TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

H. Y. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/24117)

 

Karar Tarihi: 11/7/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Eren Can BENAKAY

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Sadi KAYABAŞI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumsuz sonuçlandığı gerekçesiyle infaz koruma memurluğu görevine başlatılmama işlemine karşı açılan iptal davasında, hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanarak davanın reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ve mahkûmiyet kararı bulunmamasına rağmen göreve başlatılmama nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/7/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. 25/2/1989 doğumlu olan başvurucu, Bandırma Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonuna bağlı Ceza İnfaz Kurumlarına (1 No.lu ve 2 No.lu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu) yerleştirilmek üzere yapılan infaz ve koruma memuru sınavına katılarak görev yapmaya hak kazanmıştır.

7. Başvurucu hakkında 12/4/2000 tarihli ve 24018 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 11. ve 12. maddeleri uyarınca güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yaptırılmıştır. Yönetmelik'in 15. maddesine göre yapılan değerlendirme sonucunda güvenlik soruşturması olumsuz olduğu sonucuna varılmış ve başvurucunun ataması gerçekleştirilmemiştir.

8. Başvurucu söz konusu işlemin iptali istemiyle 11/11/2016 tarihinde dava açmıştır.

9. Balıkesir İdare Mahkemesi 18/11/2016 tarihinde yetki yönünden davayı reddetmiştir. Kararda, dava dosyasını görmeye yetkili yerin Ankara İdare Mahkemesi olduğu belirtilmiştir.

10. Ankara 1. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 8/12/2016 tarihinde davayı yetki yönünden reddetmiş ve yetkili mahkemenin belirlenmesi için dava dosyasını Danıştaya göndermiştir.

11. Danıştay Onikinci Dava Dairesi (Danıştay) 15/6/2017 tarihinde, davanın görüm ve çözümünde Ankara İdare Mahkemesinin yetkili olduğuna karar vermiştir.

12. Mahkeme 17/10/2018 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararda, başvurucunun kemik kırığı oluşacak şekilde yaralama suçundan adli para cezasına çevrilen hapis cezası aldığı ve bu ceza hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığı kararı verildiği ifade edilmiştir. Öte yandan yine başvurucunun hakaret suçundan hapis cezası ile cezalandırıldığı ve cezanın ertelendiği belirtilmiştir. Söz konusu cezaların Yönetmelik hükümleri doğrultusunda değerlendirilmesi sonucunda güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak sonuçlandığına kanaat getirilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Dava dosyasının incelenmesinden; Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 29.03.2016 tarih ve E. 888/39654 sayılı yazıları ile Bandırma Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonuna bağlı Ceza İnfaz Kurumlarına (1 nolu ve 2 nolu T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu) yerleştirilmek üzere 80 Erkek Sözleşmeli İnfaz ve Koruma Memuru sınavı verildiği, davacının bu sınavda 83. Sırada 3. yedek olarak başarılı olduğu, bu sınavda birinci olan kişinin feragat etmesi sonrasında sıralamaya geçilip geçilemeyeceği konusunda Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünden görüş sorulduğu, geçileceğinin bildirilmesi üzerine Komisyon tarafından davacıdan gerekli belgelerin talep edildiği, davacı ile ilgili olarak Bursa Valiliği İl Emniyet Müdürlüğünce güvenlik soruşturması yapıldığı, davacının sabıka kaydında, Bursa 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/1367, 2012/1655 sayılı kararıyla kemik kırığı oluşacak şekilde yaralama suçundan 5 ay 25 gün hapis cezası karşılığı toplam 3.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırıldığı ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Yer Olmadığına karar verildiği, Bursa 10. Asliye Ceza Mahkemesinin E:2010/1138, K:2010/2161 sayılı kararı ile hakaret suçundan 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı ve işbu cezanın ertelendiği, bu hususların atamaya engel bir durum olup olmadığı konusunda Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne görüş sorulduğu, bu görüş doğrultusunda güvenlik soruşturması ile ilgili olarak bir komisyon oluşturulduğu, bu komisyon tarafından güvenlik soruşturmasının olumsuz olduğu yönünde karar alındığı ve davacının Sözleşmeli İnfaz ve Koruma Memuru olarak yerleştirilmesinin uygun olmayacağı yönünde alınan kararın Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne gönderildiği ve davacının atamasının yapılmadığı, bu işlemin iptali ile özlük haklarının tazminine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlıkta, davacı hakkında, yaralama suçundan 5 ay 25 gün hapis cezası karşılığı toplam 3.500,00 TL adli para cezası ile cezalandırıldığı ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasına Yer Olmadığına dair karar ile hakaret suçundan verilen 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve işbu cezanın ertelenmesine ilişkin karar yukarıda aktarılan mevzuat doğrultusunda değerlendirilerek, Adalet Bakanlığı Memur Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliği'nin 6. maddesinin 5/d bendinde belirtilen 'Güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmak' koşulunu taşımadığı hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda tespit edilen davacının, atamasının yapılmamasına ilişkin dava konusu işlemlerde mevzuata aykırılık görülmemiştir."

