TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

A. Y. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/3277)

 

Karar Tarihi: 13/12/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Hüseyin Ozan ADIYAMAN

Başvurucu

:

Vekili

:

Av. Diren Cevahir ŞEN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, cinsel saldırı isnadıyla ilgili soruşturmanın etkili şekilde yürütülmediği ve sonuçta hukuka aykırı olarak kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, İstanbul Barosuna kayıtlı bir avukattır.

3. Başvurucu vekili 29/11/2018 havale tarihli dilekçeyle Av. A.Ç.nin, stajyer avukat olarak bürosunda çalışan başvurucunun cinsel dokunulmazlığına karşı eylemlerde bulunduğunu açıklayarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) şikâyette bulunmuştur.

4. Başsavcılığa sunulan dilekçede; A.Ç.nin 13/6/2018 tarihinde işle ilgili görüşmek için odasına çağırdığı başvurucuya karşı cinsel saldırı niteliğinde eylemlerde bulunduğu, başvurucunun bu olayı aynı büroda çalıştığı Av. D.İ. ile paylaştığı, D.İ.nin de başvurucuya A.Ç.nin kötü niyetli olduğunu düşünmediğini, şefkatle yaklaşıyor olabileceğini söylediği ifade edilmiştir. Bununla birlikte A.Ç.nin 17/7/2018 tarihine kadar cinsel saldırı niteliğindeki eylemlerine devam ettiği, son olarak anılan tarihte odasına çağırdığı başvurucuya zorla sarıldığı, başvurucunun göğsünü tuttuğu, onu öptüğü ve ancak başvurucunun ısrarla karşı çıkması üzerine eylemlerine son verdiği iddia edilmiştir. Ayrıca başvurucunun A.Ç.nin odasından ayrılarak yaşadıklarını D.İ.ye anlattığı, D.İ.nin de bu durumu aynı büroda birlikte çalıştıkları Av. A.G. ile paylaştığı açıklanmıştır.

5. Anılan şikâyet dilekçesinde, başvurucunun 6/8/2018 tarihli dilekçeyle A.Ç.yi İstanbul Barosu Başkanlığına şikâyet ettiği belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun olay nedeniyle psikolojik destek almaya ve ilaç tedavisine başladığı, bu kapsamda İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığına başvurarak 30/10/2018 tarihli tıbbi belgeleme ve bilimsel değerlendirme raporu (sağlık raporu) aldığı ifade edilmiştir. Bu raporda başvurucunun maruz kaldığı cinsel saldırı nedeniyle travma sonrası stres bozukluğu yaşadığının, sağlığının ve algılama yeteneğinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte bozulduğunun, psikiyatrik takip ve tedavisine devam edilmesi gerektiğinin bildirildiği açıklanmıştır. Bununla birlikte dilekçede, olayın gerçekleştiği büroda kamera sisteminin bulunduğu ve 17/7/2018 tarihinde başvurucunun A.Ç.nin odasından telaşla ayrıldığına dair görüntünün bu sisteme kaydedildiğine vurgu yapılmıştır.

6. Dilekçenin ekinde başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporuna, Av. D.İ.nin İstanbul Barosu Başkanlığına hitaben yazdığı ve özetle başvuruya konu olay nedeniyle işine son verildiğini açıklayan yazıya, başvurucunun A.Ç.yi İstanbul Barosu Başkanlığına şikâyet ettiği 6/8/2018 tarihli dilekçeye yer verilmiştir.

7. Başsavcılığa hitaben yazılan dilekçede şikâyet konusu olayın delilleri olarak tanık beyanları, sağlık raporu, D.İ.nin İstanbul Barosu Başkanlığına hitaben yazdığı dilekçedeki beyanı, kamera kaydı ve baro soruşturma dosyası gösterilmiştir.

