TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

SATILMIŞ ASLAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2020/6537)

 

Karar Tarihi: 24/1/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Çağlar ÖNCEL

Başvurucu

:

Satılmış ASLAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; özel hayat kapsamında kalan eylemler gerekçe gösterilerek görevden alınma nedeniyle özel hayata saygı hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

5. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde imam olarak görev yapan başvurucu hakkındaki şikâyetler nedeniyle gerçekleştirilen idari soruşturma sonucunda müfettiş tarafından düzenlenen 29/3/2012 tarihli soruşturma raporunda özetle aşağıdaki tespitlere yer verilmiştir:

i. Gümüşhacıköy ilçesine bağlı bir köy camisinde 29/4/2004 tarihinde göreve başlamasından sonra aynı köyde ikamet eden Ö.A.nın evine gittiği zamanlarda kızı E.A.ya "seni seviyorum, senden hoşlanıyorum" diyerek laf attığı, yalnız olduğu zamanlarda eve gelmek istediği, bazen de hiç sormadan ve izin istemeden evine giderek bu kadınla defalarca öpüştüğü, bu kadının karşı çıkması üzerine "evlendiğin erkeği kandırırsın" diyerek cinsel ilişkiye girmek için ikna etmeye çalıştığı,

ii. E.A.nın başvurucuyu eve almak istemediği veya evde buluştuklarında taleplerini yerine getirmek istemediği zamanlarda "beni evlerine davet ediyor, sen kimseyi ikna edemezsin, ancak bana herkes inanır, ben evliyim kendimi kurtarırım." diyerek şantajda bulunduğu, ayrıca kadına tehdit ve hakaret içeren, kendisinden cinsel yönden faydalanmayı hedefleyen mesajlar attığı,

iii. Başvurucunun kayınpederi beyanında; damadının masum olduğunu söyleyemeyeceği, damadının telefonla görüştüğü ve mesaj attığı iddia edilen kadının geçmişte de iffetli biri olmadığını ifade ettiği görülmüştür. Ayrıca başvurucunun görev yaptığı köyün muhtarı tarafından; başvurucunun görevden uzaklaştırılmasından sonra birçok kadını telefonla taciz ettiğine ve kadınların sesini çıkaramadığına ilişkin duyumlar aldığı şeklinde beyanda bulunulduğu,

iv. Öte yandan başvurucunun müftülükte savunması alınırken intihar girişiminde bulunduğu, ihtiyar heyetinin Gümüşhacıköy Kaymakamlığına "başvurucunun taciz iddiaları nedeniyle 2012 yılında görevinden uzaklaştırılmasına rağmen aynı köyde yaşamaya devam etmesinden köylünün rahatsız olduğu, huzur ve sükunetin daha fazla bozulmaması için köyden ayrılması" yönünde başvurusunun bulunduğu belirlenmiştir.

6. Anılan soruşturma raporu gereğince 15/4/2015 tarihli ve 29327 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Diyanet İşler Başkanlığı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin (Yönetmelik) 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan itikat, ibadet, tavır ve hareketlerinin İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olduğu şartını kaybettiğinden bahisle 14/6/2012 tarihinde başvurucunun görevine son verilmiştir.

7. Başvurucu, bu işlemin iptali ve işlem nedeniyle uğradığı maddi zararlarının tazmini talebiyle 13/7/2012 tarihinde dava açmıştır. Ankara 7. İdare Mahkemesi 24/7/2012 tarihli kararıyla dosyasının yetkili Samsun İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.

