TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

H.Y. BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/25817)

 

Karar Tarihi: 20/12/2023

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GİZLİLİK TALEBİ KABUL

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

H.Y.

Vekili

:

Av. Hürriyet SÜMER

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, konutu terk etmemeye ilişkin adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Bazı kişilere organ nakledildiği yönünde gerçeğe aykırı sağlık raporları düzenlendiği, bu raporlara dayanılarak yazılan reçetelerdeki ilaçların alınıp satıldığı ve böylece kamu kurumlarının zarara uğratıldığı yönünde 2020 yılında yapılan birkaç suç ihbarı üzerine Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) konuyla ilgili bir soruşturma başlatmıştır. İhbarı yapanlardan biri, kollukça alınan ifadesinde ihbara konu eylemi gerçekleştirenler arasında başvurucunun ismini de zikretmiştir. Sözü edilen kişi ayrıca başvurucuyu fotoğrafından teşhis etmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile yapılan yazışmalar, başvurucuya organ nakli tanısıyla piyasa değeri yüksek ilaçlar için çok sayıda reçete yazıldığını ve başvurucuya organ nakledildiğine dair herhangi bir kayıt bulunmadığını ortaya çıkarmıştır.

3. Başvurucu için yazılan reçetelerdeki ilaçların alındığı eczanelerden birinin işletmecisi olan T.K. kollukça alınan ifadesinde; başvurucunun sözü edilen ilaçları almak için zaman zaman eczaneye geldiğini, yaptıkları bir sohbet sırasında başvurucunun daha önce kendisine böbrek nakli yapıldığı ve bu nedenle ilaç kullandığı yönünde beyanda bulunduğunu, ilaçların çoğu zaman başvurucu tarafından alındığını ancak bazen ilaçları eczanesinde kalfa olarak çalışan ve başvurucunun yakın arkadaşı olan A.D.nin aldığını söylemiştir. T.K. ayrıca başvurucuyu fotoğrafından teşhis etmiştir. Başvurucunun ilaç aldığı bir başka eczanenin işletmecisi M.T. kolluk beyanında, eczanesinde kalfa olarak çalışan ve başvurucunun amcasının oğlu olan B.Y.nin başvurucuya böbrek nakli yapıldığını ve başvurucunun ilaçları almak için dışarıya çıkamadığını söyleyerek başvurucu için yazılan reçetelerdeki ilaçları başvurucuya teslim etmek üzere aldığını ifade etmiştir. Bir başka eczane işletmecisi E.K. ise kollukça alınan ifadesinde başvurucunun daha önce eczanesinden organ nakli nedeniyle kullanılan ilaçlar aldığını söylemiştir.

4. Başsavcılık 3/12/2020 tarihinde, aralarında başvurucunun da bulunduğu şüphelilerin gözaltına alınması için kolluğa talimat vermiştir. Gözaltı süresi, Cumhuriyet savcısının kararıyla üç kez 24 saatlik süreler için uzatılmıştır. Ayrıca ilgili sulh ceza hâkimliğinden alınan karara istinaden başvurucunun yaşadığı konutta arama yapılmış ancak suç unsuru tespit edilememiştir.

5. Şüphelilerden A.D. kollukça alınan ifadesinde kısaca eczanelerde kalfa olarak çalıştığını, başvurucu adına düzenlenmiş reçetelerde yazılı olan böbrek nakliyle ilgili ilaçları başvurucunun aldığını, başvurucunun hastalığı hakkında bilgisinin olmadığını, soruşturmaya konu eylemlerin bir kamu hastanesinde temizlik görevlisi olarak çalışan S.Y. tarafından organize edildiğini, sadece S.Y.nin talimatlarını yerine getirdiğini beyan etmiştir. S.Y. ifadesinde özetle sahte rapor düzenlenmesi işini A.D.nin yaptığını, A.D.ye bir iki doktorun yardımcı olduğunu, başvurucunun A.D.nin yardımıyla kendisine rapor çıkarttırıp aldığı ilaçları sattığını, A.D.nin başvurucunun kazandığı paradan pay aldığını, kendi eyleminin A.D.nin talimatıyla bazı reçetelerde yazılı ilaçları çeşitli eczanelerden almak olduğunu ve bunun karşılığında A.D.nin bazen para aldığını iddia etmiştir. B.Y. ifadesinde kısaca başvurucunun böbrek nakli olduğunu söyleyerek çalıştığı eczaneden bir kez ilaç aldığını, daha sonraki bir tarihte küresel salgın nedeniyle eczaneye gelemediğini söyleyen başvurucuya ilaç götürdüğünü, başvurucunun talebi üzerine eczaneye gelemediği söylenen G.A. için de ilaç temin edip başvurucunun evine götürdüğünü beyan etmiştir. G.A. ise verdiği ifadesinde başka hususlara ek olarak kendisi hakkında düzenlenen sahte raporu başvurucunun bir kamu hastanesinde çalışan kişiler aracılığıyla çıkarttığını ve bu raporda yazılı ilaçları A.D.nin çalıştığı eczaneden alıp sattığını beyan etmiştir. G.A.nın beyanlarına bakılırsa başvurucu; A.D., S.Y., B.Y. ve F.Y. ile eylem birliği içindedir.