8. Sağlık raporunda; başvurucunun 19/7/2018 tarihinde yapılan muayenesinde fiziksel travma bulgusuna rastlanmadığı, buna bağlı olarak ruhsal travma bulgularının önem kazandığı, bu kapsamda travma sonrası stres bozukluğu yaşadığı ve yaşadıklarının aktardığı olayla ilişkili olduğu kanaatine varıldığı tespiti yer almıştır. Raporda ayrıca başvurucunun sağlığının ve algılama yeteneğinin basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyecek nitelikte bozulduğu, psikiyatrik takip ve tedavisine devam edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Bu husustaki değerlendirmelerin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Kişi olay öyküsünde elbiseli bölgeden vücudunun bel ve meme bölgesini elle dokunma ve okşama, boynundan öpme şeklinde birden fazla kez cinsel saldırıya maruz kaldığını belirttiği,

19.07.2018 tarihinde tarafımızdan yapılan muayenesinde olaya ait herhangi bir travma bulgusuna rastlanmadığı, bu koşullarda ruhsal travma bulgularının olayın değerlendirilmesinde ve tanı sürecinde önem kazandığı,

İstanbul Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nın 23,10.2018 tarih ve 68389083/1426 sayılı ruhsal durum değerlendirme raporunda; A. Y.'nın yapılan ruhsal durum değerlendirmesinde saptanan ruhsal belirtiler ile Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşadığına ve yaşadıklarının aktarmış olduğu olayla ilişkili olduğu kanaatine varıldığının BİLDİRİLDİĞİ,

Ruhsal durunı değerlendirmelerinde saptanan ruhsal travma bulgularının;

a) Kişinin aktardığı öykü ile UYUMLU BULUNDUĞU,

b) Yaşamsal tehlikeye neden OLMADIĞI,

e) Sağlığının ve algılama yeteneğinin basit tıbbi müdahale ile GİDERİLEMEYECEK nitelikte bozulmasına neden OLDUĞU,

d) Psikiyatrik takip ve tedavisine devam cdilmesi gerektiği kanaatimizi bildirir tıbbi belgeleme ve bilimsel değerlendirme raporudur."

9. Başvurucu ile aynı büroda avukat olarak çalışan D.İ., İstanbul Barosu Başkanlığına hitaben yazdığı yazıda; başvurucunun 17/7/2018 tarihinden önce A.Ç.nin kendisinin cinsel dokunulmazlığına karşı eylemlerde bulunduğunu söylemesine karşın bunun yanlış anlaşıldığını düşündüğünü belirtmiştir. Aynı yazıda 17/7/2018 tarihinde başvurucunun ağlayarak odasına geldiğini, birlikte bürodan çıktıklarını, başvurucunun A.Ç.nin zorla sarıldığını, göğsünü tuttuğunu ve kendisini öptüğünü söylediğini, durumu aynı büroda birlikte çalıştıkları Av. A.G.ye anlattıklarını, başvurucunun bu konuşmadan sonra büroya dönmek istemediğini ve oradan ayrıldığını ifade etmiştir. Ayrıca Av. D.İ., başvurucunun büroya dönmemesi ve yasal yollara başvurmak istemesiyle ilgili olarak görüşünün sorulması üzerine kadının beyanını esas alacağını ve yasal yollara başvurması hâlinde başvurucunun yanında olacağını ifade ettiğini ve bu sebeple ihbar süresinin dolması beklenmeden işine son verildiğini açıklamıştır.

10. Soruşturma kapsamında ifadesine başvurulması için 27/5/2019 tarihinde düzenlenen çağrı kâğıdı A.Ç.ye gönderilmiştir. Bu kapsamda A.Ç. 10/6/2019 tarihinde Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheli sıfatıyla dinlenmiştir. Şüpheli ifadesinde; avukatlık bürosundaki fiziki şartların şikâyete konu olayın gerçekleşmesine uygun olmadığını, bu hususta İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsünden emekli öğretim üyesi tarafından düzenlenen bilimsel mütalaayı soruşturma dosyasına sunduğunu, başvurucunun erkek arkadaşı D.C.nin talep etmesi üzerine aynı büroda birlikte çalıştığı Av. A.G. ile bir görüşme yapıldığını, bu görüşmede D.C.nin "Ben A.'yu vazgeçirmek istiyorum, bana yol gösterin, yardımcı olun, nasıl vazgeçirebiliriz?" şeklinde söylemlerde bulunarak bir menfaat beklentisi içinde olduğu izlenimi bıraktığını beyan etmiştir. Ayrıca şüpheli, 17/7/2018 tarihinde odasına gelen başvurucunun bir hafta önce kedisinin hastalanması nedeniyle çok üzgün göründüğünü ve "Sizin de kediniz var beni en iyi siz anlarsınız." dediğini iddia etmiştir. Bununla birlikte şüpheli 2/7/2018 ile 9/7/2018 tarihleri arasında Yunanistan'da bulunduğunu savunmuştur.

