TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MELEK İDRİS YÜCE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/13103)

 

Karar Tarihi: 10/1/2024

R.G. Tarih ve Sayı: 20/5/2024-32551

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Ayşenur TUNCER

Başvurucu

:

Melek İdris YÜCE

Vekili

:

Av. Ercüment Şamil MESCİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; nüfus kaydında yer alan anne adının mahkeme kararıyla silinmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurucu, nihai kararı 9/2/2021 tarihinde öğrendikten sonra başvuruyu 1/3/2021 tarihinde yapmıştır. Başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. 1976 yılında dünyaya gelen başvurucu, F.S.Y.nin çocuğu olarak 1981 yılında nüfusa kaydedilmiştir. Başvurucunun ve F.S.Y.nin nüfus kayıtları incelendiğinde aralarında mahkeme kararıyla evlatlık ilişkisi kurulmadığı ve beyana dayalı olarak nüfusa kayıt işlemi yapıldığı tespit edilmiştir.

6. Başvurucunun nüfus kaydında annesi olarak kayıtlı olan F.S.Y. başvurucuya karşı 22/1/2007 tarihinde Kartal 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) nüfus kaydının düzeltilmesi davası açmıştır. F.S.Y. dava dilekçesinde; başvurucuyu iki yaşındayken evlatlık olarak yanına alıp ona baktığını, sonra onu kendisi doğurmuş gibi nüfusuna tescil ettirdiğini ileri sürerek başvurucunun nüfus kaydından silinmesini talep etmiştir. Başvurucu; F.S.Y.nin kendisini evlat edindiğini, tek eksiğin kanunun öngördüğü şekil şartlarına uyulmaması olduğunu, dava açılmasının ise dürüstlük kuralına aykırı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Yargılama sırasında F.S.Y.nin doğum yapıp yapmadığının tespiti için Adli Tıp Kurumundan (ATK) rapor düzenlenmesi talep edilmiştir. ATK 6. İhtisas Kurulunun 7/12/2009 tarihli raporunda F.S.Y.nin yapılan muayenesi sonucunda doğum yaptığına delalet edebilecek herhangi bir tıbbi bulguya rastlanmadığı tespit edilmiştir.

7. Mahkemece 24/6/2010 tarihinde verilen kararda; F.S.Y. ile başvurucunun uzun süredir bir arada evlat edinen-evlatlık ilişkisi içinde yaşadıkları, evlatlık sözleşmesinde şekil şartlarının eksik olmasının bu ilişkiyi zedelemeyeceği, aksinin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanımı sayılacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Bu kararın F.S.Y. tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince bozma kararı verilmiştir. Karar gerekçesinde; davanın nüfusta anne adına yanlış beyanla oluşan kaydın iptali davası olarak görülmesi ve başvurucunun gerçek annesi olarak bildirilen M.M.nin mirasçılarının da davaya katılımlarının sağlanarak yargılamaya devam edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bozma kararında ayrıca Mahkemenin kabulüne göre evlatlık ilişkisinin iptali (kaldırılması) davasının 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun ikinci kitabında yer alan davalardan olması sebebiyle aile mahkemesince görülmesi gerekirken asliye hukuk mahkemesinde görülerek davanın esası hakkında karar verilmesinin usul ve kanuna aykırılık taşıdığı ifade edilmiştir.

8. Bozma kararı sonrasında Mahkemece 17/1/2017 tarihli kararla davanın kabulüne, başvurucunun F.S.Y.nin çocuğu olmadığının tespiti ile buna ilişkin nüfus kaydının iptaline, başvurucunun M.M.nin çocuğu olarak nüfusa tescili suretiyle nüfus kaydının düzeltilmesine karar verilmiştir. Karar gerekçesinde; taraflar arasında resmî şekilde kurulmuş bir evlatlık ilişkisi olmadığı, F.S.Y.nin küçük yaşta öksüz kalan başvurucuyu şefkat duygusuyla kendisi doğurmadığı hâlde beyana dayanarak nüfusuna tescil ettirdiği, bu suretle nüfus kaydının yanlış oluştuğu belirtilmiştir.

