TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
FEVZİYE BAYRAK VE RAMAZAN BAYRAK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2021/1127) |
|
Karar Tarihi: 23/10/2024 |
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Hasan Tahsin GÖKCAN |
Üyeler |
: |
Yusuf Şevki HAKYEMEZ |
|
|
Selahaddin MENTEŞ |
|
|
İrfan FİDAN |
|
|
Yılmaz AKÇİL |
Raportör |
: |
Hasan SARAÇ |
Başvurucular |
: |
1.Fevziye BAYRAK |
|
: |
2. Ramazan BAYRAK |
Başvurucular Vekili |
: |
Av. Muzaffer KILIÇÖREN |
I. BAŞVURUNUN ÖZETİ
1. Başvuru, idarenin hizmet kusurundan dolayı uğranılan zararın tazmini talebiyle açılan tam yargı davasının süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
2. Başvurucuların çocuğu olan İ.B. 18/9/2013 tarihinde Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (İdare) ile GAP Sulama Birliğinin sorumluluğu altında bulunan Şanlıurfa'daki açık su kanalına düşerek yaralanmıştır. Başvurucular, ağır engelli hâle gelen çocuklarının ve kendilerinin uğradığını iddia ettikleri maddi ve manevi zararlarının tazmini için yaptıkları idari başvurunun zımni retle sonuçlanması üzerine Şanlıurfa 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) 13/11/2014 tarihinde tam yargı davası dava açmıştır.
3. Yargılama sırasında İ.B.nin sağlık durumu ile çalışma ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının belirlenmesi içinİdare Mahkemesinin hakem hastane olarak belirlenen Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesiyle (Hastane) birçok kez yazışma yaptığı anlaşılmaktadır. Hastanenin düzenlediği 15/11/2016 tarihli raporda, İ.B. hakkında "ağır gelişim geriliği, hipoksik beyin hasarı, yardım, mekanin destek ve/veya bir yardımcı cihaz olmaksızın ayağa kalkamıyor, kişi her iki ekstremiteyi kendine bakım veya günlük aktivitelerde kullanamıyor" şeklinde tanı ile İ.B.nin hastalığının süreklilik arz ettiği bildirilmiştir. Bu raporda çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının belirtilmemesi üzerine İdare Mahkemesi, bu hususun netleştirilmesini talep etmiştir. Hastane %80 ve %90 olmak üzere iki ayrı engellilik oranı sunmuştur. İdare Mahkemesince, bu raporda da İ.B.nin çalışma ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının yine belirtilmediğinden bahisle yazılan yazıya, Hastane 29/6/2017 tarihinde İ.B.nin engellilik oranının %65 olduğunu bildirmiştir.
4. İdare Mahkemesi, ilgili Hastane tarafından İ.B.nin çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranının net ve tereddüte mahal bırakmayacak şekilde ortaya konulamadığı gerekçesiyle bu husustaki raporunAdlî Tıp Kurumundan(ATK) alınmasına 17/7/2017 tarihinde karar verilmiştir.
5. ATK'dan alınan 11/6/2019 tarihli raporun sonuç kısmında İ.B.nin %100 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği ve engelli olarak başkasının sürekli yardımına muhtaç olduğu belirtilmiştir. Anılan raporda İ.B.nin 18/9/2013 yatış ve 28/11/2013 çıkış tarihli epikrizleri ile Hastane'nin 15/11/2016 tarihli raporunun, ayrıca Harran Üniversitesi Hastanesinin 17/10/2018 tarihli tetkiklerinin incelendiğinin ve tüm bu tıbbi verilere göre İ.B.nin ağır gelişim geriliğinin, hipoksik beyin hasarının bulunduğunun, mekanik destek veya bir yardımcı cihaz olmadan ayağa kalkamadığının belirtildiği görülmektedir.
6. Yargılama sonunda İ.B.ye 662.537,33-TL maddi tazminatın başvuru ve ıslah dilekçelerinin tebliği tarihinden işleyecek yasal faiziyle ödenmesine, yine İ.B. için 100.000 TL, başvurucular içinayrı ayrı 25.000 TL ve İ.B.nin kardeşleri için ise toplam 80.000 TL manevi tazminatın ödenmesine 25/12/2019 tarihinde karar verilmiştir.