13. Başvurucu karara karşı 28/12/2018 tarihinde istinaf yoluna başvurmuştur.

14. Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 24/4/2019 tarihinde istinaf talebini kesin olarak reddetmiştir.

15. Başvurucu Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı 23/7/2019 tarihinde temyiz yoluna başvurmuştur.

16. Bölge İdare Mahkemesi 31/10/2019 tarihinde temyiz başvurusunu reddetmiştir. Kararda, dava konusunun atama işlemine dair bir işleme ilişkin olması nedeniyle verilen kararın kesin olduğu belirtilmiştir.

17. Başvurucu temyiz talebinin reddine dair Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı 4/12/2019 tarihinde temyiz yoluna başvurmuştur.

18. Danıştay Onikinci Dairesi (Danıştay) 19/2/2020 tarihinde temyiz talebini reddederek Bölge İdare Mahkemesinin temyiz ret kararını onamıştır.

19. Nihai karar, başvurucuya 15/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 16/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Temyiz" kenar başlıklı 46. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Danıştay dava dairelerinin nihai kararları ile bölge idare mahkemelerinin aşağıda sayılan davalar hakkında verdikleri kararlar, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde temyiz edilebilir:

...

c) Belli bir meslekten, kamu görevinden veya öğrencilik statüsünden çıkarılma sonucunu doğuran işlemlere karşı açılan iptal davaları.

…”

21. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Hapis cezasının ertelenmesi" kenar başlıklı 51. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;

a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,

Gerekir.

...

8) Denetim süresi yükümlülüklere uygun veya iyi halli olarak geçirildiği takdirde, ceza infaz edilmiş sayılır."

22. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması" kenar başlıklı 231. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"…

 (5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

 (6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.

 (10) Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir.

...

23. 10/7/2003 tarihli ve 25164 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Adalet Bakanlığı Memur Sınav, Atama ve Nakil Yönetmeliği'nin "Özel şartlar" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Genel şartların yanında, atama yapılacak kadroların niteliğine göre aşağıdaki şartlar aranır:

...

5) Koruma güvenlik görevlisi ile infaz ve koruma memuru kadrolarına atanabilmek için;

...

d) Güvenlik soruşturması olumlu olmak,

..."

24. Dava konusu işlemin dayanağı olan Yönetmelik'in "Amaç" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Yönetmeliğin amacı; ... ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel ... hakkında yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını düzenlemektir."

25. Yönetmelik'in "Kapsam" kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"Bu Yönetmelik; ... ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personeli, ... için yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının esas ve usullerini, bunu yapacak mercileri, hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacak gizlilik dereceli yerlerde çalışan kamu personeli ile meslek grupları ve üst kademe yöneticilerini kapsar"

26. Aynı Yönetmelik'in "Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında araştırılacak hususlar" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

"Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında kişinin içinde bulunduğu ortam dikkate alınarak, kişinin kayıtlı ikamet adresi ile fiilen ikamet ettiği adres esas alınmak suretiyle;

a) Kimlik kontrolü, kimlik kayıtlarının doğruluk derecesi, uyrukluğu, geçmişte yabancı bir devletin uyrukluğuna girip girmediği,

b) Genel kolluk kuvvetlerinin ve istihbarat birimlerinin arşivlerinde bilgiler bulunup bulunmadığı, adli sicil kaydının ve hakkında arama kaydı veya herhangi bir tahdidin olup olmadığı,

c) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakının bulunup bulunmadığı ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanuna ve Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırı davranıp davranmadığı,

ç) Şeref ve haysiyetini ihlal edecek ve görevine yansıyacak şekilde kumara, uyuşturucuya, içkiye, paraya ve aşırı bir şekilde menfaatine düşkün olup olmadığı, ahlak ve adaba aykırı davranıp davranmadığı,

d) Yabancılarla, özellikle hasım ve hasım olması muhtemel Devlet mensupları ve temsilcileriyle ilgili derecesinin iç yüzü ve nedeni,

araştırılır."

27. Yönetmelik'in "Yöntem" kenar başlıklı 12. maddesi şöyledir:

"Bu Yönetmelik kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarınca yaptırılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında aşağıdaki yöntem izlenir:

a) 9 / A ve 9 / B maddeleri kapsamındaki talepler doğrudan Cumhurbaşkanlığına iletilir.

b) Emniyet Genel Müdürlüğü ve/veya mahalli mülki idare amirliklerince (a) bendi kapsamındaki talepleri hariç yapılması öngörülen güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması ilgili bakanlık veya kamu kurumu ve kuruluşlarının talebi üzerine gerçekleştirilir. İllerden gelen talepler valilikler aracılığı ile yapılır.

c) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılması taleplerinin ilgili makama ulaşmasından itibaren arşiv araştırması sonuçları en geç 30 iş günü, güvenlik soruşturması sonuçları en geç 60 iş günü içinde cevaplandırılır. Soruşturma ve araştırma sonucu içeren bilgi ve belgeler ilgilinin işlemini yapan makamlardaki dosyasında asgari ‘‘gizli’’ gizlilik derecesinde aidiyet konusuna göre fiziki ve / veya elektronik ortamda muhafaza edilir.

