TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AYNUR AVYÜZEN BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2021/11303)

 

Karar Tarihi: 3/5/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Aynur AVYÜZEN

Vekilleri

:

Av. Ercan KANAR

 

 

Av. Selin YILDIRIM KALA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması ve konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinde geçen sürenin mahkûmiyet hükmündeki süreden mahsup edilmemesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, adli kontrol tedbirine uyulup uyulmadığının evde denetlenmesi nedeniyle özel hayata saygı hakkının, duruşmaya katılımın engellenmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 4/3/2021 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, TKP/ML-TİKKO terör örgütüne yönelik soruşturma kapsamında 5/6/2003 tarihinde gözaltına alınmıştır. Giresun Sulh Ceza Mahkemesi 9/6/2003 tarihinde başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.

6. Erzurum Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı da 25/6/2003 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya teşebbüs etme suçundan başvurucu hakkında dava açmıştır.

7. Anılan dava; İstanbul'da örgüt üyesi olma, örgüt adına silahlı eylemlerde bulunma, yasa dışı pankart asma ve yağma suçlarından açılan dava dosyasıyla birleştirilmiştir. Başvurucu ve diğer kişiler hakkında açılan diğer bazı davalar da sonraki tarihlerde bu yargılamayla birleştirilmiştir.

8. Devlet güvenlik mahkemelerinin kapatılmasının ardından yargılamaya (kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde (CMK 250. madde ile görevli) devam edilmiştir. 26/4/2006 tarihinde yaş durumu, tutuklulukta kaldığı süre gözönüne alınarak başvurucunun tahliyesine karar verilmiştir.

9. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 21/11/2011 tarihli kararı ile anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etme suçundan başvurucunun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi; kararını başvurucunun ve diğer sanıkların kollukta verdikleri ifadelere, ekspertiz raporlarına, olay yeri inceleme ve fiziki takip tutanaklarına dayandırmıştır. Başvurucu hakkında hükümle birlikte yakalama kararı çıkarılmıştır. Başvurucu 5/4/2012 tarihinde yakalanmıştır.

10. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 10/12/2013 tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını onamıştır.

11. Başvurucu 17/1/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunarak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesi (Aynur Avyüzen, B. No: 2014/784, 27/10/2016) adil yargılanma hakkı kapsamında başvurucunun müdafi yardımından faydalanma ve makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine ve müdafi yardımından faydalanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın (kapatılan) İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin dosyalarının devredildiği mahkemeye gönderilmesine karar vermiştir.

12. Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu yeniden yargılama kararı üzerine başvurucu hakkındaki yargılama 23/2/2018 tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yeniden başlamıştır.

13. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi yeniden yargılama sonucunda 11/10/2019 tarihinde gerçekleştirilen duruşma sonunda 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311. maddesi uyarınca başvurucu lehine yargılamanın yenilenmesi nedeninin sabit olmadığı gerekçesiyle yeniden yargılama kararı öncesinde verilen kararın aynen onaylanmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Anayasa Mahkemesi özetle; müdafi yardımından faydalanma hakkı ile makul sürede yargılama hakkının ihlal edildiğinden bahisle ihlal kararı vermiştir. Öncelikle işin esasını değerlendirmeden önce, daha önce Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen karar, Anayasa Mahkemesinin kararı, anılan dönemdeki yasal mevzuatlar ve savunma kapsamında belirtilen hususların bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere güncel mevzuatımızda CMK 148/4 maddesinde 'Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz' şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Ancak dosyamız kapsamında, soruşturma aşamasında ifadelerin alındığı dönemde bu yönde bir düzenleme bulunmamaktaydı. Zira Anayasa Mahkemesi de bu ifadelerin doğrudan hükme alınmamasını değil; 'iddiaların irdelenmeksizin anılan ifadelerin hükme esas alındığı' hususuna vurgu yapmıştır. Daha önceki kararda ise sanıkların ifadeleri doğrudan gerekçeye aktarılmış olup, bu ifadeler dışındaki deliller, bu ifadeyi destekleyen deliller ve sanıkların baskı altında ifade verdikleri iddiaları yönünde herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Ancak dosya kapsamında sanıkların cezalandırılmasına yeter nitelikte, kolluk ifadeleri dışında da birçok delil bulunmaktadır. Tüm bu genel değerlendirmeler akabinde sanıkların hukuki durumlarının ayrı ayrı irdelenmesinin maddi gerçekliğin ortaya çıkarılması açısından daha doğru olacağı kanaatindeyiz.