11. Şüphelinin savunmasının tespit edilmesinden sonra herhangi bir soruşturma işlemi yapılmaksızın 24/10/2019 tarihinde şüpheli hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Kararda; başvurucunun şikâyet dilekçesindeki beyanına, şüphelinin savunmasına ve sağlık raporundaki bazı tespitlere yer verilmiştir. Başsavcılık anılan raporda başvurucunun travma sonrası stres bozukluğu yaşadığının ve yaşadıklarının aktarmış olduğu olayla ilişkili olduğu kanaatine varıldığının bildirildiğini açıklamıştır. Buna rağmen İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından 19/7/2018 tarihinde yapılan muayenesinde başvurucunun vücudunda herhangi bir fiziksel travma bulgusuna rastlanmadığına ve olaya ilişkin görgü tanığı bulunmadığına vurgu yapılarak kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği gerekçesiyle karar verilmiştir. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:

"Müşteki tarafından 19/07/2018 tarihine İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Polikliniğine, patronu tarafından cinsel saldırıya maruz kaldığı iddiasıyla başvurduğu, yapılan adli tıbbi değerlendirilmesinde;

1-Öyküsünde elbiseli bölgeden vücudunun bel ve meme bölgesini elle dokunma ve okşama, boynundan öpme şeklinde birden fazla kez saldırıya maruz kaldığını belirttiği, 19/07/2018 tarihinde yapılan muayenesinde olaya ait herhangi bir fiziksel travma bulgusuna rastlanmadığı, bu koşullarda ruhsal travma bulgularının değerlendirilmesi gerektiği,

2-İstanbul Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalının 23/10/2018 tarih ve 68389083/1426 sayılı ruhsal durum değerlendirme raporunda, ruhsal durum değerlendirmesinde saptanan ruhsal belirtiler ile Travma sonra stres bozukluğu yaşadığına ve yaşadıklarının aktarmış olduğu olayla ilişkili olduğu kanaatine varıldığının bildirildiği görülmüştür.

Müştekinin şikayet dilekçesi, şüpheli ifadesi ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından 19/07/2018 tarihinde yapılan muayenesinde olaya ait herhangi bir fiziksel travma bulgusuna rastlanmadığının bildirilmesi, müştekinin olaya ilişkin görgü tanığı bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde;

Şüphelinin üzerine atılı suçu işlediğine dair ve hakkında kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturacak müştekinin soyut iddiası dışında başkaca delil elde edilemediği..."

12. Başvurucu vekili 10/12/2019 tarihli dilekçeyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararına itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde; diğer hususların yanında eksik soruşturma sonucunda gerekçesiz olarak karar verildiği, bu kapsamda yaklaşık bir yıl süren soruşturma boyunca sadece şüpheli ifadesinin alındığı, müştekinin ve şikâyet dilekçesinde ismi geçen tanıkların beyanlarına başvurulmadığı, kamera kayıtlarının teminine ilişkin olarak yeterli ve usulüne uygun bir araştırma yapılmadığı belirtilmiştir. Bunun dışında olay yerinde keşif yapılmaksızın bilimsel ve objektif niteliği olmayan ve somut olayla ilgisi bulunmayan özel mütalaaya itibar edildiği, şüphelinin başvurucunun stajyer olarak çalıştığı avukatlık bürosunun sahibi ve yaş olarak büyüğü olmasına bağlı olarak ortaya çıkan eşitsiz durumunun dikkate alınmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun mağduru olduğu suça ilişkin anlatımı dikkate alındığında vücudunda fiziksel travma bulgusuna rastlanmamasının doğal bir netice olduğunun değerlendirilmediği, bu kapsamda başvurucunun travma sonrası stres bozukluğu yaşadığına dair tespitin dikkate alınmadığı, sağlık raporunda yer verilen fiziksel travma hususundaki belirlemeye dayanılarak karar verildiği ileri sürülmüştür.