9. Başvurucunun temyiz yoluna başvurması üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince (Daire) nüfus kayıtlarında düzeltme talebine ilişkin davalarda mahkemelerin hiçbir kuşku ve duraksamaya neden olmaksızın doğru sicil oluşturmak zorunluluğu olduğu, somut olayda Mahkemece salt tarafların ve tanıkların beyanları ile yetinilmeyip gerçek annenin M.M. olduğu iddiası ile ilgili olarak DNA testi yaptırılıp alınacak rapor da gözetilerek karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.

10. Başvurucu, davanın aile mahkemesinde görülmesi gerektiği yönünden inceleme yapılması için karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Bu talep üzerine yapılan incelemede başvurucunun gerçek annesinin tespiti ve nüfusa tescili talebi olmadığı gibi bu hususun tespit edilmesinde F.S.Y.nin aktif husumet ehliyeti ile hukuki yararının da olmadığı vurgulanarak Mahkemece başvurucunun F.S.Y.nin çocuğu olmadığının tespiti ve buna dair nüfus kaydının iptali ile yetinilmesi gerektiği belirtilmiştir. Bunun yanında başvurucunun gerçek annesinin M.M. olduğunun tespiti ile bu şekilde nüfusa tesciline karar verilmesinin doğru olmadığı ifade edilmiştir. Daire ayrıca F.S.Y.nin adının karar başlığında hatalı olarak gösterilmesine ve başvurucunun gerçek annesinin tespiti ile nüfusa tesciline karar verilmesine değinerek yeniden yargılama yapılmasına gerek görülmemesi nedeniyle hükmün anılan kısımlarının düzeltilerek onanmasına karar vermiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

11. 25/4/2006 tarihli ve 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 35. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"(1) Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir."

12. 5490 sayılı Kanun'un 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Mahkeme kararı ile yapılan kayıt düzeltmelerinde aşağıdaki usûllere uyulur:

a) Nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davaları, düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmî dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılır. Kayıt düzeltme davaları (..) nüfus müdürü veya görevlendireceği nüfus memuru huzuru ile görülür ve karara bağlanır..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

13. Anayasa Mahkemesinin 10/1/2024 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Aile Hayatına Saygı Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

14. Başvurucu; nüfus kaydının düzeltilmesi davasında DNA testi yapılmaksızın nüfus kaydında yer alan anne adının silinmesi sonucunda özel hayata ve aile hayatına saygı hakkının, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

15. Bakanlık görüşünde; başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının belirlenmesinin ve başvuruya konu olan kararın incelenmesinde Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasının dikkate alınmasının faydalı olacağı ifade edilmiştir. Ayrıca mevcut başvuruda başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği konusunda Anayasa Mahkemesi tarafından yapılacak incelemede Anayasa ve ilgili mevzuat hükümleri, Anayasa Mahkemesi içtihadı ve somut olayın kendine özgü şartlarının da dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

2. Değerlendirme

16. Anayasa’nın iddiaların değerlendirilmesine dayanak alınacak 20. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes, ... aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. ... aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."

17. Anayasa’nın 41. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aile, Türk toplumunun temelidir ...

Devlet, ailenin huzur ve refahı ile ... çocukların korunması ...nı sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.

Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır."

18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). F.S.Y. başvurucu aleyhine nüfus kayıt düzeltilmesi davası açmıştır. Bu dava, gerçeğe aykırı beyanla çocuğu olarak nüfusuna kaydedilen başvurucunun ve F.S.Y.nin nüfus kaydında düzeltme yapılması amacına yöneliktir. Dolayısıyla başvurucunun aile hayatı ile anne kaydının düzeltilmesi ve anılan dava arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bu nedenle başvurucunun şikâyetleri Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

20. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Madde gerekçesi de dikkate alındığında resmî makamların özel hayata ve aile hayatına müdahale edememesi ile kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi gereğine işaret edildiği görülmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 8. maddesi çerçevesinde korunan aile hayatına saygı hakkının Anayasa’daki karşılığını oluşturmaktadır. Ayrıca Anayasa’nın 41. maddesinin -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- özellikle aile hayatına saygı hakkına ilişkin pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında dikkate alınması gerektiği açıktır (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).

