TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MUSTAFA TANDOĞAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/2627)

 

Karar Tarihi: 2/3/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Mustafa TANDOĞAN

Vekili

:

Av. Emre TANDOĞAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, araç bedelinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucunun 2/6/1989 tarihinde satın aldığı araç/otomobil 21/6/1989 tarihinde çalınmış ve 14/5/2014 tarihinde kolluk tarafından bulunabilmiştir.

3. Bunun üzerine başvurucu 19/1/2015 tarihinde İçişleri Bakanlığı/İdare aleyhine hizmet kusuruna dayalı maddi ve manevi tazminat davası açmıştır. Mahkemece aracın çalınmasından İdarenin sorumlu olmadığı ancak çalıntı kaydı olmasına rağmen sekiz kez devir ve tescil işlemlerinin yapılması nedeniyle İdarenin sorumlu olduğu belirtilerek ve çalındığı yıl devir ve tescil işleminin yapılmasından dolayı aracın 1989 yılındaki değeri olan 8.000 TL'nin İdareye başvuru tarihi olan 2/7/2014 tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek ödenmesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde ayrıca bilirkişi raporunda aracın 2014 yılı değerinin 5.500 - 6.000 TL olduğu tespit edilmesine karşın 1989 yılındaki değerinin esas alındığı vurgulanmıştır.

4. Tarafların istinaf talepleri 14/11/2019 tarihinde reddedilerek karar onanmıştır.

5. Başvurucu, nihai hükmü 25/2/2019 tarihinde öğrendikten sonra 25/3/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

6. Komisyonca, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

7. Başvurucu, özellikle araç bedelinin değer kaybına uğratılarak ödenmesinden yakınmaktadır. Başvurucu, aracın çalınmasından hemen sonra İdareye yaptığı çalıntı başvurusuyla İdarenin temerrüde düşürüldüğünü ve aracın çalıntı kaydının girildiği yıl usule aykırı devir tescil işlemi yapılmasının hizmet kusuru olarak kabul edilerek faiz başlangıç tarihinin 1989 yılı olması gerektiğini ifade etmiştir.

8. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

9. Olayda ihtilaf konusu aracın çalınmadan önce başvurucu adına kayıtlı bulunduğu açıktır. Dolayısıyla mülkün varlığı konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.

10. Somut olayda başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik olarak kamu makamlarınca doğrudan yapılan bir müdahale olmadığından başvurunun devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri yönünden incelenmesi gerekmektedir.

11. Anayasa Mahkemesi, Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi (B. No: 2014/8649, 15/2/2017) kararında devletin pozitif yükümlülüklerine ilişkin uygulanacak anayasal ilkeleri ortaya koymuştur. Kararda Anayasa'nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri kapsamında koruyucu ve düzeltici önlemleri alma görevi izah edilmiştir. Öte yandan koruma yükümlülüğünün kapsamının her somut olayın öznel ve nesnel koşulları çerçevesinde belirlenmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Bu noktada koruma yükümlülüğünün devlete, idare aygıtının insan ve mali kaynaklarıyla karşılamasına imkân bulunmayan birtakım ödevler yüklediği biçiminde anlaşılmaması ve koruma yükümlülüğü, kamunun insan ve mali kaynaklarından soyut bir biçimde her türlü müdahalenin önlenmesi gerektiği şeklinde yorumlanamaması gerektiği vurgulanmıştır. Ancak koruma tedbiri almakla ödevli idarenin olağan işleyişi çerçevesinde alabileceği tedbirleri almak suretiyle üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen müdahalenin önlenmesinin mümkün olduğu istisnai durumlarda koruma yükümlülüğünün ihlalinden söz edilebileceği ifade edilmiştir. Bunun dışında, yetkili makamlardan olağanın ötesinde bir tedbir almasının beklenmemesi gerektiği zikredilmiştir. Bu itibarla özellikle ani ve öngörülemeyen müdahalelerde olduğu gibi somut olayın koşullarının -devletin özel bir önlem almasını gerektirmediği durumlarda- soyut olarak devletin koruma yükümlülüğünün varlığından bahisle pozitif yükümlülüğün ihlal edildiği sonucuna ulaşılamayacağı değerlendirilmiştir (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi, §§ 43-48).

12. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Vedat Oğuz (B. No: 2018/35120, 15/9/2021) kararında; resmî ihale ile satılan aracın satışı sırasında araçta bulunan hukuki ve maddi ayıbın varlığına ilişkin olarak trafik tescil kaydının doğru tutulması ve bu kayda güvenerek hareket eden iyi niyetli kişilerin mülkiyet hakkının korunması yönünden devletin pozitif yükümlülüğünün bulunduğu ifade edilmiştir. Öte yandan idarenin sicile güven ilkesinin gerekleri doğrultusunda çalıntı aracın bu aşamada tesciline engel olabilme yetki ve kudretine sahip olduğu belirtilerek aracın trafiğe tescili, muayenesi ve ihale aşamalarında yer alan kamu görevlilerinin iyi yönetişim ilkesi uyarınca hareket ederek araçtaki usulsüzlüğü ortaya çıkarma yükümlülüğüne işaret edilmiştir. Bu çerçevede devlet yetkililerinin başvurucunun mülkiyet hakkını korumak için ellerinden geleni yapmadıkları, idarenin denetim ve kontrol yükümlülüğünü ihmal ettiği dile getirilmiştir. Netice olarak başvurucunun idarenin düzenlediği açık artırmada iyi niyetli olarak satın aldığı ve kendisine teslim edilen çalıntı aracın yine idarece kendisinden geri alınmasına rağmen herhangi bir ödeme yapılmamasının başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfetin yüklediği sonucuna varılmıştır (Vedat Oğuz, §§ 57-65).

13. Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, evvela belirtmek gerekir ki kural olarak hırsızlık gibi ani ve öngörülemeyen müdahalelerde bizatihi devletin koruma yükümlülüğünün varlığından bahisle pozitif yükümlülüğün ihlal edildiğinden söz edilemez. İdare, çalıntı bildiriminden sonra aracın bulunması için gerekli işlemlere başlamış olup koruma yükümlülüğü aracın mutlak olarak bulunması gerekliliğini yüklemez. Bu itibarla ilk derece mahkemesinin aracın çalınmasından idarenin sorumlu olmadığı yönündeki değerlendirmesinin açık bariz takdir hatası içermediği anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesi bu tespitten sonra aracın çalıntı kaydı olmasına rağmen sekiz kez devir ve tescil işlemlerine konu edinilmesi nedeniyle idarenin sorumlu olduğunu belirterek devletin koruyucu önlemler kapsamında iyi yönetişim ilkesine uygun olarak aracın 1989 yılındaki değeri olan 8.000 TL'nin idareye başvuru tarihi olan 2/7/2014 tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek ödenmesi suretiyle makul bir tazminata hükmetmiştir. Bilirkişi raporuna göre hükme esas alınan bu değer aracın -çalıntı olduğunun anlaşıldığı- bulunduğu 2014 yılındaki değerinden fazladır. İdarenin pozitif yükümlülüklerinin tam olarak yerine getiremediği her durumda oluşan tüm zararı ve değer kaybını tazmin yükümlülüğünün bulunmadığından somut olay özelinde pozitif yükümlülüklere aykırı eylemler neticesinde başvurucunun uğradığı zarar ile hükmedilen tazminat karşılaştırıldığında başvurucuya aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir.

14. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesinden yakınmıştır.

16. Başvuru makul sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

17. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45-47). Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

18. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında yaklaşık 4 yıl 9 ay 26 gün devam eden yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

19. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

20. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 200.000 TL maddi ve 200.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

21. Başvuru konusu olayda makul sürede yargılanma hakkı yönünden ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmamaktadır. Olayda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından etkin giderim yolu, tazminat olarak görülmektedir. Eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için manevi zararları karşılığında başvurucuya net 24.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

22. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmayıp başvurucu da yeterli bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya net 24.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 8. İdare Mahkemesine (E.2015/98, K.2018/2690) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 2/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.