TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALİ ÖZKEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/37223)

 

Karar Tarihi: 18/10/2023

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ekin ÇANKAL

Başvurucu

:

Ali ÖZKEN

Vekili

:

Av. Ali PACCI

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, bir yayın kuruluşu tarafından yayımlanan haberden dolayı adli para cezasına hükmedilmesi nedeniyle ifade özgürlüğünün ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucunun sorumlu müdürü olduğu yayın kuruluşu Akit TV'de 12/8/2016 tarihinde "Ülker'den Telekom'a Paralel Bağlantı" isimli bir haber yayımlanmıştır. Söz konusu haberde, Türk Telekomünikasyon A.Ş. (şirket) bayisi olduğu anlaşılan Y.U.nun bir röportajına yer verildiği görülmüştür. Röportajda bir zamanlar şirket bünyesinde yönetici olarak çalışmış H.B. isimli kişinin Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) menfaatine uygun hareket ettiğine dair birtakım iddialar mevcuttur. Mezkûr röportajda Y.U.nun ihtilaflı ifadeleri şöyledir:

"Bu bir Yahudi taktiğidir. [...] [H.B.] Türk Telekom'un başına geldikten sonra Pensilvanya'dan aldığı emirleri bir bir uygulamaya başladı, kendinden olmayanların kuyularını kazdı. Sayın [H.B.] Trabzonlu, hemşehrimiz. İmam hatip mezunu olduğunu söyledi bana telefonda. Ben de kendisine aynen şunu söylüyorum. Sayın [H.B.] imam hatip mezunusun, müslüman adam, başka insanların ekmeğiyle oynar mı? [...] Sen içerideki bütün işi bilen adamları lağvettin, istifa ettirdin, başka kurumlara gönderttin, gittin oradan coca-colacıları getirttin. [...] Örgüt Telekom'da metastas yaptıktan sonra kendi ajanlarını yerleştirmeye başladı. [...] Üstelik örgüt yerleştirdiği hainlere her perşembe günü eğitim adı altında beyin yıkama operasyonu yapıyordu..."

3. Söz konusu yayın sonrasında haberde adı geçen H.B., şirket ile ilişiğini anlaşma yoluyla kesmiştir. Ayrıca H.B. hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçu kapsamında açılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir. Bunun üzerine H.B. (müşteki), Akit TV'de yayımlanan habere konu röportajda Y.U.nun ileri sürdüğü, kendisinin FETÖ/PDY mensubu olduğu ve Ülker isimli şirketten Türk Telekom'a örgüt tarafından atandığı, örgüt adına faaliyet yürüttüğü iddialarının asılsız olduğunu belirterek röportajı veren kişi ve kanal sorumlusundan şikâyetçi olmuştur.

4. Müşteki, başvurucunun sorumlu müdürü olduğu kanalda yayımlanan röportajda hakkındaki asılsız bilgilerin kamunun bilgisine sunulduğunu; haberin kişilik haklarına, şeref ve onuruna, ticari itibarına zarar verdiğini ileri sürmüştür. Hakkında terör örgütü üyeliğine ilişkin kesinleşmiş herhangi bir yargı kararı bulunmaksızın yayımlanan röportajın hakaret ve iftira niteliği taşıdığını iddia ederek ilgili haberin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceğini savunmuştur.

5. Başvurucu, röportajda paylaşılan bilgilerin görünür gerçeğe uygun olduğunu, müştekinin üst düzey yöneticisi olduğu şirkette darbe girişimi sonrasında 290 çalışanın terör örgütüyle bağlantısı olduğu gerekçesiyle iş aktine son verildiğini, FETÖ/PDY'nin Türk Telekom A.Ş.deki yapılanmasıyla ilgili çeşitli davaların mevcut olduğunu, haberin ifade özgürlüğü sınırları içerisinde kaldığını beyan etmiştir.

