TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

VEYSEL ARIK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2021/26594)

 

Karar Tarihi: 18/4/2024

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Yılmaz AKÇİL

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucu

:

Veysel ARIK

Vekili

:

Av. Eyyup AKINCI

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru; haksız yakalama ve gözaltı tedbiri nedeniyle açılan tazminat davasında yetersiz maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, kişi hakkında haksız yere dava açılıp yargılama yapıldığı iddiasına dayanan tazminat talebi hakkında karar verilmemesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının, lehe hükmedilen vekâlet ücretinin az olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

2. Başvurucu, nitelikli yağma suçunu işlediği iddiasıyla hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca (Başsavcılık) yürütülen soruşturma kapsamında 2/10/2015 tarihinde polis karakoluna götürülmüştür. Yaşının küçüklüğü nedeniyle hakkında kimlik tespiti işlemi yapılan başvurucu ertesi gün, ifadesinin alınması için polis nezaretinden Başsavcılığa götürülmüştür. Başsavcılık başvurucu hakkında kamu davası açsa da yargılamayı yapan Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, isnat edilen suçu işlemediğinin sabit olduğu gerekçesiyle başvurucunun beraatine karar vermiş ve başvurucu lehine 4.360 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir. Bu karar, aleyhine kanun yoluna başvurulmaması nedeniyle 1/12/2018 tarihinde kesinleşmiştir.

3. Başvurucu, hakkında uygulanan haksız koruma tedbiri nedeniyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141 vd. maddeleri kapsamında tazminat davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu, uygulanan koruma tedbirinin haksız olduğunu ve üç yılı aşkın bir süre devam eden yargılama nedeniyle ceza tehdidi altında yaşadığını belirterek 1.000 TL maddi tazminat ile 10.000 TL manevi tazminat talep edilmiştir.

4. Yargılamayı yapan Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi), uygulanan koruma tedbiri nedeniyle uğradığı maddi zararı bilirkişiye hesaplatmıştır. Bilirkişi tarafından hazırlanan rapora göre başvurucu, asgari ücret miktarı dikkate alındığında bir gün için 33,35 TL maddi zarara uğramıştır. Başvurucu, Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesince lehine hükmedilen vekâlet ücretinin müdafiine ait olduğunu ve bu sebeple maddi zarar hesabında vekâlet ücretinin de dikkate alınması gerektiğini belirterek bilirkişi raporuna itiraz etmiştir.

5. Ceza Mahkemesi yargılama sonunda davayı kısmen kabul ederek başvurucuya 33,35 TL maddi tazminat ile 400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verip başvurucu lehine 1.320 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir. Başvurucu, haksız yargılama nedenine dayalı tazminat talebiyle ilgili karar verilmediğini ve hükmedilen manevi tazminatın Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle hükmettiği tazminatlara nazaran oldukça yetersiz ve kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının özünü ihlal edici nitelikte olduğunu belirterek istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Davalı Hazine de Ceza Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusu yapmıştır. Başvurucu, davalı Hazinenin istemine karşı beyanında Ceza Mahkemesince verilen kararın davalı Hazine yönünden kesin olduğunu ileri sürmüştür.

6. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesi (Ceza Dairesi) istinaf başvurularını 19/3/2021 tarihinde kesin olarak esastan reddetmiştir.

7. Başvurucu, nihai hükmü 22/3/2021 tarihinde öğrendikten sonra 21/4/2021 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

8. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne ve başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

9. Başvurucu öncelikle yakalanıp gözaltına alınmasının hukuka aykırılığından ve Ceza Mahkemesince hükmedilen maddi tazminat ile manevi tazminatın hakkın özünü ihlal edecek ölçüde yetersiz olmasından şikâyet ederek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucuya göre manevi tazminat miktarı belirlenirken olay tarihinde henüz çocuk olduğu, maddi tazminat belirlenirken de hakkında yürütülen ceza yargılamasında kendi seçtiği müdafii ile temsil edildiği dikkate alınmalıydı. Başvurucu ayrıca istinaf istemine ilişkin dilekçesinde yazılı olan hususların dikkate alınmadığını ve Ceza Dairesinin matbu gerekçeyle karar verdiğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu son olarak hükmedilen miktar itibarıyla Hazinenin istinaf yoluna başvurma hakkı bulunmamasına rağmen Hazinenin istinaf isteminin incelendiğini ve bu nedenle tazminatın geç ödendiğini ifade ederek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini öne sürmüştür.