21. Aile hayatına saygı hakkı kapsamında devlet için söz konusu olan yükümlülük, sadece belirtilen hakka keyfî surette müdahaleden kaçınmakla sınırlı olmayıp aile hayatına saygının etkili bir biçimde sağlanması bağlamında pozitif yükümlülükleri de içermektedir. Söz konusu pozitif yükümlülükler, bireyler arası ilişkiler alanında olsa da aile hayatına saygıyı sağlamaya yönelik tedbirlerin alınmasını zorunlu kılar (Murat Atılgan, § 26). Ebeveyn ile çocukların birlikte yaşama istekleri aile hayatının vazgeçilmez bir unsuru olup ortak yaşamın kurulamaması veya hukuken ya da fiilen sona ermesi aile hayatını ortadan kaldırmaz. Anne, baba ve çocuğun aile hayatlarına saygı hakkı kamusal makamlar tarafından ailenin yeniden birleştirilmesine yönelik tedbirleri de içermektedir (Murat Atılgan, § 25).

22. Devletin pozitif yükümlülükleri söz konusu olduğunda saygı kavramının çok kesin bir tanımı olmadığını, karşılaşılan durumlar ve izlenen uygulamalardaki farklılıklar dikkate alındığında bu kavramın gereklerinin olaydan olaya önemli ölçüde değiştiğini belirtmek gerekir (Murat Demir [GK], B. No: 2015/7216, 27/3/2019, § 84).

23. Devletin söz konusu pozitif yükümlülüğü müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurmak, bu kapsamda gerekli usule ilişkin güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlamak, bu suretle yargısal ve idari makamların bireylerin idareyle ve özel kişilerle olan uyuşmazlıklarında etkili, ilgili ve yeterli gerekçeler içeren adil bir karar vermesini temin etmek sorumluluğunu içermektedir (Hüdayi Ercoşkun, B. No: 2013/6235, 10/3/2016, § 94).

24. Aile hayatının korunması konusunda devlete düşen pozitif yükümlülüklerden biri de hukuk kurallarını belirlemek ve yasal düzenlemeleri hayata geçirmektir. Düzenleyici çerçeve aile ilişkilerinin hukuken kurulmasını sağlamaya elverişli, yeterli düzeyde açık, öngörülebilir ve ulaşılabilir olmalıdır. Devletin aile birlikteliğinin sağlanmasına, ailenin huzur ve refah içinde yaşamasına yönelik atması gereken adımlar ile çocuğun üstün yararının korunması gerektiğine ilişkin temel ilke birlikte değerlendirildiğinde ailenin hukuken ve kimi zaman da fiilen kurulabilmesi adına gerekli olan kurumlardan olan evlat edinmeye ilişkin kuralların da söz konusu yükümlülüklere uygun şekilde oluşturulması ve uygulanması gerekir. Gerçekten de çocukların ruh ve beden sağlığının korunması ve sağlıklı bireyler olmaları; çocukların duygusal, sosyal ve ahlaki gelişimleriyle ilgili önlemlerin alınmasını sağlayan, çocukların aile ve toplum içindeki yerini belirleyen ve düzenleyen hukuk kurallarının varlığıyla doğrudan ilişkilidir. Bu bakımdan devlet, sahip olduğu geniş takdir alanı içinde çocukla aile bağı olan kişiler arasındaki ilişkinin geliştirilmesini sağlayacak biçimde hareket etmeli ve mümkün olan en kısa sürede çocuğun ailesiyle gerek fiilen gerek hukuken bütünleşmesini sağlayacak yasal güvenceleri içeren düzenlemeleri herkesi kapsayacak şekilde hayata geçirmelidir (Yıldız Ceylan Var [GK], B. No: 2020/10490, 25/7/2023, § 42, 43).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