6. İstanbul Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi tarafından görülen yargılamada, başvurucunun söz konusu haber sebebiyle hakaret suçunu işlediği kanaatine varılarak 1.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Karar kesin niteliktedir. İlgili kararın gerekçesinde mahkemenin haberde adı geçen müştekinin şikâyet dilekçesini; sanık Y.U.'nun savunmasını; başvurucunun savunmasını tırnak işareti içerisinde özetlediği ve "bu suretle sanıkların üzerine atılı hakaret suçunu işledikleri anlaşılmış[tır]" demek suretiyle hakaret suçunun somut olayda sübuta erdiğini tespit ettiği görülmüştür.

7. Başvurucu 9/11/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

II. DEĞERLENDİRME

8. Başvurucu, sorumlu müdürü olduğu kanalda yayımlanan röportaj sebebiyle adli para cezasına mahkûm edilmesinin cezaların şahsiliği prensibine aykırılık teşkil ettiğini; kendisinin yayımlanan röportajın içeriği ile ilgisinin bulunmadığı gibi haberi hazırlayan kişi de olmadığını ifade etmiştir. Başvurucuya göre, kendisine verilen cezanın kanuni dayanağı bulunmamaktadır. Buna ilaveten, müştekinin terör örgütü ile ilişkisi olmadığına dair takipsizlik kararının tek başına ihtilaflı röportajı hukuka aykırı hâle getirmeyeceğini, yayının olgusal temelleri olduğunu, salt iftira ve hakaret kastı ile yapılmadığını, müştekinin haber sebebiyle ayrıca manevi tazminat davası açtığını ileri sürmüştür. Başvurucu ilk derece mahkemesinin kararında herhangi bir gerekçenin bulunmadığını da vurgulayarak ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia etmiştir.

9. Başvuru ifade özgürlüğü kapsamında incelenmiştir. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

10. İfade özgürlüğüne gerçekleştirilen müdahalenin dayanağı olan 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 125. maddesinin kanunilik ölçütünü karşıladığı değerlendirilmiştir. Müdahalenin başkalarının şöhret veya haklarının korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır. Bu belirlemenin ardından müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğu yönünden inceleme yapılacaktır.

11. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; AYM, E. 2018/69, K. 2018/47, 31/5/2018, § 15; AYM, E. 2017/130, K. 2017/165, 29/11/2017, § 18). Buna göre Anayasa'nın 26. maddesinde korunan ifade özgürlüğüne yapılan müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olduğu değerlendirilemez.

12. Ayrıca ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için aynı zamanda kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, B. No: 2014/1577, 25/10/2017, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015,§ 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60). Bunun için başvuruya benzer davalarda mahkemelerin taraflardan birinin ifade özgürlüğü ile diğerinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge sağlamaları hayati önem taşımaktadır. Şu hâlde çözümlenmesi gereken esas mesele; somut olayda ilk derece mahkemesinin başvurucunun ifade özgürlüğü ile şikâyetçinin şeref ve itibarının korunması hakkı arasında adil bir denge kurup kurmadığı, başvurucunun düşünce açıklamalarının bu sözlerin muhatabı olan kişinin şeref ve itibarını zedelediğini ikna edici bir biçimde ortaya koyup koyamadığı olacaktır (bu konuda genel ilkeler için bkz. İlhan Cihaner (2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, §§ 65-73). Çatışan bu iki hak arasında dengeleme yapılırken kullanılması gereken ölçütler genel olarak şunlardır:

i. İfadelerin kim tarafından dile getirildiği (Nihat Zeybekci, B. No: 2015/5633, 8/5/2019, § 29; Kemal Kılıçdaroğlu, § 59),

ii. Hedef alınan kişinin kim olduğu, ünlülük derecesi ile ilgili kişinin önceki davranışları, katlanması gereken, kabul edilebilir eleştiri sınırlarının sade bir vatandaş ile karşılaştırıldığında daha geniş olup olmadığı (hedef alınan kişinin kamusal yetki kullanan bir görevli olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Ali Suat Ertosun (7), B. No: 2014/1416, 15/10/2015, § 36; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], §§ 128, 129; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, § 45; İlhan Cihaner (2), § 82; Kadir Sağdıç [GK], B. No: 2013/6617, 8/4/2015, §§ 60-66; hedef alınan kişinin siyasetçi olması nedeniyle yapılan değerlendirmelerin bulunduğu kararlar için bkz. Bekir Coşkun, §§ 66, 67; Ergün Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 56; Kemal Kılıçdaroğlu, §§ 59- 61),

