TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

F. A. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/35181)

 

Karar Tarihi: 19/7/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 24/11/2023-32379

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; başvurucunun hükümlü olarak bulunduğu ceza infaz kurumunda gerçekleştirilen dinî ve kültürel faaliyetlerden yararlandırılmaması nedeniyle din özgürlüğünün, talep etmiş olmasına rağmen şikâyetinin derece mahkemelerince duruşma yapılmaksızın incelenmesi nedeniyle sözlü yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/10/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, başvuru konusu olayların meydana geldiği tarihte terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm olarak Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Kurum) bulunmaktadır.

8. Başvurucu 28/7/2020 tarihinde Silivri İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) "dini gelişimim ve iyileştirme programlarından faydalandırılmama ilişkin hak ihlalleri hakkında" konulu bir şikâyet dilekçesi vermiştir. Başvurucu anılan dilekçede, yaklaşık 44 aydır kurumda bulunduğunu, ilk kez 2020 yılı Mart ayı başında "manevi rehberlik birimi" konulu bir duyurunun Kurum idaresi tarafından dağıtıldığını, bu duyuru çerçevesinde dinî eğitim, Kur'an-ı Kerim okuma kursları, hafızlık eğitimi, dinî konferans, yarışma ve kültürel faaliyetlere katılmak istediğini fakat talebine Kurum tarafından karşılık verilmediğini, Kurumda bulunduğu yaklaşık dört yıllık süre içinde bu taleplerinin hiçbir suretle karşılanmadığını iddia etmiştir. Başvurucu; dilekçesinde ayrıca Kurumda bulunan mahpuslar benzer uygulamalardan yararlandırılırken kendisine imkân verilmemesinin ayrımcılık olduğunu, bu nedenle hak ihlallerinin tespitini ve dinî faaliyetler ile iyileştirme programlarına katılımının sağlanmasını, Hâkimlikçe duruşmalı yapılmasını talep etmiştir.

9. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı yazılı mütalaasında, Kurum uygulamalarında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından şikâyet başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir. Hâkimlik başvurucunun şikâyetini reddetmiştir. Ret kararında; ilgili mevzuat uyarınca dönemsel olarak kurs, seminer, eğitim gibi çeşitli faaliyetlerin düzenlendiğini, mahpusların talepleri, ayrıca Kurumun güvenlik ve kapasite kriterleri de gözönünde bulundurularak programa katılımın sağlandığını, bu doğrultudaidarenin uygulamalarında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığını belirtmiştir.

10. Başvurucu, Hâkimliğin ret kararına itiraz etmiştir. Başvurucu itiraz dilekçesinde iddialarını yinelemiştir. Silivri Ağır Ceza Mahkemesi, Hâkimlik kararı usul ve yasaya uygun olduğundan itirazı reddetmiştir. Nihai nitelikteki bu ret kararı başvurucuya 8/10/2020 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 28/10/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

11. 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Şikâyet başvurusu üzerine infaz hâkimi, duruşma yapmaksızın dosya üzerinden bir hafta içinde karar verir; ancak, gerek gördüğünde karar vermeden önce şikâyet konusu işlem veya faaliyet hakkında re’sen araştırma yapabilir ve ilgililerden bilgi ve belge isteyebilir; ayrıca ceza infaz kurumu ve tutukevi ile ilgili Cumhuriyet savcısının da yazılı görüşünü alır..."

12. Diğer ilgili ulusal ve uluslararası hukuk için bkz. Talet Şanlı [GK], B. No: 2017/20526, 17/1/2023, §§ 18-39.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Anayasa Mahkemesinin 19/7/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

14. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüdegüçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Din Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

