TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MURAT TALHA BEKDEMİR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/25956)

 

Karar Tarihi: 25/1/2024

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

Murat Talha BEKDEMİR

Vekili

:

Av. İnan UZUN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; gözaltı tedbirinin haksızlığından doğan zararların tazmini talebiyle açılan davada maddi zararın tazmin edilmemesi, manevi zararın ise yetersiz şekilde tazmin edilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, farklı nedenlerle de bazı anayasal güvencelerin ihlal edildiğine ilişkindir.

2. Başvurucu, terör örgütüne üye olma suçu nedeniyle tutuklu olan babası ile açık görüş yapabilmek için babasının tutulduğu ceza infaz kurumuna 3/9/2018 tarihinde gitmiştir. Bu esnada başvurucu, üzerinde “Be stronger” yazan bir tişört giymektedir. Mağazalarda satıldığı hâliyle kullanılan tişörtteki “Be” yazısı tişörte basılıdır ancak “stronger” yazısı, tişörte basılı hâldeki “lieve in me” yazısının üstüne takılıp çıkarılabilen bir parçada yazmaktadır. Sözü edilen parça çıkarılınca “Believe in me” yazısı görünmektedir. Başvurucunun iddiasına göre ceza infaz kurumu görevlileri kendisine üzerindeki tişörtü çıkarmasını ya da ceza infaz kurumundan çıkmasını söylemiş ve kendisi tişörtü ters giyerek açık görüş ziyareti yapabileceğini belirtmesine rağmen görevliler bunu kabul etmemiştir. Bu sebeple başvurucu, babası ile görüşememiştir.

3. Başvurucu, diğer yakınlarının yaptığı ziyaretin bitmesini ceza infaz kurumu girişinde beklerken, terör örgütü propagandası yapma suçlamasıyla jandarma karakoluna götürülmüş ve başvurucunun tişörtü kolluk görevlilerince muhafaza altına alınmıştır. Başvurucu; müdafinin hazır bulunmasıyla kolluk görevlilerine verdiği ifadesinde, tişörtü annesinin hediye ettiğini, üzerinde herhangi bir oynama yapmadığını, aynı tişörtün mağazalarda hâlihazırda satıldığını, üzerindeki yazıların anlamını bildiğini ancak tişörtü propaganda amacıyla giymediğini beyan etmiştir. İfadesinin ardından başvurucu, mevcutlu olarak Savcılığa sevk edilmiştir. Başvurucu, Savcılıkça alınan ifadesinde suçlamayı kabul etmemiş ve tişörtün üzerindeki yazıların anlamını bilmediğini ifade etmiştir. Başvurucunun Savcılıkça alınan ifadesini içerir tutanaktan anlaşıldığına göre başvurucu, tişörtün faturasını Savcılığa ibraz etmiştir. Savcılık, Sulh Ceza Hâkimliğinden başvurucunun adli kontrol tedbirleri kapsamında yurt dışına çıkamama yükümlülüğüne tabi tutulmasına karar verilmesini istemiş ancak başvurucunun sorgusunu yapan Sulh Ceza Hâkimliği, yasal şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle Savcılığın talebini reddetmiştir. 15/1/2019 tarihinde Savcılık; terör örgütü propagandası niteliğinde eylemin olmadığı, ayrıca başvurucunun terör örgütüyle bağlantısını gösterir herhangi bir delil elde edilemediği gerekçesiyle başvurucu hakkında kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına ve soruşturma kapsamında el konulan tişörtün başvurucuya iadesine karar vermiştir. Başvuru dosyasına ibraz edilen belgelere göre;

- Başvurucunun olay tarihinde giydiği tişört, aynı özelliklerle mağazalarda satılmaktadır ve fiyatı 19,55 TL’dir.

- Yerel gazetelerde başvurucunun tişört nedeniyle gözaltına alındığı yönünde haberler, başvurucunun fotoğraflarıyla birlikte yer almıştır. Fotoğraflarda kelepçe gözükmemektedir.

- Başvurucunun annesi, başvurucu hakkındaki ifade alma ve sorgu işlemleri nedeniyle müdafiye 500 TL ödemiştir.