10. Adalet Bakanlığı (Bakanlık) görüşünde, başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olup olmadığının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında ihlal iddialarını tekrar etmesinin yanı sıra beraat etmesiyle sonuçlanan yargılamada lehine hükmedilen vekâlet ücretinin müdafiine ait olduğunu, bu nedenle yargılama sürecinde yaşadığı maddi kayıpların en azından manevi zarar hesabında dikkate alınması gerektiğini öne sürmüştür.

11. Başvurucunun ihlal iddialarını dile getirme şekli ve Hazinenin hükmedilen miktar itibarıyla istinaf yoluna başvurma hakkı bulunmamasına rağmen istinaf isteminin incelenmesi nedeniyle tazminatın geç ödendiğine ilişkin iddia hakkında yeterli açıklama yapılmaması dikkate alındığında başvurucu tarafından dile getirilen bütün iddialar, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine yöneliktir. Bu nedenle inceleme, yalnızca anılan hak kapsamında yapılacaktır.

1. Kovuşturma Nedeniyle Müdafiye Ödenen Vekâlet Ücretinin Maddi Zarar Hesabında Dikkate Alınmadığına İlişkin İddia

12. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

13. Başvurucu, başvuruya konu edilen yargılamada hazırlanan bilirkişi raporuna karşı itirazında maddi zarar hesabında vekâlet ücretinin dikkate alınması gerektiğini ileri sürse de dava dilekçesinde müdafiine ödediği vekâlet ücretine ilişkin bir talepte bulunmamış, istinaf başvurusunda da maddi tazminat yönünden bir iddia ileri sürmemiştir. Dolayısıyla başvurucu, başvuru yollarını usulüne uygun tüketmemiştir.

14. Açıklanan gerekçelerle kovuşturma sebebiyle müdafiye ödenen vekâlet ücretinin maddi zarar hesabında dikkate alınmamasından dolayı kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Manevi Tazminatın Yetersizliğine İlişkin İddia

15. Anayasa Mahkemesi Gülseren Çıtak ([GK], B. No: 2020/1554, 27/4/2023) kararıyla içtihat değişikliğine gitmiş, haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilenlerin 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunu tükettikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel başvurularda başvuru yollarının tüketilmiş kabul edilebilmesi için yalnızca 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi kapsamında bir tazminat davasının açılmasının yeterli olacağı sonucuna varmıştır. Zira bu hükümle yakalama, gözaltı ve tutuklamanın daha sonra verilen kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararıyla hukuka aykırı hâle geldiğinin kabul edildiği, dolayısıyla 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca açılan tazminat davalarının Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olduğu değerlendirilmiştir. Bu çerçevede bu bent kapsamında açılan davalarda hukuka aykırılık kanun gereğince kabul edildiğinden ağır ceza mahkemesince bu bende dayanılarak tazminat ödenmesi durumunda Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında yapılacak inceleme tazminat miktarının yeterli olup olmadığını belirlemekle sınırlı olacaktır (Gülseren Çıtak, §§ 36-39).

16. Somut olayda Ceza Mahkemesi, hakkında yürütülen yargılama sonunda beraat kararı verilmesi nedeniyle başvurucu lehine bir miktar manevi tazminata hükmetmiştir. Bu durumda ihlal iddiası Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası kapsamında değerlendirilmelidir.

17. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ihlal iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

18. Haksız gözaltı veya tutma nedeniyle açılan tazminat davasını inceleyen yargı mercileri, sözü edilen koruma tedbirlerinin uygulandığı soruşturmaların kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla veya davacılar hakkındaki kovuşturmaların beraat kararıyla sonuçlandığını tespit ederse Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasına uygun olarak, uğranılan zararların devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmesine karar vermelidir. Hükmedilen tazminat ihlalle orantılı olmayacak ölçüde önemsizse ya da Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle hükmettiği tazminat miktarına göre kayda değer ölçüde düşükse Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası ihlal edilmiş olur. Bununla birlikte tazminat miktarının Anayasa Mahkemesinin benzer ihlaller nedeniyle ödenmesine karar verdiği tazminattan düşük olması tek başına Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasını ihlal etmez zira tazminatın Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasıyla uyumlu olup olmadığı somut olayın kendine özgü şartlarına bağlıdır (benzer değerlendirmeler için bkz. M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 48).

