TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SÜLEYMAN KURT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/20210)

 

Karar Tarihi: 31/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Süleyman KURT

Vekili

:

Av. Ufuk ÖZTÜRK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/7/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1967 doğumlu olan başvurucu, 7/11/1988 tarihinden itibaren Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği (Kurum) nezdinde çalışmaya başlamış; en son genel müdür müşaviri olarak görev yapmakta iken 25/7/2016 tarihli fesih bildirimi ile başvurucunun iş akdi sonlandırılmıştır. Bildirimde geçen ifadeler şu şekildedir:

"Merkez Birliği Yönetim Kurulumuzun 23.7.2016 tarihli ve 2016 sayılı Kararı gereğince;

15 Temmuz 2016 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve Türkiye Cumhuriyeti hükûmetini ortadan kaldırmaya ve görevlerini kısmen veya tamamen engellemeye, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya ve bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye, halkı, "Türkiye Cumhuriyeti hükûmetine karşı silahlı isyana tahrik ve Cumhurbaşkanı'na suikaste teşebbüs eden Fethullahçı Terör Örgütü'nün ve bu terör örgütüne ait yapılanmanın üyesi ve sempatizanı veya halen bu örgütle doğrudan ya da dolaylı ilişkide olduğunuz ve Milli Güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) irtibatınız belirlendiğinden iş sözleşmenizin haklı nedenle bildirimsiz ve tazminatsız feshedilmesi,

Uygun görülmüştür."

7. Kurumun iş akdinin feshi akabinde 26/7/2016 tarihli şikâyet dilekçesi ile başvurucu da dâhil Fetullahçı Terör Örgütü ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile iltisaklı olduğu kanaatine varıldığı için iş akdi feshedilen personel hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) nezdinde suç duyurusunda bulunması üzerine; Başsavcılık soruşturma başlatmıştır.

8. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talebiyle Kurum aleyhine 28/7/2016 tarihinde dava açmıştır. Ankara 26. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunduğu dava dilekçesinde başvurucu, savunması alınmadan ve somut bir sebep gösterilmeden yapılan feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Davalı Kurum ise cevap dilekçesinde 15 Temmuz 2016 tarihli darbe teşebbüsünden sonraki olağanüstü durumlar gözönünde bulundurularak 23/7/2016 tarihli ve29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında başvurucunun iş akdinin feshedildiğini, bu şekilde yapılan fesihlerde fesih sebebinin sübut derecesinde ortaya konulmasının gerekmediğini, feshin son çare olması ilkesi de gözetilerek titiz bir çalışma sonucu başvurucu da dâhil bir kısım personelin iş akdine son verildiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.

9. Mahkeme 22/3/2017 tarihli kararla davanın reddine hükmetmiş; kararın istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi, karar verilmesine yer olmadığına ve dosyanın OHAL İşleri İnceleme Komisyonuna (Komisyon) gönderilmesine karar vermiştir. Ancak Komisyon, dava konusu uyuşmazlığın kendi inceleme alanında olmadığı gerekçesiyle dosyayı iade etmiş; bunun üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan inceleme neticesinde 27/2/2018 tarihli kararla, gerekli inceleme ve araştırma yapılmadan kurulan hükmün kaldırılmasına, yeniden karar verilmek üzere dosyanın Mahkemesine gönderilmesine hükmedilmiştir.

10. Dosya kendisine gelen Mahkeme, çeşitli tarihlerde duruşma açarak tarafların iddia ve itirazlarını dinlemiş; başvurucu hakkında Ankara Emniyet Genel Müdürlüğüne (Emniyet), Jandarma Genel Komutanlığı ile Bilgi Teknolojileri İletişim Kurumuna ve Bank Asya Genel Müdürlüğüne müzekkere yazılmasına karar vermiştir. Yargılama devam ederken Başsavcılığın 17/12/2018 tarihinde verdiği kovuşturmaya yer olmadığı kararını başvurucu vekili, dosyaya sunmuştur. Takipsizlik kararının ilgili kısmı şu şekildedir:

"Şüphelinin Asya Katılım Bankası A.Ş. nezdinde geçmiş tarihlerde açılmış bir hesabının bulunmasının ve kızının FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile bağlantılı bir okulda öğrenim görmesinin tek başına örgüt üyeliği suçuna vücut vermeyeceği, şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile organik bağının bulunmadığı, ihbar edenin soyut iddiaları dışında şüpheli hakkında kamu davası açmaya yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla;

Şüpheliye ilişkin ileride tespit edilecek delillerin varlığı halinde yeniden soruşturmaya geçilmesinde herhangi bir engel bulunmadığından şüpheli hakkında kamu adına KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA, karardan bir suretin şüpheliye tebliğine..."