iii. İfadelerin genel yarara ilişkin bir tartışmaya katkı sağlayıp sağlamadığı, kamuoyu ile diğer kişilerin düşünce açıklamaları karşısında sahip oldukları hakların ağırlığı (Bekir Coşkun, § 69; Çetin Doğan (2) [GK], B. No: 2014/3494, 27/2/2019, § 62; Ergün Poyraz (2), § 56; Kadir Sağdıç, §§ 60-66; İlhan Cihaner (2), §§ 66-73; Nihat Zeybekci, § 32),

iv. Kamuyu bilgilendirme değeri, toplumsal ilginin varlığı ve konunun güncel olup olmadığı (Seray Şahiner Özkan, B. No: 2016/6439, 9/6/2021, § 44; İbrahim Okur (2), B. No: 2018/12363, 26/5/2021, § 28),

v. Şikâyetçinin kendisine yöneltilen ifadelere cevap verme olanağının bulunup bulunmadığı (Temel Coşkun, B. No: 2017/1632, 29/1/2020, § 33; Şaban Sevinç (2), B. No: 2016/36777, 26/5/2021, § 42; Nihat Zeybekci, § 39),

vi. İfadelerin hedef alınan kişinin hayatı üzerindeki etkisi (Ali Suat Ertosun (2), B. No: 2013/1592, 20/5/2015, § 33; Hüseyin Kocabıyık, B. No: 2020/15593, 22/11/2022, § 24),

vii. Cezalandırmaya konu edilen ifadelerin kullanıldıkları bağlamından kopartılıp kopartılmadığı (Nilgün Halloran, § 52; Bekir Coşkun, §§ 62, 63; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009, 15/2/2017, § 45, Nihat Zeybekci, § 36),

viii. Başvurucunun yaptırıma maruz kalma endişesinin başvurucu üzerinde caydırıcı etki yaratıp yaratmayacağı (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ergün Poyraz (2), § 79; Kemal Kılıçdaroğlu ve Cumhuriyet Halk Partisi, B. No: 2014/12482, 8/5/2019, § 46),

ix. Dava konusu söylemlerin maddi vakıaların açıklanması veya değer yargısı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği (Durmuş Fikri Sağlar (2) [GK], B. No: 2017/29735, 17/3/2021, § 50; Deniz Karadeniz ve diğerleri [GK], B. No: 2014/18001, 6/2/2020, §§ 48-49). Bu noktada maddi olgular ile değer yargısı arasında dikkatli bir ayrıma gidilmelidir (Meral Özata Özgürol, B. No: 2015/2326, 26/12/2018, § 46). Maddi olgular ispatlanabilse de değer yargılarının doğruluğunu ispatlamanın mümkün olmadığı hatırda tutulmalıdır (Kadir Sağdıç, § 57; İlhan Cihaner (2), § 64). Ancak bir açıklamanın tamamen değer yargısından oluşması durumunda bile müdahalenin orantılılığı ihtilaflı açıklamanın somut unsurlarla yeterince desteklenip desteklenmemesine göre tespit edilmelidir. Çünkü somut unsurlarla desteklenmiyorsa değer yargısı ölçüsüz olabilir (Cem Mermut, B. No: 2013/7861, 16/4/2015, § 48).

13. Anayasa Mahkemesi; somut olayın koşullarında başvurucunun sorumlu müdürü olduğu kanalda yayımlanan haber sebebiyle adli para cezasıyla cezalandırılmasının zorunlu bir ihtiyaca karşılık gelip gelmediğini, meşru amaçla orantılı olup olmadığını, bunu haklı göstermek için ortaya konan gerekçenin Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ve yukarıda açıklanan ölçütleri karşılayan, ilgili ve yeterli bir gerekçe olarak görünüp görünmediğini davanın bütününe bakarak değerlendirecektir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Kemal Kılıçdaroğlu, § 58; Bekir Coşkun, § 56; Tansel Çölaşan, § 56; Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri, § 120).