8. Samsun 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 4/4/2013 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Bu karar Danıştay Onikinci Dairesince dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle karar düzeltme aşamasında bozulmuştur. Gerekçede; soruşturma raporunda başvurucuya isnat edilen cinsel taciz, cinsel saldırı ve tehdit suçları kapsamında E.A.nın beyanından başka bir delil bulunmadığı, anılan kişinin cinsel nitelikteki eylemler nedeniyle şikâyetçi olmadığını ifade ettiği belirtilmiştir. Ayrıca olayların oluş yeri, zamanı ve niteliği konusunda somut olgulara yer verilmediği gibi E.A.nın anlatımları arasında çelişkilerin bulunduğu vurgulanarak soruşturmada kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturacak delillere ulaşılamaması ve şikâyet yokluğu gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildiği ifade edilmiştir. Gerekçede bu tespitlerden hareketle, başvurucunun mesleğinde itikat, ibadet, tavır ve hareketlerinin İslam törelerine uygunluğunun çevresinde bilinir olduğu şeklinde ortak bir nitelik taşımak şartını kaybettiğinden bahsedilemeyeceği anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

9. Mahkeme 3/11/2017 tarihli kararıyla bozma kararına uymamış ve kararında ısrar ederek davayı reddetmiştir. Gerekçede başvurucu hakkındaki ceza davasına da değinilerek, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığınca (TİB) yapılan incelemede; başvurucunun kullandığı hattan E.A.ya 26/10/2011, 27/10/2011, 28/10/2011 ve 29/10/2011 tarihlerinde hakaret, tehdit ve cinsel taciz içerikli mesajlar gönderildiğinin belirlenmesi nedeniyle anılan suçlardan HAGB kararı verildiği belirtilmiştir. Bunun yanında kararda, başvurucunun imam hatip olarak görev yaparken evli bir kadın ile olağan arkadaşlık ilişkisinin ötesinde bir ilişki kurduğu ve anılan ilişkinin çevresinde bilinir hâle gelmesi nedeniyle ilgili yönetmelikte belirlenen şartı (bkz. § 6) kaybettiği ifade edilmiştir.

10. İdare Mahkemesinin ısrar kararı Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (Kurul) 26/11/2018 tarihli kararıyla onanmış, başvurucunun karar düzeltme talebi Kurulun 2/12/2019 tarihli kararıyla reddedilerek karar kesinleşmiştir.

11. Başvurucu, nihai kararı 7/2/2020 tarihinde öğrenmiş ve 20/2/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

12. İlgili hukuk için bkz. A.T. B. No: 2013/6057, 16/12/2015, § 47; İ.A., B. No: 2016/3423, 14/9/2017, § 31; N.S. B. No: 2015/9155, 10/1/2019, §§ 49, 50; A.K., B. No: 2015/10298, 7/3/2019, §§ 54, 55.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Anayasa Mahkemesinin 24/1/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

14. Başvurucu;

i. Hakkında açılan soruşturmada takipsizlik kararı verildiğini, adli soruşturmanın sonucunun beklenmediğini, mahkeme kararının görevine son verilmesine ilişkin işlemle ilgisi olmayan, görevine son verilmesi sonrasında verilen ve hukuken hüküm niteliğinde olmayan HAGB kararına dayandığını,

ii. Disiplin soruşturmasında savunmasının alınmadığını, hakkında yapılan soruşturmaya ilişkin olarak kendisine bilgi verilmediğini, dilekçeyle başvurmasına rağmen teklif edilen cezayı öğrenemediğini, gösterdiği tanıkların dinlenmediğini ve keşif yapılmadığını, soruşturmanın eksik incelemeye dayalı olarak yürütüldüğünü,

iii. Dava sürecinde idarenin savunmalarının kendisine tebliğ edilmediğini, ilk derece ve Danıştay aşamasında talep etmesine rağmen duruşma yapılmadan karar verildiğini, görevden alınması nedeniyle ailesi ile birlikte toplum nezdinde küçük düşürüldüğünü ileri sürmüştür.

15. Bakanlık görüşünde; Mahkemenin salt HAGB kararına dayanmadığı, disiplin soruşturması içeriği ve tanık anlatımlarına göre disiplin mevzuatı açısından eylemin sübuta erdiği sonucuna vardığı ifade edilmiştir. Ayrıca başvurucunun özel hayata saygı hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gereği vurgulanmıştır.

16. Başvurucunun Bakanlık görüşüne karşı beyanında, hakkında verilen HAGB kararının hiçbir hukuki sonuç doğurmaması gerekirken Mahkemenin salt HAGB kararına dayandığı ileri sürülmüştür.

