TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YASEMİN KARADENİZ YILMAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/2866)

 

Karar Tarihi: 31/1/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Yasemin KARADENİZ YILMAZ

Vekili

:

Av. Faik KABAKLARLI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/1/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. İşe İade Davasına İlişkin Süreç

6. 1985 doğumlu olan başvurucu, Mevlana Kalkınma Ajansı (Kurum) bünyesinde 23/9/2009 tarihinden itibaren çalışmaya başlamış; 28/7/2016 tarihinde uzman olarak görev yapmakta iken 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında başvurucunun iş akdi feshedilmiştir.

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespiti, işe iadesi ile haksız fesihten kaynaklanan tazminatlarının ödenmesi talebiyle işveren aleyhine 24/8/2016 tarihinde Konya 1. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; feshin usule aykırı olduğunu, somut bir sebebe dayanmadan iş akdinin feshedildiğini, fesih bildiriminde hangi sebebe istinaden sözleşmenin feshedildiği bilgisinin verilmediğini, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile alakasının olmadığını ileri sürmüştür.

8. İşveren Kurum, sunduğu cevap dilekçesinde usule ilişkin olarak görev ve dava şartı itirazlarında bulunmuş; esasa ilişkin olarak ise KHK kapsamında sübut derecesinde bir bağın aranmadığını, şüphenin yeterli olduğunu belirterek ilgili kurumlara müzekkere yazılarak araştırma yapılmasını talep etmiştir.

9. Mahkeme 19/1/2017 tarihli kararıyla, silahlı darbe kalkışması sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl kapsamında çıkarılan 667 sayılı KHK hükümlerine istinaden yapılan feshin geçerli olduğunu belirterek davanın reddine hükmetmiştir.

10. Başvurucu, Mahkeme kararına karşı istinaf talebinde bulunmuş; derece mahkemesince hiçbir inceleme, araştırma, değerlendirme yapılmadığını, FETÖ/PDY ile herhangi bir bağının olmadığını, örgüte ait dershane, yurt, okul vb. yerlere gitmediğini, buralarda kalmadığını, Bank Asyada hesabının olmadığını, 17/25 Aralık sonrası para yatırmadığını, o dönem için 30.000-40.000 TL mevduatı olmasına rağmen bu meblağı başka bankalarda değerlendirdiğini ileri sürmüştür.

11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi yaptığı değerlendirme neticesinde 22/11/2018 tarihli kararla, eksik inceleme yapıldığından bahisle istinaf talebinin kabulüne ve dosyanın Mahkemeye iadesine hükmetmiştir.

12. İstinaf kararı üzerine dosyayı yeniden incelemeye başlayan Mahkeme; Konya Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık), Emniyet Müdürlüğüne, Jandarma Genel Komutanlığına, Bank Asya ile İl OHAL Bürosuna ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna (TMSF) müzekkere yazarak başvurucu hakkında bir soruşturma, ByLock kaydı yahut Bank Asya hesabı olup olmadığının araştırılmasını istemiştir.

13. Başsavcılıktan gelen cevabi yazıda başvurucu hakkında 2018/24140 soruşturma dosyasından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği bildirilmiş, TMSF'den gelen yazıda da başvurucunun Bank Asya hesap dökümüne ilişkin bilgi ve belgeler gönderilmiştir.

14. Mahkeme, Bank Asya hesabına ilişkin dosyanın bilirkişi incelemesine gönderilmesine karar vermiştir. Bu kapsamda 16/5/2019 tarihli bilirkişi raporunda Bank Asyada başvurucu adına 2012 tarihinden once açılıp kapanan hesaplar dışında 10/9/2014 tarihinde 3.850 TL meblağ yatırmak suretiyle vadesiz mevduat, 9/2/2015 tarihinde de 200 avro yatırmak suretiyle döviz hesabı açıldığı, her iki hesabın da 27/8/2015 tarihinde mevcut miktarlar çekilmek suretiyle kapatıldığı tespiti yapılmıştır.

15. Mahkeme, 24/5/2019 tarihli kararı ile davanın kabulü ile başvurucunun işe iadesine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu, TMSF ve Banka Asya, Konya Valiliği Olağanüstü Hal Bürosu, davalı kurumdan davacınınFETÖ/PDYterör örgütü ile irtibat ya da iltisakının bulunup bulunmadığı araştırılmış ve buna ilişkin belgeler celbedilmiştir.

Davacıya ait banka hesapları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak rapor aldırılmıştır.