6. Başvurucu 6/12/2020 tarihinde kollukça alınan ifadesinde resmî belgede sahtecilik ile kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak nitelikli dolandırıcılık suçlamalarını kabul etmemiş ancak A.D.nin isteği üzerine yaşlı ve muhtaç bir kişiye ilaç alınmak üzere kendi adına ilaç kullanım raporu çıkarılmasını kabul ettiğini beyan etmiştir. Başvurucu; ifadesinin devamında, çıkarılan raporlardan haberinin olmadığını, rapora dayanarak herhangi bir ilaç almadığını, kendisine organ nakli de yapılmadığını, bununla birlikte A.D.nin bazı kişiler için usule aykırı ilaç kullanım raporu düzenlenmesini organize ettiğini, kendisi için yazılan reçetelerdeki ilaçları A.D.nin almış olabileceğini söylemiştir. Başvurucu ayrıca kardeşi F.Y. tarafından teslim alınan ilaçları A.D.ye teslim ettiğini, karşılığında A.D.den üç paket sigara aldığını ifade etmiştir. Başvurucu 7/12/2020 tarihinde Başsavcılıkça alınan ifadesinde kolluk ifadesini tekrar etmiş ve aleyhinde verilen ifadeleri kabul etmemiştir.

7. Başsavcılık aynı tarihte, aralarında başvurucunun da bulunduğu on bir şüphelinin kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak nitelikli dolandırıcılık suçundan tutuklanmasını talep etmiştir. Başvurucunun sorgusunu yapan Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik), Başsavcılığın başvurucu hakkındaki tutuklanma talebini reddetmiş ancak başvurucunun konutunu terk etmeme yönündeki yükümlülüğe tabi tutulmasına karar vermiştir. Karara göre soruşturma dosyasında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren deliller bulunsa da başvurucunun kaçacağına ve delilleri karartacağına ilişkin somut olgu yoktur, deliller büyük ölçüde toplanmıştır. Ayrıca suç vasfının değişme ihtimali ve verilmesi beklenen ceza miktarı dikkate alındığında tutuklama tedbiri ölçüsüz olacaktır. Anılan karara karşı başvurucunun yaptığı itiraz, Ankara Batı 3. Sulh Ceza Hâkimliğince adli kontrol tedbirine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir.

8. Başvurucu, adli kontrol tedbirinin kaldırılması ya da tabi tutulduğu yükümlülüğün değiştirilmesi için 16/3/2021 tarihinde talepte bulunmuştur. Hâkimlik, adli kontrol tedbirinin kaldırılması yönündeki talebi isnat olunan suçun niteliğini ve kuvvetli suç şüphesinin varlığını gerekçe göstererek yerinde görmemiştir. Hâkimliğin bu kararına vaki itiraz da Ankara Batı 1. Sulh Ceza Hâkimliğince 6/4/2021 tarihinde reddedilmiştir. Nihai olan bu karar başvurucu müdafiince 7/4/2021 tarihinde öğrenilmiştir. Başvuru, süresi içinde 7/5/2021 tarihinde yapılmıştır.

9. Başsavcılık, aralarında başvurucunun da bulunduğu on dokuz şüpheli hakkında Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) kamu davası açmıştır. İddianamede, başvurucunun resmî belgede sahtecilik ile kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak nitelikli dolandırıcılık suçlarını işlediği iddia edilmiştir.