11. Mahkeme 21/5/2019 tarihli sayılı kararı ile davanın kabulü ile başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Bölge Adliye Mahkemesi gönderme kararında belirtilen eksiklikler yönünden araştırma yapılmış yapılan araştırmalar kapsamında celp edilen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/107769 soruşturma ve 2018/131903 Karar numaralı Kovuşturmaya Yerolmadığına dair karar örneği celp edilmiş, davacı hakkında "Şüphelinin Asya Katılım Bankası A.Ş nezdinde geçmiş tarihlerde açılmış hesabının bulunmasının ve kızının FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile bağlantılı bir okulda öğrenim görmesinin tek başına örgüt üyeliği suçuna vücut vermeyeceği şüphelinin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile organik bağının bulunmadığı ihbar edenin soyut iddiaları dışında şüpheli hakkında kamu davası açmaya yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği. Tüm soruşturma evrakı kapsamından anlaşılmakla" gerekçesi ile takipsizlik kararı verildiği, gönderme kararı gereği ilgili yerlere yazılan yazı cevapları kapsamı itibariyle de davacının iş akdinin feshinde haklı ve geçerli nedenlerinin bulunduğunun ispatlanamadığı anlaşılmakla, davacının kıdem durumu da nazara alınara kişine iadesine ve işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminatın 7 aylık ücreti ile 4 aylık ücret ve haklarının ödenmesi gerektiğinin tespitine ilişkin aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

12. İşveren Kurum, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş ve başvurucunun iş akdinin feshine gerekçe olarak İnsan Kaynakları Daire Başkanlığından gelen 8/10/2018 tarihli yazıyı referans göstermiştir. Söz konusu yazıda başvurucuya ilişkin olarak FETÖ/PDY'nin yayın organlarından Cihan Medya Dağıtım A.Ş.'den harcama yaptığı, Bank Asyada vadesiz hesap ve katılım hesabının bulunduğu, ayrıca eşi N.K.nın da Bank Asyada katılım hesabının olduğu tespitlerine yer verilmiştir. Mevcut bilgiler karşısında başvurucu ile arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığını belirten Kurum, iş ilişkisinin devamının kendisinden beklenemeyeceğini belirterek gerekçeli kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep etmiştir.

13. Başvurucu, cevap dilekçesinde tarafına yönelik Bank Asya hesabı dışında bir tespit olmadığını, bu hesabı Eylül 2003 yılında açtığını, Kasım 2014 yılında kapattığını, bu tarihler arasında maaşından tasarruf ettiği parayı faizsiz bankacılık olması nedeniyle bu bankadaki katılım hesabında değerlendirdiğini belirtmiştir. Hesap hareketleri incelenirse para yatırmaktan ziyade birçok kez hesabından yüklü miktarda para çektiğini ve çektiği parayı yatırım amaçlı olarak başka bir işte değerlendirdiğini ifade eden başvurucu, Bank Asya hesabından Şubat 2014 tarihinden itibaren çeşitli tarihlerde inşaat işleri ile uğraşan H.T.ye -yaptığı inşaat işlerinden kâr payı almak maksadıyla- 100.000 TL, 40.000 TL ve 50.000 TL para gönderdiğini, örgüt talimatı doğrultusunda hesap açmadığı gibi bu talimat doğrultusunda da işlem yapmadığını ileri sürmüştür.

14. Bölge Adliye Mahkemesi 27/1/2020 tarihli kararı ile istinaf talebinin kabulü ile temyiz yolu açık olmak üzere Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"...davacının Bank Asya’da hesabının bulunduğu ve bu hesapta Aralık 2013 tarihinde 133.607,96 TL mevduatı bulunurken, Ocak 2014 de 153.607,96 TL mevduat bulunduğu, Şubat 2014 da mevduatın 54.495,97 TL olduğu, hesabın Aralık 2014 yılına kadar aktif olarak kullanıldığı, bu hesaba gelen EFT’lerin bulunduğu, davacının aktif kredi kartı bulunduğunun bildirildiği, ayrıca kızının kapatılan Özel Gülbahar Hatun İlköğretim Okulunda öğrenim gördüğü anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı hakkında Savcılık örgüt üyeliğinden kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiş ise de, verilen bu karar hukuk hakimini bağlamamakta olup, bu veriler ışığında taraflar arasında güven ilişkisi zedelendiği, davacının iş akdinin şüphe sebebiyle geçerli nedenle feshedildiği sabit olup davacının işe iade talebinin reddi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabulü hatalı olmuştur.

 Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında, davalının istinaf talebinin kabulü ile, mahkemenin kararının kaldırılarak davanın reddine dair aşağıdaki gibi hüküm kurmak gerekmiştir."

15. Başvurucu, davanın reddi kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuş ancak Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 11/6/2020 tarihli kararı ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının kesin nitelikli olduğunu belirterek temyiz talebini reddetmiştir.

16. Nihai karar 29/6/2020 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucunun 16/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

18. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

19. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

20. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

21. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 23/10/2018 tarihli ve E.2018/411, K.2018/3562 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre, sanığın örgütle iltisaklı olması nedeniyle kapatılan okula çocuğunu gönderme, örgütle iltisaklı zaman gazetesi ve sızıntı dergisine abone olma eylemlerinin örgütsel faaliyet olarak kabul edilemeyeceği, yine dosya kapsamı nazara alındığında sanığın örgüt liderinin talimatı üzerine örgütle iltisaklı Bank Asya' ya para yatırdığı belirlenerek yapılan incelemede;

Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilme suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; [...] temyiz davasının esastan reddiyle hükmün ONANMASINA, [...] karar verildi."

22. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 24/4/2018 tarihli ve E.2018/3002, K.2018/9593 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının iş akdi, hakkında .... C.Savcılığı tarafından bylock kullanıcısı olduğu iddiasıyla soruşturma başlatılmış olması, hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararı verilmesi akabinde, davalı işyerinin faaliyet alanı bakımından stratejik önem taşıyan durumu gözetilerek çalıştırılmasında sakınca bulunduğu gerekçesiyle İş K. 25/II e-h-ı maddeleri gereğince haklı neden iddiasıyla feshedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi ise feshin şüphe feshi olduğu ve davalının özel durumu gözetilerek geçerli nedene dayalı olduğu kabulüyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı tarafın istinaf başvurusu Bölge Adliye Mahkemesi taralından da aynı gerekçelerle esastan reddetmiştir.

...

Davacının hakkında derdest bulunan ecza yargılamasında, 'mor beyin' uygulaması kapsamında davacı ...'ın kullandığı telefona ait gsm hattının iradesi dışında bylock IP'lerine yönlendirilmiş olduğunun bilirkişi raporuyla tespit edildiği gerekçesiyle beraat kararı verildiği, isnat edildiği üzere terör örgütü ile bağlantısı bulunduğunu gösterir aleyhine başkaca somut bir delil de olmadığı anlaşılmakla, 4857 sayılı Kanun'un 20. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükmün bozulmak suretiyle ortadan kaldırılması..."

23. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 8/4//2019 tarihli ve E.2019/1352, K.2019/7992 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut uyuşmazlıkta davalı işveren tarafından yapılan fesih bildiriminde, fesih nedeni olarak davalı işverene ait fabrikada 04/02/2015 tarihi ve öncesinde davacı ile bir kısım çalışanların işyerinde üretilen rakıları çaldıkları ve çalışan işçilerden ...'in hırsızlık suçuna yardım ettikleri iddiasının feshe gerekçe gösterildiği ve davacının iş akdinin davalı şirkette çalışırken 17/03/2015 tarihinde ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzeri nedenle feshedildiği anlaşılmıştır.

... 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2015/257 esas 2015/777 karar sayılı dosyası kapsamına göre davacının hırsızlık olayından mahkum olan ... ile aynı fabrikada çalışıp,işyerinde servis bulunmaması nedeniyle aynı kişinin aracı ile muhtelif zamanlarda iş yerinden ayrıldığı, davacının sırf bu kişinin aracına binmesinin ve araçtaki alkol kokusunu farketmemesinin feshe dayanak yapılamayacağı, rakı dinlenme bölümünde çalışan davacının aynı araçta bulunan ve hırsızlığa konu olan rakının ... tarafından araçta taşındığına ilişkin bilgi sahibi olamayacağı, işverenin davacının bu hırsızlık olayından haberdar olduğu yönündeki şüphesinin makul ve objektif bir şüphe olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi gerekçeler ile reddine karar verilmesi hatalıdır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Anayasa Mahkemesinin 31/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