4. Başvurucu 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. vd. maddelerine dayanarak hakkında uygulanan koruma tedbirlerinin haksız olduğu iddiasıyla ağır ceza mahkemesinde tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde özet olarak başvurucu;

- Giydiği tişörtten dolayı hakkında yapılan işlemler nedeniyle babasıyla görüşemediğini,

- Tişörtüne el konulması nedeniyle, adli rapor için götürüldüğü hastanede atletli ve elleri kelepçeli bir şekilde dolaştırıldığını, bu esnada fotoğraflarının çekildiğini, durumunun medyada ifşa edilerek şeref ve itibarının lekelendiğini,

- Ortada suç bulunmamasına rağmen Savcılığın hukuka aykırı emirleri nedeniyle hakkında soruşturma başlatıldığını, ayrıca şartları bulunmamasına rağmen gözaltı, arama ve elkoyma işlemlerinin yapıldığını,

- Genel Bilgi Toplama Sistemi'ne (GBT) terör örgütü propagandası yapma suçu nedeniyle hakkında işlem yapıldığına ilişkin not düşüldüğü için terörist olarak fişlendiğini, böylece kamuda çalışmasının neredeyse imkânsız hâle geldiğini ileri sürmüştür.

5. Başvurucu; sözü edilen davada, ifade alma ve sorgu işlemlerinde hazır bulunan müdafiine 500 TL ödediklerini, elkoyma kararının orantısız bir şekilde uygulanması nedeniyle tişörtünü uzun süre kullanamadığını, tişörtün kullanılamaz bir şekilde kendisine iade edildiğini, bu sebeple tişörtün bedelinin ödenmesi gerektiğini, ayrıca ceza infaz kurumuna gidip gelmek için yaptığı harcamalar ile annesinin müdafi bulabilmek için yaptığı masrafların toplamının 500 TL olduğunu belirterek 1.000 TL maddi tazminatla 100.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.

6. Yaptığı yargılama sonunda Ağır Ceza Mahkemesi; tişörtün başvurucuya iade edilmesi, tişörtün kullanılamayacak şekilde iade edildiğine ilişkin herhangi bir delilin olmaması ve maddi tazminata ilişkin diğer taleplerin koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında maddi zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle maddi tazminata ilişkin talebi reddetmiş ancak koruma tedbirleri nedeniyle başvurucunun elem ve ızdıraba maruz kalıp manevi yönden zarar gördüğü gerekçesiyle başvurucu lehine 1.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Sözü edilen karara göre tazminat talebinin dayanağı olan ceza davasında beraat etmiş olması nedeniyle başvurucu lehine maktu vekâlet ücretine hükmolunmuştur ve maktu vekâlet ücretini aşan kısım başvurucu ile avukatı arasındaki hukuki ilişkiye dayanmaktadır. Dolayısıyla koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında maktu vekâlet ücretini aşan kısım maddi zarar kapsamında değerlendirilemez. Başvurucu ve Maliye Hazinesi bu karar aleyhine istinaf başvurusu yapmıştır. İstinaf talebine ilişkin dilekçesinde başvurucu -başka hususlar yanında- hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olduğunu, maddi tazminat talebinin reddedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüştür. İstinaf talebini inceleyen Daire, kararın maddi tazminata ilişkin kısmını hukuka uygun bulmuş; hükmedilen manevi tazminatın miktarını ise fazla bulup 500 TL olarak düzeltmiştir. İstinaf Dairesi verilen kararın maddi tazminat ve hükmedilen manevi tazminat yönünden kesin olduğunu ama manevi tazminatın reddedilen kısmına karşı temyiz kanun yoluna başvurulabileceğini açıklamıştır. Sözü edilen karar başvurucunun vekiline 18/6/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.

7. Başvurucu 17/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Başvurucu, İstinaf Dairesince verilen karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay, henüz temyiz talebi hakkında karar vermemiştir.

9. Komisyon, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

10. Başvurucu; hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin haksız olduğunu, anılan tedbirden kurtulmak maksadıyla yetki verdiği avukata ücret ödediğini ve babasıyla kişisel bağ kurmasının tek yolunun ayda bir kez yapılan açık görüş olduğunu belirterek avukata ödedikleri ücretin maddi zarar kapsamında değerlendirilmemesinden, hükmedilen manevi tazminatın yetersizliğinden, gözaltına alınması nedeniyle babası ile görüşememesinden ve babasıyla görüşemediğine ilişkin iddiasını dile getirebileceği etkili bir hukuk yolunun bulunmamasından yakınmıştır.