10. Ceza Mahkemesi yaptığı duruşmaya hazırlık incelemesi sonunda başvurucunun konutunu terk etmemesi yönündeki yükümlülüğünü kaldırmış ancak adli kontrol tedbiri kapsamında başvurucunun hâkim tarafından belirlenen yerlere belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurma ve yurt dışına çıkamama yükümlülüklerine tabi tutulmasına karar vermiştir. 15/9/2021 tarihinde yapılan ilk celsede başvurucunun hâkim tarafından belirlenen yerlere belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurma yönündeki yükümlülüğü de kaldırılmıştır. Başvurucu hakkındaki yargılama henüz sonuçlanmamıştır.

11. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne, başka ihlal iddialarının kabul edilemez olduğuna ancak kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

12. Başvurucu, tutuklama nedenleri bulunmadığı için hakkında uygulanan adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olduğunu ve adli kontrol tedbiri kapsamında tabi tutulduğu yükümlülüğün ölçülülük ilkesine uygun düşmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucunun başvuru öncesinde haksız koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açmadığı için başvuru yollarını tüketmediği savunulmuş ve ihlal iddiasının Anayasa Mahkemesinin konuyla ilgili içtihatları çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını yinelemiş ve itirazları hakkında verilen kararların itirazlarını karşılayacak şekilde gerekçe içermediğini öne sürmüştür.

13. Esra Özkan Özakça ([GK], B. No: 2017/32052, 8/10/2020, §§ 68-76) kararında kişilerin adli kontrol tedbiri kapsamında konutu terk etmeme yönündeki yükümlülüğe tabi tutulmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme; anılan yükümlülüğün kişilerin fiziksel özgürlüğü üzerindeki etkisi, tedbirin uygulanma şekli ve yükümlülüğün hareket serbestîsi üzerindeki sınırlayıcı etkisinin derece ve yoğunluk olarak seyahat hürriyetine nazaran oldukça ileri bir boyutta olması ile gerekçelendirilmiştir. Bu bakımdan başvuru, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında ve konutu terk etmemeye ilişkin adli kontrol tedbirinin hukukiliği bağlamında incelenmelidir.

14. Anayasa Mahkemesi E.Y. ([G.K.], B. No: 2018/10482, 14/12/2022, §§ 48, 49) başvurusunda adli kontrol tedbiri kapsamında konutunu terk etmemesi yönünde yükümlülüğe tabi tutulan kişilerin söz konusu tedbirin haksız olduğu iddiasıyla tazminat isteyebilecekleri etkili bir hukuki yol bulunmadığını tespit ederek Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak dokuzuncu fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir. Bu sebeple inceleme tarihinden önce başvuruya konu adli kontrol tedbiri sonlanmış olsa da başvurucunun 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. vd. maddelerine dayanarak tazminat istemli dava açmaması, başvuru yollarının tüketilmemesi noktasında bir eksiklik değildir. Ayrıca başvuruda diğer kabul edilebilirlik ölçütleri yönünden bir noksanlık saptanmamıştır. O hâlde konutu terk etmemeye ilişkin adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

15. Konutun terk edilmemesine yönelik bir yükümlülüğü içeren adli kontrol tedbirinin hukukiliğinin değerlendirilmesinde -tıpkı tutuklamanın hukukiliğinin incelenmesinde olduğu gibi- tedbirin kanun tarafından öngörülüp öngörülmediği, Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanılıp dayanılmadığı ve tedbirin ulaşılmak istenen amaç bakımından ölçülü olup olmadığı dikkate alınır. Çünkü böyle bir adli kontrol tedbiri tutuklamaya seçenek bir koruma tedbiridir. Dolayısıyla söz konusu tedbire ancak -suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi şartıyla- suçluluğu hususunda kuvvetli belirti bulunan kişiler hakkında, tedbir uygulanacak kişinin kaçmasını ya da delilleri yok etmesini veya değiştirmesini önlemek amacıyla ve ulaşılmak istenen amaç yönünden bir ölçüsüzlük yoksa başvurulabilir. Adli kontrol kapsamındaki başka yükümlülüklerin ulaşılmak istenen meşru amaç bakımından yeterli olması hâlinde kişi konutu terk etmeme yükümlülüğüne tabi tutulmamalıdır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Esra Özkan Özakça, §§ 78-83).