Dosyaya toplanan tüm belge ve bilgilerin bir bütün olarak incelemesinden; davacının davalı ajansa ait işyerinde 23.09.2009 tarihinde uzman olarak çalışmaya başladığı, bu çalışmasına 28.07.2016 tarihine kadar devam ettiği, iş akdinin davalı işveren tarafından FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantısı bulunduğu gerekçesi ile 667 Sayılı KHK’nın kamu görevlilerine ilişkin tedbirler başlıklı 4/1-g maddesi uyarınca feshedildiği, ilgili kurum ve kuruşlar aracılığı ile yapılan araştırma sonuçları ve mahkememizce alınan bilirkişi raporundan, davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile bağlantısı bulunduğu tespit edilememiş olup bu hali ile feshin geçerli nedene dayanmadığı anlaşılmakla dava tarihindeki yasal düzenlemeler dikkate alınarak davacının davasının kabulün karar vermek gerekmiştir."

16. İşveren Kurum Mahkeme kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmuş; Bank Asya tespiti karşısında derece mahkemesince yapılan değerlendirmenin hatalı olduğunu, iş akdinin usul ve yasaya uygun olarak ve ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü durum da dikkate alınmak suretiyle geçerli nedenle feshedildiğini ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.

17. Bölge Adliye Mahkemesi 30/12/2019 tarihli kararıyla istinaf talebinin kabulüne, gerekçeli kararın kaldırılmasına ve davanın reddine -kesin olmak üzere- karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"16/05/2019 tarihli bilirkişi raporuna göre davacının 2012 tarihinden önce açılıp kapanan hesaplar haricinde davacının 10/09/2014 tarihinde Bank Asya'da TL cinsinden vadesiz, 09/02/2015 tarihinde Euro cinsinden vadesiz mevduat hesabı açtığı, katılım hesabının bulunmadığı, 09/02/2015 tarihinde 3.850,00 TL yatırarak, 27/08/2015 tarihinde bu miktarı hesabından çektiği, 29/05/2015 tarihinden sonra olan hesap işleminin devam ettiği, herhangi bir himmet, bağış, maaş, kira, BES'e ilişkin hareket bulunmadığı, FETÖ/PDY ile iltisakına ilişkin yapılan incelemelerde Bank Asya kaydı dışında kayıt bulunmadığı, davacı hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada da uzman olarak çalışan davacının Bank Asya'da hesap açtırması dışında FETÖ/PDY ile bağının bulunmadığı, bu hesabında FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'in talimatıyla yatırıldığına kanaat oluşmadığından bahisle kavuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, belirlenmiştir.

Uygulamada 17-25 Aralık 2013 tarihinden sonra Bank Asyada 2 adet hesap açmış bulunması nedeniyle davalı kurum açısından fesih tarihinde yeterli şüphenin varlığının kabul edildiği zira kurumun niteliği ve 15 Temmuz 2016 tarihi sonrası ülke güvenliği için alınan tedbirler kapsamında davalı feshinin şüphe feshi niteliğinde olduğu, davalı kurum açısından yönetim hakkı kapsamında davalı ile çalışmasının beklenilemeyeceği nazara alınarak feshin geçerli nedene dayandığı, bu nedenle mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğu anlaşılmakla davalı istinaf başvurusunun kabulü ile HMK 353/1-b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine dair aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur."

18. Nihai karar 8/1/2020 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 14/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç

20. İşveren Kurum, başvurucunun iş akdinin feshedildiği bilgisini Başsavcılığa bildirmiş, bunun üzerine soruşturma başlatılmıştır.

21. Başsavcılık tarafından 7/6/2018 tarihinde başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucu bu kapsamda vermiş olduğu beyanında 5 ve 3 yaşlarında iki çocuğu olduğunu, eşinin hâlen Konya Vergi Denetim Kurulunda vergi müfettişi olarak görev yaptığını, Bank Asyada 2014 yılında 4656369 müşteri numarası ile hesap açtırdığını, o dönemde Bankanın faizsiz olmasından dolayı yeni doğan kızına gelen paraları biriktirmek amacıyla bu hesaba yatırdığını, çok fazla işlem yapmadığını, daha sonra bu parayı çektiğini belirtmiştir. İddia edildiği gibi bankanın mevduat hesabını artırmak amacıyla, örgüt liderinin talimatı doğrultusunda hareket etmediğini ifade eden başvurucu; hesabını Bankanın faizsiz bankacılık uygulaması nedeniyle açtırdığını ve yatırım amacıyla kullandığını, örgütle hiçbir bağının olmadığını beyan etmiştir.