11. Başvurucu ile babasının görüştürülmemesinin gözaltı işleminden önce olduğu, başvurucunun açık görüş yapamadığına ilişkin iddiasını gözaltının sonuçlarının ağırlığına dikkat çekmek için dile getirdiği ve olay tarihinden sonra babasıyla görüştürülmediğine ilişkin bir iddiasının bulunmadığı dikkate alınarak başvurucunun babasıyla görüştürülmediğine ve bu uygulamaya karşı başvurabileceği etkili bir hukuk yolu bulunmadığına ilişkin iddiaları hakkında değerlendirme yapılmasına gerek görülmemiştir. Diğer iddiaları ise kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir.

12. Anayasa Mahkemesi Gülseren Çıtak ([GK], B. No: 2020/1554, 27/4/2023) kararıyla içtihat değişikliğine gitmiş, haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunu tükettikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel başvurularda başvuru yollarının tüketilmiş kabul edilebilmesi için yalnızca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında bir tazminat davasının açılmasının yeterli olacağı sonucuna varmıştır. Zira bu hükümle yakalama, gözaltı ve tutuklamanın daha sonra verilen kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla hukuka aykırı hâle geldiğinin kabul edildiği, dolayısıyla 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olduğu değerlendirilmiştir. Bu çerçevede bu bent kapsamında açılan davalarda hukuka aykırılık kanun gereğince kabul edildiğinden ağır ceza mahkemesince bu bende dayanılarak tazminat ödenmesi durumunda Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında yapılacak inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (Gülseren Çıtak, §§ 36-39).Ayrıca Anayasa Mahkemesi, açıkça dayanaktan yoksun veya keyfî olmadıkça yetkili mahkemelerin maddi zararın gerçekliğine, gerekliliğine ve makullüğüne ilişkin değerlendirmelerinin aksine değerlendirmede bulunamaz (Gülseren Çıtak, § 40).

13. Somut olayda Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında yürütülen soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle başvurucu lehine bir miktar manevi tazminata hükmetmiştir. İstinaf Dairesi ise hükmedilen manevi tazminatın miktarını 500 TL olarak düzeltmiştir. Bu durumda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia, Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası kapsamında ve iki başlık altında değerlendirilmelidir.

1. Maddi Zararın Tazmin Edilmediğine İlişkin İddia

14. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan maddi zararın tazmin edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Haksız gözaltı veya tutma nedeniyle açılan tazminat davasını inceleyen yargı mercileri, sözü edilen koruma tedbirlerinin uygulandığı soruşturmaların kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla veya davacılar hakkındaki kovuşturmaların beraat kararıyla sonuçlandığını tespit ederse Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına uygun olarak, uğranılan zararların devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmesine karar vermelidir.

16. Somut olayda Ağır Ceza Mahkemesi; tazminat talebinin dayanağı olan ceza davasında beraat etmiş olması nedeniyle başvurucu lehine maktu vekâlet ücretine hükmedildiği, maktu vekâlet ücretini aşan kısmın başvurucu ile avukatı arasındaki hukuki ilişkiye dayandığı, dolayısıyla maktu vekâlet ücretini aşan kısmın maddi zarar kapsamında değerlendirilemeyeceği gerekçesiyle maddi tazminat talebini reddetmiştir. Bu gerekçe İstinaf Dairesince de yerinde bulunmuştur. Ne var ki başvurucu hakkındaki soruşturma kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ile sonuçlandığı için tazminat davasına konu olayda ne kovuşturma yürütülmesi ne de başvurucu lehine vekâlet ücretine hükmedilmesi söz konusudur. Bu bakımdan Ağır Ceza Mahkemesi; başvurucunun tazminat talebini, maddi zararın gerçekliği, gerekliliği ve makullüğü konusunda değerlendirme yapmadan ilgisiz bir gerekçeyle reddetmiştir.