25. Başvurucu; feshin usul ve yasaya aykırı olduğunu, 667 sayılı KHK kapsamında iş akdinin feshedilmesinin hukuka aykırı olduğunu, yaptığı işin kamu görevi niteliğinde olmadığını, bu kapsamda açılan işe iade davasında ise itirazlarının dikkate alınmadığını ileri sürmüştür. Öte yandan hakkındaki iddialara ilişkin olarak dinî hassasiyetlere sahip olduğu için faizsiz bankacılık yaptığı gerekçesiyle Bank Asya'ya yöneldiğini ifade eden başvurucu; iddia edilenin aksine talimattan sonra para yatırmadığı gibi para çektiğini, bir inşaat işi ile ilgili olarak kâr payı almaya çalıştığı için EFT yaptığını belirtmiştir. Kızının okul kaydını 2011-2015 yılları arasında yaptırdığını beyan eden başvurucu, okul değişikliği nedeniyle kızının psikolojisinin olumsuz etkilenmesini istemediği için eğitimine burada devam ettiğini, okul bitince de kızını imam hatip lisesine gönderdiğini ifade etmiştir. Kendisi ile benzer durumda bulunan kişilerin hâlen kamuda kritik pozisyonlarda çalışmaya devam ettiğini ileri süren başvurucu; iddia ve itirazları incelenmeksizin, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan davanın reddi yönünde verilen kararın adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesine aykırı olduğunu iddia etmiştir.

26. Bakanlık görüşünde, kabul edilebilirlik yönünden süre aşımı itirazında bulunulmuş; esas yönünden ise derece mahkemeleri tarafından yapılan değerlendirme neticesinde davanın reddine karar verildiği belirtilerek hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğuna, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağına ilişkin değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına atfen başvuru incelenirken hem bu hususların hem de somut olayın kendine özel koşullarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

27. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında başvuru formunda ileri sürdüğü hususları tekrar etmiştir.

B. Değerlendirme

28. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu; açtığı işe iade davasının yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları incelenmeksizin, adil yargılanma hakkına aykırı bir şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu yöndeki iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

30. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

31. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

32. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

33. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsü olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

34. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

35. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Somut olayda, işveren nezdinde 1988 yılından beri çalışan başvurucunun iş akdi 2016 yılında feshedilmiş ve işveren Kurum tarafından yapılan ihbar üzerine başvurucu hakkında ceza soruşturması başlatılmıştır. Başvurucu, fesih işlemine karşı işe iade istemli dava açmış; dava devam ederken 17/12/2018 tarihinde takipsizlik kararı verilmiştir. Öte yandan Ankara 26. İş Mahkemesi, yürüttüğü yargılama neticesinde 21/5/2019 tarihli kararla, işverenin şüphe feshi kapsamında haklı ve/veya geçerli nedenler ortaya koyamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş ancak Bölge Adliye Mahkemesi, Bank Asya hesap hareketleri ile başvurucunun kızının örgüt ile iltisaklı okulda öğrenim görmesinin şüphe feshi açısından yeterli olduğunu belirterek davanın reddine hükmetmiştir.

37. Başvuruya konu olayda derece mahkemeleri, yaptığı inceleme neticesinde olağanüstü hâl döneminde gerçekleştirilen iş akdi feshinin bu dönem çıkarılan kanun hükmünde kararnameler çerçevesinde ve şüphe feshi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu şekilde kamu görevinden çıkarılan kişiler ilgili mevzuatın açık ve emredici hükmü gereği bir daha kamu kurum ve kuruluşlarında doğrudan yahut dolaylı çalışamayacaklardır. Dolayısıyla sonuçları itibarıyla ciddiyet arz eden bir durum söz konusudur ve bu kapsamda her ne kadar şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 19, 20). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

38. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

39. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî manada bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken; mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 31-35).

40. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir. Söz konusu kireterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

41. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse şüphe feshine yönelik olarak istinaf mercii tarafından ortaya konulan temel gerekçenin başvurucunun Bank Asya hesap hareketleri ile kızını örgüt ile irtibatlı okula gönderdiği hususundan ibaret olduğu görülmüştür.

42. Anayasa Mahkemesi İhsan Yalçın (B. No: 2017/8171, 9/1/2020) kararında, FETÖ/PDY ile bağlantılı bir okulda bir süre öğrenim gördüğü belirtilen başvurucu yönünden yaptığı değerlendirmede, örgütsel bir ilişki çerçevesinde gerçekleştirildiğine dair olgular ortaya konulmadan salt bu nitelikteki bir okula gitmenin kuvvetli suç belirtisi olarak kabulünü mümkün görmemiştir. Kararda, FETÖ/PDY ile bağlantılı okul veya dershanelerde öğrenim görmenin ancak bunun örgüte yardım etme, finansal destek sağlama ya da örgütsel eğitiminden yararlanma gibi gayelerle gerçekleşmesi hâlinde örgütsel bir davranış olarak değerlendirilebileceğine vurgu yapılmıştır (İhsan Yalçın, § 49). Anayasa Mahkemesi Ş.B. (B. No: 2017/30993, 1/7/2020, § 38) kararında da aynı yönde değerlendirmelerde bulunmuştur.

