TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KEMAL AYUS VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/3813)

 

Karar Tarihi: 12/4/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucular

:

1. Kemal AYUS

 

 

2. Mehmet Nezir ÇELİK

 

 

3. Mehmet Nur ÇAKAR

 

 

4. Mehmet Sait ÇELİK

 

 

5. Mehmet Sait ÖNEN

 

 

6. Musa DEMİR

 

 

7. Nesime ÇELİK

 

 

8. Nusrettin TEK

 

 

9. Remzo KEKLİKÇİ

 

 

10. Rifat ÖNK

 

 

11. Veysi TEKKAL

Başvurucular Vekili

:

Av. Şerif ŞAFAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Danıştay daireleri arasındaki görüş aykırılığının giderilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 16/1/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

7. Başvuru formundaki beyana göre Diyarbakır'ın Çınar ilçesi Cumhuriyet Mahallesi'nde 31/10/2006-1/11/2006 tarihleri arasında yaşanan su baskını afeti nedeniyle evleri ve eşyaları zarar gören başvurucular, bu zararın ödenmesi amacıyla 2007 yılında kamu kurumlarına yaptıkları müracaatlar reddedilmiştir.

8. Başvurucuların bahsi geçen zararlarının tazmin edilmesi talebiyle 2008 yılında Diyarbakır 1. ve 2. İdare Mahkemesinde açtıkları iptal ve tam yargı davaları, 2009 ve 2010 yıllarında reddedilmiştir. Bu kararlar 2010 yılında Danıştay Onuncu Dairesince onanmıştır.

9. Başvurucular, anılan sel afeti nedeniyle açtıkları davalarda Danıştay Sekizinci Dairesi ile Danıştay Onuncu Dairesinin kararları arasında aykırılığın giderilmesi için 1/3/2016 tarihinde içtihatların birleştirilmesi başvurusunda/talebinde bulunmuştur. Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulu (Kurul) 25/11/2019 tarihinde bir kanun hükmünden ne anlaşılması gerektiği konusunda birbirine aykırı Danıştay daire ve kurul kararlarının bulunmadığını belirterek başvurunun İçtihatları Birleştirme Kuruluna havale edilmesine gerek görülmediğine karar vermiştir.

10. Söz konusu Kurul kararı, başvuruculara 17/12/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

11. Başvurucular 16/1/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun "İçtihatları Birleştirme Kurulunun görevleri" kenar başlıklı 39. maddesi şöyledir:

"İçtihatları Birleştirme Kurulu, dava dairelerinin veya idari ve vergi dava daireleri kurullarının kendi kararları veya ayrı ayrı verdikleri kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlık görüldüğü veyahut birleştirilmiş içtihatların değiştirilmesi gerekli görüldüğü takdirde, Danıştay Başkanının havalesi üzerine, Başsavcının düşüncesi alındıktan sonra işi inceler ve lüzumlu görürse, içtihadın birleştirilmesi veya değiştirilmesi hakkında karar verir."

13. 2575 sayılı Kanun'un "İçtihatların birleştirilmesini istemeye yetkili olanlar" kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:

"1. İçtihatların birleştirilmesi veya birleştirilmiş içtihatların değiştirilmesi, Danıştay Başkanı, konu ile ilgili daireler, idari ve vergi dava daireleri kurulları veya Başsavcı tarafından istenebilir.

2. Aykırı kararlarla ilgili kişiler, içtihatların birleştirilmesi için Danıştay Başkanlığına başvurabilirler.

3. Kurulun, içtihatların birleştirilmesi veya değiştirilmesi hakkındaki kararları, gönderildikleri tarihten itibaren bir ay içerisinde Resmi Gazete’de yayımlanır.

4. Bu kararlara, Danıştay daire ve kurulları ile idari mahkemeler ve idare uymak zorundadır."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

14. Anayasa Mahkemesinin 12/4/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

15. Başvurucular, aynı mahiyetteki davaların bazılarında tazminat kararlarına hükmedilmişken kendi davalarının yapıların ruhsatsız olması gerekçesiyle reddedildiğini ve bu içtihat farklılığının giderilmesi amacıyla Danıştaya yaptıkları başvurunun ve daha önce açtıkları davaların hukuki ve geçerli bir gerekçe belirtilmeksizin reddedilmesinden yakınmaktadır. Netice itibarıyla başvurucular, Danıştaya yaptıkları başvurunun reddedilmesi nedeniyle eşitlik ve hukuki güvenlik ilkeleriyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

17. 6216 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."

18. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).

19. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve yetkisinin geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin bir gereğidir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 18).

20. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce kesinleştiğinin tespiti hâlinde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesinin yargı yetkisine ilişkin bu tespitinin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 32).

21. Başvurucular tarafından başvuru formunda, su baskını afeti nedeniyle uğradıkları zararlarının tazmin edilmesi talebiyle 2008 yılında Diyarbakır 1. ve 2. İdare Mahkemesinde açtıkları iptal ve tam yargı davalarının 2009 ve 2010 yıllarında reddedildiği ve 2010 yılında Danıştay Onuncu Dairesince onanarak kesinleştiği belirtilmiştir. Başka bir ifadeyle bu kararların 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleştiğine dair bir açıklamada bulunulmamıştır. Dolayısıyla uyuşmazlık konusu kararların hükme bağlandığı ve kesinleştiği tarihlerle ilgili bir uyuşmazlık söz konusu değildir.

22. Bu noktada idari davalarda 23/9/2012 tarihinden önce olağan kanun yollarından geçip kesinleşen kararlara karşı aykırılığın giderilmesi talebiyle yapılan başvuruların Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisine bir etkisi olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.

23. Kararlar arasındaki aykırılığın giderilmesi yolu, idari yargılama sistemi içerisinde istinaf ve temyiz yolunda, dairelerin benzer konularda birbiriyle çelişen kararlar vermesini önlemek ve bu farklı kararların sürdürülmesinin yargıya duyulan güven ve saygınlığı, adalete olan inancı sarsacağı, hatalı biçimde hak sahibi olmanın evrensel hukukun temel ilkelerine ters düşeceği düşüncesiyle kabul edilmiştir.

24. Kararlar arasındaki aykırılığın giderilmesi talebi için 2575 sayılı Kanun'da herhangi bir süre sınırı düzenlenmediği gibi yargısal uygulamada da bu konuda bir sınır benimsenmemiştir. Bunun sonucu olarak benzer olaylardaki farklı Danıştay dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında aykırılık veya uyuşmazlık bulunması hâlinde, bu yola başvurma hakkı bulunanların kararlardaki aykırılığın düzeltilmesi yoluna her zaman başvurulabileceği anlaşılmıştır.

25. Bu tespitler ışığında yapılan değerlendirmede, aykırılığın giderilmesi yolunun kararın tüm yönleriyle yeni bir incelemeden geçirildiği olağan bir kanun yolu olmadığı anlaşılmaktadır. Buna göre etkili bir olağan başvuru yolu olmadığı anlaşılan aykırılığın giderilmesi yoluna başvurulmuş olmasının Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihine bir etkisinin olmayacağı değerlendirilmiştir.

26. Öte yandan kararlar arasındaki aykırılığın giderilmesi yoluna her zaman başvurulabileceği dikkate alındığında, bu yolun tüketilmesinden sonra bireysel başvuru süresinin başlayacağının kabul edilmesi hâlinde, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcıyla ilgili objektif bir tarih ortaya konması mümkün olamayacağı gibi bireysel başvurular için öngörülen süre koşulu da uygulanamaz hâle gelecektir. Süresiz bireysel başvuru yapabilme yolunu açabilecek böylesi bir uygulamanın hukuki belirlilik ilkesi ve bireysel başvurunun mahiyetiyle bağdaştığı söylenemez (Farklı bölge idare mahkemeleri kararları arasındaki aykırılığın giderilmesi talebi yönünden benzer değerlendirme için bkz. Erkan Tufan, B. No: 2020/33856, 30/3/2023, § 32).

27. Dolayısıyla başvuruya konu nihai kararların Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği anlaşıldığından başvurunun zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 12/4/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.