ç) Güvenlik soruşturmasını ve arşiv araştırmasını isteyen makama, kişi hakkında karar vermeye yeterli bilgiler aktarılır.

d) Güvenlik soruşturmasını ve arşiv araştırmasını nasıl ve ne şekilde yapılacağı, soruşturma ve araştırma yapmaya yetkili makamların görev ve talimatları ile belirlenir.

e) Mahalli mülki idari amirliklerince yapılmış olan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasında durumu saptananların evrakının bir örneği dosya açılmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilir.

f) Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması taleplerine, ilgili kişinin adı, soyadı ve kimlik numarası bilgilerini içeren liste dijital ortama kaydedilerek eklenir. Ancak Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığına iletilmek üzere gönderilen güvenlik soruşturması talep yazılarına, söz konusu liste yerine bu Yönetmeliğin ekinde yer alan güvenlik soruşturması formu dijital ortama kaydedilerek eklenir."

28. Yönetmelik'in "Değerlendirme" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Yaptırılan güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi amacıyla gerektiğinde kişinin gizlilik dereceli birim, kısım ve gizlilik dereceli yerler ile askeri, emniyet ve istihbarat teşkilatları, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalıştırılıp çalıştırılmamaları, yer değiştirerek bu görevlere devam edip etmemeleri ile 657 sayılı Kanunun 48 inci maddesi kapsamında belirtilen şartları taşıyıp taşımadığı gibi hususları incelemek ve sonucunu sorumlu amirin takdirine sunmak üzere; bakanlıklarda görevlendirilecek bakan yardımcısının, diğer kamu kurum ve kuruluşlarında en üst amirin, üniversitelerde rektörün, illerde valinin başkanlığında, personel birim amiri, hukuk müşaviri ve varsa güvenlik işlerinden sorumlu birim amirinden oluşan değerlendirme komisyonu kurulur. Cumhurbaşkanlığında kurulacak Değerlendirme Komisyonu İdari İşler Başkanının görevlendireceği bir üst kademe yöneticisinin başkanlığında belirlenecek genel müdürlerin katılımıyla oluşur. Türk Silahlı Kuvvetlerinde ise bu Komisyonun oluşumu kendi yönergeleri ile belirlenir. Değerlendirme Komisyonunun çalışma tutanakları ve kararları gizlidir"

B. Uluslararası Hukuk

29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar[ın] ... esası konusunda karar verecek olan ... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) adil yargılanma hakkının demokratik toplumda önemli bir yere sahip olduğunu vurgulamaktadır (Airey/İrlanda, B. No: 6289/73, 9/10/1979, § 24). AİHM'e göre hukuk devletinin temel ilkelerinden biri olan hukuki belirlilik Sözleşme'nin bütün maddelerinde mündemiçtir (Iordan Iordanov/Bulgaristan, B. No: 23530/02, 2/7/2009, § 47). Adil yargılanma hakkı hukukun kabul edilmiş evrensel ilkelerine uygun olarak yorumlanmalıdır. Bu bağlamda hakkın tesliminden kaçınma (denial of justice) yasağı bu ilkelerin başında gelmektedir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 35).

31. AİHM iç hukukun yorumlanmasında öncelikli görevin ulusal otoritelere ait olduğunu vurgulamaktadır. AİHM’in görevi ulusal hukuk mercilerinin yorumlarının etkilerinin Sözleşme ile uyumlu olup olmadığını tespit etmekle sınırlıdır (Waite ve Kennedy/Almanya, B. No: 26083/94, 18/2/1999, § 54). AİHM kural olarak kendisinin ulusal mahkemelerin yerine geçerek değerlendirme yapma görevinin bulunmadığını, ulusal hukukun yorumlanmasına ilişkin sorunları çözmenin öncelikli olarak ulusal otoritelerin -özellikle ulusal mahkemelerin- yetkisinde olduğunu ifade etmektedir. AİHM bu sebeple ulusal mahkemelerin iç hukukun yorumuna ilişkin tartışmalarına karışmayacağını belirtmektedir. Ancak AİHM keyfîliğin bulunduğu, diğer bir ifadeyle ulusal mahkemelerin iç hukuku açıkça hatalı veya keyfî ya da adaleti hiçe sayacak şekilde uyguladıklarını gözlemlediği hâllerde bunu sorgulayabileceğine işaret etmektedir (Anđelkovıć/Sırbistan, B. No: 1401/08, 9/4/2013, § 24).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Anayasa Mahkemesinin 11/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

33. Başvurucu, hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına (HAGB) dair kararın dikkate alınmadığını, basit yaralama suçundan alınan HAGB kararının memuriyete engel teşkil etmediğini, haksız ve hukuka aykırı olan mahkeme kararı nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

34. Bakanlık görüşünde, Mahkeme ve Bölge İdare Mahkemesinin başvurucunun itirazları dikkate alarak Yönetmelik hükümleri uyarınca dava konusu işlemi incelediğini ve başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandırılmasına ilişkin işlemde hukuka aykırılık görmediğini belirtmiştir. Derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamayacağını ifade etmiştir.

