TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MAZLUM YÜREK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/34543)

 

Karar Tarihi: 19/1/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Duygu KALUKÇU

Başvurucu

:

Mazlum YÜREK

Vekili

:

Av. İbrahim ÇELİKER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, güven ilişkisinin bozulduğu gerekçesine dayalı olarak iş akdine son verilmesi üzerine açılan işe iade davasında adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/10/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde, yargılama sürecindeki dava dosyalarında ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

6. 1993 doğumlu olan başvurucu 3/3/2016 tarihinden itibaren çeşitli taşeron şirketler bünyesinde Batman Belediyesinde (Belediye) işçi statüsünde çalışmakta iken başvurucunun9/1/2017 tarihinde iş sözleşmesi feshedilmiştir.

7. Başvurucu, feshin geçersizliğinin tespitine ve işe iadesine karar verilmesi talepleriyle işveren aleyhine 30/1/2017 tarihinde dava açmıştır. Batman 2. İş Mahkemesine (Mahkeme) sunulan dava dilekçesinde başvurucu; feshin usule aykırı olduğunu, fesih bildiriminde fesih sebebinin açık ve kesin olarak bildirilmediğini, savunmasının alınmadığını ileri sürmüştür.

8. Davalı şirket, sunduğu cevap dilekçesinde usule ilişkin olarak husumet itirazında bulunmuş; esasa ilişkin olarak ise iş akdinin Belediye tarafından 23/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) kapsamında tek taraflı olarak feshedildiğini belirtmiştir. Nitekim davalı Belediye de sunduğu cevap dilekçesinde usule ilişkin olarak benzer şekilde husumet itirazında bulunmuş; esasa ilişkin olarak ise 667 sayılı KHK'nın 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında İçişleri Bakanlığının Belediyeye gönderdiği tevdi raporunda başvurucunun isminin bulunduğunu, bu kapsamda Belediye ile ilişkisinin devam etmesinin güvenlik açısından uygun görülmediğini, iş akdinin sona erdirildiğini, feshin usul ve yasaya uygun olduğunu savunmuştur.

9. Mahkeme, 1/6/2017 tarihli kararında davanın reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın tevdi raporunda, Batman Belediyesi'nde hizmet alımı şeklinde çalıştırılan davacının, PKK terör örgütü ile irtibat/iltisak durumunun bulunduğu tespit edildiği, 667 sayılı KHK kapsamında davacının iş akdi feshi için gereğinin yapılmasının Batman Belediye Başkanlığı'na bildirildiği, bu kapsamda davacının iş akdinin feshedildiği anlaşılmıştır. ...

İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığı'nın tevdi raporuna göre, davacının PKK terör örgütü ile irtibatlı ve/veya iltisaklı kişiler arasında yer aldığı, Tevdi raporunun Batman Valiliği'ne gönderildiği, Batman Valiliği tarafından hizmet ihalesi ile alt işveren bünyesinde diğer davalı Batman Belediyesi Başkanlığı işyerinde çalışan davacı hakkında gerekli işlemlerin yapılmasının istendiği, bunun üzerine tevdi raporunda belirtilen şekilde 667 Sayılı KHK'nın 4/e maddesine istinaden davacının iş akdinin feshedildiği, aynı KHK'nin 4/2 fıkrası gereğince bu kapsamda işten çıkarılanların doğrudan veya dolaylı kamu hizmetinde görevlendirilemeyeceği düzenlemesinin yer aldığı, bu düzenleme gereği davacının alt işveren işçisi olarak asıl işveren Batman Belediyesi işyerinde istihdam edilemeyeceği, öte yandan İçişleri Bakanlığı'nın tevdi raporunda PKK terör örgütü ile irtibatlı ve/veya iltisaklı kişiler arasında yer aldığı tespit edilen ve Belediye'ye ismi bildirilen davacının, doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar içerisine girdiği, işçi-işveren güven ilişkisini zedelediği ve bu nedenle işyerinde çalışmasının işyerinde olumsuzluklara yol açacağı ve kamusal tehlike arz ettiği, davacı hakkında yapılan işlemin, 667 Sayılı KHK kapsamında, devletin görevi ve vatandaşlarına karşı yükümlülüklerin gereği, terör örgütleriyle mücadeleye yönelik, zorunlu, acil ve orantılı olduğu görüldüğünden davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur."