7. Başvurucular, ATK'nın tesbitine istinaden bakıcı gideri ödenmesi için İdareye 8/7/2019 tarihinde başvuruda bulunmuşlar, ret kararı üzerine de bu kez fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00-TL bakıcı gideri tazminatının olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle ödenmesine karar verilmesi talebiyle İdare Mahkemesinde 30/10/2019 tarihinde dava açmıştır. Başvurucular dava dilekçesinde, ATK raporuna atfen İ.B.nin başka birisinin sürekli yardımına muhtaç durumda olduğuna ilişkin değerlendirmelerde bulunulduğunu, İ.B.nin bundan sonraki hayatının ancak başkasının yardım ile devam ettirebileceğini, olayda idarenin kusurunun bulunduğunu iddia etmiştir.
8. İdare Mahkemesi, davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
''Olayda, Mahkememizin 2014/519 sayılı esasına kayden görülen davada yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda alınan ve 05.07.2019 tarihinde tebliğ edilen raporda davacı küçük [İ.B.nin] 'başka birisinin sürekli yardımına muhtaç olduğu' şeklindeki ibarenin geçmesi üzerine davalı idareye 08.07.2019 tarihli dilekçeyle taraflarına bakıcı gideri ödenmesi talebiyle başvuruda bulunulduğu, ve söz konusu başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı, ancak dava konusu tazminat talebine dayanak teşkil eden olayın 18.09.2013 tarihinde gerçekleştiği ve bu olaya ilişkin uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık olarak maddi ve manevi tazminat istemiyle Mahkememiz2014/519 sayılı esasına kayden dava açıldığı, yukarıda açık hükmüne yer verilen 2577 sayılı yasanın 13. maddesi uyarınca davacı tarafın dava konusu tazminat talebine dayanak teşkil eden olayı ve sorumlularını en geç 13.11.2014 tarihinde Mahkememize verilen dilekçeyle açılan 2014/519 esas sayılı davayla öğrenmiş olduklarının kabulü gerektiğinden, en geç 13.11.2015 tarihine kadar dava açılması gerekirken bu tarihten çok sonra 30.10.2019 tarihinde kayda giren dilekçeyle açıldığı görülen işbu davanın, süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmamaktadır.''
9. Başvurucular, karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuştur. Başvurucular, zararın kapsamının ATK raporundan öğrenildiğini, İ.B.nin zararının gelişen durumdan da kaynaklandığını, zarar görenin zararı öğrenmesinden amacın, zararın mahiyeti(kapsamı) ve esaslı unsurları hakkında bir dava açmaya, davayı ciddi ve objektif şekilde desteklemeye ve davanın gerekçelerini göstermeye elverişli bütün hâl ve şartların öğrenilmiş olması gerektiğini, vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararın ancak hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşabileceğini, vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararlarda zamanaşımı süresinin başlangıcının olay tarihi ya da tazminat sorumlusu ile zararın öğrenilme günü değil, sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun ortaya çıktığı ve öğrenildiği tarih olduğunu, zamanaşımının sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun öğrenilmesinden sonra işlemeye başlayacağını öne sürmüştür.
10. Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü İdari Dava Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusu 8/10/2020 tarihinde reddedilmiştir. Kararın 6/12/2020 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine 29/12/2020 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
11. Komisyonca, adli yardım talebinin kabulü ile başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
II. DEĞERLENDİRME
12. Başvurucular, zararın öğrenildiği veya öğrenilmesi gerektiğine ilişkin olarak İdare Mahkemesinin herhangi bir değerlendirme yapmaksızın davayı kategorik olarak reddettiğini, zararın ve zamanaşımının belirlenmesinin kendilerinden beklenemeyecek derecede güç olduğunu, bu belirsizliğin ise aleyhlerine değerlendirilerek davanın reddedilmesi nedeniyle hak arama hürriyeti ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür.