15. Başvurucu, bireysel başvuru formunda 8/2/2017 tarihinde tutuklandığını, 23/8/2019 tarihine kadar kurumda çeşitli aralıklarla düzenlenen iyileştirme programlarından hiçbirine katılmasına izin verilmediğini belirtmiştir. Başvurucu 9/10/2019 ve 26/1/2020 tarihlerinde Kurumun merkezî anons sisteminden Kur'an-ı Kerim eğitimi almak isteyenlerin idareye talepte bulunmaları gerektiğine ilişkin duyuru yapıldığını, kendisinin 10/10/2019 (Başvuru formunda dilekçe tarihinin sehven 10/10/2020 yazıldığı anlaşılmaktadır.) ve 27/1/2020 tarihlerinde bu eğitimlere katılma talebiyle Kurum idaresine dilekçe verdiğini fakat bu taleplerinin karşılanmadığını ifade etmiştir. Başvurucu 13/2/2020 tarihinde Kurum Manevi Rehberlik Birimi faaliyetlerini içeren yazının koğuşa bırakıldığını, 17/2/2020 tarihinde, bahsedilen faaliyetlere ilişkin olarak merkezî anons siteminden duyuru yapıldığını, bunun üzerine 18/2/2020 tarihli dilekçesiyle tekrar anılan birim tarafından gerçekleştirilen hafızlık eğitimi, Kur'an-ı Kerim okuma kursları ve dinî eğitim programları ile dinî içerikli faaliyetler ve iyileştirme programlarına katılma talebinde bulunduğunu, talebine yanıt alamadığını iddia etmiştir.

16. Başvurucu 28/7/2020 tarihinde Hâkimliğe dinî içerikli faaliyetler ile iyileştirme programlarına katılmak için talepte bulunduğunu, talebinin derece mahkemelerince reddedildiğini belirtmiştir. Sonuç olarak Kurumda bulunduğu dört yıllık süre içinde dinî eğitim, faaliyet ve iyileştirme programına katılımının sağlanmadığını ifade ederek din özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca Kurumda bulunduğu süre içinde namaz takkesi, tespih ve mest kullanmasına izin verilmediğini, koğuşlarda uygulanan kitap kotası nedeniyle dinî kitaplarını yanında bulunduramadığını ve bir din görevlisiyle görüştürülmediğini, bu nedenlerle de din özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

17. Bakanlık görüşünde, başvurucunun mevcut bireysel başvuruya konu ettiği şikâyetinin soyut iddialardan ibaret birçok uygulamaya ilişkin olduğu belirtilmiştir.Başvurucunun hangi tarihte hangi talepte bulunduğunu ve bu taleplerinin ne şekilde sonuçlandığını da Hâkimliğe sunduğu şikâyet dilekçesinde göstermediği,zaten Hâkimlik ve ağır ceza mahkemesinin de bu nedenle başvurucunun genel şikâyetlerine ilişkin hususlarda mevzuatta açık düzenlemelerin bulunduğu ve Kurum uygulamalarının mevzuat hükümlerine uygun şekilde gerçekleştirildiğini gözönünde bulundurarak bir inceleme yaptığı ve bu gerekçelerle şikâyeti reddettiği hususlarına yer verilmiştir. Bu doğrultuda başvurucunun söz konusu şikâyeti bakımından dinözgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulmadığı belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun dinî eğitim, kurs ve faaliyetlere katılmak için verdiği dilekçeler başvuruformu ve eklerinde mevcut olmadığı gibi söz konusu taleplerine ilişkin olarak Kurum idaresine verdiği herhangi bir dilekçenin de Bakanlıkça tespit edilemediği ifade edilmiştir.

18. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, başvuru konusu talep dilekçelerini bireysel başvurusunu yaparken sunamamasının sebebinin dilekçelerin akıbetlerini bilmemesi olduğunu ifade etmiştir. Bunun dışında başvurucu, bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü iddialarını yinelemiştir.

19. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).