B. Değerlendirme

17. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun özel hayatına ilişkin bazı bilgilere dayanılarak hakkında göreve son verme işlemi tesis edildiği yönündeki şikâyetinin Anayasa’nın 20. maddesi ile güvence altına alınan özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür (aynı yönde değerlendirmeler için bkz. Ata Türkeri, §§ 25-36).

18. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesine dayanak alınacak 20. maddesi şöyledir:

"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı

20. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan, geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak, herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat, B. No: 2013/7666,10/12/2015, §§ 61, 62; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50, 51; Ata Türkeri, §§ 30-32).

21. Özel hayata saygı hakkı kapsamında korunan hukuksal çıkarlardan biri de bireyin mahremiyet hakkıdır. Özellikle mahremiyet alanında cereyan eden cinsel içerikli eylem ve davranışların özel hayata saygı hakkı kapsamında olduğunda kuşku yoktur. Bu yönüyle özel hayat, öncelikle bireylerin kendi bireyselliklerini geliştirebilecekleri ve diğer kişilerle en mahrem ilişkilere girebilecekleri özel bir alana işaret etmektedir (Serap Tortuk, §§ 31-36; Ata Türkeri, §§ 31, 32).

22. Öte yandan özel hayata saygı hakkı, ilişki kurmak ve geliştirmek üzere çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir. Kişilerin mesleki hayatı özel hayatlarıyla sıkı bir irtibat içindedir. Özel hayata dair hususlar kişinin mesleği ile ilgili tasarruflara esas alınmışsa özel hayata saygı hakkı gündeme gelecektir (Bülent Polat, § 62; Ata Türkeri, § 31).

23. Bu kapsamda mesleki hayat çerçevesinde kişilerin özel hayatı hakkında sorgulanması ve bunun doğurduğu idari sonuçlar, buna ek olarak kişilerin davranış ve tutumları gerekçe gösterilerek görevden alınmaları özel hayatın gizliliğine yapılmış bir müdahale oluşturmaktadır (Serap Tortuk, § 37; Bülent Polat, § 63; Ata Türkeri, § 33).

24. Somut olayda başvurucunun evli bir kadın ile ilişkisine dair iddiaların ve özel hayatına dair mahrem konuların başvurucu hakkında tesis edilen idari işlemin sebebi olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, tesis edilen idari işleme kişinin özel yaşamına ilişkin bir kısım eyleminin dayanak alınması suretiyle özel hayata saygı hakkına müdahalede bulunulduğu sonucuna varılmıştır.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

25. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

26. Bu kapsamda yukarıda anılan müdahalenin ihlal oluşturup oluşturmadığının Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama şartları yönünden incelenmesi gerekir.

i. Kanunilik

27. Hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması ölçütü anayasa yargısında önemli bir yere sahiptir. Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün yani müdahalenin hukuki bir temelinin mevcut olup olmadığıdır (Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36).

28. Başvurucu hakkında tesis edilen idari işlemin Yönetmelik'in 5. maddesi ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 98. maddesi temelinde yürütüldüğü, başvurucunun özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni bir dayanağının mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Mahkeme kararının söz konusu Kanun ve Yönetmelik hükümlerine dayandığı ve belirtilen yargısal kararların yeterli bir hukuki temeli olduğu görülmüştür.

29. Bu kapsamda somut olayda başvurucunun özel hayatına saygı hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

30. Anayasa’nın 20. maddesinde, özel hayata saygı hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Anayasa Mahkemesi kararlarında, Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir (AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013; E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015; Hüseyin Dayan, B. No: 2013/5033, 13/4/2016, § 46).

