TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BURHAN ÇAVAŞ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/26547)

 

Karar Tarihi: 31/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Burhan ÇAVAŞ

Vekili

:

Av. Abdullah BİRDİR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; gözaltı tedbiri dolayısıyla ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, adli kontrol tedbirine dayalı tazminat talebinin değerlendirilmemesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/7/2020 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu Fetullahçı Terör Örgütü /Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) soruşturmaları kapsamında terör örgütüne üye olma suçlamasıyla 30/3/2017 tarihinde gözaltına alınmıştır. 1/4/2017 tarihinde Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı 3/4/2017 tarihinden itibaren gözaltı süresinin yedi gün uzatılmasına karar vermiştir. Kararda; yüklenen suçun gerektirdiği ceza miktarına göre kaçma ve delilleri yok etme, değiştirme ihtimalinin bulunması, aleyhlerinde yeteri kadar delil ve emare bulunması gerekçe gösterilmiştir.5/4/2017 tarihinde başvurucunun kollukta ifadesi alınmıştır. Başvurucuya FETÖ/PDY'yle olan irtibatı, Bank Asyadaki hesap hareketleri (29/12/2005 tarihinde açılan hesapta ve 2013 Aralık ayı itibarıyla 108.768,2 TL ve 2014 Ocak ayında da 108.332 TL'lik bakiyenin olduğu, 2016 Temmuz ayı itibarıyla da hesapta 3.309 TL bulunduğu belirtilmiştir.), kızının FETÖ/PDY'ye ait okulda 2014-2016 yılları arasında öğrenim kaydının bulunması, kanun hükmünde kararname ile kapatılan Antalya Mühendis ve Mimarlar Derneğindeki Yönetim Kurulu üyeliği (21/10/2010-1/1/2011) ile ilgili sorular sorulmuştur.

6. Başvurucu, FETÖ'ye ait yurtlara 3-4 kez gittiğini, FETÖ/PDY'ye ait evlere gitmediğini, bundan başka da bir irtibatının olmadığını, 2013 yılının sonlarında FETÖ ile olan bağını tamamen kestiğini,2013 Nisan ve Mayıs aylarında evinin satışından elde ettiği 100.000 lirayı faizsiz olduğu için Bank Asya hesabına yatırdığını, 5-6 ay sonra arsa almak amacıyla parasını 2014 Ocak ayında çektiğini, kalan meblağların kredi kartı ödemeleri ve diğer ödemelerine ilişkin olduğunu, talimatla hareket etmediğini, söz konusu Derneğin FETÖ ile ilgisi olduğunu bilmediğini, o dönemde bu Derneğe siyasetçilerin de geldiğini, devletin destek verdiği bir Dernek olduğunu, üç ay Yönetim Kurulu üyeliği yaptığını, 2011 yılından sonra da Derneğin bir aktivitesine katılmadığını, 29/1/2016 tarihinde de üyelikten ayrıldığını belirtmiştir. Başvurucu, kızının 2013 yılından önce FETÖ ile iltisaklı bu okulu burslu kazandığını, lise üçüncü sınıf öğrencisi olan kızının üniversite sınavı yaklaştığı için okuldan ayrılmak istemediğini, kendisinin de bu konuda ısrarcı olmadığını, Zaman gazetesine deneme sınavı verdiği için 2010 yılında abone olduğunu, daha sonra üyeliğini bitirdiğini beyan etmiştir.

7. Antalya 3. Sulh Ceza Hâkimliği 6/4/2017 tarihinde başvurucunun yurt dışına çıkamama, haftanın bir günü imza atma şeklinde adli kontrol altına alınmasına karar vermiştir. Hâkimlik gerekçesinde terör örgütüne üye olma suçunun işlendiğine ilişkin kuvvetli suç şüphesini gösterir olguların bulunduğunu, dosyadaki mevut delil durumuna göre adli kontrol hükümlerinin yeterli geleceğini belirtmiştir.

8. Başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan kamu davası açılmıştır. İddianamede; başvurucunun meslekten ihraç edilmiş olması, darbe sürecinden sonra 23/7/2016tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (667 sayılı KHK) ile kapatılan ve FETÖ'ye müzahir Antalya Mühendis ve Mimarlar Derneğinde 7/2/2005 ile 29/1/2016 tarihleri arasında üyelik kaydının bulunması, ayrıca 21/10/2010 ile 1/1/2011 tarihleri arasında bu Derneğin Yönetim Kurulunda asil üye olması, FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğundan bahisle kapatılan Yeşilay Cemiyeti Antalya Şubesinde üye olması, Bank Asyadaki hesap hareketleri, 2010 yılında Zaman gazetesine abone olması, kızının FETÖ/PDY ile irtibatı nedeniyle kapatılan okulda okuması suçlama konusu yapılmıştır.

9. Yapılan yargılama sonucunda başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Beraat kararı istinaf edilmeden kesinleşmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Her ne kadar sanık hakkında, Antalya Orman Bölge Müdürlüğü'nde Şube Müdürü olarak görev yapmaktayken KHK ile kamu görevinden ihraç edildiği, KHK ile kapatılan Antalya Mühendis ve Mimarlar Derneği'ne üyeliğinin bulunduğu, örgütle bağlantılı olduğundan bahisle kapatıldığı belirtilen Yeşilay Cemiyeti Antalya Şubesi üyesi olduğu, örgüte müzahir yayın abonesi olduğu, çocuklarının örgüte müzahir kurumlarda eğitim gördüğü ve örgütsel çağrı ve talimatlarla uyumlu Bank Asya hesap hareketinin bulunduğundan bahisle atılı suçtan cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmış ise de; Bank Asya hesap hareketlerine ilişkin bilirkişi raporunda, örgütsel çağrı ve talimatlar öncesinde hesapta 108.000,00 TL civarında bakiye bulunduğu, 20/2/2014 tarihine kadar fazla bir fark göstermeyen hesap bakiyesinin bu tarihte hesaptan 105.000,00 TL çekilmek suretiyle çok fazla azaltıldığı ve 1.862,00 TL'ye düştüğü, sonrasında da dikkat çekici para giriş ve çıkışı olmadığı, hesabın bankaya TMSF tarafından el konulmasından sonra da kullanılmaya devam ettiğinin belirtildiği, bu nedenle örgütsel çağrı ve talimatlarla uyumlu bir hesap hareketinden söz edilemeyeceği, benzer birçok dosyada rastlanılanın aksine yoğun olarak bakiye arttırımı yapılan tarihlerde sanığın neredeyse bakiyesini sıfırladığı, dijital inceleme raporunda yer alan maklube adlı yemeği yiyen bir erkek grubuna ait fotoğraf tespitleri ile diğer delillerin atılı suçun sübutu için yeterli nitelikte bir delil teşkil etmeyeceği ancak örgütle sempati düzeyinde irtibat ve iltisaki göstereceği kanaatine varılmakla, sanığın örgütle organik bağ kurup bir hiyerarşi içerisinde emir ve talimat aldığına, verilen emir ve talimatları yerine getirmeye hazır olduğuna, süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gösteren eylem ve faaliyetlerde bulunduğuna ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından CMK 223/2-e maddesi gereğince beraatine... [karar verildi]."

10. Beraat kararının kesinleşmesi üzerine başvurucu tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, işlememiş olduğu bir suç nedeniyle sekiz gün süreyle gözaltında kaldığını, gözaltına alınması nedeniyle eşi ve çocuklarının zor durumda kaldığını, ailesinin ve kendisinin psikolojik yönden etkilendiğini belirtmiş; 5.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın ödenmesi talebiyle dava açmıştır.

11. Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesi başvurucuya 327,60 TL maddi, 600 TL manevi tazminat ödenmesine karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığınca verilen 19/07/2019 tarihli müzekkere cevabında davacının 1/7/2017 yılından itibaren emekli olduğunun, gözaltında kaldığı dönemde herhangi bir gelirinin bulunmadığı, bu durumda davacı yönünden tutuklulukta kaldığı 2017 yılına ait maddi kaybı ile ilgili itibar edilebilecek bir belge ibraz edilmemesi nedeniyle tutuklulukta kaldığı 2017 yılına ait aylık net asgari ücret rakamlarına göre maddi tazminat hesabı yapılmıştır. Burada sanığın 2017 yılında gözaltında kaldığı dönem içerisinde net asgari ücret miktarının 1.404,06 TL, bunun net günlük ederinin 46,80 TL olduğu anlaşılmakla; 30/3/2017-06/04/2017 tarihleri arasında gözaltında kaldığı 7 günlük süre için 46,80 TL'nin 7 gün ile çarpılması sonucu elde edilen 327,60 TL maddi tazminata davacının hak kazandığı vicdani kanısına ulaşılmıştır.

