TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

EĞİTİM VE BİLİM İŞGÖRENLERİ SENDİKASI BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/35269)

 

Karar Tarihi: 10/5/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Gülsüm Gizem GÜRSOY

Başvurucu

:

Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası

Temsilcisi

:

Veli DEMİR

Vekili

:

Av. Ozan KARAKAYA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, başvurucu sendikanın açtığı davanın ehliyet yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/11/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Başvurunun Arka Planı

8. Başvurucu, Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim-İş/Sendika) 17/10/2005 tarihinde kurulmuştur ve Birleşik Kamu İşçileri Konfederasyonuna bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Eğitim-İş Tüzüğü'nde, Sendikanın eğitim, öğretim ve bilim alanında faaliyet gösteren kamu çalışanlarının ortak ekonomik, sosyal, özlük, mesleksel, sendikal hak ve çıkarlarını korumak amacıyla kurulduğu belirtilmiştir.

9. Başvurucu, Eğitim-İş 2017 yılında İzmir Dokuz Eylül Üniversitesinde (Üniversite) örgütlenme faaliyetlerine başlamıştır. Başvurucu, üyeleri aracılığıyla sendika üye sayısını artırmayı ve bu şekilde toplu iş sözleşmesi yapabilmek için gerekli yetkiyi almayı hedeflediğini belirtmiştir. Başvurucu bu doğrultuda Üniversite çalışanı ve aynı zamanda Eğitim-İş üyeleri H.K, H.B, N.A ve A.N.Ç aracılığıyla sendikal faaliyetlerde bulunulduğunu ifade etmiştir.

B. Ceza Soruşturmasına İlişkin Süreç

10. Başvurucu ile birlikte Sendika üyeleri H.K, H.B, N.A ve A.N.Ç. başlattıkları sendikal faaliyetlerden dolayı Üniversitede sürekli soruşturma geçirdiklerini ve görev yerlerinin değiştirildiğini, bu şekilde baskıya uğradıklarını ileri sürerek Üniversite yetkilileri hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 118. maddesinde düzenlenen "sendikal hakların kullanılmasının engellenmesi suçu"nu işledikleri gerekçesiyle 3/4/2018 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına (Savcılık) suç duyurusunda bulunmuştur.

11. Savcılık, şikâyet edilenlerin Üniversitede öğretim üyesi olarak görev yapmaları nedeniyle soruşturmanın 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 53. maddesinin Ç bendi kapsamında Üniversite Rektörlüğü tarafından yapılması gerektiği gerekçesiyle 4/4/2018 tarihinde görevsizlik kararı vermiş ve dosya gereği için Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığına (YÖK) gönderilmiştir.

C. İdari Soruşturmaya İlişkin Süreç

12. YÖK tarafından başvurucu Sendika ve şikâyetçi Sendika üyelerine 17/7/2019 tarihinde tebliğ edilen yazıda şikâyet edilenler hakkında herhangi bir işlem yapılmasına yer olmadığına karar verildiği bildirilmiştir.

13. Başvurucu, ile şikâyetçi Sendika üyeleri işlem yapılmasına yer olmadığı yönündeki YÖK işleminin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle işlemin iptali talepli dava açmıştır.

1. Başvuru Konusu Olmayan Sendika Üyeleri Yönünden

14. Davanın görüldüğü Ankara 18. İdare Mahkemesi Sendika üyeleri tarafından açılan davaların Üniversite genel sekreteri yönünden oyçokluğuyla, Üniversite rektörü yönünden oybirliğiyle reddine karar vermiş, kararlar istinaf incelemesinden geçerek kesinleşmiştir. Mahkeme gerekçeli kararlarda şikâyetçilerin Üniversitedeki görev yerinin değiştirilmesi işlemlerinin ayrı bir davanın konusunu oluşturduğunu değerlendirmiştir. Mahkemeye göre dava konusu iddialara ilişkin olarak idare tarafından gerekli incelemeler yapılmıştır. Mahkeme; idarenin soruşturma açılmasına gerek olmadığına ilişkin olarak karar alabileceğini, bu kapsamda şikâyetçilerin iddiaları ile ilgili olarak yapılacak herhangi bir işlem bulunmadığı yönünde tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varmıştır.