35. Başvurucu, Bakanlık görüşüne cevap olarak başvuru formunda belirttiği hususu tekrar ederek HAGB kararının memuriyete engel teşkil etmediğini belirtmiş ve bu nedenle memuriyete alınmasının önüne geçilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

36. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun asıl şikâyeti HAGB'nin değerlendirilmesine yöneliktir. Bu nedenle şikâyetin delillerin değerlendirilmesine ilişkin olması nedeniyle başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Öte yandan başvurucu Bölge İdare Mahkemesi kararının temyiz yolu kapalı bir şekilde kesin olarak verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş olsa da Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı temyiz yoluna başvurduğu ve Danıştay tarafından temyiz isteminin esastan reddine karar verildiği görülmüştür. Temyiz yoluna erişilmiş olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasının ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.

38. Başvurucunun Bölge İdare Mahkemesince ve Danıştayca temyize tâbi olmadığı sonucuna ulaşılan bir karara karşı temyiz yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuş olduğu gözetildiğinde öncelikle başvurunun süresinde olup olmadığı meselesi incelenmelidir.

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde bireysel başvuruların yapılması gerekmektedir (Bilent Aktaş ve diğerleri, B. No: 2014/19389, 7/12/2016, § 11). Anılan düzenlemelerde başvuru yolu öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak başvuru yollarının tüketildiği tarihten söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı dikkate alındığında bu ibarenin nihai kararın gerekçesinin öğrenildiği tarih olarak anlaşılması gerekir (A. C. ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1827, 25/2/2016, § 25).

40. Buna göre Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden Sözleşme kapsamındaki herhangi birinin ihlaline neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmale ilişkin otuz günlük bireysel başvuru süresi; söz konusu işlem veya eylem için herhangi bir başvuru yolunun kanunlarda öngörülmüş olması hâlinde bu yolun tüketilmesinden sonra verilen nihai kararın öğrenilmesinden, buna karşılık söz konusu işlem veya eyleme ilişkin olarak kanunlarda herhangi bir başvuru yolunun öngörülmemiş olması durumunda işlemin tesis edildiği ya da eylemin ika edildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacaktır (Bestami Eroğlu [GK], B. No: 2018/23077, 17/9/2020, § 107).

41. Etkili olmadığı açıkça belli olan yolların tüketilmesinden sonra bireysel başvuru yapılması hâlinde süre aşımı söz konusu olabilir. Buna karşılık etkili olup olmadığı ancak nitelikli bir hukuki tartışmadan sonra ortaya çıkan bir yolun tüketilmesinin ardından yapılan bireysel başvurunun esasının incelenmesi gerekir. Bu nedenle bir başvuru yolunun makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolu olup olmadığının her somut olayın özel şartları içinde denetlenmesi gerekmektedir (Murat Durmuş, B. No: 2015/13800, 9/6/2020, § 22).

42. Kesin nitelikteki kararlara karşı bireysel başvuru süresi kararın öğrenilmesinden itibaren başlar. Bu nitelikteki kararlara karşı kanun yoluna başvurulmasının bireysel başvuru süresine bir etkisi bulunmamaktadır (Nesin Kayserilioğlu, B. No: 2012/613, 13/6/2013, § 17).

43. Anayasa Mahkemesi istinaf yolu açık olduğu hâlde kararın kesin olarak verilmesinden dolayı kanun yoluna başvuru imkânının ortadan kaldırılması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasını Umut Öztürk ([GK], B. No: 2017/37079, 29/9/2021) kararında değerlendirmiştir. Kararda, ilk derece mahkemesi veya istinaf mahkemesinin verdiği kararın kesin olduğu hususunda yaptığı tespitin yargı denetimi dışında olmadığının ve bu tespite karşı bir üst kanun yoluna müracaat edilmesinin mümkün olduğunun altı çizilmiştir. Aynı kararda, ilk derece veya bölge adliye mahkemesince kesin olduğu belirtilerek verilen kararlara karşı kanun yolunun açık olduğuna dair şikâyetlerin öncelikli olarak kanun yolunda (istinaf/temyiz) dile getirilmesi gerektiği belirtilmiştir (Umut Öztürk, §§ 34-36).

44. Anılan kararda, ilk derece/istinaf mahkemesinin kesin kararlarına karşı -kararın kesin olduğu belirtilsin veya belirtilmesin- kanun yoluna başvurulmasının kural olarak bireysel başvuru süresini etkilemeyeceği, bununla birlikte karara karşı üst kanun yollarına başvurmada tartışmalı durumların söz konusu olduğu hâllerde yani başvurucunun üst kanun yoluna başvurmasının kabul edilebilir nedenlerinin bulunması durumunda başvuru süresinin kanun yolu merciinin kararının öğrenilmesinden itibaren başlayacağı vurgulanmıştır.