19. Derece mahkemesince hükmedilen manevi tazminatın yeterliliği konusunda yapılacak karşılaştırmada nazara alınacak tazminat miktarı, derece mahkemesinin karar verdiği tarihte Anayasa Mahkemesince benzer başvurularda ödenmesine karar verilen veya verilmesi gereken miktardır. Anayasa Mahkemesi tarafından yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle manevi tazminata hükmedilirken kişinin sosyal ve ekonomik durumu, mesleki ve toplumsal konumu, üzerine atılı suçun niteliği, koruma tedbirine neden olan olayın cereyan tarzı, tedbirin kişinin üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler ve tedbirin süresi, tedbir nedeniyle meydana gelen ihlalin ağırlığı dikkate alınmaktadır (bkz. Siyami Hıdıroğlu [GK], B. No: 2018/11489, 11/1/2024, § 35).

20. Ceza Mahkemesince ödenmesine karar verilen 400 TL manevi tazminat, somut olayın koşullarında ve manevi tazminatın belirlenmesine ilişkin yukarıda belirtilen kriterler çerçevesinde değerlendirildiğinde; -tazminata karar veren ilk derece mahkemesinin karar tarihi itibarıyla- Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda ödenmesine karar verdiği veya verebileceği tazminat miktarına göre oldukça düşüktür (Anayasa Mahkemesinin gözaltının hukukiliği ile ilgili iddialarda bir günlük gözaltı süresi için ödenmesine karar verdiği tazminat miktarı derece mahkemesinin karar tarihi olan 2020 yılı için asgari 600 TL, 2024 yılı için ise 2.970 TL’dir). Ceza Mahkemesince hükmedilen tazminatın Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarıyla aynı olması gerekmemekle birlikte somut olayın şartlarında ödenmesine hükmedilen miktarın tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük olduğu anlaşılmıştır.

21. Açıklanan gerekçelerle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

22. Başvurucu; hakkında kamu davası açılmaması gerektiği hâlde dava açıldığını, bu davanın haksızlığı ve yargılama sürecinin üzerinde yarattığı etki nedeniyle de tazminat talep etmesine rağmen bu talebi hakkında karar verilmediğini belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

23. İhlal iddiası, adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden gerekçeli karar hakkı yönünden değerlendirilmiştir.

24. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır.

25. Anayasa’nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Bu hakkın Anayasa’da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere tanınan ve savunulabilir bir temeli bulunan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa’nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına dâhildir. Hakkın bulunup bulunmadığının tespitinde hakkın tanınması hususunda yetkili otoritelere takdir yetkisi verilip verilmediği de büyük önem taşımaktadır. Bir hakkın kişiye tanınıp tanınmaması hususunda yetkili otoritelere mutlak takdir yetkisi tanınmış ise Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında adil yargılanma hakkının kapsamına giren bir hakkın varlığından söz edilemez. Ayrıca söz konusu hakka ilişkin olarak ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir. Son olarak söz konusu hakkın medeni karakterli olması gerekir. Devletin egemenlik yetkisinin çekirdek alanına ilişkin haklar adil yargılanma hakkının kapsamına girmez (Yahya Çevik, B. No: 2018/15454, 17/11/2021, §§ 32, 33).

26. Ceza Mahkemesi önüne getirilen uyuşmazlığın medeni hak ve yükümlülükler kapsamında görülüp görülemeyeceğinin tespiti için öncelikle ortada kanunlar veya içtihat tarafından tanınan bir hakkın var olup olmadığının ortaya konulması gerekir. Bu bakımdan Türk hukukunda kişiler hakkında haksız yere kamu davası açılıp yargılama yapılması nedenine dayalı tazminat hakkının kanunlar veya içtihat tarafından tanınıp tanınmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.