31. Kamu görevlilerinin atanma ve nakillerine ilişkin esasların belirlenmesi hususunda kanun koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır. Kanun koyucuya tanınan takdir yetkisinin amacı kamu hizmetlerinin kesintisiz bir şekilde yürütülmesini temin etmektedir. Öte yandan Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında "Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler." denilmiştir. Kamu görevlilerinin Anayasa'ya ve kanunlara sadakat yükümlülüğünün kamu hizmetlerinin devamlılığının ve belli bir disiplin içinde yürütülmesinin sağlanmasıyla yakından ilgili olduğu açıktır. Dolayısıyla Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen sadakat yükümlülüğü kapsamında, kamu hizmetinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması amacıyla idarenin takdir yetkisini kullanarak işlem tesis etmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır (Namet Sevinç, § 42).

32. Somut olayda imam olarak görev yapan başvurucu, ifa ettiği görev için belirlenen özel şartları görev sırasında kaybettiği gerekçesiyle görevinden alınmıştır. Başvurucunun imamlık görevinden alınması dolayısıyla özel hayata saygı hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 129. maddesinin birinci fıkrası kapsamında kalan kamu görevinin etkin bir şekilde yürütülmesi ve mesleki disiplinin sağlanması suretiyle kamu düzeninin korunması meşru amacına dayalı olduğu anlaşılmaktadır.

iii. Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk ve Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

33. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme, sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz. Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmama ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama biçiminde iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45).

34. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (Ferhat Üstündağ, § 46).

35. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan sınırlama tedbiri arasında dengesizlik bulunmamasına işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti hâlinde orantılılık ilkesi yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir (Ferhat Üstündağ, § 48).

36. Personel rejimi gibi sıkı kural ve şartlara tabi bir alanda kamu görevini yürütmekle görevli kişilerin hak ve özgürlüklerine herhangi bir vatandaşa uygulanamayacak sınırlamalar getirilmesi demokratik bir toplumda gerekli olabilir. Bu kapsamda kamu makamlarının faaliyetin niteliği ve sınırlamanın amacına göre değişen geniş bir takdir yetkisinin bulunması doğaldır. Ancak özel hayatın gizliliği hakkının mahremiyet hakkı gibi en gizli yönleri söz konusu olduğunda kamu makamlarının takdir yetkisi daha dardır ve bu alanlara yönelik müdahalelerin haklı olduğunun kabul edilebilmesi için kamu makamlarınca ciddi gerekçelerin özellikle gösterilmesi gerekir (Ata Türkeri, § 47).

37. Buna göre özel hayata saygı hakkına yapılan bir müdahale, zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya da zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

38. Öncelikle kamu görevlisi olarak atanmak için aranan genel şartlar yanında ifa edilecek görevin niteliği gözetilerek özel şartlar öngörülmesinin ayrıca atama için aranan niteliklerin görev sırasında kaybedilmesi hâlinin yaptırıma bağlanmasının idarenin takdir hakkı kapsamında kaldığı ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesi amacına yönelik olduğu açıktır. Din görevlisinin toplum nezdindeki yeri ve önemi ile ifa edilen görevin sosyal yapıya etkileri gözetilerek istihdam için özel şartlar öngörülmesinin demokratik toplum gereklerine uygun olmadığı söylenemez. Ancak idarenin özel hayat alanına giren sebeplere dayanarak memur olma niteliklerinin kaybedildiği gerekçesiyle yaptırım uygulaması hâlinde ciddi ve inandırıcı gerekçelere dayanması gerekmektedir (A.K., § 52).

39. Somut olayda başvurucu hakkındaki iddialara ilişkin yapılan soruşturmada, başvurucunun görev yaptığı köyün muhtarının, konuyla ilgisi olan kişilerin ve başvurucunun kayınpederinin ifadelerine başvurularak ayrıntılı bir müfettiş raporu düzenlenmiştir. Raporda, ihtiyar heyeti tarafından sunulan şikâyet dilekçesi, iletişim kayıtları ve tanık beyanları hep birlikte değerlendirilerek başvurucunun E.A. isimli kadın ile arkadaşlık ilişkisinin ötesine geçecek şekilde ilişki kurmak istediği belirlenmiştir. Ayrıca başvurucunun bu maksatla anılan kadına şantaj, hakaret ve tehdit suçlarını oluşturabilecek mesajlar attığı gibi söz konusu fiillerinin görev yaptığı yerde yaşayan kişiler tarafından da bilindiği vurgulanarak özel hayatına ilişkin konuların meslek hayatına yansıdığı tespit edilmiştir.