45. Anayasa Mahkemesi anılan kararında, mahkemece kesin olarak verildiği belirtilen karara karşı kanun yolunun açık olduğu iddiasıyla söz konusu kanun yoluna başvurma imkânı olmasına rağmen bu yola başvurmadan ihlal iddialarını doğrudan bireysel başvuruda dile getirdiği gerekçesiyle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna ulaşmıştır (Umut Öztürk, §§ 37-38).

46. Anayasa Mahkemesi Yasin Şimşek [GK], B. No: 2017/37390, 29/9/2021 kararında ise, kesin olarak verilen karara karşı kanun yoluna başvurulmasının hangi durumlarda süreye etkili olarak kabul edilebileceğini değerlendirmiştir.

47. Anayasa Mahkemesi Yasin Şimşek kararında, başvurucunun bir olağan başvuru yolunu etkili olarak değerlendirmesini haklı kılan nedenlerin varlığı hâlinde söz konusu yolu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunmuş olması sebebiyle başvurucunun cezalandırılmaması gerektiğini vurgulamıştır (Yasin Şimşek, § 47). Kararda, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunun ikincil nitelikte olduğu, etkili olmayacağı teorik düzeyde açıkça anlaşılmayan ve pratikte de etkisiz kaldığı belirli hâle gelmeyen bir başvuru yolunun tüketilmesiyle ihlalin tespiti ve giderilmesi fırsatının bireysel başvurudan önce bu mercilere tanınmasının makul karşılanması gerektiği belirtilmiştir (Yasin Şimşek, § 47). Kararda, bu itibarla istinaf veya temyize tabi olup olmadığı hususunun tartışmalı olduğu, bu konudaki yargı içtihatlarında bir belirsizliğin bulunduğu hâllerde istinaf veya temyiz yolu tüketildikten sonra yapılan bireysel başvurular -nihai kararın öğrenilmesinden itibaren otuz gün içinde olmak şartıyla- süresinde kabul edilmesi gerektiği belirtilmiştir (Yasin Şimşek, § 47).

48. Anılan kararda, başvurucunun kesin bir karara karşı istinaf/temyiz yolunu tükettikten sonra bireysel başvuruda bulunması durumunda, bunu haklı kılan bir nedenin varlığı ortaya konulmadıkça başvuru süresini etkilemeyeceği belirtilmiştir. Kesin olduğu hususunda bir tereddüt bulunmayan bir karara karşı istinaf veya temyiz yoluna başvurulmasından sonra yapılan bireysel başvurunun süresinde kabul edilmesi mümkün olmayacaktır.

49. Yasin Şimşek başvurusuna konu somut olayda, başvurucunun adli yargıda işçilik alacaklarına ilişkin olarak açtığı davada bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle toplam 34.089,50 TL alacağı olduğuna hükmedilmiş, sonrasında bozma kararı üzerine dava görev yönünden reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurusunun fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 1.000 TL maddi tazminat talebiyle açtığı davada idare mahkemesi süre aşımı gerekçesiyle miktar yönüyle kesin olmak üzere karar vermiştir. Başvurucu kesin karar karşı istinaf yoluna gitmiştir. Bölge İdare Mahkemesi istinaf sınırının altında kaldığı gerekçesiyle istinaf istemini incelemeksizin reddetmiştir. Başvurucu, istinaf kararının kendisine tebliğ edilmesinin ardından 30 gün içinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Kararda, başvurucunun kararın kesin olmadığını düşünmesinin ve istinaf yoluna müracaat etmesi açıkça temelsiz olmadığı vurgulanmış ve istinaf yolunun tüketilmesinden sonra nihai kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde yapılan bireysel başvurunun süresinde kabul edilmiştir.

50. Umut Öztürk ve Yasin Şimşek kararları incelendiğinde, bireysel başvurunun ikincilliğinin vurgulandığı ve kesin olduğu belirtilen kararlara karşı doğrudan bireysel başvuru yapılması uygulamasına, başvurucuların kararın kesinliğine itirazı bulunması ve bunu makul gerekçeyle ortaya koyması halinde bir istisna öngörüldüğü anlaşılmaktadır.

51. Burada çözümlenmesi gereken mesele, somut olayda başvurucunun kesin olarak verilen Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmasını haklı kılan makul bir gerekçesinin olup olmadığıdır.

52. Öncelikle burada yapılacak yorumun hak ve özgürlükleri daraltacak değil aksine genişletecek şekilde olması gerekmektedir. Birseysel başvurunun ikincilliği ilkesine uygun olarak mümkün olduğunca iddialarını yargılama mercileri önünde tartıştırmaya çalışan başvurucular cezalandırılmamalıdır. Ancak, açık bir şekilde kanun yoluna başvurmanın etkili olmayacağının anlaşılması halinde bu yola başvurulması süre hesabında dikkate alınmamalıdır. Bir başvurucunun hakkının teslimini bir an önce temin etmek adına açıkça kesin olduğunu gördüğü bir karara karşı yapacağı bireysel başvuruyu geciktirmesine bir sebep olamayacağı da göz önüne alınmalıdır.

