem Türkeş, B. No: 2014/505, 17/7/2014, § 31).

32. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendinde kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen kişilerin uğradıkları zararları talep etmelerinin mümkün olduğu belirtilmiştir. Bu bentte yer alan tazminat isteminin nedeni tutukluluğun makul süreyi aştığı iddialarına karşılık gelmektedir. Buna göre haklarındaki soruşturma ve/veya kovuşturma süreçleri tutuklu olarak sürdürülen şüpheli veya sanıklar tutukluluk sürelerinin makul olmadığı iddiasıyla tazminat talebinde bulunabilirler. Yargıtay da tutukluluğun uzun sürdüğü iddiasıyla açılan tazminat davalarının (d) bendi uyarınca incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir.

33. Bu durumda tutukluluğun makul süreyi aşmasıyla bağlantılı olarak tazminat istemlerinin kabul edilmediğinden veya hükmedilen tazminatın -ihlal edilen anayasal hak dolayısıyla uğranılan zarara göre- yeteriz olduğundan bahisle Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında tazminat hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan bireysel başvurular yönünden başvuru yollarının usulünce tüketildiğinin kabulü için tutukluluk süresinin makul olmadığı esas itibarıyla derece mahkemeleri önünde tüm aşamalarda ileri sürülmelidir. Ayrıca anılan iddiaların derece mahkemeleri önünde ileri sürüldüğünün fakat olağan kanun yollarından sonuç alınamadığının, bir başka deyişle olağan başvuru yollarının usulünce tüketildiğinin bireysel başvuru formunda da belirtilmesi ve buna ilişkin olguların gösterilmesi gerekmektedir. Anayasa Mahkemesi ancak bu koşullarda söz konusu şikâyetin esasını inceleyebilir.

34. Somut olayda başvurucu, yargılandığı ceza davasındaki tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasıyla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi uyarınca tazminat istemiyle dava açmıştır. İlk derece mahkemesi başvurucuya 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir. Başvurucu, tazminat miktarının yetersiz olduğu gerekçesiyle temyiz talebinde bulunmuştur. Başvurucunun temyiz talebi süresinde olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.

35. 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesinde; bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden (20/7/2016) önce verilen kararlar hakkında 1412 sayılı mülga Kanun'un 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305. ila 326. maddelerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla somut olayda temyiz süresi bakımından1412 sayılı Kanun'un 310. maddesi uygulanacaktır. Bu düzenlemeye göre temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olmalıdır.

36. Somut olayda Yargıtay kararında da belirtildiği üzere ilk derece mahkemesi kararı başvurucunun müdafiine 30/6/2016 tarihinde tefhim olunmuştur. Ancak başvurucu bir haftalık süre geçtikten sonra 11/7/2016 tarihinde temyiz talebinde bulunmuştur. Yargıtay da bu gerekçeyle başvurucunun temyiz talebini reddetmiştir. Bu durumda başvurucunun olağan kanun yollarını usulüne uygun bir şekilde tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.

37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

38. Başvurucu, tazminat davasının uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

39. Bakanlık; başvurucunun süresi içinde temyiz kanun yoluna başvurmadığını, dolayısıyla söz konusu kararın başvurucu açısından ilk derece mahkemesinin karar verdiği 30/6/2016 tarihinde kesinleştiğini ileri sürmüştür. Bakanlık, sürenin makullüğünün incelenmesi sırasında nitelikli birçok suçtan yargılama yapılan kapsamlı bir dosyada uygulanan tutukluluk tedbirine ve bu tedbirin süresine ilişkin bir değerlendirme yapılmış olduğunun dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

40. 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun ile 6384 sayılı Kanun'un geçici 2. maddesi değiştirilmiştir. Bu değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan bireysel başvuruların, başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından inceleneceği düzenlenmiştir. Somut başvurunun da 9/3/2023 tarihinden önce yapıldığı görülmektedir. Dolayısıyla ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 13/4/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.