10. Başvurucu, karara karşı istinaf talebinde bulunmuş; sadece Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel İş Sendikası üyesi olduğunu, bunun dışında başka hiçbir kurum, kuruluş, yapılanma yahut örgüt ile irtibatının olmadığını, mahkeme kararında da bu hususa ilişkin doğruluğa ve bağlılığa uymayan davranışlar içine girdiği iddialarına dair tek bir kanıt sunulamadığını belirtmiştir. Hakkında açılmış idari, adli ya da bir cezai bir soruşturmanın olmadığını, herhangi bir mahkûmiyet kararı bulunmadığını ifade eden başvurucu; eksik inceleme neticesinde verilen karar nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüş ve davanın kabulü gerektiğini savunmuştur.

11. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi 28/9/2017 tarihli kararı ile istinaf talebinin reddine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu şekildedir:

"Somut olayda davacının 667 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında iş sözleşmesine son verildiği anlaşılmaktadır. KHK'nın 4. Maddesinin 1. Fıkrası uyarınca çıkarılan davacının aynı KHK'nın 4. Maddesinin 2. Fıkrası gereğince bir daha kamu hizmetinde doğrudan ya da dolaylı olarak çalıştırılamayacağı hükme bağlandığından, burada ifade edilen dolaylı görevlendirmenin alt işveren işçilerini kapsadığı değerlendirilmekle davacının işe iadesinin yasal olarak mümkün olmadığı; davanın reddine dair ilk derece mahkemesi kararının isabetli olduğu, davacı vekilinin istinaf başvurusunun yerinde olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Yapılan incelemede istinaf başvurusunun yukarıdaki gerekçelerle reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki hüküm oluşturulmuştur."

12. Başvurucu, Bölge Adliye Mahkemesi kararına karşı istinaf dilekçesinde belirttiği hususları yinelemek suretiyle temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay 22. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme neticesinde 21/5/2018 tarihli karar ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle onanmasına hükmedilmiştir.

13. Nihai karar 22/10/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 30/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. İlgili Mevzuat

15. İlgili mevzuat için bkz. Berrin Baran Eker [GK], B. No: 2018/23568, 2/7/2020, §§ 20-25.

B. Yargıtay Kararları

16. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 22/10/2007 tarihli ve E.2007/16878, K.2007/30923 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Davalı işveren, davacının geçmişten gelen sabıkası ve özellikle yasadışı örgütle bağlantısı nedeni ile güvenlik önlemi olarak iş sözleşmesini feshetmiştir. Bu fesih Alman Hukukunda ve Alman Federal Mahkemelerinde şüphe feshi olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir fesihte, işverenin işçisine karşı duyduğu şüphe, aralarındaki güven ilişkisinin zedelenmesine yol açmaktadır. İşverenden katlanması beklenemeyecek bir şüpheden dolayı, işçinin iş ilişkisinin devamı için gerekli olan uygunluğu ortadan kalktığından, güven ilişkisinin sarsılmasına yol açan şüphe, işçinin kişiliğinde bulunan bir sebeptir. Ciddi, önemli ve somut olayların haklı kıldığı şüphe, güven potansiyeline sahip olmaksızın ifa edilemeyecek iş için işçinin uygunluğunu ortadan kaldırdığından, şüphe feshi, işçinin yeterliliğine ilişkin fesih türü olarak gündeme gelecektir. Davacının geçmişte yasadışı örgüt üyesi olması, davacının görev yaptığı bölgede terör olaylarının artması ve demiryolu ulaşımının da hedefte bulunması, davalı işveren açısından iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, elverişli objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphenin bulunduğu anlamına gelmektedir. Davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedenle yapıldığı kabul edilmelidir. Davanın reddi yerine yazılı şekilde kabulü hatalıdır."

17. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15/11/2018 tarihli ve E.2015/22-2715, K.2018/1720 sayılı kararı şöyledir:

"...şüphe feshinin söz konusu olabilmesi için iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güveni yıkmaya elverişli, objektif olay ve vakıalara dayanan güçlü bir şüphe mevcut olması ve ayrıca olayın aydınlatılması için işverenin kendisinden beklenebilecek bütün çabaları göstermesine karşın eylemin gerçekleştiğinin kanıtlanamaması gerektiğinden, somut uyuşmazlıkta davacının sabit olan, doğruluk ve bağlılığa uymayan nitelikteki eyleminin şüphe feshi teşkil etmediği de açıktır..."

18. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 3/10/2018 tarihli ve E.2018/10430, K.2018/20956 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...Yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılacak olursa, somut olayda davacının iş sözleşmesinin feshi ile ilgili yasal dayanakların 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte Bakanlar Kurulu kararı ile ülke genelinde ilan edilen Olağanüstü Hal kapsamında çıkartılan kanun hükmünde kararnameler olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Söz konusu kararnamelerin iş sözleşmesi ile çalışan işçilere yönelik hükümleri incelendiğinde, gerek 667 sayılı KHK’nin 4. maddesi gerekse 673 sayılı KHK’nin 7. maddesinde bu kanun hükmünde kararnameler kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçilerin bir daha yeniden doğrudan veya dolaylı olarak eski işinde veya benzer işlerde görevlendirilemeyecekleri, bunların işe iadesinin mümkün olmadığı şeklinde emredici nitelikte düzenlemelerin yer aldığı görülecektir. Bu yasal düzenlemelerin nitelik itibariyle, kamu düzenine ilişkin ve açıkça emredici nitelikte olduğu değerlendirildiğinde, açılacak davalarda taraflarca hazırlama ilkesine üstünlük tanınamayacağı göz önüne alınmalıdır. Bu itibarla, ilgili kanun hükmünde kararnameler kapsamındaki fesihlere ilişkin olarak açılan işe iade davalarında, taraflarca hazırlama ilkesi yerine istisnai nitelikteki kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulanması gerekmektedir.

Buna göre görülmekte olan davada, sözleşmenin feshine dayanak bilgi ve belgelerin mahkemece resen araştırılması gerekmekte ise de, dosyada sadece Erzurum Cumhuriyet Baş Savcılığına davacı hakkında soruşturma veya kovuşturma olup olmadığı yönünde yazılan yazı cevabi ile yetinildiği, bu yönde başkaca bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır. Davacının iş sözleşmesinin feshine dayanak objektif değerlendirmelerin neler olduğu, hangi bilgi ve belgelerin feshe gerekçe yapıldığı davalı bankadan sorularak; bunun yanında resen araştırma ilkesi kapsamında davacı hakkında mevcut ise adli ya da idari soruşturma evrakları, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın Terörle Mücadele, Kaçakçılık, Organize Suçlar ve İstihbarat ile ilgili birimlerinden ve Bilgi Teknolojileri Kurumu’ndan getirtilmeli, varsa davacı ile ilgili bilgi ve belgeler ile yine Bank Asya nezdinde açılmış mevduat hesapları, hesap hareketleri ve bankacılığa ilişkin işlemler olup olmadığı sorulmalı, tüm bilgi ve belgeler değerlendirilerek ulaşılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Eksik incelemeyle yazılı gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak davacının davasının kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirir."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

19. Anayasa Mahkemesinin 19/1/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

20. Başvurucu; iş akdinin usul ve yasaya aykırı bir şekilde feshedildiğini, bu kapsamda açılan işe iade davasının hakkaniyete uygun bir şekilde yürütülmediğini, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan davanın reddedildiğini, iddia ve itirazlarının gerekçeli kararda karşılanmadığını belirtmiştir. Herhangi bir yasa dışı yapılanma ile irtibat ve iltisak hâlinde olmadığını ifade eden başvurucu, hem fesih işlemi sırasında hem de yargılama sürecinde buna dair somut bir bilgi/belge ortaya konulamadığını, sadece idareye verilen bir listeye istinaden iş akdinin sonlandırıldığını, öte yandan hakkında ne idari ne de adli bir soruşturma yahut kovuşturmanın olduğunu ifade etmiş; hakkaniyete uygun yargılanma hakkı ile gerekçeli karar hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Bakanlık görüşünde; başvurucu hakkında 30/7/2009 ile 17/12/2010 tarihleri arasında değişik zamanlarda terör örgütü propagandası yapma, 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet etme, mala zarar verme, kamu malına zarar verme ve görevliye direnme suçlarını işlediğinden bahisle Batman Çocuk Mahkemesi tarafından yargılama yapıldığı, 24/5/2013 tarihli kararla terör örgütü propagandası yapma ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarına ilişkin kovuşturmanın ertelenmesine, diğer suçlar yönünden delil yetersizliğinden beraatına karar verildiği belirtilmiştir. Derece mahkemelerince taraflar arasındaki iş ilişkisinin devamı için gerekli olan güvenin sarsıldığı, geçerli nedenle feshin söz konusu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve anılan kararın kanun yollarından geçerek kesinleştiği hatırlatılmış; hukuk kurallarını yorumlama yetkisinin derece mahkemelerine ait olduğu, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durum olmadığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti mahiyetinde kalacağı yönünde değerlendirmeler içeren Anayasa Mahkemesi kararlarına yer verilerek başvuru incelenirken bu hususların gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.