20. Başvurucu, Hâkimliğe yaptığı şikâyette yalnızca Kurumda bulunduğu yaklaşık dört yıllık süre boyunca hiçbir dinî faaliyet ve iyileştirme programından yararlandırılmadığını belirtmiş; başka mahpuslar bu imkânlara sahipkenbu imkânın kendisine sağlanmamasının ayrımcılık olduğunu ifade etmiştir. Başvurucu, söz konusu dilekçesinde 2020 yılı Mart ayı başında Kurum idaresi tarafından ilan edilen faaliyete katılmayı talep ettiği ve talebinin karşılanmadığı iddiası dışında şikâyetini somutlaştırmamış; bahsettiği faaliyete katılım talebinin reddedilmesine karşı süresinde Hâkimliğe şikâyet hakkını kullanıp kullanamadığına dair bir açıklama da yapmamıştır. Başvuru konusu şikâyeti reddeden derece mahkemeleri de zaten başvurucunun somut bir uygulamaya karşı şikâyet hakkını kullanmaması ve genel olarak dinî faaliyetler ile iyileştirme programlarından yararlandırılmayı talep etmesi nedeniyle ret gerekçelerinde, başvurucunun talebine ilişkin mevzuat ve uygulamayı hatırlatmakla yetinmiştir.

21. Başvurucunun Kurumda bulunduğu süre içinde namaz takkesi, tespih ve mest kullanmasına izin verilmediğine, koğuşlarda uygulanan kitap kotası nedeniyle dinî kitaplarını yanında bulunduramadığına ve bir din görevlisiyle görüştürülmediğine dair bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü şikâyetlerden ise Hâkimliğe sunduğu 28/7/2020 tarihli dilekçesinde bahsetmediği görülmüştür.

22. Başvurucu, bireysel başvuru formunda belli tarihlerde Kurum tarafından duyurulan dinî faaliyetlere katılabilmek için dilekçeler sunduğunu fakat bu taleplerininkarşılanmadığını ileri sürmüş ve bireysel başvuru formuna bu dilekçeleri ekleyememesinin sebebinin dilekçelerinin akıbetini bilmemesi olduğunu ifade etmişse deHâkimliğe sunduğu başvuru konusu 28/7/2020 tarihli şikâyet dilekçesinde bu somut tarihlere ve iddialara neden yer vermediğini belirtmemiş; ayrıca bu uygulamalara karşı süresinde şikâyet etme imkânı olup olmadığına, varsa neden süresinde ve usulüne uygun olarak şikâyet hakkını kullanmadığına ilişkin olarak hiçbir bilgi vermemiş, açıklama yapmamıştır.

23. Bu durumda başvurucunun bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü ihlal iddialarını öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak ilettiğinden, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunduğundan, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni gösterdiğinden bahsedilemeyeceği değerlendirilmiştir.

24. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Kurum uygulamaları nedeniyle din özgürlüğünün ihlal edildiğine dair iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Sözlü Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucu, Hâkimliğe ve daha sonra ağır ceza mahkemesine sunduğu dilekçelerde talep etmesine rağmen incelemenin duruşmalı yapılmaması nedeniyle sözlü yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucunun duruşma yapılması taleplerinin derece mahkemelerince bir karara bağlanmadığı görülmüştür.

26. Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda, adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların, bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğunu belirterek hakkın kapsamının bu konularla sınırlandırıldığını kabul etmiştir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 23; Nihat Akbulak [GK], B. No: 2015/10131, 7/6/2018, § 35; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, § 44). Bu kapsamda Anayasa Mahkemesi ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ya da hükümlüler hakkında uygulanan disiplin cezalarının infazının kişiler üzerinde yaratacağı etkiyi değerlendirerek kişisel hak ve bu bağlamda medeni hak niteliğinde olduğunu, söz konusu disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyetlerin infaz hâkimliği tarafından incelenmesinin de medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlık kapsamında kaldığını ifade etmiştir (Giyasettin Aydın, B. No: 2013/1852, 25/3/2015, § 37; Cihan Yeşil, B. No: 2013/8635, 6/5/2015, § 35; Metin Yamalak (2), B. No: 2013/9450, 13/4/2016, § 59).

27. Somut olayda başvurucu, Kurumda gerçekleştirilen dinî faaliyetlerden yararlandırılmaması ve ibadetlerini yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu bazı eşyaların sağlanmaması nedeniyle din özgürlüğünün ihlal edildiğinden şikâyet etmiştir. Bu durumda, söz konusu talebi din özgürlüğünden yararlanma kapsamı dışında kalmadığıaçıkça görülen başvurucunun derece mahkemelerinde inceleme konusu yaptığı meselenin medeni bir hak niteliğinde olduğu, yapılan şikâyetin derece mahkemeleri tarafından incelenmesinin de medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlık kapsamında kaldığı değerlendirilmiştir. O hâlde başvurucunun duruşmalı inceleme taleplerinin derece mahkemeleri tarafından bir karara bağlanmaksızın yerine getirilmemesinin başvurucunun sözlü yargılanma hakkını ihlal edip etmediği incelenmelidir.