27. 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesi kimlerin hangi şartlar altında tazminat talep edebileceği açıkça ve sınırlı olarak sayılmıştır. Sözü edilen madde, beraat eden kişilerin haklarında haksız yere kamu davası açılıp yargılama yapılması nedeniyle tazminat talep edebileceklerine dair açık bir düzenleme içermemektedir. Ayrıca başvurucu, beraat edenlerin haklarında haksız yere kamu davası açılıp yargılama yapıldığı iddiasıyla tazminat talep edebileceklerine ilişkin herhangi bir Yargıtay kararı ibraz etmemiş; böyle bir tazminat talebine imkân veren yerleşik Yargıtay içtihadının varlığı da tespit edilmemiştir. Bu sebeple başvurucunun tazminat isteme yolunda hukuk sistemimizde savunulabilir temeli olan bir hakkının bulunmadığı değerlendirilmiştir. Dolayısıyla hukuk düzeninde savunulabilir bir temeli bulunmayan tazminat hakkı iddiasıyla ilgili olarak yapılan yargılamada adil yargılanma hakkına ait güvencelerin uygulanabilir olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

28. Açıklanan gerekçelerle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

29. Başvurucu, haksız koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında davanın reddi hâlinde ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için belirlenen maktu ücret kadar vekâlet ücretine hükmedildiğini; somut olayda ise dava ağır ceza mahkemesinde görülmesine rağmen sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler için belirlenen ücret kadar vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek silahların eşitliği ilkesi ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini öne sürmüştür.

30. İhlal iddiası mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

31. Lehine hükmedilen taraf yönünden vekâlet ücreti, daha çok bu kişinin yargılama sebebiyle yaptığı bir masraf kaleminin kısmen de olsa tazmini amacı gütmektedir. Bu nedenle lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesi veya lehe maktu ya da nispi vekâlet ücreti ödenmesine karar verilmesi mahkemeye erişim hakkına bir müdahale olarak nitelenmesi mümkün değildir (lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesi yönünden yapılan aynı değerlendirme için bkz. Aksaray Tır Nakliyat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2017/36736, 19/9/2018, § 84). Bununla birlikte lehe vekâlet ücretine hükmedilmemesinin somut olayın tüm şartları çerçevesinde adil yargılanma hakkının diğer güvencelerinden birini etkilediğinin ortaya konulduğu hâllerde etkilenen güvence kapsamında incelenmesi mümkündür (Aksaray Tır Nakliyat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., § 85).

32. Somut olayda başvurucu lehine sulh ceza hâkimlikleri için belirlenen maktu vekâlet ücretine hükmedilmesinin nedeni, tazminat miktarlarına göre hesaplanan nispi vekâlet ücretinin o yıl için sulh ceza hâkimliklerinde takip edilen işler için belirlenen vekâlet ücretinden az olmasıdır ve 5271 sayılı Kanun’un 142. maddesinin (9) numaralı fıkrasına dayanmaktadır. Ayrıca başvurucu, lehine ağır ceza mahkemelerinde takip edilen davalar için belirlenen maktu ücret kadar vekâlet ücretine hükmedilmemesinin adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelere tesir ettiğini ortaya koyamamıştır. Bu sebeple mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunmadığı açık olduğundan ihlal iddiası açıkça dayanaktan yoksundur. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesine göre Anayasa Mahkemesi açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemez olduğuna karar verebilir.

33. Açıklanan gerekçelerle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

34. Başvurucu, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmesi nedeniyle ihlalin tespitini ve lehine 20.000 TL manevi tazminat ile 5.000 TL maddi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

35. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda hukuka aykırılığı kanunla tespit edilmiş yakalama ve gözaltı tedbiri nedeniyle hükmedilen manevi tazminatın yetersiz olması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden ihlal edildiğine karar verilmiştir. Tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı merciince yapılması gereken iş, yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

36. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasının yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zararın dayanağını açıklamaması ve başvuru dosyasındaki bilgi ve belgelere göre tespit edilen ihlalden kaynaklı maddi zarar bulunmaması nedeniyle maddi tazminat talebinin de reddine karar verilmelidir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kovuşturma sebebiyle müdafiye ödenen vekâlet ücretinin maddi zarar hesabında dikkate alınmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Yetersiz manevi tazminata hükmedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak aynı maddenin dokuzuncu fıkrası yönünden İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2019/112, K.2020/219) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 18.800 TL vekâlet ücretinden ibaret yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 19. Ceza Dairesine (E.2020/4032, K.2021/910) GÖNDERİLMESİNE,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/4/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.