2. Değerlendirme

22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda başvurucunun temel iddiası; iş akdinin usul ve yasaya aykırı olarak feshedilmesi, bu kapsamda derece mahkemelerinin de sadece işverenin gerekçesine dayanarak işe iade davasını reddetmelerinin adil yargılanma hakkına aykırı olması hususudur. Sonuç olarak başvurucu, bütün idari ve yargısal süreç boyunca işten çıkarılmasına ilişkin olarak tarafına yönelik bir tespitin yapılamadığını, buna rağmen işe iade davalarının adil yargılanma hakkına aykırı bir şekilde reddedildiğini ileri sürmüştür. Tüm bu açıklamalar ışığında başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

24. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

25. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa’nın, bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılmasını ifade eden 141. maddesinin de hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Vedat Benli, B. No: 2013/307, 16/5/2013, § 30).

27. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak mahkeme kararlarının gerekçeli olması, adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Derece mahkemeleri dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini makul bir şekilde gerekçelendirmek zorundadır. Bu gerekçelerin oluşturulmasında açık bir keyfîlik olmaması ve makul bir biçimde gerekçe gösterilmesi hâlinde adil yargılanma hakkının ihlalinden söz edilemez (İbrahim Ataş, B. No:2013/1235, 13/6/2013, § 23).

28. Makul gerekçe; davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır. Zira tarafların o dava yönünden hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur (İbrahim Ataş, § 24).

29. Kararların gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hâle getiren en önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, § 34).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

30. Somut olayda işveren nezdinde 2016 yılından itibaren çalışan başvurucunun iş sözleşmesi, PKK/KCK ile irtibatı bulunduğu şüphesiyle feshedilmiştir. Başvurucu, iş akdinin geçerli bir nedene dayanmadan feshedildiğini belirterek işveren aleyhine işe iade istemiyle dava açmış; dava dilekçesinde, hakkında somut bir tespit olmadığı hâlde iş akdinin feshedildiğini, bu yönde yaptığı iddia ve itirazların derece mahkemelerince incelenmediğini ileri sürmüştür.

31. Batman 2. İş Mahkemesi gerekçeli kararında, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Başkanlığının tevdi raporunda PKK/KCK ile irtibatlı kişilere dair gönderilen listede başvurucunun da adının geçtiğini, bu kapsamda davalılar tarafından yapılan savunmanın yerinde olduğunu ve iş ilişkisinin devamının beklenemeyeceğini belirterek davanın reddine hükmetmiş; bu karar istinaf ve temyiz incelemesinden geçerek kesinleşmiştir.

32. Şüphe feshinin mahiyeti gereği ispatı beklenemese de Yargıtay içtihadında da belirtildiği üzere şüphenin işçinin kişiliğindeki bir sebebe dayanması, bu sebebin de ciddi, önemli ve somut nitelikte objektif olay ve vakıalar ile desteklenmesi gerekmektedir (bkz. §§ 16, 17). Aksi hâlde hukuk devletinin bir gereği olan hukuki güvenlik ilkesine aykırı bir şekilde keyfî uygulamaların gündeme gelmesi söz konusu olabilecektir.

33. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013). Bu noktada gerekçeli karar hakkı, hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerinin tesisinde önemli bir araç konumundadır. Zira kişiler ancak gerekçeli karar vasıtasıyla somut olayın hukuk kuralları karşısında nasıl konumlandırıldığını öğrenebilmekte ve buna karşı etkili bir savunma geliştirme imkânı bulabilmektedir.