40. Mahkemenin gerekçesinde; başvurucu hakkındaki HAGB kararına yer verilerekbaşvurucunun tehdit, hakaret ve şantajda bulunduğunun sabit olduğuna ilişkin bir değerlendirme yapıldığı görülmüştür. Buna karşın Anayasa Mahkemesi birçok kararında HAGB'nin kurulan hükmün sanık hakkında bir hukuki sonuç doğurmamasını ifade ettiğini, HAGB'nin uyuşmazlığın esasını karara bağlamadığını, yargılamayı hükümle sonuçlandıran bir karar niteliğinde olmadığını ve bu kapsamda nihai bir sonuç da doğurmadığını değerlendirmiştir (bkz. Mazhar Duran, B. No: 2019/3819, 20/9/2023, 39).

41. Bununla birlikte Mahkemenin gerekçesinde, idari işleme dayanak teşkil eden soruşturma raporundaki (bkz. § 5) somut tespitlere ve TİB tarafından hazırlanan rapora ayrıntılı şekilde yer verildiği görülmüştür. Dolayısıyla Mahkemece başvurucunun görevden alma kararına konu iddialar HAGB kararından ziyade dosyadaki deliller çerçevesinde ayrıntılı şekilde tartışılmış, ifa edilen görevin özellikleri ve özel hayata ilişkin konuların başvurucunun meslek hayatına olumsuz yansımaları dikkate alınarak karar verilmiştir.

42. Başvurucunun din görevlisi olduğu hususu ile ifa edilen görevin önemi ve özelliği gözetildiğinde başvurucu ile ilgili ciddi iddiaların kurum disiplini ile itibarını zedeleyerek kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini engellemeyeceği söylenemez. Ayrıca idarenin yaptığı değerlendirmede başvurucuya isnat edilen eylemlerin özel hayat sınırlarını aşarak göreve yansımalarının olduğu hususu ile kamu hizmetinin devamlılığını sağlamada disiplin kurallarının ve din görevlisinde aranan niteliklerin önemini gözettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun özel hayatına ilişkin eylemlerinin ifa edilen görevin özelliklerine göre belirlenen niteliklerin kaybedilmesi sebebi olarak kabul edilmesi ile kurum disiplinini ve itibarını olumsuz yönde etkileyen bir unsur olarak değerlendirilmesinin ve kamu hizmetinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla alınması zorunlu bir tedbir olarak başvurucunun görevine son verilmesinin demokratik toplum gereklerine uygun olmadığını söylemek güçtür (A.K., § 54).

43. Ayrıca yargı sürecinde başvurucunun katılımı ve savunması ile delillerini sunması sağlanmak suretiyle özel hayata saygı hakkının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerden yararlandırılmış olduğu görülmüştür. Öte yandan başvurucuya isnat edilen eylemin görev yaptığı kuruma yansımalarının olduğunun tespit edilmesi karşısında başvurucu hakkında uygulanan yaptırımın kamu hizmetinin devamlılığını sağlamak amacına uygun olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda başvurucunun eylemlerinin kurum disiplinini ve itibarını olumsuz yönde etkileyen bir unsur olarak değerlendirilmesi ve bu eylemler nedeniyle başvurucuya idari yaptırım uygulanmasının demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olduğu kabul edilmelidir (A.K., § 55).

44. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddialarının bir ihlal içermediği anlaşıldığından Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

45. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

46. Bakanlık görüşünde; makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddiasına ilişkin olarak yapılacak incelemede başvurucunun tutumunun, davanın karmaşıklığının ve olağanüstü hâl şartlarının gözönünde bulundurulmasının faydalı olacağı belirtilmiştir.

47. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan özel hayata saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin bilgi için Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.