25. Somut başvuruya konu davadaki karar düzeltme kararında başvurucunun gerçek annesinin tespit edilmesine ilişkin bir dava olmadığı, F.S.Y.nin nüfus kaydının gerçeği yansıtmadığı ve başvurucunun nüfus kaydından silinmesi yönündeki talebi bakımından ise hukuki yararı bulunduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun gerçek annesinin tespit edilerek anılan kişinin nüfus hanesine tescili yönünden F.S.Y.nin aktif husumet ehliyeti olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ayrıca kararda, nüfus kaydına yanlış yazılım nedeniyle hukukları etkilenecek olan kişilerin her zaman dava açmalarının mümkün olduğu vurgulanmıştır. Başvurucunun gerçek annesinin tespiti ve yaşanan süreçten kaynaklanan zararlarının giderilmesiyle ilgili mevcut hukuksal yollara başvurduğuna dair bilgi ve belge sunulmadığı gibi başvurucunun böyle bir talebinin olduğuna dair açıklaması da bulunmamaktadır. Somut olayda F.S.Y.nin açtığı dava, derece mahkemeleri tarafından nüfus kayıt düzeltim davası şeklinde nitelendirilmiştir. Bireysel başvuru kapsamında da yapılan bu nitelendirmeye göre inceleme yapılmıştır.

26. Mahkemece F.S.Y.nin ATK'ya sevk edilerek hakkında rapor alındığı, anılan raporda davacının doğum yaptığına dair tıbbi bulguların tespit edilmediği görülmüştür. Ayrıca dinlenen tanık beyanlarında F.S.Y.nin başvurucunun biyolojik annesi olmadığının beyan edildiği görülmüştür. Nitekim kararda, taraflar arasında resmî şekilde kurulmuş bir evlatlık ilişkisinin bulunmadığı, davacının küçük yaşında öksüz kalan başvurucuyu şefkat duygusuyla kendisi doğurmuş gibi çocuğu olarak beyana dayalı şekilde kendi nüfusuna tescil ettirdiği, bu suretle nüfus kaydının yanlış oluştuğu gerekçesine dayanılmıştır. Dairenin düzelterek onama kararı vermesi sonucunda başvurucunun F.S.Y.nin çocuğu olmadığının tespitine, buna ilişkin nüfus kaydının iptaline karar verilmiştir. F.S.Y.nin amacı nüfus kaydında çocuğu olarak görünen başvurucunun kendisinden olmadığını ispat etmek ve nüfus kaydının düzeltilmesini sağlamaktır. Daire başvuruya konu davada toplanan delilleri değerlendirerek F.S.Y.nin doğum yapmadığına dair ATK raporunu ve bu rapordaki kanaati destekleyen tanık beyanlarını yeterli görmüştür. Ayrıca Daire; F.S.Y.nin açtığı nüfus kayıt düzeltim davasında Mahkemenin DNA testi yaptırmak suretiyle gerçek annenin tespitine ilişkin yükümlülüğünün bulunmadığını, toplanan tüm delillerle F.S.Y.nin başvurucunun annesi olmadığı sonucuna ulaşılabileceğini değerlendirmiştir. Böylelikle davanın esasına etkili olan delillerin toplandığı, dava niteliğine uygun yeterli araştırmanın yapıldığı, ilgili ve yeterli gerekçe ile karar verildiği görülmüştür.