13. Anılan itirazı, İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) incelemiştir. Hâkimlik 16/12/2019 tarihinde, ayrıca bir açıklama yapmaksızın kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğunu, kararın gerekçesine göre yerinde olduğunu ve başvurucu vekilinin itiraz sebeplerinin yerinde olmadığını açıklayarak itirazın reddine kesin olarak karar vermiştir. Başvurucu -bildirimine göre- bu kararı 18/12/2019 tarihinde öğrenmiştir.

14. Başvurucu 17/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

15. Başvurucu;

i. Etkin bir soruşturma yürütülmediğini, bu kapsamda kendisinin ve tanıkların beyanlarına başvurulmadığını, suçun işlendiğini gösteren 30/10/2018 tarihli tıbbi belgeleme ve bilimsel değerlendirme raporu gibi delillerin görmezden gelindiğini, keşif yapılmadan şüphelinin beyanlarına ve olay yerine ilişkin olarak dosyaya sunduğu özel mütalaaya dayanılmak suretiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini,

ii. Somut, açık ve makul bir gerekçe açıklanmadan kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiğini, bu kapsamda kararda beyanlarının, taleplerinin ve dosyaya sunduğu delillerin tartışılmadığını ve bunlardan çıkan hukuki sebep ve sonuçların gösterilmediğini, ayrıca itiraz üzerine dosyaya bakan Hâkimliğin soruşturma evresindeki eksiklikleri görmezden geldiğini açıklayarak adil yargılanma hakkının, hak arama hürriyetinin ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder. Başvurucunun tüm şikâyetleri özünde Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkindir. İncelemenin Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması hakkı kapsamında mı yoksa aynı maddenin üçüncü fıkrasında güvence altına alan kötü muamele yasağı kapsamında mı yapılacağı, uğranıldığı iddia olunan muamelenin kötü muamele yasağı kapsamına girmesi için aranan asgari ağırlık eşiğe ulaşıp ulaşmadığına bağlıdır. Asgari ağırlık eşiğine ulaşılıp ulaşılmadığı konusunda yapılacak değerlendirmede muamelenin süresi, mağdurun üzerinde bıraktığı fiziksel ve ruhsal etki ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi somut olaydaki tüm etkenler dikkate alınmalıdır (bkz. Ali Rıza Özer ve diğerleri [GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, § 75).

17. Başvurucu, vekili aracılığıyla Başsavcılığa verdiği dilekçesinde 13/6/2018-17/7/2018 tarihleri arasında geçen sürede kendisine karşı cinsel saldırı niteliğinde eylemlerde bulunulduğunu iddia etmiştir (bkz. § 4). Başvurucu hakkında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca düzenlenen sağlık raporunda ruhsal travma bulgularının başvurucunun aktardığı öykü ile uyumlu bulunduğu, sağlığının ve algılama yeteneğinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte bozulduğu, psikiyatrik takip ve tedavisine devam edilmesi gerektiği açıklanmıştır (bkz. § 8). Gerçekleştiği iddia olunan eylemlerin belli bir zaman aralığınca devam etmesi ve bu eylemlerin başvuru üzerinde bıraktığı ruhsal etki dikkate alındığında, başvurucunun uğradığı muamelenin kötü muamele yasağı kapsamında inceleme yapmak için gerekli olan asgari ağırlık eşiğine ulaştığı kabul edilmelidir. Bu sebeple başvuru, kötü muamele yasağının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmelidir.

18. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

19. Anayasa’nın 17. maddesi -“Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- bir kimsenin devlet görevlilerinin 17. maddenin üçüncü fıkrasını ihlal eden bir muamelesine uğradığına ilişkin savunulabilir bir iddiada bulunması hâlinde etkili bir soruşturma yürütülmesini gerektirir. Bu usul yükümlülüğü, iddianın savunulabilir olması şartıyla, devlet görevlisi olmayan kişilerin kötü muamele teşkil eden eylemleri yönünden de geçerlidir (bazı değişiklilerle bkz. Özlem Tuncel Kaya, B. No: 2013/8868, 10/3/2016, § 35). Kötü muamelenin kasten yapıldığının ileri sürüldüğü durumlarda iddia hakkında ivedilikle bir ceza soruşturması başlatılmalıdır. Soruşturmada olayı aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek tüm deliller toplanmalıdır. Dahası soruşturma süreci, gerektiği ölçüde kamu denetimine ve mağdurun erişimine açık olmalı; mağdur soruşturmaya etkili şekilde katılabilmeli; soruşturmada makul bir özen ve süratle hareket edilmelidir. Ayrıca yetkililer, soruşturmayı sonlandırmak için aceleci davranmamalı ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 101-103; Süleyman Deveci, B. No: 2013/3017, 16/12/2015, §§ 111-114; Veli Saçılık (2), B. No: 2018/24614, 18/10/2022, § 16).

20. Başsavcılık 10/6/2019 tarihinde şüphelinin ifadesini almıştır. Şüpheli savunmasında özetle başvurucunun cinsel dokunulmazlığına karşı bir eyleminin bulunmadığını, olay yerinin fiziki şartları dikkate alındığında şikâyete konu eylemin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, başvurucunun kedisinin hastalanması nedeniyle olay günü üzgün olduğunu beyan etmiştir. Bununla birlikte temmuz ayı başında 2/7/2018 ile 9/7/2018 tarihleri arasında Yunanistan'da bulunduğunu savunmuştur (bkz. § 10). Soruşturma kapsamında iddia olunan olaylar bağlamında başkaca bir delilin toplanmadığı anlaşılmıştır.

21. Soruşturma kapsamında mağdurun ifadesine başvurulmamış, olayla ilgili bilgi sahibi oldukları anlaşılan D.İ ve A.G.nin tanık olarak beyanları da tespit edilmemiştir. Ayrıca başvurucu olay yerinde kamera sisteminin bulunduğunu belirtmesine rağmen görüntülerin tespitine dair herhangi bir araştırma yapılmamıştır.

22. Başsavcılık, başvurucunun vücudunda herhangi bir fiziksel travma bulgusuna rastlanmadığına ve olaya ilişkin görgü tanığı bulunmadığına vurgu yaparak yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilemediği gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar vermiştir (bkz. § 11). Anılan kararda başvurucunun dosyaya sunduğu sağlık raporundaki tespitlere yer verilmiş ancak bununla ilgili herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır.

23. Başsavcılık sadece fiziksel travma bulgularının ve olayı gören tanığın yokluğuna değer atfetmiştir. Oysa cinsel dokunulmazlığa karşı suçların soruşturulmasında olayı gören tanığın beyanı veya kamera görüntüsü ya da şiddet uygulandığına dair mağdurun vücudunda tespit edilen yaralanma bulgusu gibi doğrudan delillere gereğinden fazla önem yüklenmesi delillerin toplanması ve değerlendirilmesinde bazı sorunlara yol açabilir. Zira sözü edilen eylemler bazı hâllerde mağdurun fiziki olarak yaralanmasına neden olmasa da mağdurun ruh sağlığının bozulmasına sebep olabilir. Dolayısıyla Başsavcılığın başvuruya konu soruşturmada mağdur ve tanığın beyanlarını alıp olay yerine ait kamera görüntülerini tespit ettikten sonra, bu delilleri ruhsal travma bulguları ile birlikte değerlendirip cinsel saldırı suçunun oluşup oluşmadığını konusunda bir sonuca varması gerekirdi.

24. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutu bakımından ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

III. GİDERİM

25. Başvurucu; ihlalin tespiti, yeniden soruşturma yapılması ve miktar belirmeksizin maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

26. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği soruşturma mercilerince yapılması gereken iş, yeniden soruşturma işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

27. İhlalin sonuçlarının bütünüyle ortadan kaldırılabilmesi için başvurucuya manevi zararları karşılığında net 60.000 TL manevi tazminat ödenmesine, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına (2018/200380 soruşturma No'lu dosyada verilen 2019/94544 No'lu kararla ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 60.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 13/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.