...

Sanığın yakalandığı gün 19:00 sıralarında 156 Jandarma ihbar hattına ihbarda bulunulduğu, ihbarda bulunan vatandaşın bir kadın bir erkek şüpheli şahsın erzak aradığını ve bu şahısların Çaldağ istikametinde olduklarını bildirmesi üzerine, sanığın dava dışı [H.T.] ile birlikte Giresun'da 5/6/2003 tarihinde saat 20:00 sıralarında yakalandığı, yakalandıklarında şahısların kıyafetlerinin ve görünümlerinin kötü vaziyette olduğu ve ayaklarında örgüt mensupları tarafından kırsalda sıklıkla kullanıldığı bilinen mekap ayakkabılarının olduğu yönünde tutanak tanzim edildiği görülmüştür. Ayrıca şahıslar yakalandıklarında üzerlerinde sahte kimlik ve o bölgeyi gösteren harita bulunmuştur. Ayrıca Bulancak kırsalındaki sığınaktan ele geçirilen kıyafetler ile yakalanan şahısların kıyafetlerinin aynı olduğu yönünde tutanak tanzim edilmiştir. Akabinde [H.'nün] yer göstermesi neticesinde tespit edilen sığınaktan; kaleşnikof marka tüfekler, tüfeklerin şarjör ve mermileri, hücum yeleği gibi mühimmatlar ele geçirilmiştir.

31/12/2000 tarihinde Tekirdağ ili Çorlu ilçesi Nusratiye mahallesinde bulunan Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait askeri kantine plastik şişe içerisinde hazırlanmış el yapımı zaman ayarlı bombanın konulması eyleminin de; sanığın yakalanmasından çok önce 31.12.2000 tarihinde olay yerinde görevli personelin ifadesine başvurulduğu, ifade veren kişilerin, patlama öncesinde kantine bir kadın bir erkek şahsın birlikte girdiklerini, bu şahısların reyonlarda bir müddet oyalandıktan sonra meşrubat alıp kantinden ayrıldıklarını, bir süre sonra da patlamanın gerçekleştiğini beyan ettikleri, bu kişilerin sanıkların yakalanmasından önce ifade verdikleri düşünüldüğünde, beyanlarından herhangi bir yönlendirme yapılma ihtimalinin bulunmadığı, ayrıca tanıkların sanıkları tanımadığı ve ifadelerinde isim de belirtmediği hususu düşünüldüğünde herhangi bir iftira atma durumunun da söz konusu olmadığı, bu haliyle sanıklar ve [Y.E.nin] kolluk anlatımlarıyla bu tanıkların ifadelerinin örtüştüğü görülmektedir. Her ne kadar tanıklar ifadelerinde kadın şahsın sarışın olduğundan bahsetmiş ve savunma kapsamında bu hususun çelişkili olduğu belirtilmiş ise de; kadınların saç renklerinin kolaylıkla ve sıklıkla değişebildiği, tanıkların daha önce görmedikleri şahısların fiziksel özelliklerini tam olarak belirtebilmesinin beklenemeyeceği ve olayın diğer özellikleri dikkate alındığında bu husus Mahkememizce çelişki olarak görülmemiştir.

Dosyamız kapsamından bağımsız olarak Elazığ'da yürütülen soruşturmada; Deniz kod adlı [G.B.] ifadesinde, 2002 yılında Kırıkkale'de sanık ve Hıdır kod adlı şahısla beraber 4-5 ay kadar örgüt evinde kaldıklarını, sanığın Özlem kod adını kullandığını, sanığın daha sonra evden ayrılarak kırsala gittiğini belirttiği, ayrıca ifadelerde birçok örgütsel faaliyetlerin anlatıldığı, [G.B.nin] hem Elazığ CBS'de hem de Sulh Ceza Mahkemesi sorgu ifadesinde anlatımlarını doğruladığı, sanığın da kolluk ifadesinde Kırıkkale'de örgüt evinde kaldığından ve kırsalda Özlem kod adını kullandığından bahsettiği görülmüştür.