43. Başvurucu, kızının okul kaydının 2011-2015 yılları arasında olduğunu, okul değişikliği nedeniyle psikolojisinin olumsuz etkilenmesini istemediği için eğitimine burada devam ettiğini, okul bitince de kızını imam hatip lisesine gönderdiğini belirtmiştir. Derece mahkemeleri tarafından yapılan incelemede özellikle başvurucunun kızının okula başlama tarihi de gözönüne alındığında başvurucunun örgüte yardım etme yahut örgütsel eğitimden faydalanma gibi bir saikle hareket edildiği hususunun ortaya konulamadığı görülmüştür.

44. Şüphe feshine konu bir diğer husus ise başvurucunun Bank Asyadaki hesabında gerçekleşen hesap hareketleridir.

45. Bank Asya'nın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralardan gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu ve bu suretle işçi işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).

46. Başvuruya konu olayda Bölge Adliye Mahkemesi, yaptığı değerlendirmede başvurucunun Bank Asyada hesabı olduğunu, Aralık 2013 tarihinde 133.607,96 TL mevduatı varken meblağın Ocak 2014 tarihinde 153.607,96 TL'ye çıktığını, Şubat 2014 tarihinde ise mevduatın 54.495,97 TL olduğunu, hesabın Aralık 2014 yılına kadar aktif olarak kullanıldığını, bu hesaba gelen EFT’lerin bulunduğunu, ayrıca aktif kredi kartı olduğunu belirtmiş ve bu kapsamda davanın reddine karar vermiştir. Dosya kapsamında yapılan incelemede Bank Asyadan gelen hesap dökümünde başvurucunun 6/5/2003 tarihinden beri çeşitli tarihlerde yirmi beş farklı hesap açtığı, bu hesapların dördünü 2014 yılında açtığı anlaşılmakla birlikte söz konusu hesapların genel olarak mevcut hesabın kapatılarak yeni hesaba virman yapılmak suretiyle açıldığı anlaşılmıştır. Başvurucunun hesap hareketleri incelendiğinde -her ne kadar Mahkeme tarafından 2014 yılı Ocak ve Şubat ayları referans alınmış ise de- başvurucunun bu tarihlerden önce de hesabında para bulundurduğu, döviz alım satımı yaptığı, hesabı açtığı tarihten bu yana aktif olarak kullandığı, 2014 Şubat ayı itibarıyla da kendi iddiaları doğrultusunda EFT yaparak hesaptaki parayı peyderpey azaltarak hesapta para bırakmadığı görülmüştür. Bu kapsamda derece mahkemelerince -Başsavcılığın değerlendirmesi de dikkate alındığında- Yargıtayın değindiği gibi rutin hesap hareketlerinin dışında bir işlemin olup olmadığı, özellikle FETÖ/PDY'nin talimatı sonrasında hesap açma ve para yatırma işlemi bulunup bulunmadığı yönünde değerlendirme yahut bilirkişi incelemesi yaptırılmamıştır.

47. Öte yandan başvurucu, dinî saiklerle faizsiz bankacılık yaptığı için 2003 yılından bu yana Bank Asyayı kullandığını ancak örgüt talimatı sonrası para yatırma işleminden ziyade ticari kazanç elde edebilmek amacıyla parayı bankadan çekerek EFT yaptığını ileri sürmekte; örgüt talimatı üzerine hareket etmediğini, hesap hareketlerinin de itirazlarını doğruladığını iddia etmektedir. Buna mukabil derece mahkemelerince anılan iddialar kapsamında bir değerlendirme yapılmamış, başvurucunun iddia ve itirazları gerekçeli kararda tartışılmamıştır.

48. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

49. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında -özellikle Bank Asya dışında diğer kurumlardan gelen cevabi yazılarda başvurucu hakkında hiçbir olay yahut olgunun ortaya konulamadığı da gözetildiğinde- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.

50. Dolayısıyla gerekçeli kararda işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği, bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

52. Başvurucu; ihlalin tespiti ile tazminat talebinde bulunmuştur.

53. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

54. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

55. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine (E.2019/3423 iletilmesi için Ankara 26. İş Mahkemesine (E.2018/99 GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin reddine,

E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.