15. Gerekçeli kararlarda yer alan muhalif üyenin azlık oyunda ise Üniversite genel sekreterinin görevde olduğu süreçte farklı bir sendikanın üst düzey yöneticisi olarak görevine devam etmesinin etik olmadığı, bu bağlamda bir başka sendikada yönetici olan şikâyetçilerin Üniversitedeki görev yerinin değiştirilmesi suretiyle mobbing uygulandığı değerlendirilmiştir. Azlık görüşüne göre şikâyetçilerin görev yeri değişikliği işlemine karşı açtıkları davalarda iptal kararı verildiği, aynı konuda görülen diğer davalarda da sendikada yönetici pozisyonunda olanların yerlerinin değiştirildiği, söz konusu yer değişikliği işlemlerine karşı açılan davaların da iptal kararı ile sonuçlandığı vurgulanmıştır. Anılan görüşe göre dava konusu işlemlerle Sendika üye sayısının da etkilenmesine sebebiyet verildiği, şikâyetçilere mobbing uygulandığı gerekçesiyle davanın Üniversite genel sekreteri yönünden kısmen iptal, rektör vekili yönünden ise kısmen ret ile sonuçlanması gerektiği belirtilmiştir.

2. Başvuru Konusu Sendika Yönünden

16. Ankara 18. İdare Mahkemesi 3/6/2020 tarihinde başvurucu sendika yönünden ehliyet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde dava konusu işlemin başvurucunun hukuki menfaatini ihlal edici mahiyette olmadığını ve iptalinin istenmesinde hukuki yararı olmadığını, ayrıca menfaati ihlal edilen kişilerin (Sendika üyeleri) ayrı ayrı dava açtıklarını, işlemin Sendikanın tüm üyelerinin ortak menfaatini ilgilendirmediğini belirtmiştir. Mahkemeye göre Sendika ile iptali istenilen dava konusu işlem arasında dava açma yönünden kişisel, meşru, aktüel bir menfaat ilişkisi bulunmamaktadır.

17. Karar 10/9/2020 tarihinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi tarafından onanarak kesinleşmiştir.

18. Nihai karar 7/10/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu 4/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Dilekçeler,

...

c) Ehliyet,

...

yönlerinden sırasıyla incelenir."

20. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine verilecek kararlar" kenar başlıklı 15. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;

...

b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine,

...

Karar verilir."

21. 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; ... , ehliyet, ... hallerinde ...Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır."

22. 25/6/2001 tarihli ve 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu'nun "Tanımlar" kenar başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının f bendi şöyledir:

"Sendika : Kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip kuruluşları,

ifade eder."

23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 50. maddesi şöyledir:

''(1) Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir."

24. 6100 sayılı Kanun'un 51. maddesi şöyledir:

"Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir."

25. 6100 sayılı Kanun'un 52. maddesi şöyledir:

"Medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir."

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 10/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

28. Başvurucu; üyeleri ile ilgili işlemlerden dolayı üyeler ile birlikte Sendika olarak suç duyurusunda bulunduklarını, YÖK'ün kararından Sendikanın da etkilendiğini öne sürmüştür. Başvurucu, Sendika üyelerine uygulanan idari işlemlerin Sendikanın tüm üyelerini yıldırma amaçlı olduğunu ve doğrudan Sendikanın örgütlenme faaliyetlerine de zarar verdiğini, bu nedenle dava açmakta Sendikanın meşru menfaati bulunduğunu iddia etmiştir. Sendika üyeleri yönünden görülen davalardaki azlık oyunda Sendikanın olumsuz şekilde etkilendiğinin değerlendirildiğini, bu hususlar dikkate alınmaksızın ehliyet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

29. Bakanlık görüşünde, öncelikle başvurucunun ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücünün işleminden dolayı güncel bir hakkının ihlal edilip edilmediğinin dolayısıyla başvurucunun mağdur statüsünün bulunup bulunmadığının kabul edilebilirlik incelemesinde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca başvuruya konu işlemlerle ilgili verilen görevsizlik kararı ile buna yönelik itirazın reddine ilişkin derece mahkemesi kararlarının sendika hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklere uygun davranıldığını gösterecek özende ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin, kamu makamlarının soruşturmayı yürütüş biçimlerinin sendika özgürlüğüne yönelik müdahaleler bakımından caydırıcılığı sağlayacak nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

30. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34; Mehmet Ziyat Özdemir, B. No: 2014/13899, 12/6/2018, § 37).

33. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

34. Bireyin kamu makamları tarafından kamu gücü kullanılarak hakkında gerçekleştirilen ve sonuçları itibarıyla hukuksal durumunu, dolayısıyla menfaatini etkileyen bir idari işlemle ilgili uyuşmazlığın mahkeme önünde incelenmesi imkânından yoksun bırakılması mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil edebilir (Levent Tütüncü, B. No: 2015/3690, 18/7/2018, § 40).

35. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun hukuki menfaati bulunmadığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddi sonucu uyuşmazlığın esasını incelememesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir (Levent Tütüncü, § 41).