53. Burada yapılacak değerlendirmede, kesin olarak verilmiş bir karara karşı kanun yoluna başvurulması ve başvurulan mahkemenin kararın kesin olduğu gerekçesiyle incelememesinin hak ihlaline sebep olup olmadığı yahut mevzuata uygun olup olmadığının değerlendirilmeyeceğine dikkat edilmelidir. Burada sadece bireysel başvurunun ikincilliğine uygun olarak üst yargılama merciine yapılan başvurunun kabul edilebilir nedenlerinin bulunmasının etkili olmayacağı teorik düzeyde açıkça anlaşılmayan (bkz. Umut Öztürk kararı) ve pratikte de etkisiz kaldığı belirli hâle gelmeyen (bkz. Yasin Şimşek kararı) bir başvuru olması yeterlidir.

54. Başvurucu, başvuruya konu olayda göreve son verilmenin dava konusu edilmiş olması nedeniyle Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı temyiz incelemesinin yapılması gerektiğini iddia etmektedir. Başvurucu iddiasına dayanak olarak da 2577 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (c) bendini göstermektedir (bkz. § 20). Bölge İdare Mahkemesi ise dava konusunun atamaya dair işlem olması nedeniyle temyize konu edilmeyeceğini söyleyerek temyiz talebinin reddine dair karar vermiştir (bkz.§ 16).

55. Her ne kadar Bölge İdare Mahkemesinin temyiz talebinin reddedilmesine yönelik kararı Danıştay tarafından hukuka uygun bulunmuş olsa da başvurucunun kararı temyiz etme talebinin tamamen dayanaksız olduğu söylenemeyecektir. Zira başvurucu hakkında tesis edilen işlem başvurucunun yerleştirilmiş olduğu göreve atanmaması sonucunu doğurmakta, bu da görevi ile olan ilişkisini kesmekte ve görevin sona erdirildiği izlenimini uyandırmaktadır.

56. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun temyiz yoluna başvurma niyetinin tamamen dayanaksız ve soyut olduğu söylenemeyeceğinden, başka bir deyişle temyiz yoluna başvurma hususunun makul ve kabul edilebilir bir temeli olması nedeniyle başvurunun süresinde olduğu kanaatine varılmış ve başvurunun esastan incelenmesine geçilmiştir.

57. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

58. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

59. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna dair olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149).

60. Somut olaydaki dava, başvurucunun infaz koruma memuru olarak atamasının yapılmamasına dair işleme karşı açılmıştır. Davada çözüme kavuşturulması gereken temel mesele başvurucunun güvenlik soruşturması sonucunda elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunun olumsuz olup olmadığıdır. Mahkeme, güvenlik soruşturması sonucunun olumsuz olduğunu kabul etmiştir.

61. Yönetmelik'in amaç ve kapsamından anlaşıldığı üzere ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında güvenlik soruşturması yapılması gerekmektedir. Güvenlik soruşturması belirtilen yönteme göre yapıldıktan sonra elde edilen veriler değerlendirilmekte ve güvenlik soruşturmasının sonucunun olumlu olması aranmaktadır (bkz. §§ 23-28).

62. Bireysel başvuruya konu kararın gerekçesinden de Mahkemenin Yönetmelik hükümlerini güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırmasının olumlu sonuçlanması biçiminde yorumladığı anlaşılmaktadır.

63. Uyuşmazlıkta uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanmasında öncelikli yetkinin derece mahkemelerine ait olduğunun altı bir kez daha çizilmelidir. Anayasa Mahkemesinin kendi yorumunu derece mahkemelerininkinin yerine kaim etmesi söz konusu olamaz. Bununla birlikte derece mahkemelerinin yorumlarının etkilerinin adil yargılanma hakkıyla çelişip çelişmediğini incelemek Anayasa Mahkemesinin yetkisindedir. Bu bakımdan bireysel başvuru kapsamında yapılacak değerlendirmede derece mahkemelerinin söz konusu fıkranın güvenlik soruşturmasının olumlu sonuçlanmasını gerektirdiği biçimindeki yorumu veri kabul edilecektir (Sebiha Kaya, B. No: 2018/34124, 20/5/2021 § 48).

64. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumlu sonuçlanması şartının aranmasının kuralı belli ölçüde muğlaklaştırdığı söylenebilir. Zira güvenlik soruşturmasının olumlu neticelenip neticelenmediği konusunda ulaşılacak sonucun atamaya yetkili konumda bulunan kişi veya kişilere bağlı olarak değişmesi riski bulunmaktadır. Bu da keyfî ve ayrımcı uygulamaların gelişmesine, dolayısıyla bireylerin devlete olan güvenlerinin zedelenmesine sebep olabilecektir. Bununla birlikte kuralların iyi uygulanmayabileceği hususunda oluşan şüphe tek başına kuralın öngörülemez olduğu sonucuna varılmasına haklılık kazandırmaz. Hukuk kurallarının muğlak ifadeler içermesi hukuk devletinde arzu edilir bir durum olmasa da modern devlette bundan kaçınılması ve kuralın kapsamına giren tüm durumların kazuistik bir yöntemle önceden düzenlenmesi imkânsızdır. Dolayısıyla kuralın somut olaydaki uygulanma biçimi, diğer ifadeyle Mahkemenin somut olayda kuralın kapsamını öngörülemez biçimde genişletip genişletmediği önemli hâle gelmektedir (Sebiha Kaya, § 49).