2002 yılı Haziran ayında Ordu ili Mesudiye ilçesinde çatışma çıktığı, çatışma sonrasında, çok sayıda uzun namlulu tüfek ve bu tüfeklere ait şarjör ile mermiler, bixi ve fişeği, akü, telsizler, yaşam malzemeleri, kitap ve dergiler, lav silahı gibi bir çok mühimmat ele geçirildiği, ele geçen bixi piyade tüfeğinin Tokat Almus'ta 2 askerin şehit edildiği olayda kullanıldığına dair kriminal rapor düzenlendiği, ayrıca Giresun kırsalında çıkan çatışma ile bu olayın bağlantılı olduğundan bahsedildiği, sanığın da beyanlarında bu bölgede uzun namlulu silahlarla faaliyet yürüttüklerini, çatışma sonrası yaralanan arkadaşlarına yardım için gittiklerinde yeni çatışma çıktığını ve ardından [H.] ile birlikte çatışma bölgesinden kaçtıklarını beyan ettiği, bir süre sonra da yakalandıkları ve yukarıda detaylıca belirtildiği üzere yer gösterme neticesinde birçok mühimmat ele geçirildiği bu hususun da sanığın kolluk anlatımlarıyla örtüştüğü görülmüştür.

Eskişehir ili Batıkent mahallesi Hayrettin Karaca sokak Essama sitesi A blok D.4 sayılı yerde bulunan ikamet sahibinin 7/5/2002 günü kolluk güçlerine müracatta bulunduğu, müracaatında bu yeri [F.K.] isimli bir şahsa kiraya verdiğini, şubat ayından itibaren kira alamadığını ve evden kötü kokular geldiğini beyan etmesi üzerine eve girildiği, evden örgütsel yayın organları, patlamaya hazır vaziyette 2 adet patlayıcı madde, 6 kilo ağırlığında kimyasal madde, dürbün, pusula, daktilo, kablolar, piller, el yapımı patlayıcı yapımında kullanılan eşyalar ve yaşam malzemeleri ele geçirildiği, ele geçen malzemelere ilişkin patlamaya hazır vaziyette olduklarına ve imha sonucunda emsalleri gibi patladıklarına ilişkin ekspertiz raporu düzenlendiği, ev sahibi ve eşi ile apartman yöneticilerinin sanık Aynur'u teşhis ettikleri, sanığın kolluk ifadesinde de bu evde diğer sanık ve Haydar kod adlı [K.Ö.] ile birlikte kaldığını, ev sahibine Haydar'ın kendisini [F.K.] olarak tanıttığını beyan ettiği, sanığın yakalanmasından önce ev sahibinin karakola başvurduğu ve [F.K.] isminden bahsettiği, yine bu hususların da sanığın kolluk anlatımlarıyla örtüştüğü görülmüştür.

Her ne kadar savunma kapsamında; sanığın eylem tarihinde çocuk olduğu, yargılama ve hüküm aşamasında bu hususun gözetilmediği yönünde beyanlar bulunmakta ise de; daha önce 5/11/2008 tarihinde yapılan celseden önce bu hususta Adli Tıp Kurumu raporu alındığı, sanığın 22/6/2006 tarihi itibariyle 22 yaşında olduğunun belirtildiği, dolayısıyla sanığın gerçek yaşının kimlik yaşıyla uyumlu olduğunun anlaşıldığı, sanığa atılı suçun temadi eden suçlardan olduğu, sanığın ise 5/6/2003 tarihinde yakalandığı, dolayısıyla suç tarihinin de bu tarih olduğu, sanığın 5/2/1984 doğumlu olduğu, sanığın anılan tarih itibariyle 18 yaşını doldurmuş olduğu anlaşıldığından, bu yöndeki savunmalara itibar edilmemiştir."

14. Başvurucu bu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur.

15. Temyiz incelemesini gerçekleştiren Yargıtay 16. Ceza Dairesi 25/6/2020 tarihinde başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararını başvurucunun yaş küçüklüğü gözardı edilerek fazla ceza tayin edildiği gerekçesiyle bozmuş ve başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.

16. Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bozma kararı üzerine başvurucu hakkındaki yargılama 13/10/2020 tarihinde İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde yeniden başlamıştır. Ağır Ceza Mahkemesi huzurunda 4/2/2021 tarihinde gerçekleştirilen duruşma sonunda başvurucu hakkında verilmiş olan hükmün infazının durdurularak başvurucunun tahliyesine ve daha orantılı olacağı gerekçesiyle başvurucu hakkında konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbirinin uygulanmasına karar verilmiştir.