28. Başvurucunun şikâyetinin talep etmemesine rağmen duruşma yapılmaksızın incelenmesi şeklindeki müdahalenin dayanağı olan 4675 sayılı Kanun'un 6. maddesinin ikinci fıkrasının kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir (mahpuslara uygulanan disiplin cezalarına karşı yapılan şikâyetlerle ilgili olarak aksi yöndeki değerlendirme için bkz. Talet Şanlı, §§ 64-69). Başvuru konusu müdahalenin yargılamaların hızlandırılarak usul ekonomisinin gerçekleştirilmesine yönelik meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır (Emrah Yayla [GK], B. No: 2017/38732, 6/2/2020, § 67).

29. Anayasa Mahkemesi Talet Şanlı kararında sözlü yargılanma hakkının kapsamını ve genel ilkelerini belirlemiştir (anılan kararda bkz. §§ 50-56). Sözlü yargılanma hakkı hem savunma hakkının etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamakta hem de silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine işlerlik kazandırmaktadır. Anılan hak, sadece duruşmada hazır bulunmayı değil duruşma sürecini dinlemeyi, takip etmeyi, iddia ve savunmaları destekleyecek olgu ve delilleri ileri sürmeyi de içerir. Öte yandan adil yargılama hakkının diğer güvencelerine uyulmak kaydıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanmasının tek başına ihlale yol açmayacağı da kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi nihai olarak duruşma yapılmamasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğini gözönünde bulunduracaktır (Talet Şanlı, §§ 50, 52).

30. Bu çerçevede sözlü yargılama;

i. Duruşma yapılmasını gerektirecek güvenirlilik (delillerin güvenirliliği, inandırıcılığı, çelişkili tanık ifadesi) sorununun veya tartışmalı olgunun bulunmadığı, önemli bir hukuki veya olgusal mesele içermeyen konularda mahkemelerin adil ve makul bir şekilde dosya üzerinden tarafların beyanlarına ve diğer yazılı belgelere istinaden davaya ilişkin karar verebileceği durumlarda,

ii. Sınırlı kapsamda tamamen hukuki konuların veya özel bir karmaşıklığı olmayan hukuki yönlerin ileri sürüldüğü davalarda,

iii. Yazılı olarak dosya üzerinden daha iyi şekilde ele alınabilecek, son derece teknik konuları içeren davalarda,

iv. İvedilikle yargılama yapılmasının lüzumlu olduğu (örneğin tekzip), özen gerektiren, duruşma yapılmasının gerekli özenle incelemeye engel oluşturabileceği davalarda (sigorta uyuşmazlıkları, sosyal güvenlik uyuşmazlıkları) gerekli görülmeyebilir (Talet Şanlı, § 53).

31. Buna karşılık sözlü yargılama;

i. Merciler tarafından olguların doğru bir şekilde tespit edilip edilmediğinin değerlendirilmesi ihtiyacı olduğunda,

ii. Hukuki meselelerin yanı sıra önemli olgusal meselelerin ortaya çıktığı veya uyuşmazlığın olgularının daha ayrıntılı incelenmesinin gerekli olduğu hâllerde,

iii. Mahkemelerin başvurucuya dair kişisel bir izlenim edinmesini, başvurucunun kişisel durumunu şahsen izah edebilmesini gerektiren durumlarda,

iv. Mahkemelerin bir duruşma aracılığıyla belirli noktalara ilişkin açıklık getirmesi lüzumlu olduğunda gerekli ve zorunlu görülebilir (Talet Şanlı, § 54).