Öte yandan davacının haksız olarak 7 gün süre ile gözaltında kaldığı anlaşıldığından sosyal ve ekonomik durumu, gözaltında ve tutuklulukta kalmasına neden olan olayın oluş tarzı, suçun niteliği, bu durumun meydana getirdiği üzüntü ve alınacak manevi tazminatın zenginleşme sonucu doğurmayacak miktarda hak ve nesafet kurallarına uygun olması gerektiği hususu da gözetilerek takdiren 600 TL manevi tazminatın verilmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir."

12. Başvurucu; tazminat miktarının düşük olduğunu, gözaltı sürecinin etkilerinin dikkate alınmadığını, uzun gözaltı süresi sebebiyle maddi ve manevi zarara uğradığını belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.

13. Bölge Adliye Mahkemesi 2/6/2020 tarihinde manevi tazminat miktarının düşük olduğunu belirtmiş, tazminat miktarını 1.000 TL'ye çıkarmak suretiyle istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir.

14. Başvurucu 14/7/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

15. İlgili hukuk için bkz. A.A. [GK], B. No: 2017/34502, 21/10/2021, §§ 22-46.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 31/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

17. Başvurucu; hukuka aykırı gözaltı tedbiri dolayısıyla açtığı tazminat davasında hükmedilen tazminat miktarının somut olayın koşullarında çok düşük olduğunu, gözaltına alınmadan önce memur olduğunu, memurluktan ihraç edilmesine gözaltına alındığı soruşturmanın sebebiyet verdiğini, dolayısıyla maddi tazminatın belirlenmesinde memurluktaki aylığının dikkate alınması gerektiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

18. Bakanlık, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bakanlık tazminata hükmedilmiş olması nedeniyle başvurucunun hâlen mağdur sıfatı bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bakanlık; kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden inceleme yapılacak ise ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihatları ile somut olayın kendine özgü koşullarının gözönüne alınarak değerlendirme yapılması gerektiğini belirtmiştir.

19. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında 1.000 TL miktarındaki manevi tazminatın mağdur sıfatını ortadan kaldıracak nitelikte olmadığını belirtmiş ve ihlal iddialarını yinelemiştir.

2. Değerlendirme

20. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, uygulanan gözaltı tedbirinin hukuka aykırı olduğundan bahisle açılan tazminat davasında ödenen tazminatın yetersiz olması olduğundan şikâyetin Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü ve dokuzuncu fıkraları kapsamında kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden incelenmesi gerekir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

21. Anayasa Mahkemesi A.A. kararında Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki şikâyetler yönünden başvuru yollarının tüketilmiş sayılabilmesi için başvurucuların ilk derece mahkemelerinde yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin iddialarını 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında- açıkça ileri sürerek dava açmaları gerektiğini belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi anılan tedbirlerin hukuka uygun olmadığına dair iddialar dile getirilmeden -Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olmadığı değerlendirilen- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararına dayalı olarak dava açılmasının başvuru yollarının tüketilmesi anlamına gelmediğine karar vermiştir (A.A., §§ 70-90).

22. Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde, başvurucunun 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrası bağlamında açtığı tazminat davasında hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin hukuka uygun olmadığını ileri sürdüğü görülmektedir. Başvurucu, açtığı davada 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında bir dava açtığını açıkça belirtmese de (e) bendi uyarınca bir dava açtığını da belirtmemiştir. Başvurucu salt beraat etmesinden yola çıkarak gözaltına alınmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmemiş, gözaltının neden hukuka aykırı olduğuna ilişkin açıklamalarda bulunmuştur. Bu durumda başvurucunun tazminat talebinin içeriği itibarıyla 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan kişilerin de tazminat istemelerine imkân tanıyan hükme de dayandığı görülmektedir. Sonuç olarak başvurucunun başvuru yollarını tükettiği değerlendirilmiştir.

23. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

24. İnceleme yöntemine ilişkin genel ilkeler için bkz. Hicret Aksoy, B.No:2021/2107, 13/4/2022, §§ 48-51; gözaltının hukukiliğine ilişkin genel ilkeler için bkz. Hasan Akboğa [GK], B. No: 2016/10380, 27/3/2019, §§ 43-56.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

25. Başvurucunun açtığı davada ilk derece mahkemesi gözaltının hukuka aykırı olduğu iddiasını incelememiş, 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca başvurucunun beraat etmiş olması nedeniyle tazminata hükmetmiştir.

26. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamındaki tazminat davalarında soruşturma veya kovuşturma sonucunda verilen kararlardan hareketle yargı organlarınca yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin haksız olduğu ifade edilse de bu tedbirlerin -uygulandığı koşullarda- kanuna (hukuka) uygun olup olmadığı yönünde bir inceleme yapılmamaktadır. Bu bent kapsamında kişilere tazminat ödenmesi tutmanın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının koşullarıyla uyumlu olmamasından değil kişilerin beraat etmesinden veya haklarında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bent kapsamında ödenen tazminat; yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukukiliğine ilişkin bir tespitin bulunmaması hâlinde kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında başvurucuların mağdur statüsünü sona erdirmeyecektir. Sonuç olarak yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin uygulandığı soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ya da kovuşturmada beraate hükmedilmesi dolayısıyla bu tedbirlerin haksız olduğu şeklinde bir tanımlama tedbirlerin hukuka aykırı olduğu anlamına gelmemektedir (A.A., § 85).

27. Nitekim 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendiyle getirilen tazminat talep hakkı -kanun metninde de ifade edildiği üzere- kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan (fakat sonrasında haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilen) kişilere tanınmıştır. Dolayısıyla burada kanun koyucunun soruşturma sonucunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ya da kovuşturmanın beraat ile sonuçlanması durumunda -soruşturma veya kovuşturma sonunda verilen karardan hareketle- bu süreçlerde uygulanan yakalama, gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin kanuna aykırı hâle geldiğini kabul ettiğini söylemek imkân dâhilinde değildir. Zira böyle bir yorum anılan Kanun hükmünün lafzıyla açıkça çelişecektir. Bir başka ifadeyle soruşturma veya kovuşturma sonucunda verilen karar dolayısıyla bu süreçlerde haklarında yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbiri uygulanan kişilere otomatik olarak tazminat ödenmesi, bu tedbirlerin de otomatik olarak hukuka aykırı olduğu anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla somut olayda derece mahkemelerince gözaltının hukuka uygun olup olmadığı yönünde bir belirlemede bulunulmadığı sonucuna varılmıştır (A.A., § 86).

28. Bu durumda başvurucu hakkındaki gözaltı tedbirinin Anayasa'nın 19. maddesindeki esaslara uygun olup olmadığının Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesi gerekmektedir.

29. Başvurucunun bir suç soruşturması kapsamında yakalanıp gözaltına alınması 5271 sayılı Kanun'un 90. ve 91. maddelerindeki hükümler çerçevesinde gerçekleşmiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan gözaltı tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

30. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan gözaltı tedbirinin ön koşulu olan başvurucunun suç işlediğine dair somut belirtilerin bulunup bulunmadığının irdelenmesi gerekir. Başvurucunun Antalya Orman Bölge Müdürlüğünde şube müdürü olarak görev yapmakta iken 672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmış olması, 667 sayılı KHK ile kapatılan FETÖ'ye müzahir Antalya Mühendis ve Mimarlar Derneğinde 7/2/2005 ile 29/1/2016 tarihleri arasında üyelik kaydının bulunması, ayrıca 21/10/2010 ile 1/1/2011 tarihleri arasında bu Derneğin Yönetim Kurulu asil üyesi olması, Bank Asyadaki hesap hareketleri, çocuğunu kapatılan Özel Toros Yağmur Anadolu Lisesinde okutması,2010 yılında Zaman gazetesine abone olması gözaltına alınmasına dayanak oluşturan unsurlardır.