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

36. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

37. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

38. Somut başvuruda davanın esasının incelenmemesi yönündeki mahkeme kararının idari işlemlere karşı iptal davası açılabilmesi için öngörülen ehliyet koşulunun bulunmadığı gerekçesine dayandığı görülmektedir. İdari yargıya ilişkin usul hukuku kuralları kapsamında davanın ehliyet yönünden reddi şeklindeki müdahalenin 2577 sayılı Kanun'un 14. ve 15. maddelerine dayandığı ve dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

39. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (Yusuf Bilin, B. No: 2014/14498, 26/12/2017, § 53; AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10; Levent Tütüncü, § 46).

40. İdari makamlar tarafından gerçekleştirilen ancak bireyin menfaatini etkilemeyen, bir başka ifadeyle birey üzerinde herhangi bir hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin uyuşmazlık konusu yapılarak hem yargının hem de idarenin sürekli ve gereksiz bir biçimde meşgul edilip işleyemez hâle gelmesini engellemek, bu suretle gerek yargı hizmetinin gerekse idarenin asli görevi olan kamu hizmetlerinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesiyle davacı ile arasında menfaat bağı kurulamayan işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmemesi idari yargıya ilişkin bir usul kuralı olarak düzenlenmiştir (Levent Tütüncü, § 47).

41. Yargılama usullerinin düzenlenmesinde usul ekonomisinin gözetilmesi, bu suretle iyi adalet yönetiminin de sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biridir. Dolayısıyla usul ekonomisi ile iyi adalet yönetimi ilkesi gözetilerek idari işlemlerin dava konusu edilebilirliğinin belli koşullara bağlanması mümkündür (Levent Tütüncü, § 48).

42. Somut olayda usul kurallarını yorumlayan derece mahkemesinin Sendika üyeleri tarafından da aynı konuya ilişkin dava açıldığını ve bu nedenle Sendikanın hukuki menfaatinin bulunmadığını değerlendirerek davanın esasını incelememesinin yukarıda değinilen başkalarının hak ve menfaatlerinin korunması ile kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır (Levent Tütüncü, § 49).

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

43. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

44. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

45. Ölçülülüğün üçüncü alt ilkesi olan orantılılık, hakkın sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin sağlanmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz edilemez. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve orantısız bir yük yüklenmemesi gerekmektedir (Levent Tütüncü, § 52).

46. Ehliyet kavramı, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti kurumlarını kapsamaktadır. Öğretide ve uygulamada birleşildiği üzere dava ehliyeti, gerçek ve tüzel kişilerin medeni hakları kullanma yeterliğinin usul hukukunda somutlaşması, biçime dönüşmesidir. Taraf ehliyeti ise davada bir yan olma yeterliğini anlatır ve medeni haklardan yararlanma yeterliğinin usul hukukunda biçimlenişidir (AYM, E.1987/30, K.1988/5, 15/3/1988).

47. Dava konusu edilen bir idari işlemin iptali davasında davacının ehliyetinin olup olmadığını belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemeleri, önlerindeki uyuşmazlığın niteliğini ve ilgili mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak davacının dava konusu işlemin muhatabı olup olmadığını, işlemin davacının hukuki durumu üzerinde yaratabileceği etki ve sonuçlardan hareketle menfaatini ihlal edip etmediğini değerlendirirler. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava konusu edilen işlemin başvurucunun menfaatini ihlal edip etmediğinin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, derece mahkemelerinin idari işlemin bireyin menfaatini etkilemediğiyle ilgili yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (bazı farklarla birlikte bkz. Levent Tütüncü, § 53).

48. Derece mahkemeleri, dava konusu edilen işlemin bireyin menfaatini ihlal edip etmediğini irdelerken ve buna dair usul kurallarını uygularken söz konusu düzenlemenin getirilmesiyle ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin menfaatleri arasında adil bir denge gözetmelidir. Bu bağlamda menfaat ihlali koşulundan hareketle uyuşmazlığın esasının incelenebilirliğinin değerlendirilmesinde kamu yararı ile bireyin menfaatleri arasındaki denge kurulurken dava konusu edilen işlemin mahiyeti, başvurucunun hukuki durumuna ve gelecek yaşantısına ne şekilde etkilerinin olduğu, işlemin hukuka uygunluk denetiminin gerçekleştirilmemiş olmasından dolayı bertaraf edilemeyen bu etkilerin başvurucuya bir külfet yükleyip yüklemediği gibi hususlar gözönünde bulundurulabilir. (Levent Tütüncü, § 54).