14. Somut olaya konu haberde ismi geçen müşteki, toplumda görece tanınırlığı olmayan bir kimse olsa da 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında kamuoyunun odağında olan Türk Telekomikasyon AŞ.de önemli bir pozisyonda çalışmaktadır. Başvuruya konu röportajda esas olarak müştekinin Türk Telekom'un başına geldikten sonra Pensilvanya'dan aldığı emirleri uygulamaya başladığı, kendinden olmayanların kuyularını kazdığı ileri sürülmüştür. İlk bakışta sözlerin olgusal bir iddia olarak nitelendirilmesi mümkün olmakla birlikte bu iddianın geçmişte yaşanan bazı maddi olgulara dayandığı anlaşılmaktadır. Röportajı veren Y.U ile müştekinin tanışıklıklarının bulunduğu, hemşeri oldukları, telefonda görüştükleri ve müştekinin Türk Telekomda uyguladığı politikaların bir imam hatip mezununa, bir Müslüman'a yakışmadığını kendisine bizzat söylediği görülmektedir. Söz konusu olgulardan hareket eden Y.U. müştekinin FETÖ terör örgütü ile bağlantılı olduğu, anılan örgütün yönlendirmesi ile faaliyet yürüttüğü sonucuna varmıştır. Bu durumda Y.U.nun iddialarını salt bir olgusal iddia olmaktan ziyade somut olgularla desteklenmesi gereken değer yargıları olarak nitelendirmek mümkündür. O hâlde mahkemelerce yapılması gereken Y.U.nun sözlerinin yeterince desteklenip desteklenmediğini ve bu bağlamda sebepsiz bir keyfî saldırı oluşturup oluşturmadığını incelemektir.

15. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kişiler hakkında yapılan haberler veya yorumlardan dolayı bir gazetecinin cezalandırılmasının basının kamu yararına ilişkin konuların tartışılmasına yönelik katkılarına ciddi şekilde engel oluşturacağını ve güçlü nedenler olmadan cezalandırılmaması gerektiğini kaydetmiştir (Bekir Coşkun § 58; Ali Rıza Üçer (2) [GK], B. No: 2013/8598, 2/7/2015, § 46; Orhan Pala, B. No: 2014/2983, 15/2/2017, § 52). Hakkında yapılan bir yayın sonucu maddi ya da manevi zarara uğradığını iddia eden bir kimsenin, yanlış bilgiler yayımladığını ileri sürdüğü gazeteci aleyhine en azından özel hukuk kapsamında bir tazminat davası açabileceği kabul edilse bile somut başvurudaki gibi klasik hakaret davalarında ceza mahkûmiyetine karar verilmesinin ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı bir etki yaratacağı kabul edilmelidir (Orhan Pala, § 53). Üstelik başvurucu, haberin yayımlandığı kanalın sorumlu müdürü olup haberin içeriğinden sorumlu olmadığını, haberin röportaj veren Y.U.nun ifadeleriyle sınırlı olduğunu, röportajı yayımlarken herhangi bir çarpıtma yapmadıklarını iddia etmiştir. Y.U.ya göre ise müşteki, işi bilen elemanları şirketten çeşitli yöntemlerle uzaklaştırmış ve böylece terör örgütü kendi ajanlarını şirkete yerleştirme fırsatı yakalamıştır. Bunlara karşın ilk derece mahkemesi başvurucunun bu savunmasını hiçbir şekilde değerlendirmediği gibi, müşteki hakkında ileri sürülen iddiaları araştırmamıştır.

16. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesince ortaya konulan ölçütler gözetilmeksizin (bkz. § 12), ifade özgürlüğünün korunması ile şeref ve itibarın korunması hakkı arasında adil bir denge kurmaya çalışmayan ilk derece mahkemesinin başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahale için ilgili ve yeterli bir gerekçe ortaya koymadığı görülmektedir.

17. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

18. Başvurucu ihlalin tespiti ile yeniden yargılama talebinde bulunmuştur.

19. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100)).

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul Anadolu 62. Asliye Ceza Mahkemesine (E.2019/158, K.2020/348) GÖNDERİLMESİNE,

D. 446,90 TL harç ve 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 19.246,90 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/10/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.