22. Başsavcılık 11/6/2018 tarihli kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Karar ilgili kısmı şu şekildedir:

"By Lock bilgilerindeki güncelleme işlemlerinden sonra Konya Kaçakçılık ve Organize Suçlar Şube Müdürlüğü tarafından gönderilen cevabî yazıda; şüphelinin ByLock kaydına rastlanılmadığı bildirilmiştir.

Şüpheli Yasemin KARADENİZ YILMAZ'ın FETÖ/PDY ile irtibatlı olup olmadığı yönünde araştırma ve incelemelerin yapıldığı, yapılan araştırmalar sonucunda; şüphelinin FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü ile iltisaklı dernek, sendika, vakıf, okul kaydına rastlanılmadığı tespit edilmiştir.

Şüpheli Yasemin KARADENİZ YILMAZ'ın 4656369 müşteri numarası ileBank Asya'da 2014 yılında hesap açtırdığı tespit edilmiş ise de; şüphelinin beyanında yeni doğan kızına birikim sağlamak amacıyla faizsiz bankacılık olduğu için hesap açtırdığını, küçük miktarda iki defa para yatırıldıktan sonra 27/08/2015 tarihinde söz konusu parayı çektiğini beyan ettiği, hesap hareketleri incelendiğinde; hesap hareketlerinin şüphelinin beyanları ile uyumlu olduğu yani 3850 TL ve 551 tl olmak üzere 2 defa para yatırıldığı ve söz konusu paranın 2015 yılından çekildiği anlaşıldığından, örgüt liderinin talimatı doğrultusunda bankaya para yatırdığı kanaat ve sonucuna ulaşılmamıştır."

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

23. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

24. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üysi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

25. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"... şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

26. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...

Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.

Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği, bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."

27. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17/10/2018 tarihli ve E.2018/11972, K.2018/22382 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davacının ... sözleşmesinin feshinin 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 4. maddesi doğrultusunda davalı işverence oluşturulan komisyon kararıyla davalı kurum tarafından gerçekleştirilmiştir.

Davacı işçi 4857 sayılı ... Kanunu hükümleri çerçevesinde çalışmış olmakla ... sözleşmesinin 06.09.2016 tarihindeki feshinde ... Kanunu'nun 18. ve devamı maddeleri hükümleri uygulanmalıdır.

Somut olayda davacının ... akdinin feshine neden olan bilgi ve belge işverence ibraz edilememiştir. Davacının ... akdinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı Kurumdan araştırılmalı; ayrıca davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumundan varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asyaya açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile davanın reddi hatalı olup bozmayı gerektirir."

28. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 8/3/2018 tarihli ve E.2018/464, K.2018/6086 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Somut olayda; davacının iş sözleşmesinin feshine ilişkin hiçbir belgenin dosyaya sunulmadığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesi tarafından şüpheyi haklı kılacak güçte somut delillerin bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında Mahkemece öncelikle yapılacak iş; davacının banka kayıtları getirtilerek özellikle adı geçen Bank Asya da hesabının hangi tarihler arasında açık olduğu, bankaya toplu para yatırma ve çekme işlemlerinin yapılıp yapılmadığı, yapıldı ise hangi tarihler arasında hangi sebeplerle yapıldığına ilişkin bilgi ve belgelerin toplanması, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı'nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve istihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi teknolojileri Kurumundan davacının hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile ilgili işlem yapılıp yapılmadığının emniyet veya diğer güvenlik güçlerinden sorularak gelen yazı cevaplarının dosyaya getirtilmesi gerektiği gibi, ayrıca, davacının iş sözleşmesinin feshinin haklı nedene dayalı olup olmadığına dair denetime elverişli tüm delillerin de araştırılarak toplanması gerekmektedir. Feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı hususunun açıklığa kavuşturulması için belirtilen yönlerden gerekli araştırmaya gidilmeli ve toplanacak deliller dosya içeriği ile yeniden bir değerlendirmeye tabi tutularak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 31/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu; iş akdinin feshinin usul ve yasaya uygun olmadığını, somut bir bilgi/belge olmadan ve savunması alınmadan keyfî bir şekilde işten çıkarıldığını, FETÖ/PDY yapılanması ile bir bağlantısının olmadığını, eksik inceleme neticesinde davanın reddedildiğini, iddia ve itirazlarının incelenmediğini, yeterli araştırmanın yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık görüşünde, taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin söz konusu olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi tarafından davanın reddine karar verildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı hususlarında değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir.

32. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

B. Değerlendirme

33. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucu; açtığı işe iade davasının yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, iddia ve itirazları incelenmeksizin, adil yargılanma hakkına aykırı bir şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Başvurucunun bu yöndeki iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

36. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

37. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

38. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri, dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik görüntüsü olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

39. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

40. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

41. Somut olayda 2009 yılından itibaren işveren Kurum nezdinde çalışan başvurucu, en son uzman olarak görev yapmakta iken 2016 tarihinde 667 sayılı KHK kapsamında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdi feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işe iade istemiyle dava açmış; işe iade davası devam ederken işveren Kurum aynı zamanda başvurucu hakkında Başsavcılığa ihbarda bulunmuş ve bu kapsamda soruşturma başlatılmıştır. Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma neticesinde takipsizlik kararı verilmiş ise de Bölge Adliye Mahkemesi nihai kararında başvurucunun Bank Asya hesap hareketlerine değinerek davanın reddi kararı vermiştir.

42. Başvuruya konu olayda, derece mahkemeleri tarafından yapılan inceleme neticesinde olağaüstü hâl döneminde gerçekleştirilen iş akdinin feshi işleminin 667 sayılı KHK çerçevesinde ve şüphe feshi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu şekilde kamu görevinden çıkarılan kişiler ilgili mevzuatın açık ve emredici hükmü gereği bir daha kamu kurum ve kuruluşlarından doğrudan yahut dolaylı olarak çalışamayacaklardır. Dolayısıyla sonuçları itibarıyla ciddiyet arz eden bir durum söz konusudur ve bu kapsamda -her ne kadar şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de- Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğinde bulunan bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 24-25). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

43. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

44. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî manada bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken; mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 36-40).

45. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi, keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir. Söz konusu kireterlerin -özellikle millî güvenlik ile ilgili hususlarda- esnek değerlendirilebileceği düşünülse dahi bu durumda da makul ve hakkaniyetli bir şekilde mevzunun ele alınması hem işçi yönünden hem işveren yönünden adil bir denge kurulması icap etmektedir.

46. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse şüphe feshine yönelik olarak Mahkemenin değerlendirmesine göre işvereni şüphe feshine götüren olgu, başvurucunun Bank Asyada hesabının bulunmasıdır.

47. Bank Asyanın FETÖ/PDY liderinin ve yöneticilerinin çağrıları üzerine örgüt üyelerinin yatırdığı paralar üzerinden gelir elde ettiği, bu suretle örgüt faaliyetlerine mali yönden kaynak sağladığı ve örgütün finans merkezi olduğu hususu yargı kararlarıyla tespit edilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 35; Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, § 59; Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 20/12/2017 tarihli ve E.2017/1862, K.2017/5796 sayılı kararı). Aynı zamanda mutat hesap hareketlerinin örgütsel faaliyette bulunma ya da örgüte yardım etme kapsamında değerlendirilemeyeceği de Yargıtay tarafından kabul edilmiştir (Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 25/6/2020 tarihli ve E.2020/1974, K.2020/3079 sayılı kararı). Her durumda Bank Asyaya para yatırarak FETÖ/PDY ile irtibat veya iltisak içinde olunduğu, bu suretle işçi işveren arasındaki güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayanılarak sözleşmenin feshedilebilmesi için yukarıda açıklanan ilkelere uygun şekilde hareket edilmesi gerektiği açıktır (Ayla Demir İşat [GK], B. No: 2018/24245, 8/10/2020, § 137).

48. Başvuruya konu olayda Mahkeme, başvurucunun Bank Asya hesap hareketlerine yönelik bilirkişi raporu hazırlatmıştır. Bu kapsamda başvurucunun 2012 yılından önce açılıp kapanan hesaplar hariç olmak üzere 10/9/2014 tarihinde TL cinsinden vadesiz hesap, 9/2/2015 tarihinde de avro cinsinden vadesiz hesap açtırdığı, TL hesabına 9/2/2015 tarihinde 3.850 TL tutarında para yatırdığı, bu parayı ise 27/8/2015 tarihinde çektiği tespit edilmiş; başkaca dikkate değer bir hesap hareketliliğine rastlanmadığı belirtilmiştir. Bu kapsamda Başsavcılık tarafından yapılan değerlendirmede ise mevcut hesap hareketliliğinin örgüt üyeliği yönünden yeterli olmadığı ve başka bir delile de rastlanmadığı belirtilerek takipsizlik kararı verilmiştir. Tüm bu süreçler boyunca başvurucunun savunması yeni doğan kızı için birikim yapmak amacıyla ve faizsiz bankacılık olduğu için söz konusu hesabı açtığı, küçük miktarlarda iki defa para yatırdıktan sonra (Takipsizlik kararında 3.850 TL'nin yanı sıra 551 TL de yatırıldığı belirtilmiştir.) söz konusu parayı çektiği ve hesabı kapattığı yönünde olmuştur.