32. Anayasa Mahkemesi duruşmada hazır bulunma hakkı kapsamında ölçülülük ilkesine dair bazı kriterler belirlemiştir. Buna göre -duruşmada hazır bulunma ilgili usul hukuku kurallarına göre zorunlu olsun ya da olmasın- başvurucuların kişisel özellikleri, yargılamanın niteliği, yargılamanın şeklî ve teknik nitelikte bir incelemeden ibaret olup olmadığı hususları ölçülülük ilkesi kapsamında değerlendirilmelidir. Özellikle geleneksel ceza hukuku kategorilerine dâhil olmayan veya medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıklarda delil ve ifadelerin sözlü olarak sunulmasını veya tanıkların sorgulanmasını gerektirecek -inandırıcılıkla ilgili- sorunların ya da kişilerin duruşmada bizzat bulunmasını zorunlu kılacak olayların var olmadığı, taraflara iddialarını yazılı olarak sunma ve aleyhindeki delillere itiraz etme imkânının tanındığı hâllerde kişilerin duruşmada bizzat bulunmasının gerekli görülmeyebileceği kabul edilmiştir. Bu çerçevede uyuşmazlığın tarafının duruşmada hazır bulunmasını zorunlu kılan bir olgunun yokluğu derece mahkemelerince somut ve olaya uygun bir gerekçeyle ortaya konulmalıdır (Emrah Yayla, § 71). Bu ilkeler uygun düştüğü ölçüde sözlü yargılanma hakkı kapsamında da dikkate alınmalıdır.

33. Başvurucunun Hâkimliğe yaptığı başvuru konusu şikâyeti, Kurumda bulunduğu yaklaşık dört yıllık süre içinde dinî faaliyetlerden ve iyileştirme programlarından yararlandırılmadığına ilişkindir. Başvurucu şikâyetinde hiçbir somut olgu ve olaydan bahsetmemiş, Hâkimlikten dinî faaliyetlere ve iyileştirme programlarına katılımının sağlanması talebinde bulunmuştur yani başvuru konusu yargılamanın karmaşık bir niteliği olmadığı gibi zaten başvurucunun şikâyetinde derece mahkemelerince çözümlenmesi gereken belirli ve maddi bir işlem, uygulama, karar, olgu ya da ihtilaf bulunmamaktadır. Başvurucu; şikâyet dilekçesinde, derece mahkemelerinin ve Anayasa Mahkemesinin, delil ve ifadelerin sözlü olarak sunulmasını veya tanıkların sorgulanmasını gerektirecek -inandırıcılıkla ilgili- sorunların varlığını ya da yokluğunu tartışabilecekleri somut bir bilgi ve belge de sunmamıştır.

34. Başvurucu, Hâkimliğe yaptığı şikâyette hiçbir somut olguya yer vermediğinden başvuru konusu yargılamanın karşı tarafı olan Kurum ve Cumhuriyet Savcılığı da silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca başvurucunun haberdar olması ve etkili bir şekilde yanıtlaması gereken bir karşı argüman, görüş ya da delil sunmamış, başvurucunun genel nitelikteki şikâyetlerine mevzuata aykırı işlem yapılmadığı şeklinde genel bir yanıt vermiştir. Başvurucunun kendisine iddialarını yazılı olarak sunma ve aleyhindeki delillere itiraz etme imkânı tanınmadığına ya da zorlaştırıldığına dair bir iddiası da bulunmamaktadır. Bu durumda duruşma yapılmaması ve sözlü olarak dinlenmemesi nedeniyle başvurucunun dezavantajlı duruma düşürüldüğünden ve davaya etkili katılımının sağlanmasında makul bir fırsata sahip olmadığından yani başvuru konusu yargılamanın adilliğine bir bütün hâlinde zarar verildiğinden bahsedilemez.

35. Sonuç olarak somut olayda, dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hiçbir hukuki ve olgusal sorunla karşılaşılmadığının açık olduğu dikkate alındığında başvuru konusu yargılamanın duruşma yapılmaksızın gerçekleştirilmesi şeklindeki müdahalenin güdülen meşru amaçla ölçülü olduğu değerlendirilmiştir.

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

37. Açıklanan gerekçelerle sözlü yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. Din özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

C. Sözlü yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

D. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 19/7/2023tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.