65. İdare, başvurucu hakkında yapılan güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak kabul ederken öncelikle başvurucu hakkında kemik kırığı oluşacak şekilde yaralama suçundan adli para cezasına hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığı kararına dayanmıştır. Diğer dayanak noktası ise hakaret suçundan verilen hapis cezasının ertelenmesidir. Derece mahkemesi de idarenin işleminde hukuka aykırılık görmemiştir.

66. Mahkemenin bu yorumunun keyfî olmadığı vurgulanmalıdır. Mahkeme başvurucu hakkında verilen yaralama suçuna ilişkin adli para cezası ile başvurucunun hakaret suçuna ilişkin ertelenen hapis cezasını dayanak almıştır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucu elde edilen verilerin somut olmaması hâlinde bunlara dayanılarak güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak nitelenmesi keyfîliğe yol açabilir ve kuralın uygulanmasını öngörülebilir olmaktan çıkarabilir. Bu açıdan somut olayda başvurucu hakkında yapılan tespitler gözetildiğinde atamasının iptal edilmesinin başvurucu açısından öngörülebilir olup olmadığı ve kamu makamlarının yorumlarının keyfîlik taşıyıp taşımadığı değerlendirilmelidir. Diğer taraftan başvurucu hakkında verilmiş bir HAGB kararı olmadığı anlaşılmaktadır.

67. Kemik kırığı oluşturacak şekilde yaralamaya neden olan kişinin infaz koruma memuru olması konusunda kamu makamlarında kuşku oluşması kabul edilebilir bir durumdur. Bu hâle uyan bir kimsenin memuriyete alınmamasının bu kişi açısından öngörülebilir olduğu söylenebilir. Öte yandan kamu makamlarının soyut bilgiler içeren bir istihbarat raporundan hareket etmediği gözlemlenmektedir. Ayrıca ortada başvurucunun iddia ettiği gibi HAGB kararının dikkate alınmaması gibi bir durum da bulunmamaktadır. Bu nedenle Mahkemenin para cezasına çevrilen yaralama suçuna ait hapis cezasını güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanması olarak yorumlamasında herhangi bir keyfîlik veya bariz takdir hatası bulunmamaktadır.

68. Güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak sonuçlanmasına ilişkin diğer bir tespit ise başvurucu hakkında hakaret suçundan verilen hapis cezasının ertelenmesidir.

69. Somut olayda başvurucu hakaret suçundan dolayı 25 gün hapis cezası ile cezalandırılmış ve bu cezanın ertelenmesine karar verilmiştir. Erteleme süresi sonunda mahkûm olunan hapis cezası ortadan kalkmayacak olup bunun aksine hükmolunan ceza infaz edilmiş sayılacaktır. Mahkeme, hakaret suçundan mahkûm olunan ve ertelenmesine karar verilen hapis cezasını da güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak sonuçlandırdığını kabul etmiştir. İnfaz koruma memurluğunun görevinin niteliği ve çalışma koşulları düşünüldüğünde, hakaret suçunu işleyen kişiden bu görevi yerine getirme konusunda şüphe duyulması makul bir durumdur ve bu durumun başvurucu açısından öngörülmez olduğu söylenemeyecektir. Yine burada da soyut verilerden hareket edilmemiş aksine ertelenen hapis cezası gerekçe olarak gösterilmiştir. Buradan hareketle ertelenmesine karar verilen hakaret suçundan mahkûm olunan hapis cezasının güvenlik soruşturmasını olumsuz olarak değerlendirilmesine yönelik Mahkeme yorumunun keyfîlik veya bariz takdir hatası içerdiğinden söz edilemeyecektir.

70. Tüm bu hususlar gözetildiğinde başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak kabul edilmesinin keyfî ve temelsiz olmadığı, bu nedenle başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olduğu kanaatine varılmıştır.

71. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

72. Başvurucu, HAGB kararının yanlış değerlendirilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

73. Bakanlık görüşünde, başvuruya konu işlemin başvurucunun memuriyete atanmasının uygun olmadığına dair olduğu belirtilmiştir. İdare mahkemesi tarafından yapılan incelemede başvurucunun atanmak istediği görev için güvenlik soruşturmasının öngörüldüğü, yapılan araştırma kapsamında idarece tesis edilen işlemin hukuka uygun bulunduğu ifade edilmiştir. İdare mahkemesi kararında başvurucuya doğrudan bir suç isnadında bulunulmamasının masumiyet karinesi yönünden yapılacak kabul edilebilirlik incelemesinde (konu bakımından yetkisizlik nedeniyle) dikkate alınması gerektiği söylenmiştir.

74. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında; HAGB kararının değerlendirildiği Anayasa Mahkemesi kararlarından örnek göstermiş ve HAGB'nin yanlış değerlendirilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini bir kez daha vurgulamıştır.