34. Tüm bu açıklamalar karşısında şüphe feshi gerekçesiyle iş akdinin sonlandırıldığı davalarda, özellikle işvereni fesih sonucuna götüren hususların aydınlatılması önem arz etmektedir. Bu kapsamda şüphe feshini doğuran durum veya olayın/vakıanın -Yargıtay içtihadında da değinildiği gibi- doğrudan işçinin şahsından kaynaklanması, millî güvenliği tehdit eden yapı veya oluşum ile işçi arasında güncel ve kişisel bir bağlantıyı ortaya koyabilecek nitelikte olması gerekmektedir. Yine bu noktada derece mahkemelerince söz konusu bağlantının nasıl kurulduğunun detaylı bir şekilde gerekçelendirilmesi keyfîliğin önüne geçilebilmesi adına önem arz etmektedir.

35. Somut olayda, başvurucu hakkında işvereni şüphe feshine götüren olgunun Teftiş Kurulu tarafından gönderilen tevdi raporu olduğu görülmüştür.

36. Başvuruya konu yargılamada başvurucunun işveren kurum nezdinde hangi pozisyonda çalıştığı, işinin önem ve mahiyeti ile ilgili bir bilgi verilmediği gibi söz konusu tevdi raporunun içeriğinde nasıl bir tespit yapıldığı hususunda da açıklama yapılmadığı görülmüştür. Hangi nedenler ile örgüt ile irtibat/iltisak şüphesinin oluştuğu, bu şüphenin mesleki anlamda ne gibi bir tehdit oluşturduğu noktasında ne davalılar ne de Mahkeme tarafından açıklama yapılmadığı anlaşılmıştır.

37. Öte yandan Bakanlık tarafından gönderilen görüş yazısında, başvurucu hakkında Batman Çocuk Mahkemesince yapılan yargılama neticesinde 2013 yılında örgüt propagandası yapmak ve 2911 sayılı Kanun'a muhalefet suçlarına ilişkin kovuşturmanın ertelenmesi; diğer suçlar yönünden delil yetersizliğinden beraatına karar verildiği yönünde bilgi verilmiş ise de UYAP üzerinden görüldüğü kadarıyla geçmişe dair bu tespitlere ilişkin derece mahkemelerince herhangi bir araştırma ve incelemeye gidilmediği; daha da ötesinde gerekçeli kararda buna dair bir değerlendirme yapılmadığı görülmektedir.

38. Derece mahkemelerince gerçekleştirilen araştırma ve incelemeler neticesinde tespit edilen hususların hukuki güvenlik ve belirlilik ilkelerini temin edecek ve keyfî uygulamaların önüne geçecek şekilde somut olayın özelliği dikkate alınarak gerekçeli kararda ortaya konulması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece şeklî manada bir gerekçenin varlığı yeterli değildir, aynı zamanda gerekçenin makul olması şartı aranmaktadır. Makul gerekçeden anlaşılması gereken; mahkemelerin dava konusu maddi olay ve olguların kanıtlanmasını, delillerin değerlendirilmesini, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasını, uyuşmazlıkla ilgili vardığı sonucu, sonuca varılmasında kullandığı takdir yetkisinin sebeplerini ortaya koymasıdır (bkz. §§ 25-29).

39. Yukarıda yapılan incelemeler neticesinde ve somut olay kapsamında gerekçeli kararın, işveren ile başvurucu arasında güven ilişkisinin sarsılmasına neden olan olay ve olgulara dair yeterli açıklama içermediği değerlendirilmiştir. Diğer bir ifadeyle iş akdinin feshinin geçerli bir sebebe dayanıp dayanmadığı, tarafların iddia ve savunmaları gözetilerek gerekçelendirilmemiştir. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

40. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları Yönünden

41. Başvurucu, ayrıca iş akdinin feshi nedeniyle çalışma hakkı ile masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden diğer ihlal iddialarına ilişkin olarak kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

43. Başvurucu; ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesi ve tazminat talebinde bulunmuştur.

44. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100). Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 2. İş Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

45. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

46. Dosyalardaki belgeden tespit edilen 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Batman 2. İş Mahkemesine (E.2017/244, K.2017/96) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/1/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.