TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN KILIÇ BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2020/23649)

 

Karar Tarihi: 24/1/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Soner GÖÇER

Başvurucu

:

Hasan KILIÇ

Vekili

:

Av. Candan DUMRUL KADIYORANOĞLU

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğu ileri sürülen canlı bomba saldırısı sonucu meydana gelen yaralanma olayından kaynaklanan zararların tazmini talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. 10/10/2015 tarihinde bazı sivil toplum örgütlerinin çağrısı ile Ankara Gar Meydanı'nda düzenlenen açık hava toplantısında IŞİD-DEAŞ mensubu teröristler tarafından bombalı saldırı gerçekleştirilmiş, 100'ü aşkın katılımcı ölmüş, aralarında başvurucunun da olduğu çok sayıda katılımcı yaralanmıştır (söz konusu patlama ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığının yaptırdığı ön incelemeyle ilgili süreç, bu süreç sonundan düzenlenen soruşturma raporu ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan diğer işlemlere ilişkin tüm açıklamalar için bkz. Hasan Kılıç, B. No: 2018/22085, 27/1/2021, §§ 11-15).

3. Meydana gelen canlı bomba saldırısı sonrası başvurucu, kendisine isabet eden şarapnel parçaları nedeniyle ayağı başta olmak üzere vücudunun muhtelif yerlerinden yaralanmış; ayrıca işitme kaybı yaşamıştır. Başvurucunun sürekli engellilik oranı, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Engelli Sağlık Kurulunca düzenlenen 11/8/2017 tarihli rapora göre %19, 18/2/2019 tarihli rapora göre ise %27'dir.

4. Başvurucu, maddi zararlarının karşılanması için önce idari başvuru yapmış; akabinde 4/4/2016 tarihinde Ankara 15. İdare Mahkemesi nezdinde -fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla- 1.000 TL maddi tazminata hükmedilmesi talebiyle tam yargı davası açmıştır. Başvurucu; dava dilekçesinde, idarenin hizmet kusuru nedeniyle yaralandığını iddia ederek uğradığı geçici ve kesin iş gücü kaybı ve belirli bir süre çalışamaması nedeniyle oluşan zararlarının, ayrıca tedavi, bakım, protez vb. sağlık ürünleri ve diğer sağlık giderlerinin maddi tazminat namı ile karşılanmasını talep etmiştir.

5. Yargılama sonunda İdare Mahkemesi 29/11/2019 tarihli kararıyla, tam yargı davalarında idarenin tazmin sorumluluğuna hükmedilebilmesi için diğer şartların yanı sıra ortada bir zararın bulunması gerektiği, maddi zararın idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin mal varlığında meydana gelen azalma veya elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranan bir zarar olduğu, dava konusu olayda davacının kamu görevlisi olup sürekli iş gücü kaybı bulunmadığı, görevine devam ettiği, tedavisi sırasında geçici süreyle çalışamamasından dolayı bir gelir kaybı yaşamadığı ve tedavi masraflarının sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılandığı gerekçesiyle davanın kesin olarak reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi, idarenin tazmin sorumluluğuna hükmedilebilmesi için aranan şartlardan olan zarar şartının oluşmadığı gerekçesiyle davayı kesin olarak reddetmiş; kusur yönünden bir değerlendirme yapmamıştır.

6. Başvurucu, anılan hükmü 7/4/2020 tarihinde öğrendikten sonra 14/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. 25/3/2020 tarihli ve 7226 sayılı Kanun ile COVID-19 pandemisi nedeniyle yargı alanındaki sürelerin 13/3/2020 tarihinden 15/6/2020 tarihine kadar uzatılması nedeniyle başvuru süresinde yapılmıştır.

7. Başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu; kamu makamları tarafından öngörülebilir ve önlenebilir nitelikte olduğu ileri sürülen canlı bomba saldırısı sonucu meydana gelen yaralanma olayından kaynaklanan zararların tazmini talebiyle açtığı davanın reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının, mülkiyet hakkının, etkili başvuru hakkının, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, ayrımcılık yasağının ve adil yargılanma hakkının bir kısım alt güvencesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

9. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, İdare Mahkemesinin kararında yer verilen gerekçelerin başvurucunun mağdur sıfatının olup olmadığı hususundaki değerlendirmede dikkate alınmasının uygun olacağı, bir kısım hakkın ihlal edildiği iddiası bakımından somut olayın kendine özgü şartlarının dikkate alınması gerektiği bildirilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında olaya ilişkin tanzim edilen müfettiş raporunda tespit edilen hususlara hiç değinilmediğini belirterek başvuru formundakine benzer yönde iddialarda bulunmuştur.

10. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların iddialarına benzer iddialarla yapılan başvurularda (örnek kararlar için bkz. Ali Hıdır Tekin, B. No: 2018/35243, 15/9/2021; Abdul Kadir Ünlü, B. No: 2018/33200, 15/9/2021; Şükran Asan, B. No: 2019/14829, 19/1/2023) başvuruların yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenebileceğini tespit edip, başvurulardaki asıl meselenin toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl bir şekilde yapılmasının sağlanması ve bu miting ve gösteri yürüyüşüne katılacak kişilerin güvenliklerinin temini değil olayın idarenin kusuruyla meydana geldiğine ilişkin iddiaların değerlendirilmemesi olduğuna işaret ederek başvuruyu yalnızca yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelemiştir. Bu nedenle eldeki başvuru da yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenecektir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan, yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Anayasa'nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya (yeterli giderim sağlamaya) elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânı sağlar. Bunun için sözü edilen başvuru yollarının sadece hukuken mevcut bulunması yeterli olmayıp uygulamada da etkili olması, eş ifadeyle başarı şansı sunması gerekir. Bununla birlikte bir başvuru yolunun gerek hukuken gerekse uygulamada genel anlamda etkili olması, somut olay bakımından etkili başvuru hakkına ilişkin bir müdahale bulunup bulunmadığının değerlendirilmesine engel değildir (Yusuf Ahmed Abdelazım Elsayad, B. No: 2016/5604, 24/5/2018, §§ 60, 61).

13. Toplumun genelinin yaşamını tehdit eden gerçek ve yakın bir tehlikenin varlığının bilindiği ya da bilinmesi gerektiği bir durumda kamu makamlarının makul ölçüler çerçevesinde ve bu tehlikenin gerçekleşmesini önleyebilecek şekilde önlemler almadığı iddiasıyla açılan bir tam yargı davasında olayın kamu makamlarının kusuruyla meydana geldiğine yönelik iddia konusunda herhangi bir inceleme yapılmaması, yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlaline neden olabilir. Zira genel anlamda kusura dayanan ihlali tespit edip buna göre giderim sağlayabilecek ve benzer olaylarda idari mercilerce alınabilecek tedbirlerin neler olduğunu ortaya koyabilecek nitelikte olduğu için etkili olan tam yargı davası yolu, kusur değerlendirilmesi yapılmadığı için bir olayda etkili olmamış ve davacıya başarı şansı sunmamış olur (Ali Hıdır Tekin, § 49).

14. Somut olayda başvurucu, İdare Mahkemesi nezdinde açtığı tam yargı davasında idarinin hizmet kusuru nedeniyle yaralandığını öne sürüp başta iş gücü kaybı nedeniyle oluşan zarar olmak üzere tedavisi sırasında geçici süreyle çalışamamasından dolayı oluşan gelir kaybının, sağlık ve tedavi masraflarının tazminine hükmedilmesini talep etmiştir (bkz. § 4). İdare Mahkemesi davacının kamu görevlisi olduğu, sürekli iş gücü kaybının bulunmadığı, görevine devam ettiği, tedavisi sırasında geçici süreyle çalışamamasından dolayı gelir kaybı bulunmadığı, tedavi masraflarının sosyal güvenlik kurumu tarafından karşılandığı, dolayısıyla idarenin tazmin sorumluluğuna hükmedilebilmesi için aranan şartlardan olan zarar şartının oluşmadığı gerekçesi ile davayı reddetmiş; kusur yönünden bir değerlendirme de yapmamıştır (bkz. § 5). Oysa Danıştay Onuncu Dairesinin yerleşik içtihadına göre tazminat hukukunda çağın gereklerine uygun olarak geliştirilen içtihatlarla kişinin kalıcı sakatlıkları nedeniyle oluşan beden gücü kaybı nedeniyle gelirinde ve dolayısıyla mal varlığında bir eksilme meydana gelmemiş olsa dahi güç (efor) kaybı tazminatı diye tanımlanan tazminatın ödenmesi gerekmektedir (bkz. Osman Konuktar, B. No: 2013/5670, 23/3/2016; Behçet Taş, B. No: 2015/9815, 12/9/2019). Bu sebeple İdare Mahkemesinin başvurucunun olayın meydana gelmesinde idarenin hizmet kusurunun bulunduğuna ilişkin iddiasını incelemesi gerekirdi.

15. Sonuç olarak İdare Mahkemesi, Danıştay Onuncu Dairesinin içtihadı da dikkate alındığında başvurucunun iddiaları yönünden teoride ve uygulamada etkili olan tam yargı davası yolunu etkisiz kılıp yaşamı koruma yükümlülüğüne yönelik ihlalin tespit edilmesi hususunda başvurucuya başarı şansı sunmamıştır. Öte yandan varılan bu sonuç, somut olayda yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediği hususunda herhangi bir kanaati ifade etmemektedir.

16. Açıklanan gerekçelerle yaşam hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

17. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden yargılama yapılması ve toplam 200.000 TL maddi ve manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

18. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

19. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Şükran Asan, § 29).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın birer örneğinin yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 15. İdare Mahkemesine (E.2016/1621, K.2019/2018) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.