16. Bahsi geçen nitelikteki bir adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bir başvuruda Anayasa Mahkemesi, somut olayın koşullarını ve başvuruya konu edilen yargısal süreci dikkate alarak fakat adli kontrole ilişkin kararda yazılı gerekçeler üzerinden inceleme yapmalıdır (Esra Özkan Özakça, § 84). Bu nedenle başvuruya konu edilen yargısal kararda suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti ve/veya sözü edilen tedbire başvurulmasındaki meşru amaç öz itibarıyla da olsa belirtilmemiş ise Anayasa Mahkemesi, ilgili yargı merciinin yerine geçerek sözü edilen eksiklikleri gideremez.

17. Başvuruya konu olayda başvurucu, hakkında kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak nitelikli dolandırıcılık suçu nedeniyle yürütülen soruşturma kapsamında 5271 sayılı Kanun’un 109. maddesi uyarınca adli kontrol tedbiri kapsamında konutunu terk etmemesine ilişkin yükümlülüğe tabi tutulmuştur. Bu bakımdan başvurucu hakkında uygulanan tedbirin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

18. Hâkimlik, adli kontrole ilişkin tedbirlerle ilgili kararlarını verirken soruşturma dosyasında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren delillerin mevcut olduğunu belirtmiş ancak buna dair ayrıntı vermemiştir (bkz. §§ 7, 8). Bununla birlikte soruşturma kapsamında SGK ile yapılan yazışmalar, başvurucuya organ nakli tanısıyla piyasa değeri yüksek ilaçlar için çok sayıda reçete yazıldığını ve başvurucuya organ nakledildiğine dair herhangi bir kayıt bulunmadığını ortaya koymuştur (bkz. § 2). Ayrıca soruşturmada beyanına başvurulan bazı kişiler; kendisine böbrek nakledilmemesine rağmen başvurucunun böbrek nakliyle ilgili ilaçları çeşitli eczanelerden aldığını ya da aldırdığını beyan etmiştir (bkz. §§ 3, 5). Bu itibarla Hâkimlik kararında da ifade edildiği gibi başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli belirtiler somut olayda mevcuttur.

19. Başvurucunun adli kontrol tedbiri kapsamında konutunu terk etmemesine ilişkin yükümlülüğe tabi tutulmasının meşru bir amacının bulunup bulunmadığına bakıldığında daha önce de ifade edildiği gibi böyle bir meşru amaç ancak tedbir uygulanacak kişinin kaçmasını ya da delilleri yok etmesini veya değiştirmesini önlemek olabilir (bkz. § 15). Hâkimlikçe verilen kararda açıkça başvurucunun kaçacağına ve delilleri karartacağına ilişkin somut olgu bulunmadığı kabul edilmiştir (bkz. § 7). Bu durumda Anayasa Mahkemesinin aksi bir sonuca varması veya Hâkimliğin yerine geçerek adli kontrol tedbirine başvurulmasındaki meşru amacı gerekçelendirmesi mümkün değildir. Varılan bu sonuç, ulaşılmak istenen amaca nazaran tedbirin ölçülülüğü konusunda inceleme yapılmasını gereksiz kılmaktadır.

20. Açıklanan gerekçelerle meşru bir amaç olmaksızın başvurucunun adli kontrol tedbiri kapsamında konutu terk etmeme şeklindeki yükümlülüğe tabi tutulması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

21. Başvurucu; ihlal tespiti yanında 15.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat talep etmiştir.

22. Başvuruda, konutu terk etmeme şeklindeki adli kontrol tedbirinin hukuka aykırı olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmiştir. Başvurucu hakkında yürütülen yargılamada konutu terk etmeme yönündeki yükümlülük inceleme tarihinden önce kaldırılmıştır. Dolayısıyla bu yönüyle ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için tazminat ödenmesi dışında yapılması gereken bir husus bulunmamaktadır.

23. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya talebiyle bağlı kalınarak net 50.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucu, maddi zarara ilişkin olarak bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Başvurucuya net 50.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 18.800 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara Batı 1. Sulh Ceza Hâkimliği (D.İş 2021/2580) ile Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliğine (Sor. 2020/583) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.