49. Bu kapsamda bireyin hukuki durumu üzerinde birtakım etki ve sonuçlar doğurduğu, dolayısıyla hak ve menfaatlerini etkilediği çok açık olan bir idari işlemi yargı mercileri önünde uyuşmazlık konusu etme olanağından yoksun bırakılması bu konuda mahkemeye erişimini imkânsız hâle getirebileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Levent Tütüncü, § 55).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

50. Somut olayda başvurucu Sendika, üyeleri hakkında baskı (mobbing) uygulandığı iddiasıyla yetkililer hakkında şikâyette bulunmuştur. YÖK'ün şikâyet edilenler hakkında işlem yapılmasına yer olmadığı kararına karşı başvurucu hem sendika üyelerinin hem de Sendikanın kendi menfaatlerini korumak için dava açmıştır. İdare Mahkemesi Sendikanın hukuki menfaati bulunmadığı gerekçesiyle dava açma yetkisinin bulunmadığını değerlendirmiştir.

51. Taraf ehliyeti bulunmayanların açtıkları davaların incelenmeksizin reddedilmesinin gerek dava açanın haklarının korunması gerekse yargı mercilerinin gereksiz yere meşgul edilmesinin önlenmesi bakımından elverişli ya da gerekli bir araç olduğu hususunda tartışma bulunmamaktadır. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt ise orantılılıktır. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir (Levent Tütüncü, § 57).

52. Başvurucu Sendika, üyelerinin idare tarafından baskı gördüğü iddiasıyla birlikte bu baskının diğer Sendika üyelerine de göz dağı verme aracına dönüştüğünü öne sürmüştür. Bununla birlikte başvurucu, başka kimselerin de sendikaya üye olmaktan çekindiğini ve sonuç olarak üye sayısının azaldığını iddia etmiştir. Başvurucu, idarenin anılan işlemlerinin bir bütün olarak sendikal örgütlenmeyi engellediğini ve Sendikanın şikâyet edilen işlemlerden doğrudan etkilendiğini belirtmiştir. Buna karşın derece mahkemeleri sendika üyeleri hakkında tesis edilen işlemlerin Sendikanın üyelerinin ortak menfaati kapsamında olmadığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar vermiştir.

53. O hâlde eldeki başvuruda bakılması gereken mesele, üyeleri ile ilgili mobbing uygulandığı iddia edilen işlemlerden dolayı sendika tüzel kişiliğinin etkilenip etkilenmeyeceği dolayısıyla bizzat tüzel kişiliğin dava açmada hukuki menfaati bulunup bulunmadığıdır. Anayasa Mahkemesi bu hususun derece mahkemelerince değerlendirilip değerlendirilmediğine odaklanacaktır. Açıktır ki idarenin işlemlerinin gerçekten de Sendikanın diğer üyeleri üzerinde yıldırıcı bir etki meydana getirip getirmediği ve bu durumun bir bütün olarak sendikal örgütlenmeyi etkileyip etkilemediği hususlarının derece mahkemelerince tartışılması ve sonucuna göre davacı sendikanın davası hakkında bir karar verilmesi mümkündür.

54. Buna karşın derece mahkemeleri, esasa ilişkin herhangi bir irdelemeye gitmeksizin ve dava konusu işlemlerin başvurucunun tüzel kişiliği üzerinde yaratabileceği etki ve başvurucu sendikanın kendi tüzel kişiliğinin işlemlerden zarar görme ihtimalini tümüyle görmezden gelerek yalnızca üyelerinin ortak menfaati bulunmadığı gerekçesiyle davayı ehliyet yokluğu nedeniyle usulden reddetmiştir. Bir tüzel kişi olan Sendikanın üyelerinin dışında kendi haklarının haleldar edilmesine neden olan işlemler bulunabileceği açıkken şekilci bir yaklaşımla hareket edilmek suretiyle ve şablon ifadelerle hukuka uygunluk denetiminin yapılmadığı görülmektedir.

55. Sendika üyelerinin görev yeri değiştirilerek baskıya uğradıklarının ve görev yeri değişikliğine ilişkin işlemlerin iptal edildiği iddialarının doğruluğu halinde sendikanın üye sayısının azalması gibi nedenlerle hukuki durumu üzerinde etki ve sonuçlar doğurması mümkündür. Dolayısıyla davacı sendika, hak ve menfaatlerini etkilediği kabul edilebilecek olan bir idari işlemi yargı mercileri önünde uyuşmazlık konusu etme olanağından yoksun bırakılmıştır.

56. Bu suretle belirtilen işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının yargı denetimi yolu ile ortaya konulması imkânından yoksun bırakılmasının ise -söz konusu işlemlerin yaratabileceği etki ve sonuçları dikkate alındığında- başvurucuya ağır bir külfet yüklediği değerlendirilmiştir. Bu sebeple başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.

57. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

58. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden yargılama ve 100.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

59. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

60. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 18. İdare Mahkemesine (E.2019/2158, K.2020/963) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 446,90 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.346,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.