17. Açıklanan gerekçelerle haksız gözaltı işleminden doğan maddi zararın tazmini talebinin reddi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

2. Manevi Zararın Yeterli Ölçüde Tazmin Edilmediğine İlişkin İddia

18. Manevi tazminat olarak başvurucuya 500 TL ödenmesine ilişkin karar kesinleşmiş olsa da reddedilen manevi tazminat yönünden temyiz kanun yoluna başvurduğu için başvurucu, gözaltı tedbiri nedeniyle uğradığını iddia ettiği manevi zararla ilgili yargılama henüz kesin olarak sonuçlanmadan bireysel başvuru yapmıştır. Oysa bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16). Bu sebeple başvurucu lehine hükmedilen manevi tazminatın yetersizliği sebebiyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının ve Bu Hakla Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

19. Başvurucu; yasal şartları oluşmadan tişörtüne el konulmasından, elkoyma nedeniyle tişörtünü uzun süre kullanamamasından, tişörtün kullanılamaz bir hâlde kendisine iade edilmesinden ve mülkiyet hakkının ihlaliyle ilgili etkili bir başvuru yolunun bulunmamasından yakınmıştır.

20. K.V. ([GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016, §§ 54-68) kararında belirlenen ilkeler çerçevesinde yapılan incelemede ihlal iddialarının anayasal ve kişisel önemden yoksun olduğu değerlendirilmiştir. Bu nedenle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

21. Varılan sonuç nedeniyle mülkiyet hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesine gerek görülmemiştir.

C. İfade Özgürlüğünün ve Bu Özgürlükle Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu, giydiği tişörtte yazanlarla kendisini ifade etmesinin hakkı olduğunu belirterek sözü edilen ifadeler nedeniyle gözaltına alınmasından ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiası yönünden etkili bir başvuru yolunun bulunmamasından yakınmıştır.

23. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermesi gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17). Hâlbuki başvurucu, giydiği tişörtte yazanlarla kendisini ifade ettiğine ilişkin iddiasını özü itibarıyla da olsa başvuruya konu yargısal sürecin hiçbir aşamasında dile getirmemiştir. Bu nedenle ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

24. Varılan sonuç dikkate alınarak ifade özgürlüğüyle bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın incelenmesine gerek görülmemiştir.

D. Diğer İhlal İddiaları

25. Başvurucu; atletli ve elleri arkasından kelepçeli hâlde dolaştırılmasından, bununla ilgili fotoğraflarının medyada yer almasından, medya eliyle vatan haini ilan edilmesinden, kendisini atletli ve elleri arkasından kelepçeli hâlde dolaştıran ve bu hâldeki fotoğraflarını medyada ve/veya sosyal medyada yayımlayan kişiler hakkında soruşturma yapılmamasından, GBT kayıtlarına terör örgütü propagandası yapma suçlaması hakkında işlem yapıldığı bilgisi düşülmesinden ve sözü edilen iddialarını dile getirebileceği hukuk yollarının bulunmamasından yakınmıştır.

26. Başvurucunun iddiaları aşağıda açıklanan nedenlerle kabul edilemez olduğundan ihlal iddialarının hukuki açıdan nitelendirilmesine gerek görülmemiştir.

27. Başvurucu, kendisini atletli ve elleri arkasından kelepçeli hâlde dolaştıran ve bu hâldeyken çekilen fotoğraflarını medyada ve/veya sosyal medyada yayımlayan kişiler hakkında soruşturma yapılmamasından şikâyet etse de soruşturma başlatılmasını sağlamak amacıyla soruşturma makamlarına başvuru yapıp yapmadığına dair bilgi vermemiştir. Ayrıca başvurucu, ihlal iddialarını dile getirebileceği hukuk yollarının bulunmadığını ileri sürmesine rağmen başvuru formunun ekindeki belgelere göre 2018 yılında gerçekleştiği anlaşılan olaylarla ilgili olarak bireysel başvuruda bulunmak için 17/7/2020 tarihine kadar beklemiş; iradesi dışındaki birtakım nedenlerle daha önce bireysel başvuru yapamadığını da iddia etmemiştir.

28. Açıklanan gerekçelerle diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

29. Başvurucu, ihlalin tespitini istemiş ve 1.000 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

30. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda haksız gözaltı işleminden doğan maddi zararın tazmini talebinin reddi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmiştir. Tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargılama makamınca yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

31. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A.1. Haksız gözaltı işleminden doğan maddi zararın tazmini isteminin reddi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Haksız gözaltı işleminden doğan manevi zararın yetersiz tazmin edilmesi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik kriterlerini karşılamaması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Haksız gözaltı işleminden doğan maddi zararın tazmini isteminin reddi nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/432, K.2019/934) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesine (E.2019/1913, K.2020/578) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.