27. Bu itibarla Mahkemece ATK raporu ve bu rapor ile uyum arz eden tanık beyanları dikkate alınarak F.S.Y.nin doğum yapmadığı, başka bir deyişle başvurucunun F.S.Y.nin çocuğu olmadığı belirlenmiştir. Öte yandan başvurucunun gerçek annesinin tespit edilmesine ilişkin bir talebinin olmadığı gibi Mahkemenin gerçek annenin tespiti hususunda ayrıca bir araştırma yapmasının gerekliliği de ortaya konulamamıştır. Sonuç olarak somut olay bakımından kamu makamlarınca pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Basri BAĞCI ve Kenan YAŞAR ihlal edilmediği sonucuna ek gerekçe ile katılmıştır.

B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Anayasa Mahkemesi, olay ve olguları somut başvuru ile benzer nitelikte olan Veysi Ado ([GK] B. No: 2022/100837, 27/4/2023) kararında uygulanacak anayasal ilkeleri belirlemiştir. Bu çerçevede Anayasa Mahkemesi 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un geçici 2. maddesinde 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun'un 40. maddesi ile yapılan değişikliğe göre 9/3/2023 tarihi (bu tarih dâhil) itibarıyla derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddialarıyla yapılan başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı neticesine varmıştır. Somut başvuruda, anılan kararda açıklanan ilkelerden ve ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 20. maddesinde güvence altına alınan aile hayatına saygı hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 10/1/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

 

EK GEREKÇE

1. Başvurucu 1981 yılında iki yaşındayken F.S.Y. tarafından kendi çocuğuymuş gibi nüfusa kaydedilmiştir. 26 yıl sonra F.S.Y. açtığı bir dava ile başvurucunun kendi çocuğu olmadığını belirterek kendisini başvurucunun annesi olarak gösteren nüfus kaydının düzeltilmesini talep etmiştir. Muhakeme süreci sonunda F.S.Y. ile başvurucuyu anne-oğul olarak gösteren nüfus kaydının terkinine karar verilmiştir.

2. Başvurucu ile F.S.Y. arasında 1981 yılında kurulan hukuki ilişki bir evlat edinme işlemi olmayıp, doğrudan anne-oğul ilişkisidir. Bu ilişkinin kurulması, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 2010/21149 esas 2012/2202 sayılı kararında geçtiği gibi, bir yanlışlık eseri de olmuş değildir.

3. Bu hukuki ilişkinin kurulmasında en öncelikli etken F.S.Y.nin bilinçli bir şekilde kendinden olmayan bir çocuğun annesiymiş gibi beyanda bulunmasıdır. Diğer taraftan asıl görevi nüfus kayıtlarını gerçeğe uygun olarak tutmak olan nüfus idaresinin de ortaya çıkan tablodan sorumlu olduğu aşikardır.

4. Gerçeğe aykırı da olsa anne-oğul ilişkisi Devletin resmi kayıtlarında oluşturulmuş olup, bu durum 30 yıla yakın bir süre devam ettirilmiştir. Bu noktada başvurucunun medeni bir hakkının bulunduğu barizdir.

5. Bireysel başvuru öncesi açılan nüfus kaydının düzeltilmesi davası mahiyeti gereği gerçek durumun tespiti ve anne-oğul ilişkisinin sona erdirilmesi ile son bulmuştur.

6. Hukuki sürecin başvurucunun aleyhine sonuçlanmış olması uğradığı bir mağduriyet olmadığı anlamına gelmemektedir. Kendi dahli olmaksızın oluşturulan ve resmi kayıtlara geçen bir soy bağı ilişkisi yine kendi iradesi dışında sona erdirilmiş bulunmakta olup, burada söz konusu kayıtları gerçek duruma göre tutmakla mükellef olan idarenin de ciddi bir ihmali söz konusudur.

7. Başvurucunun muhakeme sürecinde; oluşan mağduriyetinin belirlenmesi ve bunun giderilmesine yönelik iddialarda bulunmaması nedeniyle mevcut başvurunun bu haliyle ihlal oluşturmadığını düşünmekteyiz. Çoğunluğun aynı yöndeki görüşüne yukarda izah edilen gerekçelerle iştirak edilmiştir.

Üye

Basri BAĞCI

Üye

Kenan YAŞAR