17. Başvurucu 10/2/2021 tarihinde konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasını talep etmiştir. 15/2/2021 tarihinde başvurucunun itirazını inceleyen İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi adli kontrol kararının usul ve yasaya uygun olduğunu değerlendirerek kesin olarak itirazın reddine karar vermiştir. Bu karar 3/3/2021 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

18. Başvurucu 4/3/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

19. 1/7/2021 tarihinde gerçekleştirilen duruşma sonunda İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya teşebbüs etme suçundan 24 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, gözetim ve tutuklulukta geçirdiği sürelerin cezadan mahsubuna ve konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına karar vermiştir.

20. Başvurucu bu kararı temyiz etmiştir. Hüküm, 31/3/2022 tarihinde Yargıtay tarafından onanarak kesinleşmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. İlgili hukuk için bkz. Bahadır Öztürk [GK], B. No: 2019/5896, 21/10/2021, §§ 21-29; Esra Özkan Özakça [GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, §§ 36-52; M.S., B. No: 2018/25505, 25/2/2021, §§ 39-59.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Anayasa Mahkemesinin 3/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Konutu Terk Etmeme Şeklindeki Adli Kontrol Tedbirinin Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

23. Başvurucu; hakkındaki adli kontrol tedbirinin uygulanış itibarıyla hapis cezasının yoğunluğuna eş değer ve dolayısıyla -uzun süredir devam eden- tutukluluğun devamı niteliğinde olduğunu, adli kontrol tedbirine hükmedilerek hukuka aykırı bir şekilde özgürlükten yoksun bırakılmaya devam edildiğini, adli kontrol tedbirine karşı yaptığı itirazın gerekli inceleme yapılmadan reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

24. Bakanlık, başvurucu hakkında verilen adli kontrol kararı ve iddianamede açıklanan gerekçeler ile bu eylemlere ilişkin olarak dayanılan delillerin içeriği dikkate alındığında somut olayda soruşturma ve yargılama makamlarının başvurucunun atılı suçu işlediğine yönelik kuvvetli belirti olduğu şeklindeki tespitlerinin temelsiz olmadığını değerlendirmiştir. Bakanlık, başvurucunun yargılandığı ve adli kontrol altına alınmasına neden olan suçun Türk hukuk sistemi içinde ağır cezai yaptırımlar öngörülen ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen suçlar arasında yer alması nedeniyle adli kontrol tedbirinin kaçma şüphesine yönelen meşru bir amacının bulunduğunu ifade etmiştir. Ölçülülük bakımından ise Bakanlık; başvurucunun özgürlüğünü tutuklamadan çok daha az sınırlayan adli kontrol altına alınmasına karar verilmesinin keyfî, temelsiz ve ölçüsüz olduğunun söylenemeyeceğini belirtmiştir. Bakanlık son olarak elektronik kelepçenin başvurucunun konutunu terk etme davranışını engellemeye yönelik fiziki bir engel oluşturma özelliğinin bulunmadığını, acil durumlarda veya acil durumlar dışında ise öncesinde adli merciden izin alarak konutunu terk edebilme imkânının olduğunu, sırf elektronik kelepçe takmak suretiyle bu tedbirin infaz edilmesinin ayrı bir kısıtlama oluşturmadığını ifade etmiştir.

b. Değerlendirme

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013 § 16). Başvurucu, hakkında verilen konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri kararının elektronik izleme yöntemleri kullanılarak uygulanmasından şikâyet etmektedir. Bu kapsamda konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin hukuki olmadığına ilişkin iddianın Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

i. Genel İlkeler

26. Genel ilkeler için bkz. Esra Özkan Özakça, §§ 78-84.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

27. Başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbiri Yargıtayın bozma kararından sonra yapılan yargılama kapsamında verilmiştir. Bozma kararı sonrasında kişinin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden başvurucunun adli kontrol tedbiri kapsamında tutulmasının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında suç isnadına bağlı tutma niteliğinde olduğu görülmektedir. Bu nedenle inceleme bu çerçevede yapılacaktır.

28. Başvurucu 4/2/2021 tarihinde anayasal düzeni zorla değiştirmeye kalkışma suçundan 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesi uyarınca adli kontrol tedbirine tabi tutulmuştur. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır. Öte yandan bu adli kontrol tedbirinin icrası niteliğindeki elektronik kelepçe uygulamasının da kanuni bir dayanağının bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi M.S. kararında 3/7/2015 tarihli ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik Hizmetleri Kanunu'nun 15/A maddesinin ve bu Kanun uyarınca çıkarılan Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliği'nin 57. maddesinin (5) numaralı fıkrasının adli kontrol tedbirinin infazında elektronik kelepçe uygulanmasının kanuni dayanağı olduğunu tespit etmiştir (M.S., § 72).

29. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan adli kontrol tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce ön koşul olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

30. Adli kontrol verilmeden önceki 11/10/2019 tarihli mahkeme kararı incelendiğinde başvurucunun Çorlu’daki Hava Kuvvetleri Komutanlığına ait askerî kantine bomba konulması eylemini, Kocaeli'nin Körfez ilçesinde Trafik Amirliğine ve Polis Karakoluna bomba konulması eylemini gerçekleştirdiği belirtilmiştir. Mahkeme bu sonuca ulaşırken kolluk ifadeleri dışında birçok delile dayanmıştır (bkz. § 13). Başvurucu bu delillerin olduğu bir yargılama kapsamında adli kontrole tabi tutulmuştur. Tüm bu delillerin adli kontrol tedbirinin uygulanmasında suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz ve keyfî olduğu söylenemeyecektir.

31. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin ve bu tedbirin elektronik kelepçe takılmak suretiyle yerine getirilmesinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir.

32. Terörle bağlantılı suçlara ilişkin soruşturma ve kovuşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi ve özellikle kişilerin kaçmalarının engellenmesinde tutuklama tedbiri ile konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbiri dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalabileceği akılda tutulmalıdır. Öte yandan başvurucunun konutu terk etmeme suretiyle adli kontrol altına alınmasına karar verilen anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs suçu Türk hukuk sistemi içinde en ağır cezai yaptırım öngörülen suç tipleri arasında olup isnat edilen suça ilişkin olarak kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hüseyin Burçak, B. No: 2014/474, 3/2/2016, § 61; Devran Duran [GK], B. No: 2014/10405, 25/5/2017, § 66). Ayrıca anılan suç, 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan ve kanun gereği tutuklama nedeni varsayılabilen dolayısıyla adli kontrole de hükmedilebilecek suçlar arasındadır.

33. Dolayısıyla somut olayın özel koşulları gözetildiğinde kaçma şüphesine yönelik olgusal temellerin bulunduğu sonucuna varılmıştır. Somut olayda konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinin başvurucunun kaçmasını önlenmesi meşru amacı yönünden işlevsel bir niteliği bulunmaktadır. Elektronik kelepçe kişinin konutundan ayrılıp ayrılmadığının takip edilmesini ve dolayısıyla adli kontrol tedbirinin icrasını sağladığından adli kontrol tedbiri için geçerli olan meşru amacın elektronik kelepçe yönünden de geçerli olduğu açıktır.

34. Son olarak başvurucu hakkındaki adli kontrol tedbirinin ölçülü olup olmadığının da tespiti gerekir. Bu tedbirin Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.

35. Terör suçlarının soruşturulması/kovuşturulması kamu makamlarını ciddi zorluklarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bu nedenle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı, adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin -özellikle organize olanlar olmak üzere- suçlarla ve suçlulukla etkili bir şekilde mücadelesini aşırı derecede güçleştirmeye neden olabilecek şekilde yorumlanmamalıdır (aynı yöndeki değerlendirmeler için bkz. Süleyman Bağrıyanık ve diğerleri, B. No: 2015/9756, 16/11/2016, § 214).

36. Somut olayda TKP/ML-TİKKO silahlı terör örgütüne ilişkin başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu hakkında anayasal düzeni bozmaya teşebbüs etme suçundan iddianame düzenlenerek kamu davası açılmıştır. Yürütülen yargılama sırasında Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bozma kararı üzerine Ağır Ceza Mahkemesi başvurucunun tutuklulukta geçirdiği süreyi dikkate alarak ve daha orantılı olacağı gerekçesiyle başvurucu hakkında konutu terk etmeme şeklinde adli kontrol tedbirinin uygulanmasına karar vermiştir. Bu kapsamda Ağır Ceza Mahkemesince ölçülülük değerlendirmesi yapılarak başvurucu hakkında adli kontrol uygulanması kararı verildiği görülmektedir.

37. Konutu terk etmeme tedbirinin tutuklamaya göre temel hak ve özgürlükler üzerinde daha hafif bir etki oluşturduğunun kabul edilmesi gerekir. Zira konutta kesintisiz olarak bulunmak zorunlu olsa da kişilerin konutta yaşayan ya da konuta gelen diğer kişilerle sosyal hayatını devam ettirmesinde veya her türlü bireysel ya da kitlesel iletişim araçlarını kullanmasında bir engel bulunmamaktadır. Ayrıca kimi durumlarda kişilerin izinli sayılarak konutunu terk etmesine izin verilebilmektedir. Söz konusu tedbirin bu niteliği ölçülülük bakımından dikkate alınmalıdır.

38. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri ve başvurucuya isnat edilen eylemlerin vahameti dikkate alındığında Ağır Ceza Mahkemesinin, ölçülülük ilkesine uygun olarak başvurucunun özgürlüğünü tutuklamadan daha az sınırlayıcı konutunu terk etmemek şeklinde adli kontrol tedbirine karar vermesinin ve bu tedbirin elektronik kelepçe takılmak suretiyle yerine getirilmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.

39. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Konutu Terk Etmeme Adli Kontrol Tedbirinde Geçen Sürenin Mahkûmiyet Hükmündeki Süreden Mahsup Edilmediğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

40. Başvurucu, özgürlükten yoksun bırakma niteliğinde olan konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinde geçen sürelerin hapis cezasından mahsup edilmemesinin hak kaybına sebep olduğunu ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

41. Anayasa Mahkemesi konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinde geçen sürenin mahkûmiyet hükmündeki süreden mahsup edilmemesine ilişkin olarak Bahadır Öztürk kararında 5271 sayılı Kanun'un 109. maddesinin (6) numaralı fıkrasında yapılan değişiklikle (Konutunu terk etmemek yükümlülüğü altında geçen her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınır.) konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinde geçen sürenin mahkûmiyet süresinden mahsup edileceğine dair bir düzenleme yapıldığını, bu düzenleme doğrultusunda infaz hâkimliğine başvurulabileceğini, infaz hâkimliğince verilecek kararlara karşı da ağır ceza mahkemesine itiraz edilebileceğini, böylelikle başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolunun devreye girdiğini belirtmiş ve başvuruyu başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Bahadır Öztürk, §§ 40, 41).

42. Somut başvuru yönünden de söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Özel Hayata Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

44. Başvurucu; adli kontrol tedbirine uyulup uyulmadığını denetlemek için habersizce ve gecenin farklı saatlerinde kolluk görevlilerince evine denetime gelindiğini, bu şekilde özel hayatına müdahale edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

45. Adil kontrol tedbirine uyulup uyulmadığı amacıyla yapılan denetimin süresi, uygulanma tarzı ve kişinin yaşamı üzerindeki etkileri birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun uğradığı zararın kaçınılmaz olandan ağır olduğu veya bu denetimin keyfî uygulandığı değerlendirilmemiş; başvurucu da bireysel başvuru formunda aksini kanıtlayacak bir açıklamada bulunmamıştır. Dolayısıyla özel hayata saygı hakkına yönelik müdahalenin ihlal teşkil etmediği sonucuna ulaşılmıştır.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

47. Başvurucu; hakkında adli kontrol tedbirine hükmedilmesi nedeniyle evinden dışarı çıkamadığını, duruşmada hazır bulunma hakkının elinden alındığını ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

48. Somut olayda, 4/2/2021 tarihli duruşmada başvurucu hakkında konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol kararı verilmiştir. Bu duruşmada başvurucu SEGBİS vasıtasıyla, avukatları da bizzat hazır bulunmuş ve savunmalarını yapmışlardır. 27/4/2021 tarihli duruşma Covid-19 tedbirleri kapsamında ertelenmiştir. 1/7/2021 tarihli duruşmada ise sadece başvurucunun avukatları hazır bulunmuş ve önceki savunmalarını tekrar etmişlerdir. Duruşma sonunda başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiştir. Başvurucu bu son duruşmaya katılmak istediğine ilişkin bir talebi olduğunu, adli kontrol tedbiri nedeniyle duruşmaya katılımının engellendiğini ortaya koyamamıştır. Bu son duruşmada avukatları da başvurucunun duruşmada hazır bulunması gerektiğini ileri sürmemişlerdir. Yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde adli kontrol tedbiri nedeniyle başvurucunun duruşmaya katılımının engellendiği söylenemeyecektir.

49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki duruşmada hazır bulunma hakkına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Konutu terk etmeme tedbirinin hukuka aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Konutu terk etmeme adli kontrol tedbirinde geçen sürenin mahkûmiyet hükmündeki süreden mahsup edilmemesi dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 3/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.