13. Başvuru, adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
14. Somut olayda, oğullarının yaralanmasında sorumlulukları bulunan idare aleyhine bakıcı masrafından kaynaklı açılan tam yargı davasının süre aşımından reddedilerek davanın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucuların mahkemeye erişim haklarına yönelik bir müdahalede bulunulduğu görülmüştür.
15. Mahkemeye erişim hakkı yönünden bir müdahalenin varlığının kabul edilmesinden sonra bu müdahalenin Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olup olmadığın da değerlendirilmesi gerekir. Bu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlaline sebebiyet vereceğinde herhangi bir şüphe bulunmamaktadır.
16. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
17. Mahkemeye erişim hakkına yönelik bu müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve son olarak ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
18. Başvurucuların idari eylemden doğan zararlarının tazmini istemiyle açtıkları davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin mahkeme kararının 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla somut olayda başvurucuların mahkemeye erişim haklarına yönelik müdahalenin kanuni dayanağı mevcuttur.
19. Kanuni dayanağı bulunan bir müdahalenin, ayrıca, haklı bir sebebinin bir diğer ifadeyle meşru amacının var olup olmadığının belirlenmesi de gerekmektedir. Bu kapsamda, dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadesiyle Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna işaret etmiştir (daha ayrıntılı değerlendirme için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017, §§ 54, 55; Fatma Altuner, B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Nakliyat Gümrükleme Denizcilik İnşaat Turizm Sanayii ve Ticaret Limitet Şirketi, B. No: 2014/12354, 9/11/2017, § 52).
20. Mahkemeye erişim hakkına yönelik olarak kanuni dayanağı ve meşru amacı bulunan bir müdahalenin varlığı kabul edildikten sonra son olarak bu müdahalenin ölçülü olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
21. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
22. Somut olayda elverişlilik ve gereklilik ilkeleri yönünden tartışılmayı gerektirecek bir yön bulunmamaktadır. Asıl üzerinde durulması gereken, müdahalenin orantılı olup olmadığıdır.
23. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52)
24. Somut olayda, başvurucuların 2014 yılında açmış oldukları ilk davada kusura ve İ.B.nin çalışma gücü ve meslekte kazanma gücü kaybı oranına dair birden çok kez bilirkişi raporu alınmıştır. Bu raporlara bakıldığında İ.B.nin baştan itibaren ağır engellilik durumu olduğuna dair çeşitli teşhislerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Hastanenin 15/11/2016 tarihli raporunda belirtilen bu duruma ilişkin olarak 29/6/2017 tarihli ek cevabî yazıda daİ.B.nin %65 oranında engelli olduğu ayrıca belirtilmiştir. ATK'dan 11/6/2019 tarihinde alınan raporun sonuç kısmında ise İ.B.nin %100 engelliolarak başkasının sürekli yardımına muhtaç olduğu belirtilmiştir. İdare Mahkemesi, tüm bu hususlardan sonra, 18/9/2013 tarihinde gerçekleşen olaya ilişkin açılan mevcut davada tazminat talebine dayanak teşkil eden olay ve kamu görevlilerinin sorumluluğunun bilinebilir durumda olduğunu değerlendirmiştir. İdare Mahkemesi, bu kabulden hareketle başvurucuların en geç 13/11/2014 tarihinde açılan dava ile mevcut durumu bilebilecek durumda olduğunu da kabul etmiştir. İdare Mahkemesi bu tespitler sonrasında 13/11/2014 tarihinde bilinebilir hâle gelen kamu görevlilerinin ve idarenin sorumluluğuna ilişkin mevcut davanın 13/11/2015 tarihine kadar dava açılması gerekirken 30/10/2019 tarihinde dava açılmış olması nedeniyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine hükmetmiştir.
25. İdare Mahkemesinin gerek uyuşmazlık konusu olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü, sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun ve mevzuata dair değerlendirmesinin öngörülemez nitelikte olmadığı ve başvurucuların dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği, bu nedenle orantılı bir müdahalenin bulunduğu anlaşılmıştır.
26. Bu itibarla başvurucuların mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
III. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucuların yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA, 23/10/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.