2. Değerlendirme

75. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını temellendiremediği, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşruluğunun açık olduğu başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

76. Masumiyet karinesi, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına alır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

77. Kişinin suçluluğunu ima ya da kabul eden bir yargı kararı söz konusu olmadıkça sadece soruşturma açılmış olması da disiplin veya idari yaptırım işlemlerinin başlatılması veya uygulanması için yeterli görülebilir (Ramazan Tosun, B. No: 2012/998, 7/11/2013, § 65).

78. Masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 47).

79. Başvuruya konu olayda derece mahkemesince başvurucunun güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilmesi neticesinde infaz koruma memuru olarak atanmamasına yönelik işlem, başvurucu hakkında yaralama suçu nedeniyle verilen adli para cezası ile hakaret suçu nedeniyle verilerek ertelenen hapis cezası gözönünde bulundurularak değerlendirilmiştir. Başvurucu hakkında HAGB kurumunun uygulanmadığının hatırlanması gerekir. Kararda başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararlarının dayanağı olan fiiller dışında suçlu olduğuna dair saptamada bulunulmadığı görülmüştür. İdare mahkemesi, atanmamaya dair işlemi olgusal olarak ele almış ve mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak sonuca ulaşmıştır.

80. Bu hâle göre derece mahkemesi tarafından ilgili mevzuat ve somut olayın koşulları değerlendirilmek suretiyle işlemin hukuka uygun olduğunun tespit edildiği görüldüğünden masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

81. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/7/2023 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

1. Mahkemenin Sayın Çoğunluğu tarafından başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir. Belirttiğim gerekçelerle Sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.

2. Olay ve olgular mahkememizin gerekçeli kararında ayrıntılı olarak özetlenmiştir. Başvurucu Ceza İnfaz Koruma Memurluğu sınavını kazanmıştır. Arşiv araştırması sonucu olumsuz çıktığı için ataması yapılmamıştır. Başvurucu idarenin bu işlemine karşı dava süreçleri yürütmüştür. İdare Mahkemesi Adalet Bakanlığı Memur Sınav Atama ve Nakil Yönetmeliğinin 6. Maddesinin 5/d bendinde belirtilen güvenlik soruşturması olumlu sonuçlanmak şartını taşımadığı için idari yargıdaki süreçler başvurucunun aleyhine sonuçlanmıştır. İdare Mahkemesi başvurucunun Bursa 10. Asliye Mahkemesindeki 25 gün hapis cezası ile cezalandırıldığı ve ertelendiği Bakanlığın Komisyonunun bu gerekçesi göz önüne alınarak idarenin işlemin hukuka uygun bulunduğu anlaşılmıştır.

3. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

4. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

5. Anılan kurallar uyarınca ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açıkça bir keyfîlik görüntüsünün olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No: 2013/1235, 13/6/2013, § 23).

6. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

7. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

8. Yukarıda belirtilen Mahkememizin daha önce ortaya koyduğu genel ilkeler çerçevesinde somut olayın değerlendirilmesi gerekmektedir. Başvurucu masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ertelemeli ve memuriyete engel olmayan hapis cezasına otomatik bir sonuç bağlandığını idari mercilerin ve yargı makamlarının bu konuyu gerekçeli olarak irdelemediğini belirtmiştir.

9. Her şeyden önce başvurucunun memur olarak atanmaması nedeniyle özel hayatının etkilendiğini kabul etmek gerekir. Somut olayda uygulanan kural güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının olumlu sonuçlanması ibaresine dayanmaktadır. Kuralın bu haliyle uygulamayı belirli bir ölçüde muğlaklaştırdığı açıktır. Atamaya yetkili kişilere göre bir netice doğuracağı bunun da keyfiliğe yol açacağı bilinmelidir. Yargı makamlarının da idarenin gerekçesini kullanarak olaya özgü bir gerekçe yazmadan aynı gerekçeleri tekrar ederek vakaları değerlendirmeleri keyfiliğe yol açacaktır.

10. Başvurucunun başvurusu idare mahkemeleri tarafından ertelemeli ve memuriyete engel teşkil etmeyen sabıka nedeniyle kabul edilmemiştir. Adli yargı tarafından verilen hapis cezalarına idari işlemler bakımından da otomatik aynı sonuçları bağlamak kişilerin özel hayatını ciddi bir şekilde etkileyeceği açıktır. Yargı makamlarına düşen görev idari işlemleri bu yönüyle denetleyip özel hayat bağlamında kişilerin haklarını korumaktır. Başvurucunun başvurusu bu bağlamda değerlendirildiğinde idare mahkemesinin özel hayat bağlamında uygulanan kuralın kişinin özel hayatı masumiyet karinesinin sonuçları ve etkisi değerlendirilip gerekçelendirilmeden sonuçlandırıldığı için başvurucunun başvurusu kabul edilerek ihlal kararı verilmesi gerekmektedir.

Üye

 Selahaddin MENTEŞ