49. Aynı somut olaya ilişkin ceza mahkemeleri ile hukuk mahkemeleri tarafından yapılan yargılama sonucu verilen kararların birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir. Zira bu durumda derece mahkemeleri önlerine gelen uyuşmazlığı kendi açılarından ele almakta, ilgili mevzuat kapsamında farklı değerlendirme ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Bu kapsamda Yargıtay kararlarında hem olağanüstü hâl dönemi için hem de olağanüstü hâl haricindeki dönem için işçi hakkında verilen bir beraat yahut takipsizlik kararının şüphe feshi noktasında nasıl değerlendirilmesi gerektiği ana hatlarıyla ortaya konulmuştur. Yargıtay, beraat/takipsizlik kararını işçi lehine değerlendirme eğilimi göstermekle birlikte yine de kararın içeriğindeki olay ve olguların fesih için yeterli olup olmadığını da incelemiştir (bkz. §§ 26-27).

50. Bu açıklamalar ışığında somut olaya geri dönmek gerekirse başvurucunun özellikle 10/9/2014 ve 9/2/2015 tarihlerinde hesap açması dikkat çekici ise de bilirkişi raporu ile başvurucunun iddialarından anlaşıldığı kadarıyla 2012 tarihinden önce de Bank Asyada birtakım hesaplar açtığı, 2014 tarihinden sonra açtığı hesaba yatırdığı meblağların küçük miktarlarda olduğu, söz konusu hesapların örgüt liderinin talimatından hemen sonra açılmadığı ve bu tespit dışında başka hiçbir delil de elde edilemediği görülmektedir.

51. Bu noktada derece mahkemelerinden beklenen; rutin bankacılık işlemleri dışında terör örgütünün talimatı üzerine hesap açılıp açılmadığı, mutat dışına çıkan bir hesap hareketinin olup olmadığı ya da başka bir örgütsel faaliyet çerçevesinde bir işlem yapılıp yapılmadığı, feshi geçerli kılan başkaca bir nedenin bulunup bulunmadığı hususlarının açıklığa kavuşturulmasıdır. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki iddiaların ne şekilde örgütsel bir faaliyet çerçevesinde gerçekleştirildiği, işveren yönünden ne şekilde şüphe oluştuğu -takipsizlik kararında belirtilen hususlar da dikkate alındığında- Mahkemece tartışılmamış ve değerlendirilmemiştir.

52. Sonuca varmadan önce belirtmek gerekir ki derece mahkemeleri, kendisine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değildir ancak ileri sürülen iddialardan biri kabul edildiğinde davanın sonucuna etkili olması hâlinde mahkeme bu hususa belirli ve açık bir yanıt vermek zorunda olabilir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56).

53. Başvuruya konu olaya ilişkin yukarıda yapılan tüm incelemeler neticesinde ilgili mevzuat, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi içtihadı da dikkate alındığında -özellikle Bank Asya dışında diğer kurumlardan gelen cevabi yazılarda başvurucu hakkında hiçbir olay yahut olgunun ortaya konulamadığı da gözetildiğinde- başvurucunun iddia ve itirazlarının yargılamanın esasına temas eden ve davanın sonucu değiştirebilecek nitelikte olduğunu söylemek mümkündür.

54. Dolayısıyla gerekçeli kararda işveren yönünden başvurucu ile aralarındaki güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli inceleme ve araştırmanın yapılmadığı, başvurucunun yargılamanın esasına tesir eder nitelikteki iddia ve itirazlarının incelenmediği, bu iddiaların karşılanmadığı görülmüştür. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

55. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

56. Başvurucu ayrıca iş akdinin hukuka aykırı şekilde feshedildiği gerekçesiyle suç ve cezada kanunilik ilkesinin, eşitlik ilkesinin, çalışma hakkının ve kişi hürriyeti ve güvenliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşse de gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

57. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

58. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

59. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

60. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvece altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesine (E.2019/3422) iletilmek üzere Konya 1. İş Mahkemesine (E.2019/36) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin reddine,

E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.