31. Öncelikle başvurucunun meslekten ihraç edilmiş olmasının tek başına suç belirtisi oluşturmadığı açıktır (benzer yönde bir karar için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, § 104). Başvurucunun Bank Asyadaki hesap hareketlerinin ise örgütsel çağrı ve talimatlarla uyumlu olmadığı, savunmasıyla çelişki oluşturan bir duruma rastlanmadığı, banka hesabı aracılığıyla terör örgütünün suç faaliyetlerini finanse ettiğine dair bir delilin de bulunmadığı görülmektedir. Başvurucunun ilgili tarihte yasal olan bir yayına abone olması, çocuğunu ilgili tarihte yasal olan ancak daha sonra kanun hükmünde kararnamelerle kapatılan okulda okutması, yine ilgili tarihte yasal olan bir derneğe üye olması söz konusu eylemlerin suç niteliğini ortaya koyan başka unsurlar bulunmadığı için, terör örgütüne üye olma suçunun işlendiği yönündeki şüpheleri haklı çıkaracak nitelikte görülmemiştir. Bu itibarla gözaltı tedbirinin uygulanması için gerekli olan suç şüphesini doğrulayan olguların bulunmadığı ve dolayısıyla gözaltına alınma işleminin hukuki olmadığı sonucuna varılmıştır. Gözaltı tedbirine konu suçlama olağanüstü hâlin ilanına neden olan olguyla bağlantılı olsa da başvurucunun suç işlediğine dair belirti bulunmadan gözaltına alınması olağanüstü hâlin gerektirdiği bir tedbir olarak kabul edilemeyecektir.

32. Somut olayda başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu sonucuna varıldığından Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası somut olayda uygulanabilir niteliktedir.

33. Derece mahkemesi başvurucuya Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu gerekçesiyle ve hukuka aykırı bu işlemin karşılığı olarak bir tazminat ödememiştir. Derece mahkemesi tarafından hükmedilen tazminatın başvurucunun beraat etmesine istinaden verildiği ve başvurucunun gözaltına alınmasının hukuka aykırılığına yönelik herhangi bir tespit içermediği görülmektedir. Sonuç olarak somut olayda başvurucuya kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali için bir tazminat imkânı sağlanmamıştır.

34. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

35. Başvurucu; adli kontrol tedbirleri nedeniyle kendisine herhangi bir tazminat ödenmediğini, mahkemelerce bu konuda bir değerlendirme yapılmadığını, adli kontrol tedbirinden kaynaklı mağduriyetinin karşılanmadığını belirterek adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucu hakkındaki imza atma yükümlülüğü şeklindeki adli kontrol tedbiri kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale oluşturmadığından başvurucunun iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

37. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak hakkın kapsamı düzenlenmemiştir. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesine göre "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı metne dahil" edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 53). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

38. Anayasa Mahkemesi Yahya Çevik (B. No: 2018/15454, 17/11/2021) başvurusunda 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde imza atmak suretiyle adli kontrol altında kalma nedeniyle oluştuğu iddia edilen zararlara karşılık açık bir yasal dayanağın bulunmadığını, ortada kanun tarafından açıkça veya dolaylı olarak kabul edilmiş bir hakkın varlığından söz edilemeyeceğini, yargısal uygulamaların da söz konusu taleplere ilişkin olarak savunulabilir medeni nitelikte bir hakkın kabul edilmesine dayanak oluşturabilecek ve imkân verecek düzeyde olmadığını belirterek adil yargılanma hakkı açısından konu bakımından yetkisizlik kararı vermiştir (Yahya Çevik, §§ 28-43). Somut başvuru yönünden anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

40. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

41. Başvurucu ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmesini talep etmiştir. Başvurucu ayrıca 10.000 TL maddi, 40.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

42. İncelenen başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Öte yandan ihlalin niteliğine göre yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talepleri kabul edilmemiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gözaltının hukuka aykırı olmasına rağmen tazminat ödenmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Gözaltının hukuka aykırı olmasına rağmen tazminat ödenmemesi nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin -üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak- dokuzuncu fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Antalya 6. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/305, K.2019/493) GÖNDERİLMESİNE,

D. Tazminata ilişkin talebin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,9 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.